CHP eliyle “milli-manevi sol” mümkün mü?

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü
23.06.2018

Unutmamak gerekir ki sahicilik taklit edilebilir olmadığı gibi öğrenilebilir bir şey de değildir. Ya sahihsindir ya da değilsindir. Sahicilik, sadece siyasi hayatın değil, yaşamın her alanında biriktirdiğin tecrübelerle ölçülür. Mış gibi davranarak o şey olamazsın. Halk adamı gibi davranarak halkın kahramanı olamazsın. Çocukları seviyor gibi yapınca sevmiş olmazsın. Halk sahici olanla mış gibi yapanı hemen farkeder.


CHP eliyle “milli-manevi sol” mümkün mü?

24 Haziran seçimlerinde tüm siyasi partilerin, AK Parti de dahil özellikle öne çıkarmak istedikleri temel konu “yerlilik-millilik” oldu. Her parti kendisinin daha yerli ve milli olduğunu göstermeye çalıştı. Sebep bu tarz bir siyasetin halk katında ciddi bir karşılık buluyor olması. Ancak burada AK Parti ile diğerlerini ayrı değerlendirmek gerek çünkü AK Parti, zaten kendisini bu söylemle var etmiş bir siyasi hareket. Diğerleri ise seçim için yerliymiş, milliymiş gibi davranıyor.

Türk siyasi tarihine kabaca göz attığımızda, 1908 Ehrar Fıkrasından bu bugüne kadar milletin, ya da toplumun makul çoğunluğunun hayalini kurduğu en temel konu, siyasi aktörlerin kendisi gibi olmasıdır. Basitçe ifade edecek olursak, milletimiz idarecilerin kendileri ile aynı coşkuyu ve aynı hüznü yaşayanlardan olmasını istiyor. Sınıfsal bir temelde konuya bakmıyor, düşünsel eksende durumu değerlendiriyor.

SP-CHP; bu nasıl ittifak?

İkincisi de AK Parti, son derece açık ve net ifadelerle tüm düşüncelerini ve projelerini milletle paylaştı. Yapmayacağı hiçbir şeyi vaat etmemeyi, vaat ettiğini ise mutlaka yerine getirmeyi temel ilke haline getirdi. Ne devletten ne de halktan sakladığı gizli ajandasının olmadığını bu süre zarfında defalarca kanıtladı. Özetle söylemek gerekirse AK Parti’yi iktidar yapan esas düşünce millilik, yerlilik ve sahiciliktir. Yani toplumun makul çoğunluğunun sahip olduğu umutların politik bir projeye dönüştürülmesini sağlama çabasıdır. Sessiz çoğunluğun gür sesi olmaktır. Bu konuda gösterdiği başarılar da son derece parlak ve önemlidir. Bugün ülkedeki seçmenlerin yarısından fazlasının oyuna talip olma cesaretini de buna dayanarak gösterebiliyor zaten. Zaten rakiplerinden hiçbirisi de bu oranda bir rey talebinde bulunmak için seçime itmiyorlar. Kendi kitlesinin tercihini stabil kılma çabasıyla çırpınıyor.

AK Parti’nin yaslandığı siyasi hareketin kendisine “milli görüş” demesi ve bu ifadenin de halk katında karşılık görmesi de bahsettiğimiz milliliğin-yerliliğin bir göstergesidir. Bu arada bir parantez açıp şu konuya açıklık getirmekte fayda var. Bugün artık Saadet Partisi ile Milli Görüş arasında hiçbir siyasi ve organik bağ kalmamıştır. Zira bu hareketin siyasi söylem ve tercihler bakımından Cumhuriyet Halk Partisi ile aynı ortak paydada buluşması kendi varlığını inkar demektir. Hemen akıllara eski koalisyonlar gelebilir, evet doğrudur. Ancak benim kastım siyasi projeleri hayata geçirmek için yapılan ortaklıklar değildir. İdeolojik olarak aynı ortak paydada buluşmaktır. Bugün Saadet Partisi ile Gülen Casus Çetesi, Saadet Partisi ile Halk Partisi aynı siyasi söylemleri dile getirip aynı tutum ve tavır içindedirler. Düşünün ki Ankara Çankaya’da ikamet eden ve laikliği bir inanç formuna dönüştüren bir Halk Partili seçmen ile Sivas Divriği’de ikamet eden ve geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı olan bir hacı amcayı aynı ortak paydada buluşturma iddiasında olan bir ittifaktan bahsediyoruz. Bu gerçekçi bir buluşma değildir.

Hizmet mi, ideoloji mi?

