CHP’nin mülteci politikasının açmazları

Dr. Ramazan Akkır/ Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi
16.02.2019

Suriyelilere vatandaşlık verilerek seçimlerde oy kullandırılacağı gibi provokatif ve popülist söylemler, ülkesindeki savaştan kaçıp buraya sığınmak zorunda kalan insanları nefret objesine dönüştürmektedir. CHP’nin yapması gereken, ahlaki, hukuki ve insani politikalar üreterek ilkeli bir politik duruş ortaya koymaktır.


CHP’nin mülteci  politikasının açmazları

Mülteci sorunu, toplumsal yaşamın ve günümüz modern dünyasının önemli unsurlarından birisi. Neredeyse tarihin başlangıcından beri, değişik neden-lerden dolayı insanlar, bir yerden farklı bir yere göç etmek zorunda bırakılmıştır. Türkiye, coğrafi konumu ve çevresindeki ülkelere göre gelişmişliği nedeniyle uluslararası göç, yasa dışı göç veya mültecilik olaylarında “hedef ülke” veya “transit ülke” olarak ön plana çıkmaktadır. Bölgemiz açısın-dan son büyük insani trajedi, Suriye’de iç savaşın çıkması ile meydana gelmiş ve milyonlarca Suriyeli vatanını terke mecbur bırakılmıştır. 2011 Mart’ından itibaren yoğun göç almaya başlayan ve 4 milyona yakın mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye; diğer taraftan da mültecilik, göçmen sorunu veya göçmen kaçakçılığı gibi çözülmesi hayli zor sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bundan dolayı olsa gerek, politik gündemin en sıcak maddelerinden birisini Suriyeli mültecilerin durumu oluşturmuştur. Bununla beraber, 2015 yılından itibaren Suriyeli göçmenlerin durumu veya mülteci sorunu, partilerin programlarında, seçim vaatlerinde olumlu veya olumsuz yer bulmaya başlamıştır. Uygulamış olduğu “Açık kapı politikası” ile hakkaniyetli, etik ve insan merkezli bir politik duruş benimseyen AK Parti’nin aksine muhalefet partileri bu insani krizden nemalanmayı ve yabancı düşmanlığı ile ülkede tutuşturulmaya çalışılan ırkçılık fitilini ateşlemeyi tercih etmiştir. Peki, ana muhalefet partisi CHP’nin özellikle Suriyeli mülteci-lere yönelik izlemiş olduğu politika hangi boyutları içermektedir? CHP, nasıl bir çözüm öneriyor? Önerdiği çözümler ne kadar gerçekçi ve uygulanabi-lir? Yoksa CHP’nin gizli bir ajandası mı var?

‘Ülkelerine dönsünler’

Öncelikle CHP; mülteciler konusunda kendi dış politika anlayışıyla uyumlu bir politika benimsemektedir. Bu politikanın omurgasını ise içe ka-panmacılık, tek boyutluluk ve sorumluluk almaktan kaçınma ilkeleri belirlemektedir. Suriye’de iç savaşın başladığı andan itibaren Suriye halkının yanında olmaktan öte Baas yönetimi ile dirsek temasına giren CHP, bir taraftan Esad’ın yaptığı katliamları meşru gören bir politika izlerken bir taraf-tan da Suriyelilerin ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini savunmuştur. Savaşın başından itibaren Esad rejimine yakın duran ve mültecilerin Türki-ye’deki varlığını sorgulayan CHP’nin önerdiği çözüm, Suriyelilerin geri gönderilmesidir. Nasıl veya ne şekilde gönderileceğinin pek bir önemi yoktur. Hem CHP’nin parti programında ve hem de Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarında defalarca dile getirilen “Türkiye’deki Suriyelilerin ülkelerine geri gitme-lerini istiyoruz. Bu kadar açık bu kadar net. Kilis’te bugün seçim olsa deseler ki herkes oy kullanacak. Kilis’te belediye başkanı ve belediye meclis üyelerinin tamamı Suriyeli olur. Kilis’teki bizim vatandaşlardan daha fazla Suriyeli var. Bizim bundan kurtulmamız lazım. Artık kendi ülkelerine dönmeleri lazım” sözü hem de eski CHP’li Öztürk Yılmaz’ın “Türkiye bir mülteci çöplüğüne çevrildi” sözü bu sorumluluk almaktan uzak politik duruşun dışavurumu niteliğindendir. Vicdani ve ahlaki zeminden oldukça uzak olan bu yaklaşım, Suriyeli mültecilerin kayıtsız şartsız geri gönderilme isteğine ve bölgede Esad’ın varlığını meşrulaştırma amacına dayanmaktadır. Bölgede barış tesis edilmeden veya mülteciler için güvenli bölge oluştur-madan onları geri göndermek, insan hak ve özgürlüklerine aykırı olmaktan da öte Esad’ın zulmünü daha da perçinler, yeni katliamlara davetiye çıkarır. Daha da da ilginci ise, nasıl olacağı pek de belli olmayan bu geri gönderme isteğinin arka planında ekonomik gerekçelerin yatmasıdır. Öyle ki nefret objesine dönüştürülen Suriyeliler, ev kirasından turizme, siyasetten kültüre kadar birçok sorunun da kaynağı olarak lanse edilmektedir. AK Parti iktidarını zan altında bırakmayı hedefleyen “Suriyelilere yapılan yardım vatandaşlara yapılmıyor” gibi söylemler, gerekçi olmadığı gibi mültecileri dışlayan ve ötekileştiren bir tutum içermektedir. Böylesi bir politika ile Türkiye’nin, bu sorumluluk almaktan uzak dış politika anlayışı ile bekasını ve güvenliğini nasıl sağlayacağı sorusu cevapsız kalmaktadır.

