CHP'nin STK'lardaki vesayet alışkanlığı

Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi
16.04.2022

CHP'nin kendi belgelerinde anlattığı ve tek parti döneminde inşa ettiği vesayet alışkanlığını bugün de sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Siyasi propagandasını kamufle bir biçimde nüfuz ettiği sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları aracılığıyla yürütmeye devam ediyor. Köprünün altından çok sular akmasına rağmen alışkanlıklar kolay değişmiyor.


CHP'nin STK'lardaki vesayet alışkanlığı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde 'çocukların beslenme hakkı' gerekçesiyle Et ve Süt Kurumu'nun önüne gitmişti. Çocukların beslenme hakkını kendine dert edinen birinin öncelikle CHP'li belediyelerden ideolojik nedenlerle işten çıkarılanların çocukları için bir şey yapması beklenir. 2019 yerel seçimlerinden sonra el değiştiren belediyelerden binlerce işçi ve sözleşmeli memur işten çıkarıldı. İşten çıkarılan emekçilerin çocuklarının beslenme hakkı için yeniden işlerine başlaması için Kılıçdaroğlu'nun belediye başkanlarına bir talimat vermesi yetecektir. Bu yapılmadıkça çocuklar siyasi amaçlar için araçsallaştırılmış olur. Kılıçdaroğlu, Et ve Süt Kurumu'nun önünde iddialarını desteklemek için ABD'den fonlanan bir derneğin de yöneticisi olan CHP'li birinin uzman görüşlerini! açıklamasını istiyor. Kapitalist ABD'den fonlanan sol/sosyalist derneklerin Türkiye ile ilgili kara propaganda yürüttüklerini biliyoruz. CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi üyesi de olan kişi sözde bilimsel tespitlerini sayıyor. CHP'nin vesayetinde olan bir derneğin yöneticisi siyasi bir propagandanın aracı oluyor. Benzer şekilde sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları sözde raporlar ve araştırmalar üzerinden ideolojik propaganda yapıyorlar. Aslında bu yeni bir durum değil. CHP'nin yıkıcı muhalefetinin ve kendinden olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek ötekileştirmesinin tarihsel kökenleri var. Mesela Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda yer alan belgeler, CHP'nin sendikalarda kurduğu vesayet sistemi hakkında önemli bilgiler veriyor.

Genetiğiyle oynandı

Ülkemizde sendikalar erken cumhuriyet döneminin kadroları tarafından gerçek işlevleri dışında inşa edilmişti. Bizde endüstri ilişkiler sistemi, sendikal hareketler işçi, işveren ve devlet üçlüsünün uzlaşması ile oluşmadı. Bu nedenle sendikalar yeni kurulan rejimin kültürel modernleştirme sürecinin bir aygıtı olarak görüldü. Erken cumhuriyet döneminin kadroları sendikaları, çalışanların ekonomik ve sosyal haklarını koruyan yapılar değil, yeni kurulan sistemin taşıyıcıları olarak gördüler. Bu işlevi yerine getirecek sendikal liderler sendikalara yerleştirildi. Siyasette "halk için halka rağmen" olarak yürüttükleri politikalarının sendikal hareketteki izdüşümü ise "işçiler için işçilere rağmen" oldu. Mesela 28 Şubat darbesinde meslek liselerinin kapatılmasını savunan sendikalar vardı. İşçilerin önemli bir bölümü muhafazakâr olmasına rağmen imam-hatiplerin kapanmasını savunan ve başörtüsü karşıtı açıklamalar yapan sendikacılar hep oldu. Genetiğiyle oynanmış sendikalar ve sendikacı tipolojisi uzun yıllar sendikal hareketin liderliğini yürüttü. Bu tablo bugün büyük oranda değişmiş olsa da halen darbeleri destekleyen ve İslam karşıtı olan sendikaların varlığını biliyoruz.

Demokrat Partili Dr. Mükerrem Sarol, Yassıada savunmalarında CHP zihniyetinin muhaliflerine karşı neden acımasız olduğuna ilişkin önemli tespitlerde bulunuyor. Sarol, "CHP'nin uzun yıllar, memleketi tek başına ve çok sert metotlarla idare etmesi, onu birtakım kötü ve kusurlu alışkanlıklara sürüklemiştir. Memleketin bütün güçlerini daima kendi elinde tutmak ister. Rakipleriyle mücadeleyi sportif ölçülerle yapmaz. Mağlubiyeti hazmetmeye hiç tahammülü yoktur. Geniş halk kitlelerine ve onların menfaatlerine dönük olmayan bir siyasi felsefesi vardır. Kendi içine kapalı kalmıştır. Kendisinin dışında iktidar tanımaz. Onu yıpratmak için her çareye başvurmaktan çekinmez". CHP, bu tespitlerde yer alan yıkıcı muhalefeti sadece rakibi siyasi partilere değil kendinden görmediği sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, barolara ve meslek odalarına yönelik olarak da yapıyor. CHP'li olmayan dernek, vakıf, sendika, oda, baro ve meslek kuruluşlarına yandaş diyerek etiketlemesinin nedeni "memleketin bütün güçlerini elinde tutma" alışkanlığından kaynaklanıyor. Bugün CHP'nin medyası, siyasetçisi, sendikacısı, barosu, meslek odası kendileri gibi düşünmeyenlere 'yandaş' diyerek onların itibarlarına saldırmalarının altında da bu anlayış var. AK Parti'ye oy veren öğretmenin öğretmen olmadığını, yargıcın yargıç olmadığını, esnafın esnaf olmadığını söylemelerinin altında da bu anlayış var. CHP'nin tek parti döneminde inşa ettiği ve bugün de devam ettirdiği bu çarpık anlayışın tarihsel kökenlerine baktığımızda sendikal örgütlenmelere dair ilginç örnekleri var.

