Boğazönü Adaları ve Taşöz'ün stratejik önemi

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak / Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
22.07.2022

Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusuna ağır bir mağlubiyet yaşattıktan sonra Türk Ordusu'na "Hedefiniz Akdeniz'dir İleri" talimatını verirken gösterdiği hedef aslında Ege Denizi ve Ege adalarıdır.


Boğazönü Adaları ve Taşöz'ün stratejik önemi

Türkçe literatürde Anadolu Yarımadası ile Yunanistan kıyıları arasındaki denize, Akdeniz'in bir parçası olduğu için ve içinde Adalar Denizi yer aldığı için "Bahri Sefid" (Akdeniz) denmiştir. Bu yüzden, Atatürk'ün Başkomutanlık Meydan Muharebesi'nde Yunan Ordusuna ağır bir mağlubiyet yaşattıktan sonra Türk Ordusu'na "Hedefiniz Akdeniz'dir İleri" talimatını verirken gösterdiği hedef aslında Ege Denizi ve Ege adalarıdır. Ege'nin kuzeyindeki Taşöz adası ile güneyindeki Girit, doğusundaki Anadolu Yarımadası ile batısındaki Yunan Yarımadası arasında yaklaşık 214.000 km2'lik bir deniz sahası vardır. Burada üç binden fazla ada, adacık ve kayalık vardır. Bunların ancak bin kadarında insan yaşamaktadır. Çok sayıdaki adayı teker teker adlandırmak zor olduğundan bunlar çoğunlukla haritalarda belli başlı beş grupta tasnif edilerek verilir: 1. Boğazönü Adaları 2. Saruhan (Doğu Sporad) Adaları 3. Menteşe Adaları/Oniki Adalar 4. Kuzey Sporad Adaları 5.Kiklad Adaları

Çizilemeyen sınırlar

Ege/Adalar Denizi'ndeki adalar konusunda Türkiye ve Yunanistan arasındaki anlaşmazlıkların kökeni 1830 yılında Yunanistan'ın bağımsız olmasına kadar geri gider. Adalar Denizi'nin batı kıyılarındaki Kiklad Adaları ve Kuzey Sporad Adaları konusunda Türkiye ve Yunanistan arasında genel olarak sorun yoktur. Ancak iki ülke arasında Ege'de deniz sınırları çizilmediğinden çok sayıda tartışılan konu vardır.

Bu yazımızda Türk Boğazlarının güvenliği bakımından çok önemli olan Boğazönü adaları ile bu adalar içinde yer alan ancak dikkatlerden kaçan Taşöz adasının tarihi ve stratejik değeri üzerinde kısaca duracağız. Kavalalı Vakfı sebebiyle Taşöz adasının Mısır'ı da ilgilendiren yönüne değineceğiz.

Boğazönü Adaları

Çanakkale Boğazı'na ulaşan deniz yollarını kontrol eden ve Türk Boğazları adı verilen İstanbul Boğazı'nın ve Çanakkale Boğazı'nın savunulmasında önemli olan bu adalar şunlardır: Limni, Semadirek, Gökçeada, Bozcaada, Bozbaba, Zürafa ve Tavşan adaları.

Fatih İstanbul'dan sonra, Ege'deki adaları fethetmek için harekete geçti. Bizans'ın genç Fatihi'nin eski Roma coğrafyasını Osmanlı Devleti'ne katmak yanında, Ege Denizi'nde tam bir hakimiyet kurmak ve buradaki adalarda güvenliği sağlamak amacında olması sürpriz değildi. Fatih ilk etapta Taşöz de dâhil olmak üzere Boğazönü adalarının Osmanlı himayesine girmesiyle yetindi. Adaların Venedik tehdidiyle karşılaşmasından sonra, Boğazönü adaları başta olmak üzere, Ege adalarında doğrudan hakimiyet kurulması gündeme alındı. 1456 yılı içinde Taşöz, Semadirek, Bozcaada, Gökçeada ve Limni İstanbul'un fethinden sonra Ege'de ilk olarak Türk egemenliğine geçen adalar oldu.