Aslında bu toplum, CHP’nin sorumluluk almaktan uzak ve Esad’a yakın dış politika anlayışının en açık haline, Fırat Kalkanı veya Zeytin Dalı Harekâtı sürecinde yeterince şahitlik etmiştir. Daha fazla Suriyelinin sığınmacı konumuna düşmesini engelleyen, bir kısım mültecinin evine geri dön-mesine imkan veren, Suriye’nin kuzeyindeki terör örgütlerini etkisiz hale getiren, terör koridorunu yok eden ve Türkiye’nin bekasını konsolide eden askeri operasyonlar Kılıçdaroğlu ve birçok CHP’li vekil tarafından eleştiri yağmuruna tutulmuş, akla ziyan gerekçelerle karşı çıkılmış ve yüzbinlerce insanın katili Esad’ın varlığı meşru görülmüştür. Kılıçdaroğlu tarafından söylenen “Afrin şehir merkezine girilmemeli,” veya “Şehitlerin sorumlusu Erdoğan’dır” sözü işte bu apolitik tasavvurun yansımasıdır. Kısacası, eğer Türkiye, CHP tarafından yönetiliyor olsaydı ne PYD’yi ve DEAŞ’ı yok eden Cerablus ve Fırat Kalkanı gibi askeri operasyonları yapabilir ne de Afrin’e girip terör koridorunu yok edebilirdi.

Yabancı düşmanlığı  

CHP’nin mültecilere bakışının ikinci boyutunu Suriyeliler üzerinden üretilen yabancı düşmanlığı oluşturmaktadır. Maalesef, CHP tarafından, yabancı düşmanlığı körüklenmekte, Suriyeli karşıtı ırkçı söylem teşvik edilmekte ve toplumsal kutuplaşma derinleştirilmektedir. Kılıçdaroğlu’nun; “Bizim gençlerimiz El-Bab’ta şehit olur onlar (Suriyeliler) burada gezer eğlenirler”, “Vatana ihanet etmek demek, 1,5 milyon Suriyeliyi Türkiye’ye sokmak demektir”, “Suriyelilerin daha maliyetlerinin farkında değiliz. Yarın göreceksiniz, bu insanlardan yeraltı dünyasının önemli aktörleri çıkacak” sözleri CHP’nin yabancı düşmanı ve ırkçılığı körükleyen bir söylem imalatçısı olduğunun ifşasıdır. İç savaştan kaçmak zorunda kalan Suriyeli sığın-macıları şeytanlaştıran bu politik tasavvur, Türkiye’nin geleceğini teminat altına almaktan öte Suriyeliler ile bu ülkede yaşayan farklı etnisiteler ara-sındaki uçurumu derinleştirip kapanmaz yaralar açma potansiyeline sahiptir. Bu ülkede yaşayanlar ile mülteciler arasındaki gerilimi artırmayı ve korku atmosferi oluşturmayı hedefleyen bu strateji; CHP’yi iktidara taşımaz. Sadece mültecilere kötü gözle bakılmasına, nefretin artmasına ve krimi-nal vakıaların çoğalmasına neden olur.

Son dönemde Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın “Reyhanlı, Yayladağı, Altınözü ilçelerimizde bir Suriyeli çıkıp ben başkan adayıyım dese şuan kazanabilecek durumda” açıklaması, aklı ipotek altına alan ve vicdanları yaralayan aynı politik tasavvurun açılımıdır. Siyasi rant elde edebilmek için mültecilerin durumunu istismar eden CHP’li Savaş, onların üzerinden toplumda korku atmosferi yaratmaya ve ırkçılık ateşini körüklemeye çalışmaktadır.

Nefret söylemi

Üçüncü olarak, mülteciler ötekileştirilerek hedef haline getiriliyor ve Suriyeli olmak kriminalize ediliyor. Kılıçdaroğlu tarafından defalarca ifade edilen “Suriyeli mülteci almak vatana ihanettir”, “Suriyeliler birinci sınıf vatandaş, Karadenizliler ikinci sınıf” sözleri veya Suriyelilere vatandaşlık verilerek seçimlerde oy kullandırılacağı gibi provokatif ve popülist söylemler, ülkesindeki savaştan kaçıp buraya sığınmak zorunda kalan insanları nefret objesine dönüştürmektedir. Muhalefet tarafından imal edilen nefretin aleni biçimde teşvik edilebilmesi; mültecilerin güvenlik tehdidi, ekonomik bir yük ya da kendilerine “kucak açan”lara ihanet eden “yabancılar” olarak algılanmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu da meydana gelen kriminal vakılaradır. Dokuz aylık hamile bir Suriyeli anne olan Mefta Emani ile 10 aylık bebeğinin başının taşla ezilerek öldürülmesi bu nefret söy-leminden ayrı düşünülemez. Bu gayri ahlaki siyaset biçimi, Suriyeliler üzerinden nefret tohumları ekerek onları öncelikli tehdit konumuna, sonra da bertaraf edilmesi gereken hedefe dönüştürmektedir. CHP’nin bu ülkeye sığınan Suriyelilere yönelik imal etmiş olduğu politika ne insani, ne ahlaki ne de hukukidir. Mültecileri dışlayan ötekileştiren, yok sayan, kayıtsız şartsız onları Esat’ın zulmüne terk eden ve Esad’ın uygulamalarını meşrulaştıran tek boyutlu dış politika anlayışı, ne CHP’yi iktidara yaklaştırır ne de toplumun iktidar partisine olan teveccühünü azaltır. CHP’nin yapması gereken, ahlaki, hukuki ve insani politikalar üreterek ilkeli bir dış politika duruşu ortaya koymaktır.      

@AkkiRamazan