Cezayir’de yeni Arap Baharı olur mu?

Prof. Dr. Ahmet Uysal/ ORSAM Başkanı
17.03.2019

Cezayir halkı Endülüs’ün düşmesinden sonra 16. yüzyılda artan İspanya tehdidiyle baş edemeyince gönüllü olarak Barbaros Hayreddin Paşa öncü-lüğünde Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır. Uzun süre Kuzey Afrika’nın en önemli vilayeti olan ve Beylerbeyi statüsü de kazanan Cezayir, Akdeniz’in batısında da önemli bir üs haline gelmiştir. O dönemdeki etkinliğine örnek olarak, 1578’de Cezayir’de üslenen Osmanlı ordusu, üç kralın öldüğü Vadisseyl Savaşı’nda galip gelerek Portekiz devrini kapatmıştır. Verimli topraklarından ithal ettiği malların parasını vermek istemeyen Fransa, Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra ortaya çıkan zaafı da fırsat bilerek 1830 yılında bu vilayeti işgal etmiştir.


Cezayir’de yeni Arap Baharı olur mu?

Fransa altında 130 yıl en kötü sömürge tecrübelerinden birini yaşayan Cezayir’in acıları Anadolu’da Cezayir Türküsü’ne yansıyacak şekilde halkımızın hafızasında izler bırakmıştır. Bu dönemde medenileştirme iddiasıyla Fransa, Cezayir halkını fakir bırakmış, medreseleri kapatarak cahil bırakmış, verimli topraklarını ellerinden alıp buralara Avrupalıları ve hatta Yahudileri yerleştirmiştir. Türkler gibi özgürlüğüne çok düşkün olan Ceza-yir halkı ise, çok zor şartlarda büyük ve uzun soluklu bağımsızlık mücadelesi vermiştir. Fransa’nın uyguladığı kuşatma, açlık, katliamlar ve ona karşı verilen silahlı mücadele sebebiyle 1,5 milyon insanını kaybetse de sonunda bağımsızlığını kazanmıştır.

İlk demokrasi denemesi

Ancak Afrika’ya açılan kapı olması, geniş coğrafyası, petrol, gaz, altın, uranyum gibi değerli madenleri yanında, geniş tarım alanlarına sahip olması dolayısıyla başındaki kara bulutlar dağılmamıştır. 1990’ların başında ilk demokrasi denemesinde başarısız olmuştur çünkü demokrasiden rahatsız olan iç ve dış güçler halkı kendi haline bırakmamıştır. O zamanki muhalefetin de radikal ve maksimalist tutumu dolayısıyla demokrasi süreci askeri darbe ile kesilmiş ve ülkede 200 bin kişinin öldüğü terör ve iç savaş dönemi yaşanmıştır. El-Uşriyet el Sevda veya Kara On Yıl diye adlandırı-lan bu süreci, sivil-asker uzlaşması ile 1999’da başa gelen Abdülaziz Buteflika bitirmiş ve ülkede sükûneti sağlamıştır. Ancak Buteflika ve ekibinin ilk 10 yıldaki performansı devam etmemiştir. Hem yaşlanması hem de etrafında oluşan başarısız kadro dolayısıyla toplumun beklentilerinin çok gerisinde kalmıştır.

İlk demokrasi denemesinde serbest bırakılmayan ve ciddi bedel ödeyen Cezayir halkı, benzer sorunlar yaşasa da Arap Baharı’nda ciddi bir hare-ketlenme göstermemiştir. Petrol ve doğal gaz ülkesi olmasının getirdiği imkanlarla halka yardım, kredi ve sübvansiyonları artırarak Hükümet sükûneti sağlamıştır. Ancak aradan geçen sekiz yılda şartlar daha iyiye gitmemiş, hem Başkanın hastalığı dolayısıyla ortaya çıkan acziyet ve bozukluk hem de son yıllarda petrol ve gaz fiyatlarındaki düşüş, ülke ekonomisini daha da kötüye götürmüş, kemer sıkma politikalarından ve işsizlikten halk çok zor duruma düşmüştür. 2014’te bugünküne benzer kıpırdanmalar olsa da Buteflika kolayca seç(tir)ilmiş ve geniş halk kesimleri harekete geçmemiştir.

2019 seçim sürecine doğru 4-5 yıldır pek ortalıkta görülmeyen Başkan Buteflika’nın tekrar seçilmemesi için ciddi bir hareketlenme başlamış ve daha önce bastırılan sınırlı protestoların tersine daha geniş katılımlı protestolar gerçekleşmiştir. İlginç şekilde güvenlik güçleri de gösterileri birkaç örnek dışında bastırmaya çok uğraşmamıştır. Yönetici elitlerin (asker, siyasetçi ve burjuvazi) kendi aralarında hem ülke siyasetinin geleceği hem de artan sokak muhalefetine nasıl davranacağı hakkında görüş birliği olmadığı izlenimi uyanmaktadır. Bu durum Buteflika yerine neden başka bir isim üze-rinde uzlaşamadıklarını kısmen açıklayabilir. Çünkü rejim kendi içinden benzer bir profilde yönetici çıkarabilse çok rahatça seçtirebilirdi ama bunu yapamadıkları için Buteflika’nın yeniden başkan olması konusunda da ısrarcı oldular.

