Çeşitlilik sevgisi ve uluslararası şirketler

Nazmelis Zengin / Yazar
20.07.2019

Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde dersler veren Peter Schuck’a göre çeşitlilik programları, küçük işletmeleri daha da sıkıntıya sokmaktadır.Küçük işletmeler çeşitliliği destekleyecekleri sırada ek çalışan ve buna bağlı maliyetle mücadele edemezler ve bu sayede yine kazanan büyük şirketler olur…


Çeşitlilik sevgisi ve uluslararası şirketler

Geçtiğimiz hafta gündemi fazlasıyla meşgul eden “Onur Haftası” meselesi geçtiğimiz senelerden farklı olarak bu sene siyasi partilerin ana gündem maddesi haline gelmeyi başardı. Millet İttifakı içerisinde seçim kazanan belediyelerin de bu haftayı kutlaması tartışmaya yepyeni bir boyut kazandırdı. 

Tüm dünyada aynı anda kutlanan Onur Haftası, her geçen yıl farkındalık ve çeşitlilik ağacı altında dinlenmek isteyen küresel güçlerin adeta gölge görevini görmeye devam ediyor. Bağlamından uzaklaşmayı kolayca başarıp popüler kültürün sunduğu bedava pembe gözlükler ile kitleleri kolayca etkisi altında alan bu akımın elbette ekonomi tarafı da göz ardı edilmemeli. Onur Haftası’nı destekler ürünlerin piyasaya sürülmesi, bu temayla hazırlanmış organizasyonlar ve yapımlar… Kendi ekonomisini oluşturmuş bu pazarın kökeni ise derine inildiğinde aslında çok daha farklı bir gerçeği, bir minnet politikasını ortaya çıkarıyor. 

‘Çeşitliliği kucaklama’ 

Starbucks, her sene “Sosyal Sorumluluk Faaliyetleri Raporu” açıklar. Bu raporda çevreci ticaret, desteklenebilir gelişmeler ve benzeri tüm ilerici konular hakkında bilgiler yer alır. Yayınlandığı sene içerisinde hangi çeşitlilik ya da kimlik politikası gündemde ise genelde faaliyetler de bu yönde ilerler. Örneğin geçtiğimiz senelerde mülteci sorununa dikkat çekmek isteyen şirket, 10 bin mülteciyi istihdam edeceğini duyurmuştu. Bu istihdam şekli sadece bayiliklerde değil, şirketin en üst kademelerinde bile kendini hissettirmektedir. Örneğin “çeşitliliği kucaklama” sloganı altında şirketin başkan yardımcılarının yüzde 32’si kadın, yüzde 9’u esmer ya da siyahi olarak belirlenmiştir. Bu karara ek olarak geçtiğimiz sene LGBT birey kontenjanı da eklendi. Buradan bakıldığında oldukça naif ve iyi niyetli duran bu kararın gerçeği ise bambaşkadır. 

Starbucks gibi çokuluslu şirketler, ABD’de ortaya çıktıkları ilk günden itibaren yerel işletmelere ve mikroekonomiye büyük darbe vurmuştur. Wall-Mart ve AVM kültürü ile başlayan bu süreci incelediğinizde faşizan olarak kabul edilebilecek saldırgan serbest piyasa etkisini fark etmiş olursunuz. Bu durum elbette gelen hükümetlerin dikkatinden kaçmaz. Daha fazla vergi ve monopol piyasayı kısıtlamayı amaçlayan ekonomi politikaları çokuluslu şirketlerin daha farklı bir pozisyon izlemesine yol açar. Özellikle küreselleşme sonrası siyasetle ilgilenmediğini iddia eden ne kadar çokuluslu şirket varsa birçoğu seçimler sırasında adaylara maddi destek sunma konusunda bir yarışa girer. Az önce sözünü ettiğimiz Starbucks da son Amerikan seçimlerinde Hillary Clinton’a sunduğu destekle epey gündeme gelmişti. Clinton’ın sızdırılan e-mailleri sonrasında Starbucks CEO’su Howard Schultz Clinton’ı desteklediğini kamuoyuna açıklamış, kaybedilen seçim sonrasında da emekliye ayrılmıştı. 

