Bu iradeyi korkuyla sarsamazsınız

Prof. Dr. Birol Akgün / SDE & YBU
19.03.2016

Geçen hafta Ankara Kızılay’daki sivil halk otobüslerine yönelik bombalı araçla gerçekleştirilen ve 35 masum vatandaşımızın hayatına mal olan PKK/TAK kökenli terör saldırısı ve dün İstiklal Caddesi’nde meydana gelen canlı bomba saldırısı geniş halk kitlelerinde ciddi infial yarattı.


Bu iradeyi korkuyla sarsamazsınız

Suruç, Ankara Tren Garı, İstanbul Sultanahmet Meydanı, Ankara Merasim Sokak ve nihayet Kızılay saldırısı ile birlikte son sekiz ayda teröre kurban verdiğimiz insan sayısı 200’ün üzerindedir. Öte yandan Güneydoğu Anadolu’da devam eden terör olaylarında ise neredeyse şehit haberi gelmeyen gün geçmiyor. Geniş halk kitlelerinde faillere karşı ciddi bir kızgınlık var. Ama aynı zamanda Anadolu insanı yaygınlaşan terörün ardında yatan iç ve dış siyasi nedenleri derin irfanıyla seziyor ve takdire şayan stratejik bir sabır ve onurlu bir duruş sergiliyor. Provoke olmuyor ama unutmuyor da. Yeri, zamanı geldiğinde sessiz sedasız bir şekilde sandık yoluyla herkese mesajını veriyor.Entelektüeller arasında sosyal medya üzerinden siyasi kutuplaşma eğilimleri ve ideolojik tartışmalar artarken, ortalama yurdum insanının bugünkü siyasi gerçeği düz okuma şekli şudur: Dünya ve bölgemiz derin bir krizden geçiyor. Türkiye ise bu süreçte izlediği dış siyaset ve gösterdiği siyasi kararlılık dolayısıyla içeriden ve dışarıdan kuşatılıyor; siyasi iradesi ve toplumsal direnci kırılmaya çalışılıyor.

Tarihsel hafıza ve irfan

 Bunu nereden mi anlıyor halkımız? Bir yandan düne kadar süper güç olarak gördüğü ABD, bugün dünyadaki gelişmeleri artık yönlendir(e)miyor. Bir çeyrek asır önce Kuveyt’i işgal eden, Saddam’a karşı kükreyen ve dünyayı arkasına alabilen ABD’nin, zalim Esed yönetimi halkını katletmesine ve hatta kimyasal silah kullanmasına rağmen beklenen tepkiyi vermiyor. Buna karşın, kaba güce dayanan Rusya ise pervasızca Karadeniz ve Akdeniz’de dünyaya meydan okurcasına askeri operasyonlara girişiyor, sınırları değiştiriyor. Bölgemizdeki bazı devletler (Irak, Suriye, Yemen ve Libya) iç çatışma ve terör nedeniyle çökmüş durumda. Suriye kökenli üç milyon insan ülkemizde halkımızla iç içe yaşıyor. Devletsizliğin ne demek olduğunu, insanların onurlarının nasıl kırılabileceğini ve hürriyetin ve güvenliğin ne kadar önemli olduğunu, Anadolu insanı sokaklarımızdaki Suriyelilerden yeniden hatırlıyor. Dolayısıyla muhafazakarıyla, Kemalistiyle ve hatta Kürt milliyetçisi ile geniş halk kesimleri ortak bir çizgide kendiliğinden buluşuyor. O çizgi de siyasette şiddetin reddi ve demokratik alanının olabildiğince genişletilmesidir. Her şeye rağmen halkın oyları, duaları ve davranışıyla siyasi istikrar ve güveni öncelemelerinin ardında yukarıdaki anlayış yatıyor. Tarihsel hafıza ve irfana dayalı sezgi halka siyasette kılavuzluk ediyor. 

Terör eylemi tanımı gereği belli bir siyasi amaca hizmet etmek üzere kurgulanmış kör şiddettir. Ancak dünyadaki tecrübeler bize terörün de bir mantığı olması gerektiğini gösteriyor. Zira her terör örgütünün ardında siyasi-sosyolojik bir dinamik de var. Lakin Kızılay’daki son intihar eyleminde hedef seçilen işinden eve dönen emekçinin, üniversite sınavına girmek için kent merkezine gelen ve daha hayatının baharındaki gençlerin, oğlunun futbol maçını izlemek için şehrimize gelen masum bir babanın ve henüz dünyaya gözünü açmadan ölen ana karnındaki bebeğin katledilmesinde failler, siyasi anlamda ne hikmet umuyor, doğrusu makul ve mantıklı insanlar için izah edilebilir bir şey değil. Rasyonalitesi yok. Anlaşılabilir olan şey şudur ki terör örgütlerinin metropolitan alanlara yaymaya çalıştığı şiddet sarmalının PKK ve HDP çizgisinin siyasi amaçlarına hizmet etme ihtimali yoktur. Tam tersine, bu çizgiye sempati ile bakan ve hatta 2015 Haziran ayındaki seçimlerde HDP’ye oy veren sosyalist ve liberal toplumsal kesimlerde ciddi zemin kaybetmesine neden olacaktır. Şehir savaşları temelinde başlayan şiddet sarmalı sonrasında yapılan 1 Kasım seçimleri bunun ilk işaretini vermişti; son aylardaki kamuoyu yoklamaları da bu erime trendinin devam ettiğini gösteriyor. Hendek ve barikatlar yoluyla öz yönetim ilan edilen şehirlerde de halkın evini barkını terk ederek, teröre ve şiddete dayalı siyasete sessiz bir çığlıkla “Hayır” demesi bunu göstermiyor mu?    

