Bizans'ın Osmanlı torunları

Prof. Dr. Haşim Şahin / Sakarya Üniversitesi
26.06.2021

Fatih, Bizans soylularını öldürmek veya sürgüne göndermek yerine, eşine az rastlanır bir şekilde, fetih sırasında esir olanların fidyelerini bizzat kendisi ödeyerek onları Osmanlı hizmetine dahil etmeyi tercih etmiş, sarayda en iyi şekilde yetiştirilmelerini sağlamıştır. İmparator olma hevesleri İstanbul'un fethiyle sona eren bu asilzâdeler Osmanlı Devleti'nin birer neferi olarak değişik idari görevlerde bulunmuşlardır.


Bizans'ın Osmanlı torunları

Osmanlı Devleti'nin en kudretli padişahı Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethetmek suretiyle bir yandan İslam dünyasının fiili bakımdan lideri haline gelirken diğer yandan kendisini Roma Kayzeri olarak tanımlamış, böylece cihan hakimiyeti ülküsünü yahut kadim dünyadaki hakimiyet sembolü olan çift başlı kartalın her iki yönünü de şahsında birleştirmişti. Fatih, idari bakımdan Türk Kağanlığı, İran Kisralığı, İslam Halifeliği ve Roma Kayzerliği gibi kadim dünyanın en büyük hakimiyet unsurlarını bünyesinde barındıran ilk hükümdar olarak kabul edilir.

İlmi anlamda deha

Fatih Sultan Mehmed'in bazı uygulamaları, bilhassa kardeş katlini kanunlaştırması daha o dönemde pek çok eleştiriyi beraberinde getirse de, yaptığı siyasi hamleler, bilim ve teknolojiye tutkunluğu, gemileri karadan yürütmesi, bazı mekanik hesapları bizzat kendisinin yapması onun ilmi anlamda bir deha olarak kabul edilmesiyle neticelenmiş, bazı yazarlar tarafından yüzyıllar sonra bile yüceltilmesine neden olmuştu.

İstanbul'un fethi sonrasında Fatih, ibadethânelere dokunulmaması şartıyla, bir süreliğine de olsa şehrin yağmalanmasına müsaade etmiş, Türk-İslam fetih geleneğinde adet olduğu üzere şehrin en büyük kilisesini yani Ayasofya'yı camiye tahvil etmiş, İstanbul'u kısa süre içerisinde tam manasıyla bir İslam şehri haline getirmişti. İstanbul'un fethinin en büyük destekçilerinden olup, müritleriyle birlikte İstanbul'un fethine katılan Bayrami şeyhi Akşemseddin, Zeyrek'te yine kiliseden çevrilen Zeyrek Kilise (Pantokrator) Camii'nde ders vermeye başlamış, Nasreddin Hoca'nın soyundan gelen Hızır Bey İstanbul'un ilk kadısı tayin edilmiş, Eyüp'te sur dışında ilk Müslüman şehir yerleşiminin temelleri atılarak burada bir medrese inşasına başlanmış, daha pek çok âlim İstanbul'a davet edilmişti.

Beyin göçünü önledi

Fetih sonrasında İstanbul'da Fatih'in en dikkat çeken uygulamalarından birisi de gayrimüslimlere karşı tutumuydu. Bir nevi beyin göçünü önleyen Sultan, İstanbul'dan İtalya'ya göç eden Bizanslı ilim adamlarını İstanbul'da tutma gayreti içerisine girdiği gibi, bir yandan da şehirdeki Rum, Ermeni ve Yahudiler için de önemli adımlar atmıştı. İlk olarak, Katolik-Ortodoks kiliseleri arasındaki mezhep çatışmasının ve Dördüncü Haçlı Seferi'nde İstanbul'un Latinler tarafından zaptı sırasında meydana gelen olayların da tesiriyle olsa gerek, kuşatma sırasında "şehirde Latin serpuşu görmektense Müslüman sarığı görmeyi yeğlerim" diyerek daha en baştan Türklerden yana tavır alan Gennadios Scholarios'u Ortodoks patriği tayin ederek, Ortodoks Hıristiyanlığının Katolik dünyası karşısında adeta koruyucusu olmuş; ardından Ermeni patriği ile Yahudi baş hahamını da İstanbul'a yerleştirmişti. Sultan, İstanbul'un fethi sonrasında dileyen Rumların şehirde yaşamalarına da izin vermiş, bunları vergiden muaf tutmuş, ve ikamet etmeleri için evler tahsis etmişti.

Fidyelerini kendi ödedi

Fatih'in bir diğer önemli adımı ise fethettiği Bizans topraklarının hâkimlerine karşı takındığı tavır idi. O, pek çok hükümdarın aksine Bizans soylularını öldürmek, yok etmek veya sürgüne göndermek yerine, eşine az rastlanır bir şekilde, fetih sırasında esir olanların fidyelerini bizzat kendisi ödeyerek onları Osmanlı hizmetine dahil etmeyi tercih etmiş, sarayda en iyi şekilde yetiştirilmelerini sağlamış, imparator olma hevesleri İstanbul'un fethiyle sona eren bu asilzâdeler Osmanlı Devleti'nin birer neferi olarak değişik idari görevlerde bulunmuşlardı. Bazı Bizans soyluları da Osmanlı iktisadi yapısı içerisinde önemli görevler üstlenmişti. Osmanlı ülkesinden kaçan pek çok Rum, daha sonra akrabalarının Osmanlı ülkesindeki rahat durumlarını görünce tekrar geri dönerek İstanbul'a gelerek yerleşmişlerdi.

