Murat Yılmaz: "Urumçi katliamından sonra Doğu Türkistan'daki siber güvenlik şirketlerinin sayısı hızla arttı, bugün bin 400''ü geçtiği ifade ediliyor. İnsanlar siber güvenlik sistemleriyle yatak odalarına kadar takip ediliyor. Bugün 1 milyon 824 bin kilometrekarenin bir hapishane olduğunu söylersek yanlış olmaz."
Röportaj: Emine Dolmacı
Doğu Türkistan'ı yıllardır takip eden Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz, yaptığı uzun araştırmalardan sonra "Doğu Türkistan'da Toplama Kampları / Adım Adım Soykırım" kitabını çıkardı. İngilizce, Arapça ve Uygurca da yayınlanan çalışmada Yılmaz, İslam dünyası konuya daha mesafeli olduğu için daha çok Batı kaynaklarından istifade etmiş. 5 Temmuz Urumçi katliamı yıldönümü vesilesiyle Murat Yılmaz'la, Doğu Türkistan'daki son 20 yıllık süreci konuştuk. İkinci Dünya Savaşı'ndan beri en büyük soykırımın yaşandığı kabul edilen Doğu Türkistan'ı, "Sadece kamptakiler değil, bu ülkede gözaltında olmayan kimse yok" diye tanımlayan Yılmaz, sorunun çözümünün ancak Çin'e uygulanacak siyasi ve ekonomik yaptırımlarla mümkün olacağını düşünüyor.
Doğu Türkistan'da ne yaşanıyor?
Şu anda Doğu Türkistan dünya üzerinde yaşamanın en zor olduğu coğrafyalardan biri. Burada soykırım suçları işleniyor, insanlar gözetim altında. Bir kamera ya da cep telefonundan ya da evlerin girişine takılan cihazlara girip çıkarken QR kodları okutmak zorunda olan insanlar tamamıyla bir gözetim ve baskı sürecini yaşıyor. Bugün 1 milyon 824 bin kilometrekarenin bir hapishane olduğunu söylersek yanlış olmaz.
Yaşanan zulüm, işkence ve soykırımın ilk başlangıcı olarak neyi gösterebiliriz?
Doğu Türkistan'ın işgali neredeyse 270 yıla dayanıyor, bölge son 72 yıldır da Komünist Çin'in sınırları içerisinde bulunuyor. Yakın tarihe gelirsek; 11 Eylül'de Amerika'da ikiz kulelere yapılan saldırıyı Çin bir fırsat olarak gördü. Baskı altına aldığı Doğu Türkistan topraklarını geniş çaplı kuşattı, bölgede yaşayanların özgürlükleri sistemli bir şekilde kısıtlanmaya başladı. Daha sonra birkaç Uygur'un Çinli kadınlara tecavüz ettiği yalanıyla 5 Temmuz 2009'da gerçekleşen saldırılarda bin, 3 bin veya 10 bin kişi hayatını kaybetti, 4 binden fazla insan tutuklandı, bir kısmı idam edildi. Yaşanan olayları yansıtan fotoğraflar gönderilmesin ve bilgi paylaşımı yapılmasın diye 6 ay boyunca bölgede internet bağlantısı kesildi. Bu vahşet dünyayla buluşturulmasın diye karartma yapıldı. Şimdi bütün Doğu Türkistan'da bir karartma yaşanıyor.
Siber güvenlik egemenliği
Doğu Türkistan'da herkesin, her an takip edildiğini biliyoruz. Nasıl gerçekleşiyor bu?
Urumçi katliamından sonra Doğu Türkistan'daki siber güvenlik şirketlerinin sayısı hızla arttı, bugün bin 400''ü geçtiği ifade ediliyor. İnsanlar siber güvenlik sistemleriyle yatak odalarına kadar takip ediliyor. Telefonlarına yüklü olan QR kod ile evlerine giriyor, çıkarken de okutarak çıkıyorlar. Evinden çıktığında kişiyi sokaktaki ve caddelerdeki kameralar takip etmeye başlıyor. Metrodan çıkışlarında ve sokaklarda 300 metrede bir kurulan kontrol noktalarında yapay zeka destekli kameralar gelen kişinin yüzünü tarıyor ve "bırak geçsin" veya "gözaltına al" diyor. Bu kişi tutuklanıyor ve toplama kampına gönderilebiliyor.
Peki bu kadar veri, nasıl bir izinle ve hangi yolla toplandı?