‘Kasabadaki tek oyun’

Türkiye’de şiddet üzerinden  siyaset yaparak ve hatta siyasi zemini terör, şiddet ve darbe mekaniğini harekete geçirme vasıtasıyla yeniden inşa edeceğini düşleyen iç ve dış aktörlerin anlamak istemediği gerçek şudur: Türkiye özgürlükçü ruhu tartışılsa da demokratik bir anayasa ile yönetiliyor. Seçimler tüm dünyanın gözü önünde ve tüm siyasi partilerin katılımına açık bir şekilde yapılıyor. Basın-yayın ve medyada tartışılamayan hiçbir şey yok. Sorun, seçimler yoluyla muhalefet partilerinin iktidara gelememesi ise eğer, yapılması gereken şiddet ve terör yoluyla iktidar partisine oy veren ve vermeyen geniş kesimlere hayatı dar ederek; korku ve güvensizlik yaratarak onların oylarının yönünü değiştirmeye çalışmak değildir. Çıkış yolu demokrasinin içinde kalarak, parti programlarını ve siyasi söylemleri halkın beklentilerini karşılayabilecek şekilde değiştirmek ve alternatif bir siyasi kadro inşa etmektir. Oysa bizdeki bazı kesimler hala demokrasiyi “kasabadaki tek oyun” olarak görme olgunluğuna ulaşabilmiş değiller. Kin ve nefrete dönüştürdükleri Erdoğan düşmanlığı üzerinden kendilerini Ak Parti’den kurtaracağını vaat eden kim varsa ona destek verebiliyorlar. Aynı yargı, sözde kendine göre demokrat ama stratejik çıkarları gerektirdiği her durumda darbelere ve terör örgütlerine gizli veya açık destek vermekten çekinmeyen Batılı dost (!) ve bir kısım müttefiklerimiz için de geçerlidir.

İki yüzlü Avrupa

Bir tarafta Avrupa’nın başına bela olarak gördükleri mülteci krizini çözmek için Türkiye ile siyasi pazarlıklar yaparken, iki sokak ötede terör propagandası yapmak için açılan çadırlara göz yuman iki yüzlü bir Avrupa ile karşı karşıyayız. Terörle mücadele konusunda dünyanın en temel açmazı da burada yatıyor.  Şiddet kendi toplumlarına yöneldiği zaman, hepsi Parisli veya New Yorklu olabilen Batılılar; ne hikmetse söz konusu olan Türkler ve Müslümanlarsa asla Ankaralı, Cakartalı veya Bağdatlı olamıyor. Oryantalist mantık hemen harekete geçiyor ve bizim gibi gayri medeni (!) ülkelerin siyasi hayatında şiddeti normal ve meşru olarak görüyorlar. Yanlış olan da bu zaten. Zira bugünkü küreselleşmiş dünyada teröre karşı selektif bir tavır gösterilmesi eninde sonunda herkesi vuruyor. Dün stratejik nedenlerle göz yumulan örgütler yarın bizatihi onları görmezden gelenlere dönüp öldürücü bir silaha dönüşüyor. Siyasette kötülük ve şiddet bulaşıcı bir şey ve bugünkü dünyada hiçbir toplum ve ülke bu öldürücü virüse karşı güvenlikli değil.

Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm 20. yüzyılı “aşırılıklar çağı” olarak tanımlamıştı. Soğuk Savaş sonrasındaki ilk çeyrek asırdaki küresel siyasi gelişmeleri yazsaydı yeni dönemi de herhalde “şiddet ve terör çağı” olarak nitelerdi. Zira bu dönemde devletlerarası konvensiyonel savaşlar ve tehditler giderek azalırken, küresel sistemin işleyişinde terör örgütleri gibi devlet dışı aktörlerin etkisi hissedilir derecede artmış, hegemon güçler kendi dış politikalarını söylem ve eylem düzeyinde terörle mücadele stratejileri üzerinden meşrulaştırmaya başlamışlardır. Ne yazık ki Sovyetler Birliği’nin yıkılışının üzerinden bir çeyrek asır geçtikten sonra bugün barış, güven, düzen ve istikrar bakımından dünya Soğuk Savaş dönemini neredeyse özler duruma geldi. 

Türkiye tüm bu gerilim hatlarının tam ortasında yer alıyor ve yeni dünyanın kuruluşunda etkin rol oynayabilecek nadir ülkelerden biri. Stratfor yazarı Friedman’ın ifadesiyle Türkiye günümüz dünyasının yükselen gücüdür. Bu nedenle içeriden saldırı ve terörün, dışarıdan kuşatmaların olması da kaçınılmazdır. Terör, hangi kaynaktan gelirse gelsin esasen Türkiye’nin siyasetini yönlendirmeyi ve toplumun iradesini korku yoluyla sarsmayı amaçlıyor. Anlamadıkları şey ise Türkiye’deki şehirleşmiş ve eğitimli orta sınıfın artık bu tür oyunlara gelmeyeceğidir. Türkiye acı çekse de ne başarısız devlet yapılabilir ne de iradesi teslim alınabilir. Stratejik sabır ve akılı siyasetle halkı şiddetin diline çağıranlara karşı hep beraber direnmeliyiz. 

[email protected]