CHP neden değişemez?

Doç. Dr. HAMİT EMRAH BERİŞ Gazi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü
23.02.2013

CHP’nin Türkiye’deki temel siyasal sorunların çözülmesi açısından alışılageldik ezberlerini değiştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, ne CHP iktidar alternatifi olabilecek ne de Türkiye’deki siyasal kutuplaşmanın yarattığı gerilim ortadan kalkacaktır.


CHP neden değişemez?

2010 yılında Deniz Baykal’ın malûm olay nedeniyle ani istifasının ardından, CHP’nin yeni liderinin kim olması gerektiği fazla tartışılmadı; kısa sürede medyanın da desteğiyle Kemal Kılıçdaroğlu ismi ön plana çıktı. Parti içinde ağırlığı oluşturan ulusalcı kanat, çok da tatmin olmamasına rağmen, belki biraz da “geçici” olacağı beklentisiyle yeni genel başkana vize verdi. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun liderliği, en baştan itibaren ne denli güçlü ve kalıcı olacağına yönelik bir dizi soru işareti meydana getirdi. Kılıçdaroğlu, göreve ilk geldiğinde selefinden farklı bir çizgi izleyeceği izlenimi verdi. Genel başkan seçilmesinden kısa bir süre sonra gerçekleştirilecek olan 12 Eylül 2010 referandumu öncesi, Baykal’dan farklı olarak sahaya indi, çokça miting düzenledi. 2011 milletvekili seçimi için parti listesini farklı kesimlere yer verecek şekilde düzenledi. Öyle ki, iş dünyasından insan hakları aktivistlerine, Ergenekon sanıklarından merkez sağın kadim isimlerine, Baykalcılardan Avrupa Birliği taraftarlarına pek çok kesimin temsilcileri kendilerine CHP içinde yer buldular. Bu bakımdan, Kılıçdaroğlu’nun parti içi bir koalisyon oluşturmaya çalıştığı söylenebilir. Kılıçdaroğlu, böylece, hem yeni seçmenlere ulaşmayı hem de ulusalcı kanadın gücünü kırmayı amaçladı. Ancak seçimlerde oylarını ciddi oranda artıramadığı gibi, amaçladığı şekilde ulusalcı bloğu da parçalayamadı. Üstelik oluşan meclis grubu kompozisyonunda farklı siyasal görüşlere sahip milletvekillerinin yer alması nedeniyle CHP güncel tartışmalarda yekpare bir görünüm sergileyemedi. Sonuçta temel politikalar açısından aynı dili kullanamayan, sürekli birbirlerini eleştiren ve suçlayan, dahası karşılıklı olarak birbirlerinin varlıklarından hoşnut olmadıklarını gizleme gereği bile duymayan bir parti grubu manzarası oldu. Hatta kendisinin partinin gerçek sahibi (dolayısıyla diğerlerinin misafir) olduğunu ya da tam tersine aslında CHP’li olmadığını ve partisinin politikalarını onaylamadığını açıklayan milletvekilleriyle karşılaşıldı. 

Kemalizm olmazsa olmaz!

Bu gün, “CHP’nin değişmesi gerektiği” düşüncesi üzerinde CHP’li olsun ya da olmasın hemen herkes mutabık gibi görünüyor. Bu bakımdan, değişim, adeta CHP’yi iktidara taşıyacak kerameti kendinden menkul, sihirli bir formül olarak görülüyor. Ancak bu formülün bileşimi, en başta CHP’lilerin kendileri için belli değil. Daha doğrusu partinin değişmesi gerektiğini söyleyen herkes bununla farklı bir şeyi kastediyor. Her şeyden önce CHP, evrensel sol değerleri merkeze alan bir parti görünümü sergilemiyor. Bunun yerine, Kemalizmin ilkelerinden taviz vermeyen, hatta bunları hiçbir şekilde tartışmaya bile açmayan bir anlayış varlığını sürdürüyor. Kemalist modernleşmeci, otoriter ve katı laikçi tavır, CHP’nin gerçek bir sol parti olmasını engelliyor. Gerçekten de tek parti döneminde benimsenen ilkeler ve uygulanan politikalarla kapsamlı bir hesaplaşmaya girmeyen CHP’nin evrensel anlamda sol bir oluşum durumuna gelmesi neredeyse imkânsız. Buna karşılık, mevcut ideoloji ve kadronun bu tür bir değişim projesine izin vermeyeceği rahatça anlaşılabiliyor. Kaldı ki, Kemalizmin CHP açısından olmazsa olmaz bir anlam taşıması, bir tür reddi mirasın partinin varlık gerekçesini kaybetmesini beraberinde getirebilecektir. Dolayısıyla her bakımdan statükonun kıskacında bulunan CHP açısından geniş kapsamlı bir değişim, eldeki yapının dönüştürülmesiyle değil, ancak “sıfırdan başlanmasıyla” mümkün olabilir. 2001’de kurulan “yeni” bir hareket olarak AK Parti’nin kazandığı başarı, aslında bu tür bir riske girmenin olumlu karşılık bulabileceğinin işaretidir. Ancak bunu yapabilmek için öncelikle bu yönde bir iradeye sahip olunması ve atılacak adımların toplumsal karşılığının bulunması gerekir. Toplumun değerleriyle barışamayan CHP’nin radikal bir politika değişikliğine girse dahi başarılı olacağını düşünmek çok gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır. Bu bakımdan, Kılıçdaroğlu’nun, partisinin değişmesinin gerektiğine önce kendisinin inanması ve bu yönde bir irade sergilemesi gerekmektedir.

