CHP+Cemaat= Paralel alemde iktidar

Dr. Murat Yılmaz- Siyaset Bilimci SDE Siyaset Koordinatörü
7.03.2015

CHP Genel Başkanının hali siyaseti bırakarak hafiyeliğe soyunan Mesut Yılmaz’a benzemektedir. Twitter alemi fenomeninin birkaç tweetine atıfla kendisine kapatma davası açılacağını iddia eden CHP, giderek gerçeklikten kopuyor ve “paralel aleme” geçiyor...


CHP+Cemaat= Paralel alemde iktidar

CHP, 1946’da çok partili hayata dönüşle beraber çok partiden herhangi biri olmayı kabul edemediği için, devletin altın hissesinin kendisinde olduğu iddiasıyla seçimler dışında iktidar arayışı içinde oldu. CHP, bu vadide gayrimeşru güç odaklarıyla işbirliğinden çekinmedi. Bu işbirliğinde ideolojik bir tutarlılık da gözetilmedi. 27 Mayıs 1960 darbesiyle kurulan düzen, Türkiye’yi içeride ve dışarıda vesayet altına alan ve CHP’ye rejimde altın hisse veren bir yapı kurdu. 3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında AB reform süreciyle başlayan, 2007 Cumhurbaşkanlığı kriziyle ivme kazanan ve 12 Eylül 2012 anayasa referandumuyla derinleşen değişim dalgası, CHP’nin altın hissesini alarak 27 Mayıs sonrasında teşekkül etmiş iç ve dış vesayet sistemini sona erdirdi. Yapılan egemenlik sistemi vesayet sisteminin yenilgisiyle sonuçlandı.  

Vesayet sisteminin sona ermesi ve CHP’nin demokratik egemenliği manipüle eden altın hissesini kaybetmesi, CHP’yi açık bir yol ayrımına getirdi. CHP bundan sonra ya vesayet sisteminin yeniden ihyası için mücadele edecek ya da vesayet sisteminin sona erdiğini kabul ederek demokrasi içinde mücadele veren normal bir siyasi partiye dönüşecekti. CHP’yi 20 yıla yakın vesayet sisteminin bir aktörü olarak yöneten Deniz Baykal’ın bir kaset skandalıyla ayrılması tam bu döneme geldiği için CHP’nin vesayetçi paradigmadan koparak normalleşeceği (Yeni CHP) söylemi revaç buldu. Aksi halde CHP’de çözülme başlamıştı, Mesela Ziya Halis’in EDP’si kamuoyu anketlerinde yüzde 5’leri görmeye başlamış, Mustafa Sarıgül’ün Teni Türkiye Hareketi CHP’den kopmalara yol açabilecek bir umut yaratmıştı. Deniz Baykal’ın yerine adeta bir saray darbesiyle genel başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, Yeni CHP söyleminin taşıyıcı aktörü olarak CHP’deki çözülmeyi durdurdu. Ziya Halis’in EDP’si Baykal döneminde dışlanan Alevi kesimi cezbederken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dersimli Alevi kökeni bu cazibeyi yeniden CHP’ye yöneltti. Mustafa Sarıgül’ün YTH İstanbul sermayesinin telkiniyle Kılıçdaroğlu’na şans vermek için askıya alındı. 

CHP’nin intibak sorunu

Kılıçdaroğlu ve ekibi, CHP çevresinde ertelen hesaplaşmayı ve kendilerine açılan krediyi Yeni CHP söyleminin içini doldurmak ve CHP’yi demokratik bir siyasi seçenek haline getirmek konusunda başarılı olamadılar. Kılıçdaroğlu ve ekibi bunun için ne ölçüde gayret gösterdi? Bu konuda zihni bir hazırlıkları var mıydı? Parti içinde iktidara gelişlerindeki saray darbesi görüntüsünün yarattığı şüpheler, Kılıçdaroğlu ve ekibinin performansını ayrıca tartışmalı hale getirmiyor mu? Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’nin inşasındaki başarısızlığı bu tür soruları arttıracaktır...

Kılıçdaroğlu’nun vesayet sisteminin çökmesiyle değişen Türkiye siyasi gerçekliğine CHP’nin intibakını gerçekleştirmesi göründüğünden zordur. Cesaret, kadro ve moral motivasyon isteyen bu siyasi dönüşümün aradan geçen 5 yılda hayata geçiremediği ortadadır. CHP, 12 Eylül 2010 referandumuyla değişen Türkiye siyasi rejimi ve CHP parti içi iktidarına rağmen, zihniyet olarak vesayet sisteminin paradigmasından ve 27 Mayıs sonrasında oluşan siyaset algısından kopamamıştır. Gezi olayları,17/25 Aralık yargı operasyonları ve 6-8Ekim sokak şiddeti CHP’yi vesayet paradigmasına dönüş hayaline sevk etmiştir. CHP böylece yeniden meşru siyaset yerine tıpkı 27 Mayıs öncesinde olduğu gibi gayrimeşru yollar ve ortaklar aramaya başlamıştır. “Yeni CHP” bu şekilde demokratik ve normal bir siyasi parti olmayı kabul etmek yerine, 27 Mayıs öncesi CHP’sine dönüş anlamına gelmeye başlamıştır.

