CHP, parti içi karışıklıkların, yolsuzluk soruşturmalarının ve siyasi mücadelelerin tam ortasında... Siyasi manada CHP'nin uğradığı bu duraklar, onun söylem bütünlüğünü bozuyor ve iktidar yürüyüşünde onu bir hayli yıpratıyor. CHP, bir taraftan “tek adam rejimi” ve “yargının siyasallaştırılması” gibi konuları gündeme taşırken, diğer taraftan kendini parti içi bir karmaşanın içinde buluyor. “Tek yürek” olamayan, siyasi hesapların gölgesinin hissedildiği bir CHP, bugün iktidar karşıtı cephenin sözcülüğünü yapmakta zorlanıyor.
Ahmet Taha Yayman – Stratejist/Mühendis
CHP'liler, uzun yıllar sonra ilk kez siyasi iktidarın artık bir hayal olarak görülemeyeceği bir pozisyona geldi. Bunu siyasi bir realite olarak görüyorlar. Yerel seçimlerde yakalanan ivmenin sandığa kadar korunması için çabalayan parti, ne var ki kendi içinde çetin bir savaş veriyor.
Ülkenin yönetimine talip olan CHP, bir yandan da kendi içinde problemli bir dönüşüm yaşıyor. Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlığında yaklaşık on dört yıl yönetilen Halk Partisi, şimdi Özgür Özel liderliğinde hem kendi gerçekleriyle hem de toplumla yeniden yüzleşiyor. Yeniden hesaplaşıyor. İktidar için yürüyen Özgür Özel, Meclis'in açılış resepsiyonuna katılmadı. Bu, siyasi bir hedefleme içeren bir hamleydi şüphesiz. Fakat sonrasında eleştirel bakış açılarına maruz kalmaktan da kurtulamadılar. Peki, CHP'yi bu yeni dönemde ne bekliyor?
Parti içi hesaplar ve söylem bütünlüğü
Bugünlerde isminden çokça söz ettiren bir CHP görüyoruz. CHP, parti içi karışıklıkların, yolsuzluk soruşturmalarının ve siyasi mücadelelerin tam ortasında... Siyasi manada CHP'nin uğradığı bu duraklar, onun söylem bütünlüğünü bozuyor ve iktidar yürüyüşünde onu bir hayli yıpratıyor.
CHP, bir taraftan "tek adam rejimi" ve "yargının siyasallaştırılması" gibi konuları gündeme taşırken, diğer taraftan kendini parti içi bir karmaşanın içinde buluyor. "Tek yürek" olamayan, siyasi hesapların gölgesinin hissedildiği bir CHP, bugün iktidar karşıtı cephenin sözcülüğünü yapmakta zorlanıyor. Özellikle gençlerin, iktidarın yanı sıra CHP'ye de yoğun tepkileri olduğu net bir şekilde görülüyor.
Kemal Kılıçdaroğlu gibi partiye on dört yıl liderlik yapmış bir siyasetçi için bugün yoğun bir "red" tepkisi veren CHP'liler, problemin tek bir kişide olduğu kanısındalar. "İstenmeyen adam" ilan edilen Kılıçdaroğlu, aynı zamanda bugünkü CHP için uzun yıllar emek vermiş ve partinin günümüz stratejilerinin, Deniz Baykal döneminden bu yana en önemli oluşturucusu ve sorumlusu konumunda bir siyasetçi. Bu gerçeği göz ardı edemeyiz.
Değişim sancısı ve geçmişin gölgesi
Bu bilgiler ışığında CHP, adeta varoluşsal bir sancı içinde. Kemal Bey ile Özgür Özel, uzun dönem yakın çalışma arkadaşlığı yapmış isimler. Bugün halk nezdinde CHP'nin lideri değişse de söylemlerinde hâlâ benzerlikler, hatta değişime karşı bir direnç görüyoruz. Bambaşka bir CHP vaadiyle yola çıkanlara rağmen, bugün siyaset sahnesinde o bambaşka çizgide duran bir CHP görmüyoruz. CHP için değişim vaadedenler değişimin içini dolduramıyorlar.
Ekrem İmamoğlu'nun değişim çağrısının tabanda bulduğu o büyük karşılığın, parti içinde söylem düzeyinde aynı etkiyi yaratamadığı hissediliyor. Özellikle değişimi isteyen halkın karşısında, 15 yıllık söylemlerle siyaset yapmaya çalışan; bir yandan da kendini Kemal Bey'in stratejilerinden, belki de onu "istenmeyen adam" yapan başarısızlıkların sebeplerinden ayıramayan bir CHP var.
Peki, bu çizgi üzerinde yürüyen ve bırakalım toplumu, toplumun muhalif kesimini bile tam manasıyla kucaklayamayan, taleplerine karşılık veremeyen CHP'nin iktidar yürüyüşündeki stratejileri neler?
Eleştirmek yeter mi?
CHP, doğal bir strateji olarak rakibi AK Parti'nin hataları ve eksikleri üzerine yoğunlaşırken bir kıyas ortaya koyuyor. Onların ekonomik gerçeklerden bağımsız politikalar yaptığını öne süren CHP, kendilerinin bu yanlışlara karşı ne önerdiğini veya bunun iletişimini halka ne kadar ulaştırabiliyor? Bu sorular önem arz eden sorulardır.
Mesela çiftçi için çabalayan CHP; zirai don, yüksek gübre fiyatları ve kuraklık gibi olumsuzlukların yoğun yaşandığı bu senede, çiftçiye güven verecek, gıda güvenliği hususunda kendini kanıtlayacak politikalar üretmekten ve güçlü bir kamuoyu oluşturmaktan uzak kalıyor. Ekonomik göstergelere dair uyarılar ve tespitler önemli, fakat CHP bir "ekonomi düzelecek" algısı yaratmakta başarısız oluyor. Çünkü CHP sahiciliği sağlamakta eksik kalıyor. Burada, özellikle parti hakkındaki soruşturmaların ve iç karışıklıkların gölgelediği bir politika söylemi görüyoruz.
Şurası bir gerçek: 24 yıllık bir iktidarın karşısında muhalefetin daha yapıcı, daha çok güven veren bir alternatif olmaktan başka bir yolu yoktur. CHP'nin gerçekçi bir iktidar alternatifi olmasının yolu, gerçekçi bir muhalefet stratejisi yürütmesinden geçmektedir.
Velhasıl...
CHP'nin en büyük rakibi ile kıyaslandığında ortaya koyduğu eleştiri şu: Onların "çok ama çok kötü" olduğu ve en önemlisi "CHP'nin bir AK Parti olmadığı". Ancak bu yeterli değil.
CHP, 24 yıldır iktidar olan bu partinin başarısını ve Recep Tayyip Erdoğan'ın toplumda nasıl yer edinmiş bir siyasetçi olduğunu, halkın sahici problemlerini çözerek kendini nasıl kanıtladığını ve bunca yılın sonunda edindiği büyük tecrübeyi göz ardı eden bir kıyasa giriyor. Toplumun çoğunluğu için önem arz eden konularda aslında AK Parti'nin gerisinde, bir "itiraz mercii" olarak kalıyor.
Siyasetin altın kuralıdır: Seçimde geçmişi değil, geleceği konuşabilen ve umut verenler kazanır. CHP, kendi iktidarına dair bir umut ışığı yakabilmek için, bugünün Türkiye'si üzerine yanlışlar odaklı bir söylemdense, yarının Türkiye'si üzerine idealler ve umut odaklı bir politika seti oluşturmalıdır.