Aslında Kılıçdaroğlu açısından en önemli sorun, CHP’nin değişmesini gerçekten isteyip istemediğinin bir türlü anlaşılamaması. Bu açıdan, CHP liderinin bir tutarlılık sorunuyla karşı karşıya olduğu söylenebilir. Örneğin en baştan itibaren Kürt meselesinde partisinin geleneksel tavrından vazgeçeceği ve daha özgürlükçü bir tutum takınacağı izlenimi veren Kılıçdaroğlu CHP içinden gelen tepkiler karşısında derhal geri adım atıyor. Aynı şekilde, CHP’nin bürokratik vesayetçi politikalarını terk etmesi açısından da yeni genel başkan olumlu bir adım atamadı. Ergenekon ve Balyoz davalarında, gerçeklerin tam olarak ortaya çıkmasını istemek ya da en azından nötr bir tavır takınmak yerine Baykal’dan sanıkların “avukatlığını” devraldı. Kendisi de Dersimli olmasına rağmen 1933 olayları konusunda partisinin ezberlerinden farklı bir şey dile getiremedi. Başörtüsü sorununun çözümü için hükümete destek vermedi. Birgül Ayman Güler’in Meclis kürsüsünde söylediği sözler ya da Hüseyin Aygün’ün izlediği çizgiyle ilgili olumlu ya da olumsuz bir tavır takınmayarak her şeyi gidişine bıraktı. Kürt sorununa yönelik “çözüm süreci” açısından kendi ifadesiyle hükümete açtığı krediyi kısa sürede geri çekti. Bu bakımdan, Kılıçdaroğlu’nun statükoya yenik mi düştüğü, yoksa en baştan beri zaten o statükonun parçası mı olduğu sorusuna cevap bulmak oldukça zordur.

Son on yılda CHP’nin yegâne “başarı”sı oylarını yüzde 25’ler seviyesinde konsolide edebilmesidir. Bu oran, bir yandan CHP’nin sistem içinde ana muhalefet konumunu pekiştiriyor. Ama diğer taraftan da partiyi bir kısırdöngüye sürüklüyor. Kılıçdaroğlu, muhtemelen ülkenin Doğu ve Güneydoğusundan oy almak için partisinin politika ve dil değişikliğine gitmesi gerektiğinin farkında. Bu durumda ise ‘eldeki yüzde 25’in de gitmesi riski baş gösteriyor. Ayrıca partisi içindeki ulusalcı damarın da bu süreçte Kılıçdaroğlu’nun önünde bir engel teşkil ettiği söylenebilir. Nitekim pek çok konuda partinin ortak hareket etme becerisi gösteremediği görülüyor. İktidara muhalefet etmek yerine sürekli birbirleriyle uğraşan bir parti tablosu geleceğe dönük güven vermiyor. Bunun yanında, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP, kendi gündemini oluşturma yeteneği de sergileyemiyor. Dış politika sorunlarından en önemsiz polemik konularına kadar pek çok alanda tartışmanın istikametini Başbakan Erdoğan’ın belirlediği ve yönettiği söylenebilir. Kılıçdaroğlu, siyasal gündemin temel tartışma başlıklarının belirlenmesinde rakiplerinin önüne geçemiyor. 