2017'den itibaren Doğu Türkistan'daki bütün insanların kan ve ses, saç örnekleri, parmak izleri, retina taramaları alındı. Dolayısıyla bu bilgiler teknolojik sitemlerle birleştirilince kişi sokakta yürürken dahi onunla ilgili her şey ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Doğu Türkistan'da yaşayıp da gözaltında olmayan kimse yok. Hatta bir kişi turist olarak gittiğinde bu aplikasyonu yüklemek zorunda telefonuna. Kişi hangi müzeye, camiye, otele, eve giriyor takip ediliyor.
Fotoğraf bile alamıyoruz
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'in 2012 yılında göreve gelmesi, yaşananları bu noktaya getirdi değil mi?
Tabii, yeni başkan göreve geldikten sonra özgürlüklerin kısıtlanması daha da arttı. Daha önce Tibet Valiliği görevinde bulunan Chen Quanguo, 2016 Ağustos'ta, Doğu Türkistan'ın Komünist Partisi Genel Sekreteri oldu. Aynı yıl "Teröre karşı sert darbe" kampanyası başlatıldı. "75 aşırılık belirtisi" zaten daha önce yayınlanmıştı. "Bu maddelerden herhangi birini görürseniz en yakın karakola haber verin" dedi vatandaşlarına. Bunlar arasında marketten fazla alışveriş yapmak, bir çadıra sahip olmak, güneş doğmadan önce kahvaltı yapmak, namaz kılmak, oruç tutmak da vardı. Bunları yapanlar toplama kamplarına alınmaya başlandı.
Toplama kampları tam olarak ne zaman başladı peki?
2017 yılı Nisan ayı olarak gösterilse de 2014 yılından itibaren insanlar alındı. 1 Ocak 2016'da terörle mücadele yasası yürürlüğe girdi. Bundan sonra gece baskınları, tutuklarken ateş açma, mahkeme emri olmadan tutuklama serbest oldu. İnsanlar 2017 yılında Şincan'da Aşırılığı Yok Etme Yönetmelikleriyle bölük bölük hapishanelere doldurulmaya başlandı. Hapishaneler, gözaltı merkezleri, toplama kampları ve toplama kampları benzeri okullar, hastaneler, tren garları, çiftlikler, kreşler bu amaçla kullanıldı. Bunlar dışında da en az bin 200 toplama kampından bahsediliyor. Bu şekilde Doğu Türkistan'da 3-8 milyon insanı toplama kampına aldılar. Çin buralara 'yeniden eğitim merkezleri' adını veriyor.
Rakam aralığı niye bu kadar geniş, toplama kamplarındaki kişi sayısı da mı belli değil?
Çin Beyaz Kitabına (resmi yayın organı) göre; 2013 yılından 2019 yılına kadar her sene 1.3 milyon insan yeniden eğitim merkezlerine alınarak eğitildi ama şöyle bir belirsizlik var: Çin bu aldığı kişilerden kaçını serbest bıraktı, bilmiyoruz. Şu anda toplama kamplarından tek bir video tek bir fotoğraf alamıyoruz. İçerisi tam bir muamma. Bildiklerimiz de, kamplara girip çıkanların şahitliklerinden.
Doğu Türkistan'a giriş çıkış var mı?
Öncelikli olarak bir Çinli şirkete akredite olmanız gerekiyor turistik seyahat veya iş bağlantısı için. Bölgeye turist olarak veya iş amacıyla gelenler aynı zamanda belli uygulamaları telefonlarına indirerek takip altına alınıyorlar.
İslam dünyası mesafeli
Dünyanın gözü önünde tüm bunlar nasıl yapılıyor?
Çin dünyayı ekonomik anlamda ciddi bir kıskaca aldı. Bir Kuşak, Bir Yol Projesi'nin 8 trilyon dolarlık bütçesinin olduğu ifade ediliyor. Proje, dünya nüfusunun yüzde 65'i ve 100'den fazla ülkeyi kapsıyor. Hem deniz yollarından, hem kara yollarından Çin bu sarmalamayı yapıyor. Birincisi bu ticari angajmanlar, Çin'in vermiş olduğu ekonomik destekler, açtığı krediler ülkelerin rahat konuşmasını engelliyor. Bunun dışında Çin, BM Güvenlik Konseyi üyesi. Çin'in aleyhine bir karar alınması mümkün değil. Bin 200 temsilciyle Doğu Türkistan'la ilgili yapılacak programları da manipüle ediyor.
