Michelle'in bodrumda zincirlenmiş hâli, saçsız kafası ve donuk bakışlarıyla kurulan görüntü, Lanthimos'un bilinçli olarak yaptığı bir politik tersyüz. Yönetmen, ilaç endüstrisinin tepe noktasındaki figürü kurban estetiğiyle çerçevelerken, izleyiciyi rahatsız edici bir soruyla zorluyor: Şiddetin faili kim?
Filiz Zengin/ tv4 Kanal Koordinatörü
2026 yaklaşırken ödül sezonunun ateşi de yavaş yavaş yükseliyor. Aday listeleri belli olmaya başladı. Kulislerde konuşulan, tartışılan yapımlardan biri: Yorgos Lanthimos'un yeni filmi Bugonia. Film, yalnızca anlatısıyla değil, etrafında örülen söylentiler ve performatif pazarlama stratejileriyle dikkat çekiyor.
Emma Stone'un kamera karşısında saçını kazıtması ve öncesinde yönetmen Yorgos Lanthimos'un da saçını kazıtmış olması, sinema çevrelerinde uzun süre konuşuldu. Öyle ki bazı özel gösterimlere ücretsiz katılım, izleyicilerin kel olmalarına ya da gösterim alanında saçlarını kazıtmayı kabul etmelerine bağlandı. Bu sıra dışı fikrin, filmin yapımcılarından da olan Emma Stone'a ait olması, Bugonia'nın yalnızca bir film değil, başlı başına bir performans alanı olarak kurgulandığını düşündürüyor.
Bugonia, Lanthimos'un sinemasında uzun süredir dolaşan temel bir soruyu bu kez daha gürültülü ve en direkt biçimde gündeme getiriyor: İnsan türünün çürümüşlüğü mü daha yıkıcıdır, yoksa bu çürümüşlüğü görünmez kılan sistem mi?
Mekân olarak Amerika'yı seçen Yunanlı aykırı yönetmen, Batı'nın ahlak anlayışına yönelttiği eleştirilerini sürdürürken, yıllardır süregelen "uzaylı istilası" anlatısını tersyüz ediyor. İnsanlığın kendi ürettiği kötülüklerin bedelini dışsal bir tehdide değil, bizzat kendi eliyle tetiklenen bir yok oluşa bağlıyor.
Jang Joon-hwan'ın kült Kore filmi Save the Green Planet'ten uyarlanan Bugonia, Lanthimos'un Dogtooth, The Favourite, Poor Things ve Kinds of Kindness filmlerinde geliştirdiği kara mizah damarının anlaşılır ama daha sarsıcı bir versiyonu. Bu netlik, filmin derdini hafifletmek yerine tam tersine, kapitalizm, komplo kültürü ve ekolojik çöküşün iç içe geçtiği çağın ruh hâlini grotesk bir aynaya dönüştürüyor.
Komplo ile gerçek arasında: Arıların yok oluşu
Filmin merkezindeki Jesse Plemons'un hayat verdiği Teddy, bal arıcılığı yapan ve sistem tarafından kenara itilmiş bir anti-kahraman olarak karşımızda. Arı nüfusundaki dramatik düşüşten ve annesi Sandy'nin yaşadığı sağlık felaketinden, CEO Michelle'in yönettiği dev ilaç şirketini sorumlu tutuyor. Michelle, Teddy için dünyayı yavaş yavaş yok etmeye çalışan uzaylıların dünyamızdaki ajanı.
Teddy'nin uzaylı komplosu ilk bakışta irrasyonel görünse de; Lanthimos bu saplantıyı boşlukta bırakmıyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü verilerine göre dünya gıda üretiminin yaklaşık yüzde 35'i arılar ve diğer tozlayıcı türlerin faaliyetlerine bağlı. Son yirmi yılda Avrupa'da arı kolonilerinin yüzde 30'a, ABD'de ise bazı bölgelerde yüzde 40'a varan oranlarda azaldığı rapor edildi. Dünya Doğayı Koruma Vakfı, bu çöküşün başlıca nedenleri arasında pestisit kullanımı, mono kültür tarım ve iklim krizini sıralıyor.
Teddy'nin arıların yok oluşunu insan eliyle üretilmiş bir virüse bağlaması, bu somut verilerle birleştiğinde filmin merkezindeki komploya bir "gerçeklik kırıntısı" ekleniyor. Kapitalist tarafı temsil eden CEO Michelle ile Teddy'nin yemek masasında karşı karşıya geldiği uzun yüzleşme sahnesi, her şeyi daha da bulanıklaştırıyor. Teddy'nin suçlamalarına kayıtsız kalmayan Michelle, onun "büyük bir plan"a inanma ihtiyacına işaret ediyor ve arı ölümlerinin tekil bir failden ziyade değişen yaşam alanları, bağışıklık sorunları, genetik faktörler ve ekolojik yorgunluk gibi çoklu nedenlere dayandığını savunuyor. Lanthimos'un başarısı da tam olarak burada yatıyor: Gerçek bir ekolojik yıkımı, irrasyonel bir inanç sistemi ve birbirini boşa düşüren açıklamalarla yan yana getiriyor. Bugonia, yanlış teşhis edilmiş ama haklı bir öfkenin portresini çiziyor.
