Koronavirüs salgını kadın çalışanların iş yükünü artırmıştır. İş yükünün artması çalışanlar üzerinde yorgunluk, vücut ağrıları, baskı, uyku bozuklukları, panik ve tükenmişlik sendromu gibi fiziksel ve psikolojik bazı istenmeyen sonuçları ortaya çıkarmıştır.
Tarkan Zengin / AYBÜ Öğr. Gör.
Çalışma hayatında emekçiler muhtelif sorunlar yaşar. Tüm emekçilerin yaşadığı ortak sorunlar olmasına rağmen kadın çalışanların maruz kaldığı ilave meseleler vardır. Özellikle iş ve aile hayatının uyumuna yönelik sorunlar kadın çalışanların daha çok muhatap olduğu meselelerdir. Ev işleri, çocuk ve aile üyelerinin bakım hizmetleri nedeniyle çalışan kadınların yükü artmaktadır.
Kadınların günümüz anlamında çalışma hayatına girmeleri Sanayi Devrimi ile oldu. Sanayi Devrimi'ne kadar iş ile ev genellikle aynı ortamda gerçekleşti. Aile fertleri yapılan işe çeşitli miktarlarda katkı veriyordu. Kadının evin dışında bir işyerinde ve bir işverene bağlı olarak çalışmaya başlaması Sanayi Devrimi ile oldu. Bu dönemde iş ve ev hayatının birbirinden ayrıldığını görüyoruz. Kadın çalışanların en sık ve yoğun yaşadığı sorunlar; işe alımlarda ayrımcılık yapılması, kadın çalışanlara daha düşük ücret verilmesi, evlenme ve çocuk doğurma durumunda işlerine son verilmesi, cinsel taciz, mobbing, meslekte yükselme ile iş ve aile uyumuna ilişkin sorunlardır. Kadın çalışanların işyerinde sona eren mesai ve çalışmaları evlerinde devam etmektedir. Ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı kadınlar için ikinci bir mesai olarak evlerinde devam etmektedir. Bu sorunları gidermek için çalışma hayatında kadın emeğinin korunması için yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Bu konuda yapılan düzenlemelerin müspet sonuçları verilere de yansımaktadır. Diğer taraftan kadın emeğini metalaştırma yaklaşımı ise kadın, aile ve çocuk arasındaki ilişkilerde menfi sonuçlar vermektedir. Kadın emeğinin korunması yaklaşımı kadının iş ve aile uyumunu dengeleyen etkisi olduğu için önemli bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak ülkemizde kadın çalışan sayısı oldukça artmıştır.
19 yılda 3 milyon istihdam
Ülkemizde kadınların çalışma hayatındaki durumu TÜİK İşgücü İstatistikleri verilerinden takip edilebilmektedir. Buna göre, 2002 yılında ülkemizde istihdam edilen yaklaşık 6 milyon kadın işçi varken, 2021 yılı itibariyle bu rakamın 9 milyonu aştığını görmekteyiz. Kadın istihdamında 19 yılda memurlar hariç sadece işçi olarak 3 milyonluk bir artış gerçekleştirilmiştir. Kadın istihdamında oransal artış yüzde 50'ye tekabül etmektedir. Kadın istihdam oranı ise 2002 yılında yüzde 25,3'ten, yüzde 28,2'ye yükselmiştir. Kadınların işgücüne katılım oranlarında da benzer şekilde önemli ilerlemeler mevcuttur. 2002 yılında yüzde 27,9 olan kadınların işgücüne katılma oranı, 2019 yılı verilerine göre yüzde 34,2'ye yükselmiştir.
TÜİK'in, 'İstatistiklerle Kadın 2020' araştırması kadınlara ilişkin önemli verileri ortaya koymaktadır. Buna göre Türkiye nüfusunun yüzde 49,9'unu kadınlar, yüzde 50,1'ini erkekler oluşturmaktadır. Son yıllarda kadınların eğitim seviyelerinin yükseldiğini görüyoruz. Nitekim en az bir eğitim düzeyini tamamlayan 25 ve daha yukarı yaştaki kadınların oranı 2008 yılında yüzde 72,6 iken 2019 yılında yüzde 85,7'ye yükseldi. Kadınların çalışma hayatında kalma süresinin son 7 yılda 2,4 yıl arttığı görülmektedir. Çalışma hayatında kalma süresi, bir kişinin hayatı boyunca işgücü piyasasında aktif olması beklenen yıl sayısı olarak tanımlanmaktadır. Kadınların çalışma hayatında kalma süresi 2013 yılında 16,7 yıl iken 2019 yılında 19,1 yıl oldu. Bu sonuçlara göre kadınların artık daha fazla çalışma hayatının içinde yer alındığı görülmektedir.