DP'nin vaadi

7 Ocak 1946 günü kurulan Demokrat Parti'nin programı milletin geniş kesimlerine yönelik vaatlerden oluşuyordu. Programın 7'nci maddesinde cemiyetler ve sendikalar kurulmasını düzenleyen şu hususa yer verilmişti: "İşçilerin, çiftçilerin, tüccar ve sanayicilerin, serbest meslekler mensuplarının, memur ve muallimlerin, yükseköğretim talebesinin mesleki, içtimai ve iktisadi maksatlarla cemiyetler, kooperatifler ve sendikalar kurmalarını gerekli buluyoruz." Ayrıca Demokrat Parti'nin 20 Haziran 1949 günü toplanan ikinci kurultayında, işçilere siyasi maksatlar dışında grev hakkının tanınacağı kararı da alınmıştı.

Cemiyetler Kanunu gereği sınıf esasına dayalı cemiyetler kurulması yasaktı. DP'nin dönemin şartları açısından değerlendirildiğinde önemli bir özgürlük sayılacak 'sendika ve grev hakkı vaadi' işçilerin ve sendikaların Demokrat Partiye olan ilgisini artırmıştı. DP'nin vaatlerinin millet üzerinde etkisini gören CHP, daha önce mesafeli durduğu sendikalara ve işçilere yönelik bazı politikalar geliştirdi. Bir bakıma CHP istemeden de olsa sendikalar kanununu çıkardı ve sendikalara ilişkin bazı düzenlemeler yaptı. Bu çerçevede ilk olarak 1946 yılında sınıf esasına dayalı cemiyetler kurma yasağını kaldırdı. Bu yasağın kaldırılmasının ardından çok sayıda sendika ve iki sosyalist parti kuruldu. 1946 yılının Aralık ayında kurulan sendika ve sosyalist partiler İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kapatıldı. 1947 yılında ise grev hakkının tanınmadığı 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkındaki Kanun çıkarıldı. Yasal düzenlemeyle sendika kurma hakkı verildi ancak siyaset yasağı vardı.

CHP'nin doğrudan denetimi

CHP'de III. Büro Şefliği, emek meseleleriyle ilgileniyordu. Bu büro şefliğine bağlı olarak çalışan Dr. Rebii Barkın işçileri örgütlemekle görevlendirilmişti. 1947 yılında CHP'nin doğrudan denetimi altında sendikalar oluşturulmaya başlandı. CHP'nin bu konuda görev verdiği diğer isimler ise Sabahattin Selek ve Muzaffer Daysal'dır. Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü'nde, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi CHP koleksiyonunda sendikalarla ilgili çok sayıda belge bulunmaktadır. Barkın'ın hazırlayarak CHP Genel Sekreterliğine sunduğu 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporu" ilginç bilgileri gün yüzüne çıkarıyor. Bugün CHP'li olmayan sendikaları sürekli yandaşlıkla suçlayan CHP'nin, tarihi vesikalarda sendikaları nasıl örgütledikleri, muhalif sendikaları nasıl bertaraf ettikleri, partiye adam kazandırmak için sendikaları nasıl araç olarak kullandıklarına ilişkin çok sayıda belge var.

CHP: "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz"

Raporda "üç seneye yakın bir zamandan beri İstanbul'da işçi sendikalarının kurulması ve işçilerin teşkilatlandırılması ile çalışmaktayım. Bu çalışmalara 1947 senesinin ilk aylarında başlanmıştır. İlk tecrübe temaslarından sonra işçi kitlesinin bugünkü sosyal hayatımızda ve bunun gelecekteki inkişafında oynayacağı büyük rol bütün ehemmiyeti ile belirmiş ve bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin sarih bir görüşe sahip olarak bir mesai programı çizmesi lüzumu bir zaruret halini almıştı. Divan kararlarına dayanılarak Genel Sekreterlikçe bir mesai programı tanzim olunmuştur." Görüldüğü gibi CHP, 1946 seçimlerinde destek bulamadığı işçileri, kuracağı sendikalar yoluyla partiye müzahir hale getirmek istiyor. Bunu nasıl yapacağına ilişkin hususlara da raporda yer veriyor.

