Cemil Çiçek’in çağrısı ve İspanya örneği

0
3.09.2012

Eğer şiddetle mücadele etmek istiyor ve BDP dahil toplumun terörü topyekun protesto etmesini bekliyorsak kimlikler, haklar üzerindeki yasakları biran önce kaldırmak gerekmektedir. İspanya ve Bask ve ETA bu açıdan önemli bir tecrübedir.


Cemil Çiçek’in çağrısı ve İspanya örneği

METE ÇUBUKÇU /NTV Haber Müdürü

PKK’nın son dönemde şiddet ve terör temelli eylemlerine hız vermesi toplumun her kesiminde infiale neden oldu. Bu noktada PKK’nın eylemlerini arttırarak hala ayakta kaldığını kanıtlama çabasının yanında toplumdaki “bölünmeyi” de hızlandırmak istediği söylenebilir. PKK’nın saldırı için Gaziantep’i seçmesi farklı mesajlar içerirken, Şemdinli saldırısı ile başlayan süreçte kendini gündemde tutarak diğer seçeneklerin tartışılması ya da tartışılmaya başlamasının önünü kestiği söylenebilir. Çünkü son bir aya bakıldığında PKK’nın alan hakimiyeti adı altında Hakkari’den başlayarak sınır karakollarına saldırması, Şemdinli’de ilçeyi silahla “kontrol” etme girişimi, düzenli bir ordu karşısında “intihar eylemi” gibi görünse de eylemlerin ülkede yarattığı çarpan etkisinin eylemler kadar ses getirdiği söylenebilir. Yani PKK, bir süredir ara verilen hatta rafa kaldırılan “demokratikleşme adımlarından” da yararlanarak ülkede bir kez daha şiddet üzerinden politika yürütülmesi için elinden geleni yapmakta. Farklı bakış açılarından Kürt/PKK/terör sorunu olarak ele alınan sorunu, demokrasi ve haklar çevresinde adım atılmadığı takrirde barışçıl sürece gergi döndürmek giderek zorlaşmakta.

Bu açıdan öncelik sonralık sıralamasını bir yana bırakarak “önce terör sona ersin ardından Kürt meselesi halledilsin” ya da “PKK’nın tüm gücü kırıldıktan sonra Kürt meselesinde daha rahat adım atılacağı” düşüncesi Türkiye’yi yıllardır fasit bir daire içinde dönmekte. Bugüne kadarki tecrübelerimiz bu fasit daire içinde en tehlikeli dalganın dağlarda devam eden silahlı eylemlerin bir süre sonra şehirlere yansıması, bunun psikolojik etkisiyle Türkiye’de birlikte yaşam iradesinin tartışılır hale gelmesidir. CHP Genel başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun bir röportajındaki “Kürtler Türklerden daha fazla birlikte yaşamak istiyor” sözleri aslında sorunun Türk boyutunun, PKK eylemleri sonucunda yine PKK tarafından bilinçli bir biçimde provoke edildiği sonucuna ulaştırabilir bizi. PKK bunu amaçlıyorsa, ki özellikle Gaziantep saldırısı bunun bir işareti olarak kabul edilebilir, toplumun zihnindeki ayrışmayı hızlandırmak için önümüzdeki dönemde bu hareket tarzını devam ettirecektir.

Terörü aklıselim ile ele almak

Bu nedenle terör meselesini tartışırken Türkiye’de başından beri yapıla geldiği gibi aklıselimin yitirilmesini ve şehit cenazelerinin yarattığı tepkinin milliyetçi bir kanala yönlendirilmesini engellemek, bu tepkinin bir örgüte yöneltilmesinden çok Türkiye’nin dört bir yanındaki Kürt vatandaşlara karşı zihinsel temelde bir düşmanlığa evirilmesinin önüne geçilmesi gerek. Gaziantep saldırısı sonrasında Meclis’teki partilerin, BDP hariç olmak üzere, hayatını kaybedenlerin cenazesine katılması ve bu görüntünün teröre karşı ortak duruş olarak değerlendirilmesi önemlidir. Ama bu çabaların sadece cenazelerle sınırlı kalması, cenazelerin ötesine geçememesi de çözüm yönünde Türkiye’de hala bir ortak iradenin olmadığını gösteriyor. Bilinmelidir ki tıpkı İngiltere’de olduğu gibi barış için “şeytanla” bile masaya oturma iradesinin ve cesaretinin olması gerekir. Bu irade PKK’nın eylemleri neticesinde ve PKK’nın amaçladığı doğrultuda başka yol kalmadığı için değil, Türkiye’nin ve Türkiye toplumunun geleceği için gösterilmelidir. Bu nedenle PKK’nın eylemlerini en üst düzeye ulaştırdığı şu günlerde Kürt meselesine yönelik adımları gecikmeden, peyderpey değil en geniş şekilde tartışıp hayata geçirmek, bunun için en elzem konu olan Anayasa’yı da hemen ele almak gerekmektedir.

