Bumerang etkisi

Recep Durul / Yazar
3.09.2022

Rusya yaptırımlar yoluyla sıkıştırılırken AB, Rusya tarafından gaz musluklarının yaklaşan kışla birlikte kısılması tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Mukayese edildiğinde elbette kışı donarak geçirecek olan Almanya başta olmak üzere Çekya ve Macaristan gibi ülkeler açısından durum oldukça endişe verici düzeylerde. Bir başka deyişe AB'nin fırlattığı bumerang dönüp kendi boynuna saplandı.


Bumerang etkisi

24 Şubat sabahı dünyanın farklı köşelerinde TV'lerini açan izleyiciler, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği haberini izlerken savaşın bu derece kendi hayatlarını etkileyeceğini tahmin edemezlerdi. Öyle ya bugüne kadar yüzlerce savaş haberi izlemeye alışkın olan dünya için Ukrayna ile Rusya arasındaki gerilimin gıdadan enerjiye, finanstan turizme birçok sektörü küresel ölçekte bu derece etkileyeceği kimsenin aklına gelmezdi. Güneyimizde Irak ve Suriye'de onlarca yıldır devam eden savaş ve göç, ülkemize yönelik büyük göç akınlarının yaşanmasına yol açmıştı ama örneğin Almanya ya da İspanya için bu önemsiz (!) bir konu idi. Afrika'nın neredeyse tüm ülkelerinde onlarca yıldır devam eden iç savaşlar ve kargaşalar da dünyanın geri kalanı için kanal zaplarken birkaç saniyeliğine dikkat çeken küçük haberlerdi. Göç yollarında ölen binlerce Orta Doğulu ya da Afrikalı on yıllardır küresel dünyanın utanç kaynağı olarak yanı başımızda dururken Avrupa'nın sağladığı destek, birkaç seçili iyi eğitimli genç göçmeni alıp istihdam etmenin ötesine gitmemişti. Zira ne savaş, ne göç, ne kıtlık, ne kuraklık, ne de petrol denizi üzerinde yüzerken elektriksizlik onların asla deneyimlemeyecekleri akıl dışı sorunlardı. Bunlar geri kalmış üçüncü dünya ülkelerin derdiydi sonuçta... Ta ki Ukrayna krizine kadar...

Stratejik bir alan

Ukrayna esasında AB'nin Rusya'ya karşı siyasi olarak genişleme planlarında NATO'ya dahil ederek Rusya'ya karşı uç karakol rolü biçilen ülkeydi. Rusya açısından da Ukrayna, AB ile arasında son kalan tampon bölge olması hasebiyle AB'ye kaptırılmaması gereken stratejik bir topraktı. Ukrayna ise Rusya'dan Avrupa'ya gaz taşıyan boruların geçtiği can alıcı bölge olmanın ayrıcalıklığı ile Avrupa'nın her koşulda kendisine destek olacağından emindi. Putin, 1997 sonrası NATO genişlemesini ülkesinin güvenliğine yönelik bir tehdit olarak kabul etmiş ve Ukrayna'nın NATO üzerinden askerî ittifaka katılmasının yasaklanmasını talep etmişti. Ukrayna, AB ve ABD bu talepleri görmezden gelince 21 Şubat 2022'de Rusya, nüfusunun çoğunluğunu Rusların oluşturduğu doğu Ukrayna'nın Donbass bölgesinde kendi kendini ilan eden iki devlet olan Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti'ni resmen tanıyarak bölgelere asker çıkardı. Üç gün sonra 24 Şubat günü sabah saatlerinde Putin doğu Ukrayna'da bir "özel askerî operasyon başlattığını" belirterek füzelerle, başkent Kiev de dâhil olmak üzere Ukrayna'nın farklı bölgelerini vurmaya başladı.