Divanın 6 Şubat tarihli toplantısında okunup tasvip edilen raporun son kısmında ise şöyle denilmektedir:

1. Türkiye'de büyük bir işçi kitlesi vardır. Bu kitle oy bakımından Parti için büyük bir ehemmiyet arz eder.

2. Bize karşı dost olmayan bu işçi topluluğu ile Partinin meşgul olması lazımdır.

3. Sendikalar kanununun tatbikine yardım edilmezse bu kanundan beklenen büyük sosyal fayda kaybolacaktır.

4. İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir.

5. Bütün bu işlerin başarılması devamlı bir teşkilatın uzun ve sistemli çalışmalarıyla mümkündür ve partinin bu uğurda sarfedeceği gayret ve para tamamiyle yerinde olacaktır.

CHP'nin "İşçi sendikalarını kendi haline bırakmak asla doğru olmaz. Bu yalnız Parti bakımından değil memleket bakımından da tehlikelidir" yaklaşımı gereği sendikalar kurduğunu görüyoruz. Raporda, "sendikalar kurup geliştirdikten sonra bunları birleştirerek bir federasyon kurduk. Bu teşekkül açıkça Partimize taraftardır" demek suretiyle kendilerine bağlı sendikalardan bahsediyor. Ayrıca Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 16 Nisan 1948 tarihli "İstanbul İşçi Sendikaları hakkında raporda" ise bu konuda şu bilgiler yer alıyor: "Bir senelik faaliyet neticesinde İstanbul'da bugüne kadar 19 sendika kurulmuştur. Tarafımızdan kurulan sendikalara kayıtlı işçilerin sayısı 15 bini bulmaktadır." Barkın, raporda bir yıl içinde kurdukları sendikaların sayısını ve cetvellerini veriyor. Barkın, bir taraftan sendika kurmak görevini yerine getirirken diğer taraftan da sendika yönetimlerine kimlerin geleceğini belirliyor.

Barkın'ın, CHP Genel Sekreterliğine gönderdiği 14 Aralık 1948 tarihli yazıda İstanbul İşçi Sendikaları Birliği'nin kongresine ilişkin bilgiler yer alıyor. Yazıda, sendikalı bir işçi olmamasına rağmen partili Sabahattin Selek'in (Rebii Barkın'ın yardımcısı) Kongre başkanı olarak seçilmesinden, CHP'li milletvekillerinin alkışlanmasından ve kongrede CHP aleyhine tek bir kişinin konuştuğundan bahsediyor. Sendika seçimlerine ilişkin ise şu ifadeler var: "İdare heyeti seçiminde bizim üzerinde durduğumuz işçiler seçildi. Bu seçimden bir gece evvel, Beyazıt'ta Marmara Gazinosunda yaptığımız toplantıda kararlaştırdığımız 15 kişilik liste bir kişi fark ile olduğu gibi kabul edildi". Seçimlerden bir gün evvel kimlerin yönetime seçileceğine CHP'nin sendikaları örgütlendirmekle görevlendirdiği Rebii Barkın karar verdiğini itiraf ediyor. Aynı yazıda Barkın, "sendikalar ve birlik bize bağlıdır" diyor.

'Sendikalara nüfuz etmek'

Barkın'ın 12 Eylül 1949 tarihli "İşçi Sendikaları ve İşçilerin Teşkilatlandırılması Hakkında Raporunda" CHP'nin sendikalara ve işçilere bakışını gösteren tespitler de yer alıyor. Barkın raporunda, "sendikalardan bizim en büyük istifademiz bunların vasıtası ile işçi arasına nüfuz etmemiz olmuştur. Sendikalar bize karşı kapalı olan geniş bir aleme nüfuz temin eden delikler ve kapılardır". Açıkça sendikaları işçilerin arasında nüfuz etmek için bir araç olarak görmekteler. Bunu parti için yaptıklarını ifade eden şu ifadeler raporda yer almaktadır: "partimiz için sendikaları teşkilatlandırmak ve onlar üzerinde nüfuz kazanıp tesir sahibi olmak lüzumlu ve zaruri bir iştir". Barkın raporda partinin propagandasını maskeli şekilde yaptıklarını şu ifadelerle anlatıyor: "Biz sendika olarak bu muhitlerde açıkça Parti propagandası yapmaktan daima içtinap ettik. Propagandalarımız hep maskelenmiş (kamufle) bir tarzda yapılmıştır".

CHP'nin kendi belgelerinde anlattığı ve tek parti döneminde inşa ettiği bu vesayet alışkanlığını bugünde sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Siyasi propagandasını kamufle bir biçimde nüfuz ettiği sendikalar, odalar, barolar ve meslek kuruluşları aracılığıyla yürütmeye devam ediyor. Köprünün altından çok sular akmasına rağmen alışkanlıklar kolay değişmiyor.

@TarkanZengin