Fatih Sultan Mehmed'in sarayda yetiştirip Osmanlı bürokrasisinde görev verdiği isimler içerisinde bilhassa üç isim öne çıkmıştı: Rum Mehmed Paşa, Has Murad Paşa ve kardeşi Mesih Paşa. Paleologos hanedanına mensup bu isimlerden Rum Mehmed Paşa ve Mesih Paşa veziriazamlık makamına kadar yükselmişler, Has Murad Paşa ise vezirlik görevinde bulunmuştu. Has Murad Paşa ve kardeşi Mesih Paşa son Bizans imparatoru XI. Konstantinos Paleologos'un yeğenleriydi.

Osmanlı Devleti'nin Bizanslı mensupları olarak bu üç isim Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid devirlerinde icra ettikleri idari görevlerin yanı sıra, yaptırdıkları hayır eserleri ile Osmanlı medeniyetinin, ilim ve kültürünün gelişmesine büyük katkı sağlamışlar, âlimleri ve şairleri korumuşlardı.

Rum Mehmed Paşa

Sözünü ettiğimiz, İstanbul'un fethi sırasında esir olup, Osmanlı hizmetine giren ve bürokraside en yüksek makam olan veziriazamlığa yükselen isimlerin başında Rum Mehmed Paşa geliyordu. Bizans devrinin soylu ailelerinden "Paleologos" hanedanına mansup ve asıl adının Andreas Paleologos olduğu ifade edilen Mehmed Paşa, Enderun Mektebi'nde yetiştikten sonra Fatih Sultan Mehmed'in güvenini kazanmış, 1466 yılındaki Arnavutluk seferi sonrasında ikinci vezirlik makamına getirilmişti.

Rum Mehmed Paşa ilerleyen yıllarda âdeta Bizanslı geçmişini unutturmak ve Müslüman kimliğini vurgulamak istercesine Osmanlı hizmetinde büyük kahramanlıklar gösterdi. 1470 senesinde Eğriboz'un fethinde büyük yararlık gösterdi. Ardından Karamanoğulları'na karşı Toroslar civarında yaptığı başarılı seferler kendisine veziriâzamlığın kapısını açtı. 1471 senesinde Osmanlı bürokrasisinin en üst makamına getirilen Rum Mehmed Paşa, aynı sene içerisinde Üsküdar'daki cami, medrese, hamam, türbe ve imaretten meydana gelen muazzam kompleksinin inşaatını başlattı. Mehmed Paşa, Fatih Sultan Mehmed'in Karaman seferi sırasında bu bölgedeki ahaliyi zorla göçe tabi tutarak, başta Üsküdar'daki camiinin çevresi olmak üzere İstanbul'un muhtelif yerlerinde iskân etmiş; böylece İstanbul'un imar ve iskânına, Türk yurdu haline gelmesine hatırı sayılır bir katkı sağlamıştı. Salacak sahiline yakın, eski adı Damalis Mahallesi olan bölge Rum Mehmed Paşa mahallesi adıyla Üsküdar'ın Fatih devrinde kurulan ilk mahallesi oldu. Bizans mimarisi tarzında inşa edilen, Hz. Ali, Hz. Peygamber ve Kur'an'ı Kerim'in ifade edildiği semboller başta olmak üzere sembolizmin yaygın olarak kullanıldığı külliye ise, Fatih Sultan Mehmed devrinde, fetih sonrasında İstanbul'da inşa edilen ilk külliye olma özelliğine sahipti.

Rum Mehmed Paşa, başarılı bir devlet adamı olmasına rağmen, bürokratik entrikaların da etkisiyle gözden düştü ve 1474'te idam edildi. Sert karakteri ve İstanbul'a göç ettirilen Karamanlılara karşı acımasız tavrıyla tanınan Rum Mehmed Paşa, İstanbul'un fethi sonrası padişahı halktan mukataa almaya ikna etmesi nedeniyle, Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazâde tarafından "kâfir oğlu" ve "padişah tarafından it gibi boğduruldu" denilmek suretiyle acımasızca eleştirilmişti. Her ne kadar bu tepkinin muhatabı olsa da Paşa, hayırsever kişiliği ile tanınmıştı.