Bu yüzden Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in 11 maddelik Ulusal Mutabakat Metni’nin de bu çerçevede ele alınması zorunlu. Meclis Başkanı ilk kez partiler üstü olduğunu düşündüğümüz girişimle bir metin hazırladı. Metin içeriğinden bağımsız olarak tepki aldı. Hükümet kanadından Bülent Arınç  “muhatabı biz değiliz” derken CHP, hükümetin kendi metnini Cemil Çicek üzerinden sunduğunu” söyledi. Metnin belli maddeleri bildik argümanları içerirken bazıları daha ileri adımlar olarak değerlendirilebilir. 11 maddelik metindeki bazı maddelerde şöyle deniliyor: “Bu sorun sadece güvenlik tedbirleriyle çözülebilecek bir nitelik taşımamaktadır. Terörle mücadelenin bir diğer önemli veçhesi de etkin uluslararası işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu anlayış doğrultusunda terörle mücadele demokratik hukuk devletinin temel ilkeleri ve insan haklarına saygı sınırları çerçevesinde yürütülecek, bu temelde yaklaşım çerçevesinde benimsenecek tedbirler partiler üstü bir anlayış ve yaklaşımla ve her halükarda tüm siyasi mülahazaların dışında tutularak bu konudaki toplumsal dayanışmayı sergileyecek surette ele alınacak ve uygulanacaktır.”

Özellikle 6 ve 7 maddeler önemli. Bu maddelerde şöyle deniyor: “Daha demokratik, daha eşitlikçi ve daha özgürlükçü bir devlet toplum ilişkisi tesisi için yurttaşlarımızın bireysel hak ve özgürlüklerini çoğulculuk anlayışı çerçevesinde ve daha geniş bir bakış açısıyla güvence altına alacak yeni bir anayasa toplumun tüm kesimlerinin katılımı ve mutabakatı da sağlanmak suretiyle süratle hazırlanacaktır. Güneydoğu Anadolu bölgesinin temel sorunlarından biri ekonomik kalkınmadır... Bu tedbirlerin uygulanmasında üniter ve ulus devlet yapısına, idarenin bütünlüğüne ve idari vesayet ilkelerine zarar vermeyecek şekilde, yerel yönetimlerin daha güçlü bir idari ve mali yapıya kavuşturulması yaklaşımı benimsenecektir.”

Gelen ilk tepkilere bakılacak olunursa hükümet dahil olmak üzere daha metnin içeriği tartışılmadan rafa kaldırılacak gibi. Tabii ki metinde sorunlu yanlar da yok değil. Metinde tek bir Kürt kelimesinin geçmemesi, sorunun sadece güvenlik üzerinden çözülmeyeceğini belirtilmesine rağmen yine sadece terör bağlamında ele alınması bunlardan bazıları. Keza, anayasa tartışmasının hemen başlaması ve bu anayasada ana dil etnik ve kültürel hakların yer alması, seçim barajının da düşürülmesi gerekmektedir.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in sorunun çözümünde “İspanya’nın ETA’ya karşı mücadelesinde öncelikle anayasadan kaynaklanan sorunları çözerek başarılı oldu” demesi metindeki eksikliği ortaya koyuyor. Türkiye’de Bask örneği daha önce de defalarca tartışıldı ama adam akıllı incelenmedi. Bu konuda siyasi iktidarlar kadar akademisyen ve gazetecilerin de tekil örnekler dışında çabası olmadı. Ama Bask örneği terörün toplumun hemen her kesimi tarafından telin edildiğini ve bu sürecin ardından ETA’nın işinin giderek zorlaştığını göstermesine rağmen iş bu kadar kolay değil. Çünkü konu sadece herkesin topluca protestosundan geçmiyor. ETA’nın Bask halkının büyük kısmı dahil olmak üzere silahlı mücadele konusunda protesto edilmesi İspanya’nın tarihsel, toplumsal gelişimi ile doğrudan ilintili olmakla birlikte Bask ve Katalan Bölgesine sağlanan haklarla bağlantılı. Yani siyasi alanın, hem siyaseten hem de haklar bazında sonuna kadar açılmasının ardından ETA terörü giderek “popülaritesi” ve toplum içinde gördüğü desteği yitirmiştir.