Kapitalizmin soğuk yüzü: CEO Michelle
Emma Stone'un canlandırdığı Michelle, ilaç kapitalizminin vitrini: rasyonel, kendinden emin, disiplinli ve kriz anlarında soğukkanlı. Çalışanlarına "erken çıkın, ailenizle vakit geçirin" derken, bu jestin performans kriterlerine bağlı olduğunu hemen hissettiriyor, kapitalizmin şefkat diliyle konuşup tahakkümden vazgeçmeyen doğasını ifşa ediyor. Michelle, insanî söylemi bir kurumsal stratejiye dönüştüren sistemin soğuk yüzü oluveriyor.
2024 itibarıyla küresel ilaç endüstrisinin 1,5 trilyon doları aşan hacmi ve pazarın yaklaşık yüzde 40'ının yalnızca on şirketin elinde toplanması, bu gücün ne denli merkezileştiğini gösteriyor. ABD'de büyük ilaç şirketlerinin CEO'larının yıllık ortalama 20 milyon dolarlık gelirleri, sağlık hakkının nasıl bir kâr rejimine dönüştüğünü çıplak biçimde de ortaya koyuyor.
Bu ekonomik tablo, Teddy ve kuzeni Donny'nin yaşadığı küçük kasabanın yapısal yoksunluğuyla sert bir tezat oluşturuyor. Teddy'nin annesinin ağır bir hastalığa yakalanarak Michelle'in şirketinin deneği hâline gelmesi, sağlık ile ilgili komplo teorilerini besleyen temelleri görünür kılıyor. Hastalıkların tedavi edilmekten çok, süreklileştirilerek yönetildiği ve böylece kârlı bir pazara dönüştürüldüğü inancı baskınlık kazanıyor.
Michelle'in bodrumda zincirlenmiş hâli, saçsız kafası ve donuk bakışlarıyla kurulan görüntü, Lanthimos'un bilinçli olarak yaptığı bir politik tersyüz. Yönetmen, ilaç endüstrisinin tepe noktasındaki figürü kurban estetiğiyle çerçevelerken, izleyiciyi rahatsız edici bir soruyla zorluyor: Şiddetin faili kim?
Komplo çağı
Bugonia, komplo teorilerinin bireysel bir sapmadan ziyade kolektif bir ruh hâline dönüştüğünü hatırlatıyor. Oxford Üniversitesi'nin 2023 tarihli araştırmasına göre pandemi sonrası dönemde Avrupa'da halkın yüzde 28'i, ABD'de ise yüzde 37'si en az bir komplo teorisine inanıyor. Pew Research Center verileri, gelir ve eğitim seviyesi düştükçe bu inancın belirgin biçimde arttığını ortaya koyuyor.
Türkiye'de tablo biraz daha değişik. KONDA'nın 2022 araştırmasına göre toplumun yüzde 42'si dünyanın gizli güçler tarafından yönetildiğine inanıyor. Ekonomik krizler, sağlık sistemine duyulan güvensizlik ve sosyal medyada yayılan bilgi kirliliği bu inançları besliyor. Üstelik komplo anlatıları, karmaşık yapısal sorunların gerçek nedenleriyle yüzleşmektense, kolay ve bütünlüklü bir açıklama sundukları için hızla taraftar buluyor.
Film, bu kültürü eleştirirken kesin bir hüküm vermekten bilinçli olarak kaçınıyor; ancak bu mesafeli tutumu, CEO Michelle'e komplo düşüncesinin cazibesini ve kolaylığını açıkça dillendiren soğukkanlı cümleler kurdurarak dengeliyor.
Pandemi Sonrası Ruh Hâlimiz
Batı toplumunun pandemiyle birlikte içine sürüklendiği güvensizlik, paranoya ve otoriteye yönelen öfke, filmin atmosferine doğrudan sinmiş. Teddy'nin çoğu zaman alçak açıdan, Michelle'in ise yüksek açıdan kadrajlanması; bodrumun karanlık ve dağınık yapısıyla ilaç şirketinin steril, modern mimarisi arasındaki karşıtlık, filmin üzerine kurulduğu sınıfsal uçurumu görselleştiriyor. Bu gerilimi en belirgin hâle getiren unsur ise Jerskin Fendrix'in gürültülü orkestra müziği; müzik, sahneleri sadece desteklemiyor, gerilimi katman katman tırmandırıyor.
Eksik hesaplaşma
"Bugonia," hem sürükleyici hem de rahatsız edici bir kaos sunuyor. Film, arıların yok oluşu, ilaç şirketlerinin gücü, komplo teorilerinin cazibesi ve pandemi sonrası ruh hâlinin aynı potada buluştuğu bir atmosfer yaratıyor. Bunların yanında, komplo kültürünün özellikle alt sosyo-ekonomik sınıflarda neden köklenebildiğine ve bu inancın sistemle nasıl bir uzlaşma biçimine dönüştüğüne dair çözümleme sunmuyor.
Bu belirsizlik, filmin hem gücünü hem de zayıflığını oluşturuyor. "Bugonia," Lanthimos'un geniş kitlelere hitap eden en gerilim yüklü işlerinden biri, ama en cesur olanı değil.
*Bugonia, Yunanca kökenli bir kelime olup "öküz doğumu" anlamına gelmektedir. Arıların ölü bir öküzden çıkabileceği inancı, arıcıların kaybettikleri bal arılarının acısını atlatmalarına yardımcı olacak vahşi bir Orta Çağ ritüelini ifade eder.
Kendime Notlar:
-Sistemin kusursuz işlemesini sağlayan ara yüzleriz
-Anlamadığımız gerçek yerine inanabileceğimiz hikâyeyi seçiyoruz
-Öfke tek başına politik bir bilinç yaratamıyor