Cehaletle mücadele ertelenemez

Ali Osman Sezer / Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi
26.05.2023

Kendisi ile aynı fikirde olmayana diploma sallayan ve "bize oy vermediniz size acımayacağız" diyen, acınası duruma düşmüş zihniyet, cehaletin ne olduğunu yeterince ifade ediyor. Bu zihniyet o diploma ile sembolize ettiği tüm bilgiyi, hakikati ötmek için araçsallaştırıyor.


Cehaletle mücadele ertelenemez

Kavramlar akletmeyi mümkün kılan akli görüşün mercekleridir. Mercek ne kadar temiz ise o oranda gerçeği görmeyi mümkün kılar. Cehalet de hakikati görünmez kılmak için kavramları karartarak gerçekleşir. Öyle ki bunu başarabilmek için öncelikle kendi anlamını çarpıtarak işe başlamış ve büyük oranda başarılı olmuştur. Bu yüzden cehalet ile mücadele sanıldığı kadar kolay, özellikle diploma sahibi olmakla çözülüverecek bir mesele değildir.

Kavramların da tabiatı vardır ve bu onlara tab edilen (yüklenen) anlam ile gerçekleşir. Ancak insan bu anlamı boşaltarak tam aksi içerikleri de ona yükleyebiliyor. Elbette kavramın içeriği ile ilgisi olmayan yüklemeler o kavramda bir tabiata dönüşmez, ancak o kavramın tabiatı ile savaşarak onun anlam dünyasına giren her şeyi tahrip ederek görünmez kılar. İşte tahrip edilmiş kavramlarla oluşmuş bir zihniyet artık gerçeği duymaz, gerçeği söylemez ve düşünemez hale dönüşmüştür. Kavramlar ile insan arasındaki en önemli diyalog, insanın kavramları dönüştürebilmesi kadar kavramların da insanı dönüştürme gücüdür. Bu dönüşüm, gerçek bağlamından kopartılmış kavramlarla gerçekleştiğinde cehaletin bataklığına düşmek kaçınılmazdır. "Cehalet karanlığı" tabirinin anlamı da buraya dayanır.

Bilgi ve hakikat

Diploma sallayıp, istediği olmadı diye halkı suçlayan ve onlara küfreden bir zihniyet cehaletin cisimleşmiş en somut örneğidir. Öncelikle bu zihniyet o diploma ile sembolize ettiği tüm bilgiyi hakikati ötmek için araçsallaştırmış olarak tam bir cehalet örneğidir. Demagoji (halk avcılığı), yalan, ve küfürbazlık, cehaletin en öne çıkan görünümleridir. Halk avcılığı olarak demagoji, manipülasyonla birlikte çalışır. Bu işlem, kavramların nasıl çarpıtılacağına ilişkin bir birikimle gerçekleşir. Bu birikimden yoksun olan cehalet örneği ise küfürbazlıktır. Bu yöntem, bağ kurduğu muhatap kitleyi, hedef göstererek tanımladığı kimliklere en ağır küfürler üzerinden, muhatabını o kitleden ayrıştırma amacı taşır. Özellikle online oyun sitelerinde mentorluk yaparak binlerce genç ile bağ kurmuş bir takım karakterlerin oyun esnasında bir taraftan normal bir insanın aklından bile geçmeyen küfürlerle sözde muhalefet ettiklerine sıkça tanık oluyoruz. Ona maruz kalan, yıllarca onun eşliğinde sanal bir dünyada var olan muhatabın durumu ise küfredilene benzemediğini gösterip bu saldırıyı savuşturmakla gerçekleşiyor. Gerçeklikten kopmuş bir sanal ortamda, gerçekliğin çarpıtılması, yani cehaletin yayılması çok elverişli bulunmuşa benziyor. Sanal ortamın öldürme rekortmeni bu sanal lordlar, elbette bu sanallıkla yetinmeyip gerçek dünyanın siyasi oluşumlarını belirlemek üzere itibar suikastçılığını üstlenmiş durumdalar. Her biri laf cambazlığında mahir, online oyundan fırlamış bu karakterlerin gerçek hayatta neye tekabül edeceği üzerinde düşünmek ve gençlerimizi simüle edilmiş bu sanal karakterlerin nesnesi olmaktan koruyabilmeliyiz. Bu konuda gençlerin istihdamına dönük, öznesi olabilecekleri kültür, sanat, spor ve iş imkanlarını öncelemek ve onların gerçek dünyanın gerçek karakterleri olmasını başarabilmeliyiz. Sanal dünya ile gerçek dünya arasında sıkışmış gençliğin sayısı azımsanmayacak boyutlardadır. Bu gençliği eleştirmek yerine neden buraya sıkıştıklarını anlamak ve onlara gerçek hayatta alanlar açmak öncelikli meselemizdir. Sanal savaş ortamının lordları(!) tarafından, bir taraftan devam eden oyun, diğer taraftan gerçek dünyaya dair yoğun bir propaganda etkisinde kalan bu gençlerin maruz kaldığı ortamı hafife almanın ağır sonuçları olabilir.