Anti-LGBT emoji 

Özellikle serbest piyasayı destekleyen liberal demokratları desteklemekten keyif duyan çokuluslu şirketler, çeşitlilik meselesinde günümüzde bir zorunluluk içine de girdiler. Öyle ki çeşitlilik konusunda bir şirketin üzerine yürümek isteyen çıkar grupları yalan haber üzerinden dünyanın en değerli şirketi olarak kabul edilen Apple’ın bile hisselerini düşürmeyi başardılar. Geçtiğimiz aylarda Apple’ın yeni güncellemesinde emojiler içinde “anti-gay-lgbt” sembolünü ifade eden bir emojinin yer alacağı haberi şirket hisselerinde ani değer kayıplarına yol açtı. CEO’su Tim Cook’un dahi LGBT birey olarak kendini kabul ettiği şirketin böyle bir saldırısı sonrasında yaptığı açıklamalar da kâr etmedi. Şirket bir sonraki güncellemede çeşitlilik skalasını daha da genişleteceğini açıklayarak öfkeli kesimi tatmin etmeyi başardı. 

Politik doğruculuğun kalkanı ile iyice güçlenen çeşitlilik politikaları şöyle bir baktığımızda bugün yeni, bambaşka bir faşist kitleyi ortaya çıkarmış olabilir mi? Elbette olabilir. Vaktinde Al Gore’un da bu dediğimizi destekleyecek garip bir açıklaması var: “Küresel ısınma en az Yahudi soykırımı kadar tehlikelidir.” Bugünün dünyasında maalesef bencil kültüre sahip birçok otorite, sadece kendi çevrelerindeki öncelikleri –daha doğrusu çıkarları- çerçevesinde tüm dünyanın öncüllerini de belirleyebilme, bu öncüllere uymak istemeyenleri de kolayca Holocaust’un içine çekebilmektedir. Maalesef dünyanın geneli de bu düzene uyum sağlarmışçasına kleptokratik anlayışa benzer bir anlayışla bu otoriteleri dinlemeye devam etmektedir. 

Aslında büyük şirketlerin çalışanlarını siyasi amaçlarına yöneltmesi modern Amerikan uygarlığının yeterince anlaşılamamış yüzlerinden biri olarak kabul edilebilir. Çünkü bu çeşitlilik programları Yale Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde dersler veren Peter Schuck’a göre küçük işletmeleri daha da sıkıntıya sokmaktadır. Küçük işletmeler çeşitliliği destekleyecekleri sırada ek çalışan ve buna bağlı maliyetle mücadele edemezler ve bu sayede yine kazananın büyük şirketler olduğu bir düzenin ortaya çıktığı kolayca gözlemlenebilir. Birçok çok uluslu şirket ve sivil toplum kuruluşu, uzun vadede çeşitliliğin dünyaya refah sunacağına inandırmak istiyor. Bu alanda çalışan akademisyenler daha çok mülteci politikaları üzerinden bu desteği sürdürürken son yıllarda LGBT üzerinden de benzer çalışmaların yapıldığı rahatlıkla gözlenebiliyor. Şirketlere sunulan verilerle LGBT destekleyici sertifikaya sahip işyerlerinin daha fazla kazandırdığını iddia eden ABD Ulusal Gay ve Lezbiyen Ticaret Odası(National Gay & Lesbian Chamber of Commerce) verilerine göre LGBT istihdamı yapan şirketler, diğer şirketlere göre 1.5 milyar dolar daha fazla kazanıyor. Yani bugün birilerine en az Unicorn’lar kadar sevimli gelen tüm o kampanyaların temelinde yine venn şemaları yatıyor. 

[email protected]