Venediklilerden aldık

1463 civarında, Venedikliler Ege üzerine saldırılarını yenilemeye başladılar ve Mora'ya asker çıkararak sahildeki şehirleri isyana teşvik ettiler. Çünkü Türklerin onlara uyguladıkları vergiler çıkarlarına aykırıydı. 1466 yazının sonunda, Venedik Amirali Victor Capello Gökçeada, Taşöz ve Semadirek adalarını işgal etti. Böylece, Haçlı donanmasının geri püskürtülmesinden birkaç yıl sonra, Taşöz tekrar Venediklilerin eline geçmiş oldu.

Fatih, Venediklilerin Mora ve çevresindeki saldırılarını önlemek için Gelibolu Sancakbeyi Mahmud Paşa'yı görevlendirdi. Mahmud Paşa, Mora'ya çıkarak Germehisar üzerine yürüdü. Burada Venediklilere karşı başarılar kazandı ve Argos kentini yeniden aldı. Mahmud Paşa kumandasındaki Türk donanması, Fatihin emriyle Eğriboz adası üzerine hareket etti. Karadan da padişah 70-100.000 kişilik ordusuyla adanın karşısına geldi. Eğriboz adası, Mora ile Anadolu sahilleri arasında gidip-gelen Türk gemilerinin yolları üzerinde stratejik bir konumdaydı. Aynı zamanda bu ada, Venediklilerin Ege'deki en önemli üslerinden birisiydi. Eğriboz, 11 Temmuz 1470 tarihinde Türkler tarafından ele geçirildi. Bu arada Venediklilerin işgal ettiği Boğazönü adaları geri alındı. Bundan sonra, Venedikliler Osmanlılara karşı yaptıkları savaşı sürdürmek ve kaybettikleri yerleri geri almak için, bütün Anadolu'yu işgal etmesi karşılığında Uzun Hasan'la bile anlaştılar. Hatta bir Haçlı organizasyonu yaparak Antalya'ya saldırmak üzere harekete geçtiler. Venedik Amirali Pietro Mocenigo idaresindeki, Venedik, Napoli, Papalık ve Rodos donanması Antalya'ya saldırarak şehri yağmaladı. Ancak geri çekilmek zorunda kaldı.

Böylelikle, Venediklilerle karada ve denizde 1469 yılından itibaren tam 16 yıl süren savaş Türkler açısından başarıyla sonuçlanmış oldu. Venediklilerin yorgun ve bitkin düştüğü bu savaş, 25 Nisan 1479 İstanbul Antlaşmasıyla sona erdi. Venediklilerle yapılan bu uzun mücadelenin sonunda, Türklerin Adalar Denizi'ndeki pozisyonu ile birlikte Boğazönü adalarındaki varlığı tescillendi.

Taşöz Adası

Türklerin Taşöz adasındaki hakimiyetleri bundan sonra, üç asır boyunca, sürekli ve kalıcı oldu. 1770-74 arasında Rusların kısa dönemli işgali söz konusu oldu. Bu kısa dönemi de saymazsak Taşöz, 1912 yılına kadar Türk egemenliğinde kaldı. Bu arada, adanın tarihinde önemli bir olay daha vardır ki o da adanın gelirlerinin Mehmet Ali Paşa vakfına Sultan II. Mahmud tarafından ihsan edilmesidir. 1813-1902 yılları arasında ada, Kavala'daki külliyeye bağlı vakfın Mısır'dan tayin edilen müdürleri tarafından idare edilmiştir. 1902 ile 1912 yılları arasında ise mülki idarenin başında Osmanlı Devleti tarafından tayin edilen kaymakam veya mutasarrıflar varken Mısır Vakıflar İdaresi'nin tayin ettiği bir müdür tüm adanın vakıf işlerini yürütmüştür.

Taşöz'deki Kavalalı Vakfı

1813 yılında, Vahhabi isyanını bastırmasına karşılık Taşöz adası Mehmet Ali Paşa'ya ihsan edildi. Kavala'da büyük bir külliyeyi yeniden ihya eden Mehmet Ali Paşa burada Balkanların en büyük vakıf kurumunu işletmeye başladı. Vakfın giderlerini karşılamak üzere, Taşöz adasındaki gelirleri kullandı.