Öte yandan Kılıçdaroğlu’nun liderliğini, hâlâ partisine tam olarak kabul ettirdiğini söylemek de mümkün değildir. Geçen hafta, önceki Genel Başkan Deniz Baykal’ın “duruma müdahale ederek” kendi grup toplantısını yapması bunun en belirgin örneklerinden biridir. Milletvekillerinin neredeyse tamamının katıldığı bu toplantıda Baykal, bir bakıma partisinin siyasal sorunlar karşısında izlemesi gereken yol haritasını ortaya koydu. Toplantının gösterdiği en önemli durum, CHP’nin içinde genel gidişattan rahatsız olan geniş bir grubun lider değişikliğine her zaman hazır olduğudur. Üstelik oy oranlarının belli bir aralıkta sıkışmasının gösterdiği gibi, bu tür bir değişikliğin siyasal başarı ya da başarısızlıklarla ilgisi olmayacaktır. Nitekim Kılıçdaroğlu, Kürt açılımı gibi siyasal konularda partisiyle kan uyuşmazlığının artmasının liderliğinin sonunu getirebileceğini öngörebiliyor. Bu nedenle, farklı bir bakış açısına sahip olsa dahi ihtiyatlı bir dil kullanmayı tercih ediyor. Üstelik Kılıçdaroğlu’nun eklektik ve sıkça değişen yaklaşımına karşı, Baykal, “hedef kitle”nin duyarlılıklarının farkında olan ve tezlerini daha tutarlı şekilde savunabilecek bir lider portresi çiziyor. Benzeri bir durum, son dönemde sıklıkla dile getirilen Mustafa Sarıgül’ün CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan adaylığı için de geçerlidir. Kılıçdaroğlu’nun Sarıgül gibi siyasal iddiaları ve ilişkileri güçlü bir ismi bu görev için aday göstermesi, genel başkanlık için kendi eliyle rakip çıkarması anlamına geliyor. Kendisinin de genel başkanlık öncesi durağının bu adaylık olduğu düşünüldüğünde Sarıgül tercihinin tedirgin etmesi gayet doğaldır. Kaldı ki Sarıgül, medya ve kamuoyu ilişkilerini yürütme bakımından Kılıçdaroğlu’ndan daha ileride.  Dolayısıyla seçimi kaybetse bile Sarıgül’ün bir anda CHP’nin en popüler ismi olması riski bulunuyor. Partisinin oyunu artırabilecek bir hamleyi yapacakken dahi çok sayıda denklemle boğuşmak zorunda kalması CHP liderinin üzerinde durduğu kaygan zemini gayet iyi gösteriyor. Nitekim 2014 yerel seçimlerinde gösterilecek muhtemel bir başarısızlığın Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanlığına veda etmesi sonucunu doğurması sürpriz olmayacaktır.

Değişim rüzgarı hız kesti

CHP’de Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı ile başlayan “değişim rüzgârı” kısa sürede etkisini kaybetmiş gibi görünüyor. Yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi Kılıçdaroğlu’nun değişimin yönü ve çapı konusunda tam bir kararlılık gösterememesi bu durumun nedenlerinden biridir. Ancak bundan daha fazla önem taşıyan etmen, CHP içindeki statükocu odakların genel başkanın gücünü aşan bir etkiye sahip olmalarıdır. Değişimin faillerinden soyutlanarak içeriğine bakıldığında ise başka bir sorunla daha karşılaşılıyor: CHP’nin söylem ve politika değişikliğine gitmesi gereken alanlar olarak gösterebileceğimiz Kürt sorunu, laiklik, başörtüsü konusu, vesayet kurumlarının tasfiyesi gibi başlıklarda hâlâ ciddi bir zihin bulanıklığı olduğu görülüyor. Türkiye’nin gerçek anlamda demokratik ve özgürlükçü bir rejime kavuşması için ciddi bir tabanı bulunan CHP’nin doğru yerde konumlanması büyük önem taşıyor. Bu bakımdan, aslında CHP’nin Türkiye’deki temel siyasal sorunların çözülmesi açısından alışılageldik ezberlerini değiştirmesi gerektiği söylenebilir. Aksi takdirde, ne CHP iktidar alternatifi olabilecek ne de Türkiye’deki siyasal kutuplaşmanın yarattığı gerilim ortadan kalkacaktır.

[email protected]