Bosna katliamı olduğunda "Avrupa'nın göbeğinde bu yaşanıyor" demiştik, şimdi benzer bir soykırım Asya'da yaşanıyor. Kimse neden ses etmiyor buna?
Belki de daha vahşi şekilde, çünkü toplama kamplarında insanların hangi işkenceleri gördüğünü biliyoruz. İslam dünyasında Doğu Türkistan konuşulmuyor, anlatılmıyor. Sebebi ekonomik angajmanlar. Daha çok Batılı ülkeler karşı çıkıyor. 2019 yılı Temmuz ayında 22 Batı ülkesi BM İnsan Hakları Komisyonuna bir mektup yazdı ve "Toplama kampları kapatılsın" dedi. Bu mektuptan 4 gün sonra, 12 Temmuz'da ise, aralarında İslam ülkelerinin de bulunduğu 47 ülke Çin'i destekleyen bir karşı mektup yazdı. Şu anda ABD, İngiltere, Kanada, Hollanda ve Belçika Çin'in yaptığını soykırım olarak ilan etti. Birçok AB ülkesi de ilan etmek için hazırlanıyor fakat Doğu Türkistan, İslam dünyasından beklenen ilgi ve desteği görmüyor.
Türkiye'nin durumu nedir peki, ülke olarak biz ne yapabiliriz?
Cumhurbaşkanımız, 2019 yılında Çin Cumhurbaşkanı Xi Jimping ile bir görüşme yaptı, akabinde Dışişleri Bakanımız da mevkidaşıyla 10 kişilik bir heyetin Doğu Türkistan'daki kamplara gidip incelemelerde bulunmasıyla ilgili anlaştı. Fakat iki yıldır bu ziyaret gerçekleşmedi. Urumçi katliamı akabinde Cumhurbaşkanımız durumu 'soykırım' olarak tanımlamıştı. Ayrıca 2017 yılı Mayıs ayından beri Meclis'te bekleyen "Suçluların İadesi Anlaşması" var. Biz Doğu Türkistan'daki zulümler karşısında Türkiye'nin anlaşmayı iptal edeceğini düşünüyoruz ve bunu bekliyoruz.
Neden Uygurlardan bu kadar çok korkuyorlar, İsrail de Filistinlilerden korkuyor ama ortada bir toprak meselesi var?
Bu korkunun farklı nedenleri var. Öncelikle, Doğu Türkistan Hunlardan beri Çin'in düşmanı olarak kabul edilmiş, Çin Seddi Hunlar ve Göktürklere karşı yapılmış. İkincisi Doğu Türkistan istiklaline düşkün halkların bulunduğu ve sürekli isyan kapasitesi olan bir coğrafya. Üçüncü olarak Doğu Türkistan ekonomik olarak zengin bir coğrafya. Çin'in işleyen madenlerinin yüzde 85'i burada, inanılmaz bir doğalgaz ve petrol rezervleri var. Bir başka sebep de "Bir Kuşak Bir Yol Projesi" Doğu Türkistan'dan geçiyor. Çin, asrın projesinde bir isyanla karşılaşmak istemiyor.
Bilgi ilgiyi doğurur
Bugün, ülkelerin ve halkların ortak ses çıkarmasına ve dünya çapında bir kamuoyu oluşturulmasına gerek var belli ki. Bunun için halklar, sivil organizasyonlar, medya ne yapabilir?
Doğu Türkistan'ın temel sorunu buradaki toplama kamplarının görmezden gelinmesi. Başta İslam İşbirliği Teşkilatı olmak üzere 2 milyarlık İslam dünyasından Çin'e, "Bu kampları derhal kapatın. Eğer kapatıp hak ihlallerine dur demezseniz bütün ticaretimizi durduruyoruz" mesajı verilmeli. Çin, 1.5 milyarlık bir ülke, ekonomik anlamda sıkıştırılırsa sonuç vereceğini düşünüyorum. Sivil toplum ve medya da Doğu Türkistan'la ilgili sesini yükseltmeli.
Türkiye'de konuya Filistin ve Suriye meselesi kadar hassasiyet gösterilmediği yönünde eleştiriler var. Siz buna katılıyor musunuz?
Katılıyorum ben bu eleştiriye. Doğu Türkistan maalesef basında konuşulmadığı, sosyal medyada yeterince dile getirilmediği, siyasette de çok fazla bahsedilmediği için insanların zihinlerinden ve gönüllerinden biraz uzak kalıyor. Yeterince bilgilendirme yapılsa Türkiye halkının Doğu Türkistan'a da ilgi ve alaka göstereceğini düşünüyorum.