Taşöz adasının cizye dışındaki gelirleri, Kavala'da kurduğu vakfına gelir sağlaması amacıyla, Mehmet Ali Paşa'ya hediye edilmiştir. 1882 yılında İngiltere'nin Mısır'ı işgalinden sonra Taşöz'ün 7 Mayıs 1902 tarihinde tekrar Babıâli tarafından idare edilmeye başlanması, Babıâli açısından politik ve askerî bir başarı olarak dikkate değerdir. Bunun neticesinde, adanın sadece vakıf işlerinin idaresinin Mehmet Ali Paşa'nın vakfına, idarî, adlî ve güvenlik konularının ise doğrudan doğruya -Selanik valiliğine-Babıâli'ye ait olması durumu uzun bir uğraş sonucunda kararlaştırıldı. Dolayısıyla bu olay göstermektedir ki adanın mülki idaresi el değiştirse bile vakıf mülkü olma hali devam etmektedir. Vakıf ise Mehmet Ali Paşa adına olduğu için Mısır Vakıflar idaresinin sorumluluğuna bırakılmıştır.

Ada üzerinde mülki idareyi kapsayan konularda Hidiv Abbas Hilmi Paşa'nın (1892-1914) hak iddiaları söz konusu olmuştur. Paşa adanın Osmanlı egemenliğinden çıkmasından sonra, İngiltere vasıtasıyla, vakfın haklarını kollamaya çalışmıştır. Fakat adanın gelirleri ve Kavala'daki vakıf binaları artık yeni uluslararası konjonktürde Mısır lehine bir duruma izin vermemiştir.

Balkan Savaşı ile kaybedildi

Balkan Savaşı sırasında Osmanlı deniz kuvvetleri ve kara kuvvetleri modern bir savaşta başa baş mücadele edecek bir durumda değildi. II. Abdülhamid kendince bazı gerekçelerle donanmayı Haliç'te bağlı tutmuştu. İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra donanmanın ıslah edilmesine çalışıldı. Bu sırada donanma küçük ve büyük olmak üzere 15 gemiden oluşuyordu. Balkan savaşı başladığı zaman halkın yardımıyla bir harp gemisi bu donanmaya ilave edildi. Osmanlı Devleti Yunanistan'a karşı Ege ve Adriyatik'te Bulgaristan'a karşı Karadeniz'de bir deniz savaşı yapmak zorunda idi. Ancak mevcut donanması ile bunu başaramadı. Ege denizinde inisiyatif daha güçlü olan Yunan donanmasında idi. Bu bakımdan Yunan donanması Çanakkale Boğazı'nı abluka altına aldıktan sonra, Sakız ve Boğazönü adalarını işgal etmeye başladı. Sırasıyla 22 Ekim 1912'de Limni, 30 Ekim'de Gökçeada ve Taşöz, 4 Kasım'da Sakız, 7 Kasım'da Bozcaada, 17 Aralık'ta Midilli Yunanistan işgaline uğradı.

Vakıf hukuku mücadelesi

Taşöz adasının işgal edilmesinden sonra, Yunan makamları vakıf binalarını ve zeytinyağı fabrikasını kapattılar. Vakıf görevlilerini işlerinden uzaklaştırdılar. Bu durum, Osmanlı Devleti tarafından genel ve uluslararası hukuka aykırı davranış olarak nitelendirildi. Vakıfa ait mülklerin özel mülk gibi olduğu hatırlatılarak Atina elçisi Galip Kemal Bey'e Yunan Hükümeti nezdinde gereken girişimleri yapması talimatı verildi.

