Cengiz ‘biyoloci' okuyacak yavrum

Mustafa Çiftçi / Yazar
12.02.2021

Cengiz sayfaları çevirdikçe hayvan fotoğrafları çıkıyordu. Fotoğrafların altındaki yazıları nasıl olsa Cengiz okumuştur diyerek biz fazla incelemedik ama Cengiz'in iddiası doğruydu bu kadar hayvanatın adını ve bilgilerini hepten öğrenmişti. İkna olduk. Sonra Cengiz kütüphane müdürünün odasına girdi. Müdür, Cengiz için ayağa kalkınca biz Cengiz'in gizli bağlantıları olan bir "acan" olmasından şüphelendik. Ama içimizde aklı eren bazı arkadaşlar "Acan kısmı gündüz iş yapmaz aslanım" diyerek bizi uyardı.


Cengiz ‘biyoloci' okuyacak yavrum

Cengiz çok değişik bir arkadaşımızdı. Bizimle aynı mahallede büyüdü ama bizimle aynı oyunları oynamazdı. Elinde bir kalem defter sürekli balık ve hayvan resimleri çizerdi. Bu kadar hayvan yeryüzünde nereye sığar acep derdik? O zaman Cengiz anlatmaya başlardı. Hangi hayvan nerede yaşar, ne yer, ne içer hepsini bir bir sıralardı. Bazı lüzumsuz arkadaşlar; "Cengiz sadece sallıyor, nereden biliyormuş bu kadar hayvanat nerede yaşar, nasıl yaşar. Bu Cengiz bizim gibi saf delikanlıları buldu sallıyor." derlerdi. Bu laf Cengiz'e de gitmiş olmalı ki Cengiz bildiklerini kütüphaneden öğrendiğini ispatlamak için bizi de peşine taktı. Kütüphaneye varana kadar kalabalık arttı. Bilen bilmeyen kim varsa peşimize takıldı. Kütüphanenin girişinde müstahdem Kadir Dayı bizi gördü. Kalabalığı sordu. "Bir mühim işimiz var. Bizi yolumuzdan koma Kadir Dayı." dedik. Kapılar açıldı. Kütüphane salonuna daha evvel hiç siftah yapmamış sıpalarda bir tedirgin hal oldu. İnsan sessiz konuşunca tedirgin oluyor. Daha evvel hiç adım atmadığımız bir ormana girmiş gibiydik. Orman diyorum çünkü çocuk kısmını orman kadar tedirgin eden yer azdır. Neyse lafı uzatmayalım. Cengiz raflardan kucak dolusu kitap aldı. Biz başına toplandık. Daha evvel bu kadar kitabı bir arada görmeyenler bayılmasın diye altlarına birer sandalye çektik. Biz de yanlarına çömeldik.

Gizli bağlantılar

Cengiz sayfaları çevirdikçe hayvan fotoğrafları çıkıyordu. Fotoğrafların altındaki yazıları nasıl olsa Cengiz okumuştur diyerek biz fazla incelemedik ama Cengiz'in iddiası doğruydu bu kadar hayvanatın adını ve bilgilerini hepten öğrenmişti. İkna olduk. Sonra Cengiz kütüphane memuruyla konuştu. Az biraz şakalaştılar. Cengiz onunla da yetinmedi. Kütüphane müdürünün odasına girdi. Müdür Cengiz için ayağa kalkınca biz Cengiz'in gizli bağlantıları olan bir "acan" olmasından şüphelendik. Ama içimizde aklı eren bazı arkadaşlar "Acan kısmı gündüz iş yapmaz aslanım" diyerek bizi uyardı. Cengiz kütüphane müdürünün çayını içerken biz de dışarıda oyalandık. İçimizden kitap alıp okumak isteyen çıktıysa da kendisini usulünce uyardık. "Bilmediğin şeyi ellemeyeceksin" diyerek engel olduk.

Anladık ki Cengiz kütüphanede bayağı bir nam salmış. Müdür odasında gerine gerine çay içebildiğine göre bu kitapların en az yarısı elinden geçmiştir diye düşündük. Çünkü Cengiz gün içinde sessizce ortadan kayboluyordu. Bir arkadaşımız takip etmiş. Yanına simit ile ayran alıp kütüphaneye gidiyormuş. Kütüphanede kitaplara bakıp, resimler çiziyor, sonra da acıkınca bir köşede simit ile ayran tüketip aç karnını doyuruyormuş. Cengiz'i takip eden arkadaş eseflenerek anlattı. "Yahu arkadaş yüreğim acıdı. Demek ki bir kere bu hayvanların resimlerine merak salmış. Şimdi de kendini kurtaramıyor. Yoksa yaz tatilinde bir adam simit ayran yiyerek kütüphaneye gelir mi?" bu lafı duyan bir arkadaşımız anlattı. "Bizim bir akrabamız vardı. Oğlu çok zeki bir çocuktu. Çarpım tablosunu tersten okuyabiliyordu. Bu çocuk bilgi yarışmasına kafayı taktı. Radyoda ne sorarlarsa bildiği gibi televizyon programlarındaki soruları da biliyordu. Bu kadar yarışmaya kafayı takınca babası kızdı. Bunları öğreneceğine dersine çalış diyerek ensesine tokat atınca oğlan bir anda mallaştı." Şimdi kaşığı kulağına götürüyor. Evde öyle saf saf dolanıyor. Keşke babası ellemeseydi de oğlan yarışmaların sorularını bilip gezseydi değil mi arkadaşlar?" "Bu anlattığın bizim Cengiz'in durumuna uymaz. Bi kere Cengiz radyo, televizyonla iş yapmıyor. İkincisi de Cengiz'in müdür tanıdığı var. Cengiz de azıcık bir terslik görse müdür tanıdığı demez mi, aslanım kendine gel diye uyarmaz mı?" dedik.