Gidos'un çocukları

Has Murad Paşa ve kardeşi Mesih Paşa Bizans Devleti'nin son imparatoru XI. Konstantinos'un kardeşi Thomas Paleologos Gidos'un çocuklarıydı. Bu prensler anne tarafından ise Venedikli meşhur Contarini ailesine mensuplardı. Anneleri Caterina Zaccaria 26 Ağustos 1462'de Venedik'te ölmüştü. Her ikisi de İstanbul'un fethi sırasında esir düşmüşler, daha sonra padişahın emriyle saray hizmetine alınarak Müslüman olmuşlar, değişik hizmetler ifa etmişler; vezirlik makamına yükselmişler, Fatih Sultan Mehmed'in iltifatına mazhar olmuşlardı. İki kardeş Müslüman olduktan sonra, Murad ve Mesih isimlerini almışlar, üçüncü kardeşleri ise Hıristiyan kalmayı tercih etmiş ve Kuzey Yunanistan'daki Serez'de zeamet sahibi bir çiftçi olarak hayatını sürdürmüştü. Üçüncü kardeşlerinin Hıristiyan olarak kalmaya devam etmesi ve devlet hizmetinde görev alması, Osmanlı idaresinin din değiştirme konusunda Bizans hanedan üyelerine herhangi bir baskı yapmadıklarını, onları kendi tercihleri doğrultusunda Müslüman olduklarını göstermektedir.

Derin bilgisi ve Osmanlı hizmetindeki sadakati sayesinde Fatih'in yakınlarına arasına giren ve bu nedenle "Has" lakabını alan Murad Paşa, bürokraside ikinci vezirliğe kadar yükselebilmiş, 1472 yılında İstanbul Aksaray'da Vatan Caddesi ile Millet Caddesi'nin birleştiği yerde bulunan külliyeyi yaptırmıştı. Rumeli Beylerbeyi olarak da görev yaptığı bilinen Has Murad Paşa, Fatih Sultan Mehmed'in hizmetinde Mora Seferi'nde önemli başarılar elde etmiş, Venedik ile yapılan mücadelelerde aktif görev almış, Uzun Hasan ile yapılan Otlukbeli Savaşı'na katılmış, dördüncü serdar olarak görev yaptığı savaşta şiddetli saldırılar nedeniyle Fırat Nehri'ni geçmeye çalışırken nehre düşüp boğularak ölmüştü.

İmparator olacaktı veziriâzam oldu

Palaeologos hanedanının bir diğer üyesi olan Mesih Paşa ağabeyine göre kariyer basamaklarını çok daha hızlı tırmanmış, Osmanlı bürokrasisinin zirvesine kadar çıkarak veziriâzam olmuştu. Osmanlı hizmetindeki ilk yılları hakkında pek bilgi bulunmayan Mesih Paşa, 1470'te vezirlik makamına getirildi. 1480'de Saint Jean şövalyelerine karşı Rodos seferine görevlendirildi. Bu süre zarfında bilhassa Gelibolu'da önemli imar faaliyetlerinde bulundu; burada cami, medrese, kervansaray ve bozahane yaptırdı.

Çalkantılı ve inişli çıkışlı olsa da Osmanlı Devleti'ne hizmetleri II. Bayezid devrinde de devam etti. Sultan Bayezid'in iktidarının ilk on dört yılını meşgul eden Cem Sultan hadisesi sırasında Rodos Şövalyeleri ile Osmanlılar arasında diplomasi trafiğini kontrol etti. Mesih Paşa, Sultan Bayezid zamanında iki defa kısa süreliğine de olsa veziriâzamlık görevine getirilmişti. Ancak onun bilhassa annesinin soyu olan Venediklilere karşı savaşmadaki isteksiz tavrı Sultanın kafasını bir hayli karıştırmış gibi görünmektedir. Bilhassa Cem Sultan Olayı ve bazı Osmanlı şehirlerine yapılan Venedik saldırıları nedeniyle Osmanlılar ile Venedikliler arasında bir savaş baş göstermişti. Mesih Paşa, her iki veziriazamlık tevcihini de Venedik'e karşı tavrı nedeniyle kaybetti. İlk olarak 1483'te İshak Paşa'nın yerine bu göreve getirilen Mesih Paşa iki yıl sonra bu görevinden azledildi. Bu süreçte Filibe ve Kefe'de görev aldı.

1499 senesinde hacca gitti. Hac dönüşünde tekrar veziriazamlık görevine getirildi. Tam bu sırada Venedik ile başlayan savaş üzerine azledildi, savaş sonrasında 1501'de tekrar göreve getirildi. Karamanoğlu Mustafa Bey isyanını bastırdı. Bu sefer sırasında elde ettiği başarının verdiği prestijle İstanbul'a döndü. Ancak, kısa süre içerisinde Midilli Adası'nın Venedikliler'in eline geçtiği haberini padişahtan gizlediği anlaşılınca, bizzat Sultan II. Bayezid tarafından yay ile fena halde dövüldü. Bu hadiseden yaklaşık bir hafta sonra Galata'da çıkan bir yangının söndürme çalışmalarını yerinde kontrol etmek için gittiği sırada, binalardan birisinden düşen bir taşla ağır yaralandı ve vefat etti. Ağabeyi Has Murad Paşa'nın Aksaray'daki camisinin haziresine defnedildi.

[email protected]