I. Balkan Savaşından sonra barış görüşmeleri, 17 Aralık 1912'de Londra'da başladı ve 6 Ocak 1913 tarihine kadar sürdü. Bu konferansın iki ayağı vardı. İlkinde, Berlin Antlaşması'nı imzalayan büyük devletlerin-Osmanlı Devleti hariç- Londra'daki elçileri çalışırken, ikincisinde savaşçı devletlerin temsilcileri ilkine paralel görüşmeler yaptı. Bu konferansta adalar sorunu ayrı bir başlık altında gündeme getirildi. Yunanistan Ege adalarının tümü üzerinde milliyetçilik ilkesine dayanarak hak iddia etmekteydi. Yukarıda da geçtiği gibi Ege adalarının bir kısmı Yunan donanmasının işgali altındaydı. On İki Ada ise daha önce Trablusgarp Savaşı'nda İtalya'nın eline geçmişti. İngiltere ve Fransa, Akdeniz politikaları gereğince Yunanistan'ın tezlerine destek veriyorlardı. Rusya, bu devletlerin Yunanistan vasıtasıyla Çanakkale Boğazında etkin olmalarını istemediğinden Midilli, Bozcaada, Gökçeada ve Taşöz'ün Osmanlı Devleti'nde kalması gerektiğini düşünüyordu. Fakat sonradan bu çekincesini gideren İngiltere ve Fransa'nın tezine uyarak adaların askersiz hale getirilerek Yunanistan'a verilmesini kabul etti. İtalya ise Ege denizinde kendisine asıl rakip olarak gördüğü Yunanistan'ın söz konusu adalara da sahip olmasını çıkarlarına aykırı bulduğu için adaların Yunanistan yerine Osmanlı Devleti'ne bırakılmasını savunmuştur. Ancak adalar üzerinde bu konferansta kesin bir karar verilmemiş ve netice büyük devletlerin kararına bırakılmıştır. Büyük devletler adalar sorununu kendi başlarına çözme konusunu 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ile üzerlerine aldılar.

Görüşmeler II. Balkan Savaşı sebebiyle kesildi. Savaş sonunda, Balkan devletleriyle Osmanlı Devleti arasında ayrı ayrı anlaşmalar imzalandı. Yunanistan ile 14 Kasım 1913'te imzalanan Atina Antlaşması adalarla ilgili nihai bir anlaşmayı içermiyordu. Bu antlaşmanın 15. maddesi, Londra Antlaşması hükümlerine tarafların uyacağını belirtiyordu. Londra Antlaşması'nın adalarla ilgili 5. maddesi, Osmanlı Devleti'nin Taşöz de dâhil Ege adaları üzerindeki egemenlik haklarını elinden almıyordu. Bu adaların başka bir devlete verileceğine dair bir hüküm yer almıyordu. Ancak, adaların geleceğine dair büyük devletlerin yer aldığı "Süfera Konferansı"nı yetkili kılıyordu. Bu konferans ise, büyük devletlerin çıkar kavgası dışında, İngiltere'nin Yunanistan lehine tavır alması sebebiyle, Osmanlı Devleti'nin taleplerinin dikkate alınmadığı bir ortama sahipti. 14 Ocak 1914'te İngiltere'nin adalar üzerindeki teklifini kabul eden devletler 14 Şubat 1914'te bir nota ile kararlarını Osmanlı Devleti'ne ilettiler. Buna göre, Yunan iddiasına muhatap olan Gökçeada ve Bozcaada ve İtalyan işgalindeki Meis adası Türkiye'ye iade edilecek, Yunanistan işgalindeki diğer adalar ise silahsızlandırılarak Yunanistan'a verilecekti. 15 Şubat 1914 tarihinde ilgili devletlere cevaben verdiği nota ile Osmanlı Devleti Ege adaları konusunda kendine dayatılan şartları kabul etmedi. Böylece, büyük devletlerin "Süfera Konferansı" ile aldıkları kararlar adalar konusuna bir çözüm getiremedi. Görüşmeler devam ederken, bu sırada çıkan I. Dünya Savaşı ile durum yeniden değişti.

Vakıf hukuku nasıl korunur?

Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı sırasında Taşöz de dâhil olmak üzere, hiçbir işgali tanımadı ve sürekli protestoda bulundu. Savaştan sonra ise durum değişti. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşmasına göre, Taşöz hukuken Türk egemenliğinden çıktı. Ancak, adanın bir vakıf arazisi olması birtakım hukukî tartışmaları da beraberinde sürdürmüştür. Boğazönü adalarından Taşöz Türkler için Boğazların güvenliği açısından önemli olmakla birlikte, modern Mısır Devleti'nin kurucu babası sayılan Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın vakfına konu olması bakımından da Mısır için apayrı bir değere sahiptir. Günümüzde Akdeniz'de Yunanistan ile birtakım anlaşmalar imzalayan Mısır'ın oradaki hakları konusunda ciddi kayıplara uğradığının farkına vardığı basında görülmektedir. Bölgede uluslararası hukuka ve vakıf hukukuna uygun olarak atılacak her adım soyut ve somut kültürel varlıkların korunması yanında dostluk ve barış açısından çok değerlidir.

@suleymankzltprk