Mallaşma tehlikesi

Evet Cengiz'in durumu farklıydı. Peki anası babası ne der bu işe diye endişe ettik. Akşam babası işten dönene kadar yolunu bekledik. Babasını görünce hemen en geveze arkadaşımız Cengiz'in babasıyla konuştu. "Rafet Amca biz Cengiz'in bu hallerinden korkuyoruz. Senden bir tokat yer ve sonunda saf bir oğlan olur diye ödümüz kopuyor. Sen çok kütüphanede vakit geçirdiği için Cengiz'e kızma . O iyi bir delikanlı sadece hayvanata merakı çok..." Rafet Amca konuşan arkadaşın kulağını çekti. " Akşam akşam sen nerden çıktın. Haydi doğru evine..." diyerek arkadaşımızı uyardı. Biz o zaman karar verdik ki bu geveze arkadaş hızlı konuştuğu için Cengiz'in babası tarafından anlaşılmadı. Biz ne yapıp edip Cengiz'i mallaşmak tehlikesinden uzak tutmalıydık.

Cengiz'in babasına mektup yazmaya karar verdik. Yazısı en güzel arkadaşımıza rica ettik. Bakkaldan bir kağıt aldık. Ama kalemimiz yoktu. Bakkal Abdullah'tan istedik. "Mektubu benim yanımda yazarsanız olur." diyerek kalemi verdi. Mecburen bakkalda yazdık mektubu. İçimizde bir arkadaş asker mektubu nasıl yazılır biliyordu. Asker mektubu gibi yazdık ki ciddiye alınsın. İsteğimiz pek basitti. Cengiz kütüphanede ne kadar kalırsa kalsın akşam eve alın. Yemeğini, suyunu verin. Bir de sıcak yatağından onu mahrum etmeyin" dedik. Mektubun sonuna bir de tekerleme yazmamızı istedi bakkal Abdullah. Onu kırmadık çünkü kalem onundu. "Sepet sepet yumurta..." dedik...gerisi gelmedi. Bu maniyi tam olarak kimse bilemedi. Maninin gerisini de mektubu alınca Cengiz'in babası Rafet amca tamamlasın diyerek mektubu götürüp posta kutusuna attık. Ve beklemeye başladık. O gün işten dönünce hiç posta kutusuna bakmadı Rafet Amca. Sonra ertesi gün de ve diğer günlerde de bakmadı. Bizim mektup posta kutusunda bir de yağmur yedi. Koşup mektubu aldık ama geç kalmıştık. Mektup yağmur altında yamuluyormuş anladık.

Ana ile konuşmak ilim ister

Bir arkadaşımız akıl verdi. Cengiz'in babasıyla konuşamıyorsak anasıyla konuşalım. Tüm arkadaşlarımız geri çekildi. Annelerle konuşmak ilim ister, herkes anne ile konuşamaz dediler. O sırada ben sessiz kalınca annesi ile konuşmak bana kaldı. O gün en temiz gömleğimi giydim. Dişimi bile fırçaladım. Cengiz'in annesine vardım. "Biz..." dedim "Cengiz'in bu hallerine çok üzülüyoruz. Babası Rafet Amca kızar da ensesine vurur ve Cengiz mallaşırsa diye çok endişe ediyoruz. Ne olur Cengiz'e kıymayın." dedim. Meğer annesi gülmek için bahane ararmış. Benim bu dediklerime yarılana kadar güldü. Sonra kendi topladı. "Korkmayın yavrum biz onun kütüphaneye gittiğini biliyoruz. Cengiz Biyoloji okuyacak ve biyolog olacak endişeye gerek yok." dedi. Ben bir kere daha ısrar ettim. "Dövecekseniz en azından kafasına ya da ensesine vurmayın mallaşır" diye son kez korkuttum. Cengiz'in annesi son uyarıma kapıyı kapatarak karşılık verdi. Ben çaresiz geri döndüm. Ve arkadaşlarıma durumu anlattım. "Meğer Cengiz 'biyoloci' okuyacakmış. O sebepten bu kadar debelenirmiş. Anasının da haberi var. Yani bundan sonrasında yapacak bir şeyimiz yok bekleyip göreceğiz." dedim.

Biz sadece o yaz değil yirmi sene bekledik. Cengiz "biyoloci" okumadı. Açık öğretimden işletme bitirdi. Ama hala defterine hayvan resimleri çiziyor. Allah'tan babası ya da annesi ensesine vurmadı da Cengiz saflaşmadan o yılları atlattı...

[email protected]