Gerçekçi olan yerlilik ve gerçekçi olan birliktelik ise AK Parti’nin bugün yürüttüğü politikalardır. Zira AK Parti seçmeni ile MHP seçmeni arasında, özellikle FETÖ, PKK ve küresel şer güçlere karşı takınılan tavır bakımından büyük bir fark olmadığı söylenebilir. İşte AK Parti’nin sahip olduğu yerlilik iddiası diğer partilerinkinden ayrılan temel ontolojik fark buradadır. AK Parti yerliliği; kalkınma, büyüme, alt yapı hizmetleri, güvenlik alanında dışa bağımlılıktan kurtulma gibi konularda özgün bir başarı hikayesine dayanıyor. AK Parti, yerliliği daha çok bir kalkınma projesi olarak görürken söz gelimi CHP bunu daha çok bir ideoloji, inanç, kılık kıyafet ve yaşam biçimi olarak görmektedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın kendisine şiar edindiği yerlilik, yerel dinamiklerle evrensel bir gelecek kurmaktır. Kalkınma, dev projeler ve ekonomik büyüme onun en büyük rüyasıdır. Bu aynı zamanda bu toplumun da hayalidir.

Bizim insanlarımızın kahir ekseriyeti Osmanlı’nın gerilemesi ve yıkılmasından bu yana Batı karşısında yaşanılan askeri, teknik ve siyasi yenilgilerin ıstırabını ta ruhunun derinliklerinde hisseder. Kadim dünyanın iki rakip aktöründen birisi olarak eski günlerin hayalini kurmaktan vazgeçmediğimiz açıktır.

Rakiplerimiz karşısında yaşadığımız tüm yenilgileri unutturacak bir zafer peşinde koşanların bir diğer adı oldu AK Parti ve bundan dolayı da bunca zamandır tek başına iktidar olabildi.

AK Parti, Şerif Mardin hocanın deyimi ile milletin hayalindeki “kalkınma coşkusunu” siyasi bir proje haline getirip büyük bir dönüşümü gerçekleştirdi. Bu da doğal olarak milletin takdirini kazanan ve her seçimde büyük başarı elde etme imkanı sağladı ona.

Bu seçimlere giderken bu durumu kısmen fark eden muhalefet partileri de aynı “coşkuya” hitap eden çeşitli hamleler yaptılar, söylemler geliştirdiler. Bir başka ifade ile kendilerini halka en yerli ve milli siyasi aktör olarak sunma çabasında oldular. Son derece sığ bir siyasi söylemle çıktılar milletin karşısına. Göstermelik ibadetlerden tutun sahtekarca vaatlere kadar pek çok manipülasyona başvurdular. Niçin, çünkü doğalarında olmayan bir şeye sahip olduklarına milleti ikna etmek istiyorlar. Ülkedeki seçmenlerin kahir ekseriyetinin Tayyip Erdoğan’a sırf annesinin başı kapalı ve babası sakallı olduğu için oy verdiğini zannedip kendi annesinin başörtülü ve babasının sakallı olduğunu söylemeleri de bundan. Sonuç olarak dünyanın hiçbir yerinde milli ve yerli bir sol ideoloji neşvünema bulmadı bugüne kadar. Bundan sonra da bulacağına dair hiçbir veri yok elimizde. Bizim ülkede sol, asla toplumsal bir dönüşümün ortak paydası olacak bir potansiyele sahip değildir. Sol ideolojinin yetersizliğinden değil, solcuların “oryantalist” olmalarından dolayı bu böyledir.

Muharrem İnce’nin ‘halkçılığından’ fakir fukaraya, Temel Karamollaoğlu’nun ‘dindarlığından’ muhafazakar mütedeyyinlere, Meral Akşener’in ‘milliyetçi-mukaddesatçılığından’ ülkücülere ve Selahattin Demirtaş’ın ‘demokratlığından’ Kürtlere hiçbir fayda gelmeyecektir. Çünkü bunların hiçbirisi gerçekte kendi politik projelerini uygulayabilecek aktörler değildir.

Unutmamak gerekir ki sahicilik taklit edilebilir olmadığı gibi öğrenilebilir bir şey de değildir. Ya sahihsindir ya da değilsindir. Sahicilik, sadece siyasi hayatın değil, yaşamın her alanında biriktirdiğin tecrübelerle ölçülür. Mış gibi davranarak o şey olamazsın. Halk adamı gibi davranarak halkın kahramanı olamazsın. Çocukları seviyor gibi yapınca sevmiş olmazsın. Halk sahici olanla mış gibi yapanı hemen farkeder.

[email protected]