Sempatik başkan kimliği

İşgalin ilk günlerinde NATO Rusya'ya cevap verecek mi beklentisi hakimdi. Ancak Ukrayna NATO üyesi olmadığından bu mümkün değildi. AB'nin ve ABD'nin kendisini destekliyor görünmesi ve özellikle Rusya'dan Avrupa'ya uzanan gaz boru hattının önemli bir bölümünün ülkesinin sınırları üzerinden geçiyor olmasının kendisine verdiği güvenle savaş başlayınca bu ülkelerden sahiplenme bekleyen Ukrayna maalesef umduğunu bulamadı. Avrupa'nın siyasi desteği ile Ukrayna Cumhurbaşkanı olan ve kariyerinin büyük bölümü sahne sanatları ve komedyenlik üzerine kurulu olan Volodymyr Zelensky, eski KGB ajanı, tecrübeli siyasetçi Putin karşısında çaresizce ülkesini koruma çabası içine girdi. Siyaset ve askeriye konusunda hiçbir tecrübesi olmayan Zelensky'nin kurt politikacı Putin ile yapayalnız karşı karşıya kalması, kendisine biçilen sempatik devlet başkanı kimliğinden sıyrılıp gerçeklerle acı şekilde hızla yüzleşmesi gerektiğini bütün çıplaklığı ile ortaya koydu. ABD başkanlık seçimlerinde Trump'a karşı oğlu üzerinden köşeye sıkıştırılan Biden'ı verdiği ifadelerle kurtarmış olması bile ABD'den beklediği yardımı almasına yetmedi. Kendisi dizi oyuncusuyken eski cumhurbaşkanını devirerek cumhurbaşkanı olmasına yardım eden AB de artık eskisi gibi arkasında değildi. Zelensky gerçeklerle yüzleşirken vatandaşları bombardımanlarda ölüyor, başkenti ve diğer büyük kentleri ağır bombardımanla sarsılıyordu.

Gıda arz güvenliği

Zelensky'nin TV kanallarına canlı bağlanarak yardım talep eden dokunaklı konuşmaları Avrupa ve ABD'yi Ukrayna'ya asker gönderme konusunda ikna etmeye yetmedi. Bugüne kadar gösterilen tepkiler kınama ve Rusya'ya yönelik ağır ekonomik yaptırımların ötesine gitmedi. NATO üyesi ülkeler ve kimi AB ülkeleri Ukrayna'ya silah ve diğer malzeme desteği sağlamaya çalıştı. Ancak savaş binlerce Ukraynalının ölümüne, göç etmesine, birçok kentin alt ve üst yapısının tamamen yok olmasına yol açtı. Halen devam eden savaşta Rusya stratejik kabul ettiği birçok bölgeyi ilhak etmeyi başardı. Kırım yanında işgal ettiği diğer bölgelerle Karadeniz'de önemli bir stratejik üstünlük elde etti. Baltık Denizi'nde tuttuğu ve kışları denizin donması nedeniyle sorunlar yaşadığı donanmasını artık güvenli Sivastopol Limanı'na çekebilecek avantaja sahip oldu. Bundan sonra tüm gücü ile Ukrayna'nın deniz ile bağlantısını keserek kuzey Karadeniz kıyısının tamamını kendi egemenliği altında tutmaya çalışıyor.

Birkaç hafta içinde biteceği düşünülen savaş bu satırlar kaleme alınırken 6. ayını dolduruyor ve ufukta savaşın biteceğine dair en küçük bir ihtimal görünmüyor. Geçen zaman içinde tarafların birbirlerine karşı uyguladıkları ambargo ve kısıtlamalar sadece kendilerini değil, küresel ekonomiyi de vurdu. Zaten pandemi döneminde ağır bir darbe almış olan küresel ekonomi, 2 yıl boyunca süren şalter indirme süreçlerinin ardından pandemi öncesi performansına dönmek için çaba sarf ederken Ukrayna krizinin patlaması ile yeniden ve daha berbat bir felakete sürüklendi. Artık savaş sadece Ukrayna'yı ve Rusya'yı değil, bu ülkelerden başta tahıl olmak üzere tarım ürünleri alan dünyanın geri kalan ülkelerini de ilgilendiriyordu. Zira dünyanın tahıl ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılayan iki ülke arasında çıkan savaş, tüm dünyanın bir anda gıda kıtlığı ile karşı karşıya kalmasına yol açtı.