Hegemonik güç arzusu

Cehaletin zıddı olan halim, hakikat karşısında nezaketli, ona geçit veren ve hakikatin sorumluluğu bilincinde olan anlamına gelir. Dolayısı ile cehalet, hakikat karşısında kaba saba ve onu örtbas etmek için bilgi başta olmak üzere her türlü argümanı malzeme etmektir. Cahil için bilgi, yontup değiştirerek hakikati ortadan kaldırmak için kullanabileceği bir silahtır. Cehalet bilmemek değil aksine güç olarak algıladığı çokça bilgiyle hakikat karşısında hegemonik bir güç arzusudur. Liyakat ile cehaletin karşı karşıya geldiği, liyakatsizle yan yana geldiği nokta burası. Liyakat hakikatin gücünü açığa çıkarmakken, liyakatsizlik cehaletin eylemi olarak kendi gücünü çoğaltma peşindedir. Liyakat ve liyakatsizliği, ya da cahil ile halimi ayıran, kimin ne kadar bilindiği değil bu bilgiye ne anlam yüklenip onunla ne yapıldığıdır.

Cehalet, bilginin sorumluluğunu cari kılan hakkaniyet bilinciyle yok edilir. Bu sorumluluğu almadan bilmek ise hakikati örtbas eden cehaletin malzemesi olmaktan başka bir işe yaramaz. Liyakatlizlik özellikle liyakatin ölçüsü olan insanlık değerlerine yönelişi çarpıtıp tüm imkanları kendi tanımladığı ırki veya ideolojik kabilenin mensuplarına döndürmekle gerçekleşir. Kabilecilik ise kendini kıble edinmiş ve her şeyin kendi etrafında döndüğü, kendini kıble kabul eden bir toplum tasavvurudur. Bu durum elbette kabile değerlerini kıble edinme sapması ile insanlık değerlerinin yöneldiği kıbleden sapmaya yol açar. Kavramlar çarpıtılmadan gerçekler çarpıtılamaz. Bu yüzden cehalet, kavramları çarpıtmakla işe başlar.

Kavramsal tahrifat

Cehaletin elinde çarpıtılmış kavramlar temizlenip gerçek anlamlarına kavuşturulmadan akli bağlamlar kurabilmek ve anlaşabilmek mümkün olmayacaktır. Farklı kesimler arasında mevcut çatışmacı durumun kökeni bu kavramsal tahrifata dayanıyor. Aynı kavramı kullandığı halde ortaya çıkan anlaşmazlığın derinliği aslında bu kavramları kullanan tarafların bambaşka içeriklerle çok farklı anlamlar kastettiğini ortaya koyuyor. Bu açıdan cehalet meselesi çözülmeden bir toplum asla güvende değildir ve bu açıdan cehalet ile mücadele öncelikli meseledir. Elbette önce cehaletin ne olduğunu unutmamak gerekir. Peygamberimizin, Mekke'nin en bilmiş geçinen adamı Amr bin Hişam'a, Ebu Cehil sıfatını vermesi, cehaletin gerçek anlamını unutturmayacaktır.

Cehalet ile mücadele başta merhamet, okumayı bilmek ve liyakat hususunda titiz olmakla mümkündür.

Merhamet kavramı çoğunlukla acımakla karıştırılır. Bu kavramın anlamı acımakla sınırlandırıldığında merhamet kavramını sosyal hayattan dışlamış oluruz. Çünkü hiç kimse kendisine acınacak bir insan gibi davranılmasını kabul etmeyecektir. Aslında rahmet kökünden gelen kavram bir insanın yaptığı eylemlerinde muhatabına karşı yapıcı ve onun hayatını her yönden daha iyi hale getirecek eylemlerde bulunmasını ifade eder. Bir toplumda acınacak hale düşmüş biri varsa, zaten bu durum orada merhametin olmadığı anlamına gelir. Çünkü, insana insanca muamele edilip, ortamın maddi ve manevi olarak mamur edilmesi anlamına gelen merhametin olduğu bir toplumda hiç kimse acınacak hele düşmez.

