Boş konuşmam, konuştuklarımın boşa gittiği çok olmuştur

Kâmil Yeşil / Yazar
27.08.2022

Konuşmak, konuşanı deşarj eder. Konuşmaktan beklediğimiz, muhatabın bizim konumuzu üstlenmesidir. Yükü üzerimizden tamamen alıp omuzlarına yüklenmese bile kaldırabileceği kadar ağırlığı paylaşmasını bekleriz muhataptan. Eğer bu böyle olmasaydı konuşmak ihtiyacı hissetmez ve konuşmadan sonra da rahatlamazdık.


Boş konuşmam, konuştuklarımın boşa gittiği çok olmuştur

Konuşmanın bir ucunda rahatlamak, diğer ucunda rahatlatmak vardır. Konuşmak, konuşanı deşarj eder. Konuşmaktan beklediğimiz, muhatabın bizim konumuzu üstlenmesidir. Yükü üzerimizden tamamen alıp omuzlarına yüklenmese bile kaldırabileceği kadar ağırlığı paylaşmasını bekleriz muhataptan.

Eğer bu böyle olmasaydı konuşmak ihtiyacı hissetmez ve konuşmadan sonra da rahatlamazdık. Demek ki rahatsız etmek ve rahatsızlığımızı geçirmek, geçişken kılmak için konuşuyoruz(?) Rahatsızlığımızı büyütmek ve yaygınlaştırmakla; bundan biz ne kazanacağız, muhatabımız ne kazanacak? Bana göre cevap açık: Konuşmanın rahatlamak kısmı bize, rahatsız olmak yüzü muhatapta kalır.

Esas mesele 'konu'

Böyle olmalı ki konuşma bittikten sonra söz sahibi hafifler, sözü dinleyen/yüklenen kişi ağırlaşır. Aslında hem konuşanı hem dinleyeni rahatlık paydasında; birini müspet diğerini menfi etkileyen husus, "konu"dur.

Tekrar soralım: Konuşmacının rahatlamak istediği kadar dinleyiciyi rahatlatmak da var mıdır konuşmakta? Konuya tek başına rahatlamak, rahatlatmak açısından bakabilir miyiz? Rahatlamaya; kurtlarını dökmek, gözünü yumup ağzını açmak, diline ne gelirse söylemek gibi hususlar da dahil mi?

Ses tonu, jest ve mimikler rahatlamanın bir ucunda yer alırken, rahatsız etmenin de unsurları oluyor mu / olmuyor mu?

Rahatınızı kaçırmaya geldim, diyen bir konuşmacı ile karşı karşıya kalmak iyi bir şey mi? Bir şeyi ne kadar çok tekrar edersek mi rahatlarız, dinlersek mi? Görüyoruz ki konuşmak başımıza epey soru(n) açıyor. Öyle konular var ki onları konuşmakla hem rahatlamayız hem rahatlatmayız. Muhatap olduğumuzda bize en çok rahatsızlık veren konuşma bu türden bir konuşmadır. Mesela hastanın yanında hastalığından konuşmayı ele alalım.

Söz; teşhis, tedavi, ilaç, doktor, hastalığı daha önce geçirenlerin buldukları şifa bağlamında da dönse; böyle bir konuşmanın uzaması, tekrarlanması, hastayı rahatlatan bir şey midir? Yoksa hastanın yanında, bu kavramları hiç kullanmadan, hastalığını, tedaviyi, hastalığın seyrini söz konusu etmeksizin; dereden tepeden konuşmak mı rahatlatır onu? Ziyaretçi kişi, benzer hastalıktan tedavi ile kurtulan tanıdıklarından, dostlarından bahsetmekle hastaya moral yüklemiş olur mu olmaz mı?

Tedavi sürecinde konuşmak

Hastalığı çeken birinin yanında, ona daha fazla bilgi yüklemekle tedaviye yardım etmiş mi oluyoruz?

Kendimce cevabım olsa da bu cevaplara yer vermeyeceğim. Şu kesin ki hastalık konusunda konuşmanın bizatihi tedavi olduğu görülmemiştir. Susmanın/konuşmamanın da sağaltıcı bir neticesi olduğundan bahsedilemez. Her durumda konu bizi kendi etrafında toplar ve dilimize yerleşir. Çünkü realitede, gerçekte sadece o vardır. Rahatlamak, rahatlatmak ve de rahatsız etmek gibi çok yönlü olan konu olmasaydı ne yapardık acaba? Herkesin rahatlamaya, rahatlatmaya değil de konuya mı ihtiyacı var yoksa? Konuşmakla bazen rahatlarız bazen rahatlatırız, dedik.

Eğer konuşuyorsak biz susunca konuşacak, ara yerde sözümüzü kesecek, itiraz edecek biri de var ki esas konuşma da budur zaten. Bu kez muhatap zehrini akıtır, eteklerindekini döker. Bana öyle geliyor ki bu arada olan "konu"ya oluyor. "Konu kimin umrunda?" mı dediniz. Doğru söylüyorsunuz. Mühim olan rahatlamak ve rahatlatmaktır. O zaman sormadan geçmeyelim. Acaba önemli olan, konu değil de rahatlamak olmasın? Bu da sorulmaya değer. Bir hadiste "Dünyada rahat yoktur. Veya dünya rahat etme yeri değildir" denmiştir. Rahat, istirahattan gelse de insanoğlu için istirahat vardır ve fakat bu sınırlı bir zaman dilimine mahsustur.

Yaratılmayanın peşinde

Rahat peşinde koşanlar, dünyada varlığı olmayan, yaratılmayan bir şeyin peşinde koşuyor olmalılar. Ve insanoğlu bunu kabul edemediğinden, çare olarak "konu"ya sarılıyor olsa gerek. O zaman şöyle diyebilir miyiz? Konu bizim için vazgeçilmezdir. Aslolan rahatlamak değil, rahatlatmak değil; konudur. Konusuz yapamayız. Konusuz konuşamayız. Şimdi yukarıdan aşağı yazdıklarımı değiştiriyorum. "Konuşmak" yerine "yazmak-okumak" kelimelerini koyunuz. Makalenin söylemek istediklerinde/mesajda bir değişiklik oldu mu? Nasıl bir değişiklik oldu? Acaba yazar, konuşurken yazmış; yazarken de konuşmuş oluyor mu?

Konuşmak hakkında buraya kadar yazdıklarım için yeni bir ara başlık açmak istiyorum. Konuşanlar içinde sadece politikacılar dinleyiciye yük yüklemezler, yüklemiyorlar. Çünkü politikacılar halkın ağırlıklarını almak için konuşurlar. Dinleyiciyi, halkı/ seçmeni bütün sorunlardan kurtarmayı vadederler onlar. Dinleyiciden beklenen, konuşucuya inanmak ve onu desteklemektir. Politikacılar, muhalifler için ne kadar 'ağır' konuşursa, taraftar dinleyici o kadar 'hafifler'. Yüreği soğur. Doğrusu politikacı için iki ucu keskin bir bıçaktır konuşmak. Her gün konuşmak zorunda ve her konuşma özgün, sağaltıcı ve de muhalefeti köşeye sıkıştıracak şekilde olacak. Zor iş...

[email protected]