Diğer önemli dikkat çekici sorun hiç kuşkusuz AB'de yaşanan enerji krizi oldu. Avrupa ülkeleri ve ABD, Rusya'yı ekonomik olarak dize getirmek için uygulamaya koydukları ambargo ve kısıtlamalara karşılık Rusya elindeki enerji silahını masaya sürdü. AB ülkeleri Putin'e yakın iş insanlarının kendi ülkelerindeki mal varlıklarına el koyma/dondurma uygulamaları ve küresel para aktarım sistemi olan SWIFT'ten dışlamaları yaptırımını başlatarak Putin'in boğazını sıkmaya çalıştılar. Başlarda Rusya ekonomisinde sert dalgalanmalara sebep olan bu kısıtlamalar, kısa sürede alternatif yollar bulunarak kısmen savuşturuldu. Çin bankalarının devreye sokulması ve sanal para üzerinden para transferlerinin gerçekleşmesi gibi yöntemlerle Rusya ile iş yapan ülkelerin finansal işlemleri yürütmesi sürdürülmeye çalışıldı. Rusya bu şekilde sıkışırken AB, Rusya tarafından gaz musluklarının yaklaşan kışla birlikte kısılması tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Mukayese edildiğinde elbette kışı donarak geçirecek olan Almanya başta olmak üzere Çekya ve Macaristan gibi ülkeler açısından durum oldukça endişe verici düzeylere ulaştı. Bir başka deyişe AB'nin fırlattığı bumerang dönüp kendi boynuna saplandı.

Oysa çok değil daha bir yıl öncesine kadar Almanya ile Rusya arasında "karşılıklı bağımlılık" ilkesi çerçevesinde Kuzey Akım-II anlaşması yapılmış ve Rusya'dan çıkan gazın hiçbir ülke toprağına girmeden Baltık Denizi üzerinden doğrudan Almanya'ya ulaşmasını sağlayan gaz akımının sağlanması planlanmıştı. Boru hatlarının döşenmesi esnasında devasa buz kütlelerinin kırılması gibi çok yüksek maliyetler göze alınmıştı. Ancak ABD, bu hattın AB'yi Rusya'ya daha bağımlı ve dolaysıyla Rusya'yı daha güçlü hale getireceği kaygısı ile projenin gerçekleşmesine başından beri karşıydı. Öte yandan geçtiğimiz yıllarda Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda daha fazla yeşil enerjinin kullanımı, başta kömür olmak üzere fosil yakıtların tüketiminin sınırlandırılması, 2030'a kadar sıfır emisyon ve en önemlisi nükleer santrallerin kapatılması gibi planlamalar yapıldı. Gelinen noktada başta Almanya olmak üzere yaşanan enerji krizi, tüm Avrupa ülkelerini alınan bu kararları gözden geçirmeye itti. Özellikle nükleer santrallerin yeniden ve daha güçlü şekilde hayata geçirilmesi ve mevcut olanların faaliyetlerini arttırırken yeni santrallerin inşasına karar verilmesi oldukça çarpıcı bir politika olarak altı çizilen bir strateji oldu. Zira, tüm Avrupa nükleer santralleri kademeli olarak kapatma planı yaparken sert şekilde direnen Fransa, enerji krizinden en az etkilenen ülke olarak görünüyor.

