Bu yüzyıl Türkiye Yüzyılı olur mu?

Dr. Hülya Bulut / Marmara Üniversitesi
15.10.2022

Girişimcilik ekosisteminde 2020 yılını yaklaşık 150 milyon dolar tutarında bir toplam yatırımla kapatan Türkiye pandemiye karşın tam 10 kat büyüyerek 2021'de bu yatırım tutarını 1,5 milyar dolara çıkartmıştı. Peki 2022 nasıl gelişiyor? Haberler gayet iyi çok şükür. StartupCentrum'un raporuna göre Ocak-Eylül arasındaki 9 aylık dönemde 2022 yılı toplam yatırım tutarı şimdiden rekor bir yıl olan 2021'i yakaladı ve geçti bile.


Bu yüzyıl Türkiye Yüzyılı olur mu?

Hemen her toplum ve her ülke için yeni fikirler oluşturmak, yeni kavramlar geliştirmek son derece önemlidir. Bu kavramların pratik dünyada karşılığı olanları, piyasası bulunanları yaygınlaşır, tutunur, ticarileşir. Olmayanları, ete kemiğe bürünemeyenleri ise yok olur, kaybolup gider. İşte; "kalite, kurumsallaşma, stratejik planlama" gibi kavramlar bunlardan sadece bazılarıdır. Tüm bunları içselleştirerek faydaya dönüştürenler olduğu gibi, yüzeyde kalıp tüketip yok edenler de oldu bugüne kadar.

Son yıllarda fazlasıyla üzerine düştüğümüz teknolojik girişimcilik, teknoloji transferi, inovasyon gibi kavramlarda da aynı şeyler olur mu diye endişeleniyorum. Bu yüzden kısa bir süre önce bu konulara dair birkaç yazı yazma ihtiyacı duymuştum; ne kadar dikkat çekti bilmiyorum. Umarım Türkiye'nin orta gelir tuzağından çıkabilmesi için büyük umutlar bağlanan bu kavramların içselleştirilmesinde, geliştirilen programların uygulanmasında, kullanılan kaynakların etkinliğinde yeni bakış açıları kazanılır. Çünkü gerçekten Türkiye'de büyük bir potansiyel söz konusu.

Pozitif ayrışma

Teknoloji ve inovasyon gibi referans noktalarından birisi ABD'de bulunan Silikon Vadisi'dir. Çeşitli temaslar ve ortak çalışmalar sonucunda elde ettiğimiz birçok ders söz konusu. Ancak orada gördüğümüz olayları ve iş kültürünü birebir kopyalamanın anlamsızlığı ve imkansızlığı da ortada. Hollanda-Almanya ile İsveç-Finlandiya ise Avrupa'da öne çıkan ve "açık inovasyonu" vurgulayan iki önemli aks denebilir. Güney Kore'den çıkıp dünyaya yayılan teknolojik ürünler ve markalar da gerçekten göz kamaştırıyor. Malezya, Tayvan, Polonya, Türkiye, Şili dikkat çeken ülkeler (hub'lar) arasında. Tabii pandemi sürecinde Türkiye'nin açık ara pozitif ayrıştığı da kesinlikle not edilmeli.

Toplum olarak inovasyon kavramını ne kadar anladığımızı ölçecek, değerlendirecek akıllı ve pratik bir çalışma yapılmasının gerçekten bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Kısa bir süre önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tekno girişimcilikte strateji ve eylem planı çalışması yürütmüştü. İnovasyonun, büyük bir buluştan kaynaklanacağına ve bu şekilde gerçekleşeceğine dair halen güçlü bir inanç var. Ya da inovasyonun sadece ürüne yönelik olduğu düşünülmekte. Oysa hizmette, yöntemde, süreçte, yaklaşımda, malzemede, paketlemede, hatta ödeme sisteminde bile inovasyon olabiliyor. Hatta iş modeli inovasyonunun ticari başarı getirebileceği de dünya örneklerinden anlaşılıyor. Hepimizin bildiği gibi Uber, Airbnb, Netflix, Zoom ve Getir gibi başarılı örnekler söz konusu.

Yüksek risk yüksek getiri

Türkiye'de geleneksel sektörlerde kazançlar ve büyümeler halen tatminkar düzeyde olduğu için kurumsal yapılar, holdingler, sermaye sahipleri katma değeri yüksek yeni işlere (startup'lara) pek fazla yönelmedi. "Yüksek risk yüksek getiri" işlere girmektense iyi bilinen inşaat, turizm, gıda, tekstil, enerji, sağlık gibi alanlarda büyümeler öngörüldü. Hal böyle olunca da 2001 yılındaki derin krizden beri yenilikçi girişimcilik alanını geliştirme görevi çok ağırlıklı olarak kamuya bırakılmış oldu. Tabii son 3-4 yıldır özel sektörün, banka ve büyük kurumsal şirketlerin bu hatadan birer birer döndükleri de görülüyor.