Gösteriler ciddi boyutlara ulaşınca yönetici elitler, kendilerine zaman kazandırmak için olsa gerek Buteflika’nın yalnızca bir yıl başkan olup daha demokratik bir yönetime geçişi için öncülük yapacağını vaat ettiler. Bu vaat de göstericileri teskin etmedi ve daha geniş katılımla milyonluk gösteriler olunca, Buteflika’yı tedavi gördüğü İsviçre’den apar topar getirip seçimleri erteleme, hükümeti yenileme ve yeni bir siyasi yapı hazırlayacak heyetin başına da eski diplomat Lahdar İbrahimi’yi atama kararı aldırdılar. Ancak Buteflika’nın son kararıyla seçimlerin süresiz ertelenmesi onun görev süresinin anayasaya aykırı şekilde uzatılması önceki tekliflerden farklı olmadığı izlenimi uyandırınca, muhaliflerce reddedildi.

Ülkedeki siyasi yapı yaklaşık 20 yıl önceki şartlarda ve kadrolarla oluşmuştur. Aradan geçen zamanda ülke içindeki güç dengeleri de değişmesine rağmen güncelleme yapılmamıştır. Çünkü yönetici elitlerin yeni durumda kendi aralarındaki payları konusunda uzlaşamadıkları anlaşılıyor. Bugün bölgede ve dünyada yaşanan ciddi gelişmeler de bu hesapları etkilemektedir. Örneğin, daha önce sadece Fransa’nın baskın olduğu ülke ekonomisi ve siyaseti, yavaş da olsa Çin ve ABD gibi güçlere de açılmıştır. Bu değişime ayak uyduramayan rejime, sürpriz şekilde halk protestoları da eklenince durum çok daha karmaşık hal almıştır.

Bu arada göstericiler korku duvarını aşmışlardır çünkü toplumun üçte ikisini oluşturan internet devrinin 30 yaş altındaki eğitimli ve işsiz çocukları için eski kara günlerin pek bir karşılığı kalmamıştır. Üniversite gençleri de gösterilerde ciddi oranda katılmaktadır. Bu yüzden Yüksek Öğretim Bakan-lığı üniversiteleri bir aylığına tatil etmiştir. Bunun işe yaraması ise şüphelidir çünkü bu zaaf işareti şeklinde okunarak göstericileri teşvik edebilir. Ayrı-ca, zaten okulu olmayan gençlerin çok daha kolay bir şekilde gösterilere iştirak etmesi beklenebilir.

Cezayir’de parlamento içinde var olan muhalefet de etkisizdir. Hem bilinçli olarak çok parçalandığı için hem de havuç ve sopa taktiği ile sisteme entegre edildikleri için toplumsal tabanları çok güçlü değildir. Diğer taraftan ortaya çıkan gösterilerin de belirli bir lideri yoktur. Bu dağınık durum doğrudan hedef alınmalarını engellediği için şimdilik göstericilerin lehine olmakla beraber, bütün grupları zor duruma sokacak şekilde bazı grupların tahrik edilmesi veya yönlendirilmesi de mümkündür.

Amaç rejimi yıkmak değil

Arap Baharı’nın aksine Cezayir’deki göstericiler rejimin yıkılmasını değil, siyasetin değişmesini istiyor. Göstermelik demokrasiden gerçek demok-rasiye doğru yol almak istiyor. Bunu yaparken de kendi eski tecrübesinin de farkında ve Mısır’dan Suriye’den ders çıkarıyor. Gösteriler ayrıca sisteme büyük ölçüde hâkim olan orduyu değil, daha çok göz önündeki yolsuzluğa bulaşmış siyaseti elitleri hedef almaktadır. Dolayısıyla, ordu görece taraf-sızlığını koruyabilir ama kendi konumunu zayıflatacak gerçek bir demokrasiye geçişe de kolay izin vermez. İyi çözüm, göstericilerle yönetici elitler arasında diyalog ve uzlaşma ile tedrici iyileşme sağlayan bir sonuca varılmasıdır.

Ortaya çıkan yeni durumda Cezayir siyasi sahnesi daha karmaşıklaşmıştır. Bundan sonra ne olacağı konusunu yönetici elitlerin kendi içindeki bütünlüğü, protestocuların ve genel muhalefetin tavrına ve büyük güçlerin özellikle Fransa ve ABD’nin tutumuna bağlıdır. Ancak özellikle yerleşik elitler ve uluslararası güçler, demokrasi ile Cezayir’in tam bağımsızlığına ciddi direnç olacaktır. Çünkü önemli doğal zenginliklere sahip olan Ceza-yir’deki köklü değişim bütün bölge dengelerini etkileyecektir. İster Cezayir’de çıkarı olan güçler ister demokrasi karşıtlığını misyon edilmiş Arap ülkeleri (BAE, Mısır ve Suudi Arabistan) gerçek demokrasinin karşısında olacaktır.

Cezayir tarihsel olarak bağımsız dış politika sergilemiştir, yönetim ve halk olarak Filistin meselesinde en hassas olan ülkelerden birisidir. Mısır ile arasında eskiden beri gizli bir rekabet de vardır. Demokrasi dalgası bu durumu değiştirip birbirine yaklaştırabilir. Bu ülkeler rejime yardım etme baha-nesiyle oyuna dahil olabilirler. Ülkeye radikal terör grupları getirmek dahil siyasi tansiyonu ve güvenlik kaygılarını artırarak darbeye yöneltme imkan-ları vardır. Burada kritik olan gösterici gençlerin ortak hareket edebilmeleri ve sağduyusu ile yönetici elitler ve kurumlar arasında halkın taleplerine kulak veren grupların diyaloğu ve pazarlığıdır.

@ProfAhmet_Uysal