İş ve aile hayatı uyumu
Bir grup akademisyenle birlikte Memur-Sen adına yaptığımız "COVID-19 Salgını Bağlamında İş ve Aile Hayatı Uyumu" araştırmasında ilginç sonuçlar ortaya çıktı. Kamuda çalışan 726 kadına nicel araştırma kapsamında anket uygulandı. Araştırma kapsamında ayrıca 74 kişiyle yarı-yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılarak derinlemesine mülakatlar yapıldı. Araştırmanın özellikle kadın çalışanların yaşadığı en önemli sorunlardan biri olan iş ve aile uyumuna ilişkin dikkat çekici sonuçları rapordaki ifadelerde yer aldığı biçimde paylaşılacaktır. Kadınların aile üyelerinin bakım hizmetlerine ayırdıkları zaman zaten fazlayken salgın nedeniyle daha da arttı. ILO'ya göre, COVID-19 krizinden önce dünya çapında her gün 16,4 milyar saat, ücretsiz bakım işlerinde harcanırken, bunun üçte ikiden fazlası kadınlar tarafından gerçekleştiriliyordu. Salgın sırasında, birçok kadın ve erkeğin ücretsiz bakım işine ayırdıkları saatler, okulların ve kreşlerin kapatılması, engellilere ve yaşlılara yönelik kamu hizmetlerindeki azalmalar, şartlar nedeniyle evde çalışacak işçilerin bulunmaması ve COVID-19'lu aile üyelerinin bakım ihtiyaçları nedeniyle artmıştır. Yaptığımız araştırmanın sonuçları da ILO'nun bu tespitleri desteklemektedir.
Nicel araştırmamızın sonuçlarına göre, katılımcıların ev işlerine ayırdıkları günlük ortalama sürenin sahip olduğu çocuk sayısına göre farklılaştığı görülmüştür. Buna göre çocuk sayısı artıkça kadın kamu görevlilerinin evde işlere ayırdıkları süreler de artmaktadır. Ayrıca çocuk sahibi olanlarda ev işlerine 2-4 saat arasında zaman ayıranların oranı yüzde 50'nin üzerinde olup, 3 ve üzeri çocuğu olanlar da bu oran yüzde 54,5 olduğu görülmektedir. Ankete katılanların yüzde 68,1'i COVID-19 ile birlikte ev içi sorumluluklarına ayırdıkları sürenin arttığını belirtmiştir. COVID-19 ile birlikte ev içi sorumluluklara ayrılan sürenin katılımcıların yaşına, medeni durumuna ve çocuğun kreşe gitme durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde farklılaştığı tespit edilmiştir. Buna göre 36-49 yaş arası katılımcılarda ev içi sorumluluklara ayrılan sürenin arttığını belirten katılımcıların oranı (yüzde 72,3) diğer yaş gruplarına göre daha fazladır. Evli katılımcılarda COVID-19 ile birlikte ev içi sorumluluklara ayrılan sürenin arttığını belirtenlerin oranının (yüzde 71,2), bekâr katılımcılara göre (yüzde 58,6) daha fazla olduğu görülmüştür.
Nitel araştırmamızın sonuçlarına göre ise kadınlar, çocuklarının kendilerine en çok ihtiyaç duyduğu hayatlarının ilk yıllarında yanlarında bulunmak istemektedirler. Bunu da özellikle bir annelik hakkı olarak gördüklerini vurgulamaktadırlar. Ayrıca çocukların ruhsal ve fiziki gelişimi açısından bunun gerekli olduğu belirtilmiştir. Katılımcılar, iş ve aile hayatı uyumuna yönelik yasal düzenlemelerin eksikliklerini belirtmekle beraber sendikaların varlığının etkisiyle de geçmiş yıllara nazaran olumlu yönde çok ciddi değişimlerin olduğunu vurgulamışlardır. Kadın çalışanlar, iş ve aile uyumunun genel anlamda dengede olmadığını, gündelik hayatın iş merkezli olduğunu ve aileye ayrılan zaman kısıtlılığını ifade etmektedir.