Peki bu ülkelerde yaşanan enerji krizi, dünyanın geri kalanını nasıl etkileyecek? Öncelikle söze Çin'den başlamakta fayda var. Dünyanın en önemli ara mal ve yarı mamul üreticisi olan Çin, pandemi döneminde yaşanan karantina süreçlerinde üretimi durdurunca küresel tedarik zinciri kırıldı. Önceden tüm dünyada firmalar en ucuz ara mal ve hammaddeyi hangi ülke üretirse (ki bu ülke genellikle Çin oluyordu) ondan alırken, tedarik zincirinin kırılması ile nerede bulursa fiyatına bakmaksızın oradan almaya başladı. Elbette bu durum, üretim maliyetlerinde inanılmaz artışların yaşanmasına neden oldu. Bir yandan küresel resesyon yaşanırken diğer yandan maliyet artışları ile üretilen malların fiyatları hızla yükseliyordu. Üstelik yeterli miktarda mal üretilemezken artan talep yeterince karşılanamayınca mal fiyatları katlanarak yükselmeye başladı. Buna enerji arzında ve fiyatlarında yaşanan dalgalanma da eklenince iş hepten karıştı. 2017 yılından itibaren petrol fiyatlarında yaşanan sert düşüşlere karşılık petrol üretimini kesmeyen Rusya, İran ve Venezuela bu dönemde "sürümden kazanan" ülkeler oldu. Ancak gelinen noktada Ukrayna savaşında köşeye sıkıştırılmaya çalışılan Rusya, enerji silahını en güçlü şekilde kullanacak gibi görünüyor. Dünyanın en önemli enerji ithalatçısı ülkesi olan Çin, ülke içinde yaşamakta olduğu konut krizi ve diğer yerel ekonomik sorunlar nedeniyle ekonomik büyüme rakamlarını revize ederek yüzde 7'ye güncelledi. Çin'in resesyon yaşaması, küresel ekonomi için bir yönüyle olumsuzluğa sebep olurken diğer yönüyle de daha az üretime paralel olarak daha az enerji ihtiyacı olması, küresel piyasalardan diğer ülkelerin daha kolay petrol ve gaz bulabilme imkanını beraberinde getirecek.

Kıt ve pahalı enerji

Türkiye açısından bakıldığında, yaklaşan kış döneminde AB ülkeleri kadar derin bir enerji krizinin yaşanmayacağı öngörülebilir. Gerçekten de İran, Rusya ve çevre ülkelerden enerji ihtiyacını yeterli düzeylerde karşılayabilen Türkiye açısından Rusya ile ilişkilerin makul bir diplomatik düzeyde yürütülüyor olması yakın dönemde büyük bir enerji krizinin yaşanmayacağını gösteriyor. Ancak İran enerji kaynaklarının üretim kanallarında Rusya'nın etkin hale gelmesi, Türkiye açısından Rusya gazına daha fazla bağımlı olunma durumunu da beraberinde getirmiştir. Almanya'da şimdiden başlatılan enerji tasarrufu ve enerji verimliliğini artırmaya yönelik uygulamaların Türkiye açısından bu derece aciliyet kespetmediği aşikar. Almanya, olası bir enerji kıtlığında sanayi sektörüne verdiği gazı keserek hane halkının ihtiyacını gidermek zorunda kalabileceğini şimdiden ilan etti. Geçtiğimiz kış, Türkiye'de de benzer bir durum yaşanmış, sanayi sektöründe kısa bir süre de olsa gaz kullanımında kısıtlamaya gidilmesi gerekmişti. Üretimin temel girdilerinden olan enerjinin kısıtlı olması doğal olarak üretim düzeylerini de olumsuz etkileyecektir. Enerjinin daha kıt ve daha pahalı olması, üretim maliyetlerinin artmasına ve maliyetlerin ürün fiyatlarına yansıtılmasına yol açacaktır. Bu ise yüzde 80'lerde seyreden enflasyonun daha da olumsuz etkilenmesine ve ivmelenmesine yol açabilecektir.

Bu nedenle yaklaşan kışa yönelik enerji stoklarının arttırılarak enerji kesintilerine karşı hazırlıklı olunması, enerji verimliliğinin artırılması ve enerji tasarrufu sürdürülebilir üretimin sağlanması açısından hayati öneme sahiptir. Avrupa'nın Ukrayna üzerinden Rusya'ya plansız olarak fırlattığı bumerangın, sadece kendilerini değil tüm dünya ekonomisini vurmasını istemiyorsak savaşın tarafı olan ülkeler başta olmak üzere tüm ülkelerin bu savaşın makul şekilde bitmesi için çaba sarf etmesinde büyük fayda vardır. Aksi takdirde savaşın yol açtığı resesyon, artan girdi maliyeleriyle yükselecek enflasyonla birleşerek küresel bir stagflasyona yol açabilir. Bu felaket tablosu karşısında Avrupa başta olmak üzere tüm dünya ne yiyecek tahıl, ne yakacak gaz, ne de göç edecek ülke bulamayacaklar... En kötü senaryoya hazırlıklı olarak en güzel günlere kavuşmamız dileğiyle...