Tek ortağı Cemaat

CHP’nin 27 Mayıs darbesini hazırlama pozisyonuna dönüşü onu sokağa ve bürokrasiye yöneltmiştir. CHP sokağa ve bürokrasiye yöneldiğinde bildiği Türkiye’nin sona erdiğini bir kez de burada görmüş ve gerçeklikle yüzleşmek yerine gerçeklikte kopmayı tercih etmiştir. Sokak da bürokrasi de 27 Mayıs 1960 öncesinden tamamen farklılaşmış ve CHP buralarda oyun kurucu aktör olmaktan çıkmıştır. CHP hiç olmazsa bu gerçeklik karşısında sokağın ve bürokrasinin düşük profilde ortağı olmak yerine demokratik siyasete yönelebilseydi, bugünkü dramatik hale düşmezdi. 

CHP sokağa yöneldiğinde Gezi gençliği tarafından Kemal Kılıçdaroğlu’nun Gezi’ye kabul edilmediğini ve sokağı kontrol edemeyeceğini gördü. Bürokrasiye yöneldiğinde ise geleneksel ortaklarının yargı, askeri ve akademik bürokraside kaybettiğini gördü. Bürokraside işbirliği yapabileceği yegane aktörün devlet içinde yapılanmış ve AK Parti’nin üzerinde vesayet kurmak isteyen otonom yapı olduğunu gören CHP, burada da sahayı kontrol edemeyeceğini ve ancak otonom yapının sahnesi ve borazanı olabileceğini fark edemedi. Böylece 17/25 Aralık operasyonlarının illegal dinlemelerini parti grubunda okuyan bir CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu ortaya çıktı. CHP bu hatalara bir de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nu parti teşkilat ve tabanını ikna etmeden aday göstermeyi ekledi. Böylece CHP’nin “Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” hikayesi başladı.

CHP’nin bürokraside, medyada ve iş dünyasındaki yeni ortağı olarak ortaya çıkan devlet içerisindeki otonom yapı, CHP tabanının nefret kutbu olarak takdim edilen Erdoğan ve AK Parti karşısında mağlup oldukça, CHP tabanındaki rahatsızlık gün yüzüne çıkmaya başladı. Bu rahatsızlık aradan geçen 5 yıla rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarılı olamayacağını anlaşılmasıyla artmaya başladı. CHP dışındaki aktörler bunu çok iyi kullanmaya başladı. CHP’nin bürokraside Doğu Perinçek’in eski adıyla İşçi yeni adıyla Vatan Partisi’ne, demokratik alanda Selahattin Demirtaş’ın HDP’sine kan kaybettiği görülüyor. Bu iki yönlü kan kaybı CHP’ni giderek “ana muhalefet” pozisyonundan düşürüyor. Öyle ki 7 Haziran 2015 seçimlerinin en büyük parti AK Parti ile en küçük parti HDP arasında geçtiği şeklinde giderek hakim olan bir kanaat oluşuyor.

Rakibe moral partisi

CHP’nin içine girdiği sıkışma, kararsızlık ve başarısızlık hali sahadaki rakiplerinin moralini arttırıyor. Perinçek’in Vatan Partisi bürokraside, Demirtaş’ın HDP’si sandıkta CHP’si zorluyor. Perinçek’in bürokraside artan gücü CHP’nin bu haliyle bile kendini yeniden üretme problemini getirecektir. Demirtaş ise CHP tabanında dahi Kılıçdaroğlu’dan hemen sonra solun lideri olarak görülmeye başlanmış durumda. CHP otonom yapıyla işbirliği yapmak yerine HDP ile işbirliği ve ittifakı tercih etmiş olsaydı, bugün Yeni CHP söylemini inandırıcı ve aynı zamanda Türkiye’nin temel meselelerini çözebilecek bir siyasi tez olarak tartışılabilirdi. Bu tez gündemden düştükçe, Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminden itibaren özenle hayata geçirdiği siyaset ve strateji, çözüm sürecinin ilerlemesinin de verdiği imkanla CHP’ni söylem olarak marjinalleştiriyor. Demirtaş ve HDP bu şekilde 7 Haziran 2015 seçimlerinde barajı aşar mı bilinmez ama söylem düzeyinde CHP’yi barajın altına ittiği söylenebilir.

Vesayet düzeninin sadece anayasal düzende ve siyasette değil, sosyolojik ve iktisaden de yıkıldığını kabul edemeyen 27 Mayıs paradigmasının 2 partisi CHP ve MHP her alanda marjinalleşirken, çevrenin 2 partisi olarak AK Parti ile HDP’nin yükselişi Türkiye’nin yeni siyasi gerçeğidir. CHP bu yeni gerçeklikle yüzleşmek ve bu istikamette kendini yenilmek yerine, sokağa ve bürokrasiye yöneldikçe Perinçek’in Vatan Partisine kadro, Demirtaş’ın HDP’sine oy kaybetmeye devam edecektir. CHP’nin otonom yapıyla işbirliğinin / Haziran 2015 seçimleri sonrasında açılan bohçalarla bu süreci hızlandırması muhtemeldir. CHP Genel Başkanının hali siyaseti bırakarak hafiyeliğe soyunan Mesut Yılmaz’a benzemektedir. Twetter aleminin fenomeninin birkaç tweetine atıfla kendisine kapatma davası açılacağını iddia eden CHP, giderek gerçeklikten kopuyor ve “paralel aleme” geçiyor...

[email protected]