35 yaş üstü daha mağdur
Nicel ve nitel araştırma sonuçları bir arada değerlendirildiğinde iş ve ev sorumluluğu yoğun olan kadın kamu görevlilerinin yükünün COVID-19 süreciyle daha da artmış olduğu görülmektedir. Ayrıca evli ve çocuklu katılımcıların bekâr katılımcılara göre daha yoğun bir iş ve aile hayatına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Ev içi sorumluluklarının paylaşımında yaşın önemli bir faktör olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede 35 yaş üzeri katılımcıların ev içinde daha çok sorumluluk üstlendikleri, daha genç çiftlerde ise yaşanılan eksikliklere rağmen sorumlukları paylaştıkları görülmektedir.
COVID-19 salgınıyla beraber özellikle evli ve çocuklu kadınların dışarıdan aldıkları destekler (kreş, bakıcı, temizlikçi) ortadan kalkarken, tüm aile bireylerinin aynı anda ve uzun süre bir arada kalmaları ve ilave hijyen ihtiyacı kadınların sorumluluklarını artırmıştır. Evden çalışmanın, okul öncesi dönemde çocuğu olan kadınlara ve mevcut aile içi ilişkilere olumlu katkısı olurken okul çağında çocuğu olan aileler için bu süreç daha sancılı geçmiştir.
Araştırmamız kapsamındaki çalışan kadınların önemli bir bölümünün haftanın belli günlerinde dönüşümlü ya da esnek mesaili çalışmayı istedikleri görülmüştür. Yapılan işe göre mesai saatlerinin de değiştirilebileceği veya kısaltılabileceği vurgulanmış, her iki durumda da özellikle çocuk sahibi kadınların bu tür alternatiflerle desteklenmesinin gerekliliği öne çıkmıştır.
Araştırmamız öncesi öngördüğümüz, araştırma sonuçlarının da teyit ettiği önemli bir başka sonuç ortaya çıkmıştır. Salgın kadın çalışanların iş yükünü artırmıştır. İş yükünün artması çalışanlar üzerinde yorgunluk, vücut ağrıları, baskı, uyku bozuklukları, panik ve tükenmişlik sendromu gibi fiziksel ve psikolojik bazı istenmeyen sonuçları da ortaya çıkarmıştır. Bunun yanı sıra iş hayatının çevrimiçi olarak yürütüldüğü yeni vasat sonucunda ev ve iş ortamları birbirine karışmış, uygun şartların üretilememesi nedeniyle ev mahremiyeti zedelenmiş, her an çevrimiçi olmanın neden olduğu mesainin tüm güne yayılması sonucunu doğurmuştur. Bu durum çalışanların salgın süreciyle birlikte yeni bir stres türü olarak kabul edilen, "teknostres" ile de karşı karşıya kalmasına yol açmıştır.
Kadın güçlenirse aile güçlenir
Araştırmamızda iş ve aile hayatı uyumuna ilişkin sorunlara yönelik alınması gereken bazı tedbirler şu şekilde sıralanmıştır: (1) Özellikle çocuk sahibi çalışan kadın kamu görevlilerine yönelik ek desteklerin ve düzenlemelerin olması aynı anda birçok sorumluluğu bir arada yerine getirmeye çalışan anneler için oldukça önemlidir. Bu şekilde çalışan kadın kamu görevlilerinin mesai saatleri içerisindeki verimlilikleri artabilecek ve dolaylı olarak toplumun temel taşı olan ailenin de güçlenmesine katkı verilmiş olacaktır. (2) Kreş desteği ve aile dostu vergilendirme politikaları uygulanmalıdır. (3) Kadın kamu görevlilerinin iş ve aile hayatı uyumunu olumsuz etkileyen eve iş götürmesini engelleyecek tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu çerçevede aşırı iş yüklerini azaltacak düzenlemeler ve eylemler hayata geçirilmelidir. Araştırmanın tüm sonuçlarına ve metnine bu linkten ulaşılmaktadır: (https://www.memursen.org.tr/yayinlar/raporlar/isailerapor.pdf)
@TarkanZengin