Birkaç bakanlık, TÜBİTAK ve KOSGEB, üniversiteler ve teknoparklar, Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) hem gerekli altyapıları kurma hem de kamu fonlarını mobilize etme konusunda yaklaşık 20 yıldır önemli bir gayret içerisinde. Bu hamlede yer alan, katkı sağlayan birçok kişi var, herkes koşturuyor. Bunlardan biri de naçizane bendeniz. Yüzlerce gence eğitim ve seminer veren, konferanslara katılan, şirketlere ve projelere danışmanlık yapan biri olarak ifade etmeliyim ki kamunun bu gayretleri gerçekten takdire şayan. Kamunun, ülkemizde girişimcilik ekosisteminin oluşmasında kayda değer önemli bir itici güç olduğunu da söylemeden geçemeyeceğiz. Bu 20 yılın ekosisteme öğrettiği, kazandırdığı birçok ders var: Dünyaya entegre olmanın gereği, özel sektörün itici gücü, melek yatırımcılığının yeşertilmesinin önemi. Bir diğer önemli ders ise kamu fonlarının, hibelerin kullanım şeklinin direkt fonlama yerine uzmanlaşmış ara yüzler üzerinden kullanılmasının gereği. Kaynakları akıllandırma ihtiyacındayız (smart capital), değil mi? Kamunun doğası ve yetkinlikleri düzenleme yapmak, yatırım iklimini oluşturmak ve geliştirmek, rekabetçi piyasaların oluşumuna katkı vermektir. Özel sektörün ve ara yüzlerin işlevi ise en temelde gerekli aklı ve uzmanlığı katarak yatırımların en doğru fikirlerle, alanlarla, girişimcilerle buluşmasını sağlamaktır.

İşte bu ara yüzler, spesifik olarak teknoparklar ve TTO'lar, büyük şirketler ve kurumlar, hatta bankalar son yıllarda girişimcilik heyecanına sahip çıkmaya ve çabaları daha da ileriye taşımaya başladı. Örneğin Garanti Bankası, TEB, Arçelik, Anadolujet, İstanbul Ticaret Odası ise girişimcilik ve inovasyon alanlarında ön sıralarda yer alan lider markalardan bazıları. Bu şirketlerden fon kuranlar (Corporate Venture Capital) ve stratejik gördükleri alanlara yatırım yapanlar da oluşmaya başladı. Yaptığı eğitimler, kurduğu atölyeler ve fikir geliştirme kampları ile ortaya çıkan birçok yeni hizmeti kullanıcılarına, paydaşlarına ve müşterilerine nüfusu hızla 85 milyona yaklaşan ülkemize sunmaya devam ediyor.

Küçük dokunuşlar

Bu şirketlerin uygulamaları ve yaşadıkları tecrübeler inovasyon tanımını kolay bir algıya indirgiyor; onu adeta yenilik ve değişim yönetimine yaklaştırıyor. Hemen her yerde her alanda hepimizin yapabileceği küçük dokunuşların, yeniliklerin, anlam katmaların hayatımızı hem verimli hem de ilginç kılacağını bize anlatıyor. Değişime açıldıkça, yönetmeyi öğrendikçe bir gün göreceğiz ki girişimcilik ve inovasyonla tanışıp, onunla yaşamayı öğrenmişiz.

Bu yüzyıl Türkiye yüzyılı olur mu? Olumlu düşünen, satır aralarını yakalamaya çalışan biri olarak gelişmeler ışığında bunun olabileceğine gerçekten inanıyorum. Girişimcilik ekosisteminde 2020 yılında yaklaşık 150 milyon dolar tutarında bir toplam yatırımla kapatan Türkiye pandemiye karşın tam 10 kat büyüyerek 2021'de bu yatırım tutarını 1,5 milyar dolara çıkartmıştı. Ve bu durum bütün dünyanın dikkatini çekmiş, Türkiye dünya girişimcilik ve yatırım ekosisteminin radarına girmişti. Peki 2022 nasıl gelişiyor? Haberler gayet iyi çok şükür. StartupCentrum'un raporuna göre Ocak-Eylül arasındaki 9 aylık dönemde 2022 yılı toplam yatırım tutarı şimdiden rekor bir yıl olan 2021'i yakaladı ve geçti bile.

İHA'sı, SİHA'sıyla Türkiye özgüvenini yakaladı; startup'lar sadece savunma sanayi için değil artık oyun sektöründen mobil uygulamalara, sağlık teknolojilerinden finansa, eğitim teknolojilerinden lojistik ve teslimat işine kadar çok farklı alanlarda ve teknoloji dikeylerinde nitelikli insan kaynağı ve başarılı şirketlere sahip. Kış aylarında üşümesi beklenen Avrupa ülkelerinin ve Rusya-Ukrayna Savaşı'ndan kaçan insanların ilk adresi çoktan Türkiye oldu bile. Bu gelişmeler sadece teknoloji alanında değil, turizmden barınmaya, alışverişten ticarete, tedarik zincirinden ulaşıma kadar Türk marka ve şirketlerine değer katacaktır. Görünen o ki kıymetli dostlar, hakikaten bu yüzyıl, bizim yüzyılımız olabilir. Ne mi yapacağız? Hem durmak yok yola devam diyerek var gücümüzle çalışacağız, hem de bu doğrultuda yapacağımız seçimlerle geleceğimize sahip çıkacağız inşallah.....

[email protected]