İkinci hususu olan okuma meselesi ise anlam ilişkisi kurabilme yeteneğini ifade eder. Çünkü insan, anlam ilişkileri kurabildiği kadar bu özelliğini taşıyabilir. İnsanlıktan çıkma deyimi de söz ve davranışlarıyla bu yeteneği kuramamış insanlar için kullanılır. Ancak okumayı, harfleri dil veya zihinsel olarak seslendirip tekrar etme biçimine sıkıştırmak gibi hatanın içine düşmüş bulunuyoruz. Bu anlamda kitap okumak o kitapta yazılanı seslendirmek gibi algılanmış, diploma sahibi olmak ise okuduğunu kendini sınayan kişiye aktarmaya indirgenmiş bulunuyor. Oysa kitap okumanın iki boyutu vardır. Birincisi harflerle şifrelenmiş anlamı ifade ederken o kitabın yazarının yazılan meseleyi nasıl anladığını yani nasıl okuduğunu öğrenmek ikincisi ise o mesele hakkında kendisinin ne anladığı yani o konuyu kendisinin nasıl okuduğu ile gerçekleşir. İnsanın ilgilendiği mesele ile anlam ilişkisi kurması olarak okuma, harfleri okumakla sınırlı olmayıp tüm varlığa dair bir anlama ve düşünme eylemidir. Yunus Emre'nin ifadesiyle "İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır." Elbette kendini bilme, tüm değerlerin kaynağı olan hak bilinci ile bir kişinin kendisi, milleti ve vatanını nasıl bildiği ile anlam bulur. Bunlar arasında hakikat bağı kuramamak akli bağlam kurma yeteneğini ortadan kaldıracağından böyle bir kişinin okumasından ve anlam ilişkisi kurmasından söz edilemez. Bu bağlamda okuma yeteneği olmadığı halde diploma sahibi olmanın sonuçlarını görüyoruz. Kendisi ile aynı fikirde olmayana diploma sallayan ve "bize oy vermediniz size acımayacağız" diyen, acınası duruma düşmüş bu zihniyet cehaletin ne olduğunu yeterince ifade ediyor. Bu bağlamda diploma derecesini, şu şunu demiş bu bunu demiş seviyesinde ifade ederek adeta gıybet etmekten öteye geçemeyen kuru malumat seviyesinden kurtarıp, okuduğunu anlama, sonuca ulaşarak yeni bağlamlar kurabilme seviyesi ile derecelendiren bir zemine taşıyabilmeliyiz. Elbette bu da ancak öğrenilen kelimelerin tarihsel süreçte edinilmiş anlamlarına sahip olunacak kavramsal bir eğitimle mümkündür. Kavranıp kavramsallaşmamış kelimelerle hiçbir anlam ilişkisi kurulup hiçbir şey kavranamaz. Ancak tutarlılığına bakılmaksızın muhatabın tutum ve tavırları üzerinden bolca konuşulabilir. Bu yüzden asıl okumanın ortaya çıktığı ortam, tutarlı anlam ilişkileri ile gerçekleşen yazmaktır. Okur-yazar olmanın ayrılmaz bütünlüğündeki ilişki, okumanın bir anlama eylemi olması ve anlam ilişkisi kurmadan da yazmanın mümkün olamayacağına dayanır.

Cehaletle mücadelede üçüncü olarak liyakati ele almıştım. Eğer liyakate dikkat edilmezse elinizde ne kadar yetenekli insan olsa da bu hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü liyakat bir makamın kapasite, yetenek ve ilgi doğrultusunda bir kişiye layık görülmesi demektir. Bu özellikleri taşımayan bir kişi öncelikle o makama layık, yani liyakatli değil demektir. Layıkı ile bir makamda olmak liyakati yani bir işi en iyi kimin hak ettiği kriteri ile o ortamı organize etmekle açığa çıkar. Bu anlamda liyakat, okuma(anlama) ve merhametle doğrudan bağlantılıdır.

Mala dayalı itibar

Cehaletin açığa çıktığı ilk görünüm olarak yalan, hakikatini bildiği halde aksini kasıtlı olarak söylemektir. İşte cehaletle savaşmak bu anlamda kavramsallaşmış bir kaygıda ifade bulmuş çok yerinde bir kavramdır. Çünkü cehaletin tüm görünümleri, hakikati yerinden etmek olan zülüm olarak gerçekleşir ve bu açıdan hakikati açığa çıkarıp ona geçit veren liyakat ortamı, cehaletle savaşıp onunla mücadele ederek hakikati gerçekleştirebilir. Aksi takdirde cehalet, hakikat maskesi takmış yalanla ortamı manipüle eder.

Cehaletin öznesi cahil ile ona maruz kalıp onu hakikat zannedeni ayrı tutmak gerekir. Çünkü cehalete maruz kalan insan onu hakikat zannederek ikna edilmiş kişidir. Bu durumda hakikati savunmak, yalan ve dezenformasyon karşısında hakikati ortaya çıkarmak gibi bir sorumluluk ister. Cehaletin altyapısını oluşturan liyakatsizlik ideolojik veya kavmiyetçi yakınlaşmalarla birbirini överek tahkim eden ve insan hakikatine geçit vermeyen, onu sömüren örüntülerle işliyor.

Sonuç olarak zihnen sömürülmüş biz zihniyet olarak cehalet, cehaletin gerçek anlamını ört bas etmeye dönük, kendine itaat etmeyeni cehaletle suçlayabiliyor. Oysa bu millet, her şeyi çarpıtıp işgal aparatına dönüştüren sömürgeci cehaletle savaşan bir bilinçle millet olmuştur. Sömürgeci cehalet, her şeyi sahip olabileceği mal ve malın değerini tabir edip itibar verdiği para ile ölçen bir sistemdir. Mala dayalı itibarla cezbeye tutulup, ülkeyi ateşe vermeyi göze alabilecek taliplerin de kendilerini fonlayan iradenin nesi olabileceklerini anlamak zor değil.

[email protected]