Bask modeli örnek alınabilir mi?

Bu yüzden “terörün tüm kesimlerce mahkum edilmesi” yaklaşımı tek başına eksik kalıyor. Çünkü çözüm sadece “terörü topluca tel’in etmek”ten geçmiyor. Bask bölgesinde olan İspanya anayasası ile Bask halkına beklediği her türlü hakkı verilmesi sonrasındaki gelişmelerdir. Bu, Bask bölgesinde özerklik, hatta ayrılık hakkının da tanındığı bir anayasa ile gerçekleşmiştir. Yani durum, Bask bölgesindeki tüm partilerin sandıkta başarı sağlaması ile silahlı eylemlerin anlamsız hale geldiğinin anlaşılarak terörün telin edilmesidir. Bugün İspanya’da her bölge ama özellikle Bask ve Katalan bölgelerinde şiddet içermeyen ya da ETA gibi örgütlerle organik bağlantısı olmadan ayrılma talep etmek, bu konuda referanduma gitmek bile serbesttir. Ama Anayasaya göre son karar Madrit’te bulunan Parlamento’ya bırakılmıştır. Ana dilde eğitim tartışma konusu bile değildir. Bask dili okullarda birinci dildir. İspanyolcanın ardından İngilizce gelmektedir. Bölge ekonomik olarak bağımsızdır ve vergi toplamakla mükelleftir. Kendi polisi vardır. Bask örneğini, terörün sona ermesi konusunda olumlu bir örnek olmakla birlikte, dünyanın başka bir coğrafyasında birebir uygulamak belki mümkün değildir ama belli noktaları Kürt sorunun barışçıl çözümü ve teröre ortaklaşa karşı çıkma konusunda esin kaynağı olabilecektir.

Tüm bunlar olurken Yalçın Akdoğan’ın Star gazetesindeki “PKK’nın yeni anayasa korkusu” adlı yazısı AK Parti’nin yeniden anayasa ve anayasal haklar konusuna döneceğinin bir işareti sayılabilir. 14 Temmuz Silvan saldırısı sonucu açılım politikaları rafa kaldırılmıştır. PKK ülkeyi terörize ve paralize etmek istiyor ve açılımı durdurmak sadece PKK’nın işine yarar.  PKK’nın atılan bazı adımları sabote ettiği doğrudur. Ama geç kalınan her adım ya da çözümün temelini güvenlik üzerinden kurmaya çalışmak bu sabotajı kolaylaştıracaktır.

Bir diğer nokta ise BDP’nin Bask’taki partiler gibi olamamasıdır. Bask partileri atılan demokratik adımlar sonrası ETA ve terör üzerinde belli bir baskı alanı oluşturmuş ve sandıkta da destek görmüştür. Nitekim bu yılın başlarında ETA’nın silah bırakma kararı sonrası “İspanya Hükümeti’nin ETA ile değil Bask bölgesindeki siyasi partilere görüşmesi gerektiği” çıkışı da bu yüzden anlamlıdır. Silahı elinde tutan ile değil sandıktan çıkan Bask partileri ile görüşmek istenmektedir.

Sonuç olarak, yıllardır aynı sorunu farklı açılardan tartışıyormuş gibi yaparak aslında aynı çember içinde dönerek soruna çare bulunmadığı görülmüştür. Eğer şiddetle mücadele etmek ve BDP dahil olmak üzere toplumun terörü topyekun protesto etmesini bekliyorsak kimlikler, haklar üzerindeki yasakları biran önce kaldırmak gerekmektedir. İspanya ve Bask ve ETA bu açıdan önemli bir tecrübedir. 

[email protected]