Çine Çayı'nın kenarındaki söğüt ağaçları

Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi
22.01.2022

Merhum Menderes bugün hayatta olsa ve Çine Çayı'nın kenarında yer alan söğüt ağaçlarının dibinde oturup başını göğe çevirseydi acaba neler görürdü? Neler düşünürdü? Adının bile anılmasının yasak olduğu bir dönemden kendisine karşı her geçen gün ilginin ve sevginin arttığı bir döneme gelinmesinden elbette büyük memnuniyet duyardı.


Çine Çayı'nın kenarındaki söğüt ağaçları

Menderes, ülkemizin siyasi hayatında önemli iz bırakan liderlerin başında gelmektedir. Kalkınma hamleleriyle milletimize ve ülkemize önemli hizmetler yapmıştır. Yıkıcı muhalefetin yalan ve iftiralarıyla darbeciler tarafından iktidardan indirilmiş ve maalesef idam edilmiştir. Yassıada'da büyük bir zulme maruz kalmıştır. Düzmece mahkemenin yargılamaları sırasında ve Yassıada'da kendisine reva görülen insanlık dışı muamelelerden bunaldığı bir anda şu özlemini dile getirmişti: "...Oturacağım Çine Çayı'nın kenarındaki söğüt ağaçlarının dibine, başımı göğe çevireceğim, söğüt yapraklarının yüzümde dolaşmasının bana getireceği saadetle yetineceğim."

Menderes'in hasreti

Bir insanın anavatanı çocukluğudur derler. Menderes de maruz kaldığı işkenceler ve zulümlerden kaçıp çocukluğunun huzur dolu mekânına gitmek istiyordu. 17 Eylül 1961'de idam edilen Menderes, özlemini duyduğu Çakırbeyli mahallesindeki çiftliğini de Çine Çayı'nı da söğüt ağaçlarını da göremedi. Menderes'in bu hasretini gidermek için Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın, İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu'ya talimatıyla müze çalışmaları başladı. Menderes'in doğup büyüdüğü Çine Çayı'nın kenarında olan ve Aydın Koçarlı'daki bağ eviyle bağlantılı konumda yer alan Adnan Menderes Demokrasi Müzesi, 15 Ocak 2022 tarihinde Cumhurbaşkanımız ve Menderes ailesinin katılımıyla açıldı. Müze, 90 dönüm arazi üzerinde, üç kattan oluşan 840 metrekarelik bir konaktan oluşuyor. Müzede Adnan Menderes'in hayatı kronolojik olarak anlatılıyor. Menderes'in katıldığı savaşlar, evliliği, İstiklal Madalyası, çalışma masası, özel eşyaları ile kütüphane ve sinevizyon odası da müzede yer alıyor.

Menderes hayatta olsaydı...

Merhum Menderes bugün hayatta olsa ve Çine Çayı'nın kenarında yer alan söğüt ağaçlarının dibinde oturup başını göğe çevirseydi acaba neler görürdü? Neler düşünürdü? Adının bile anılmasının yasak olduğu bir dönemden kendisine karşı her geçen gün ilginin ve sevginin arttığı bir döneme gelinmesinden elbette büyük memnuniyet duyardı. Yassıada'da kurulan ve sözde mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı'nın verdiği kararları iptal eden kanun teklifi 23 Haziran 2020 tarihinde TBBM'de kabul edilmişti. Milletimizin vicdanında zaten yok sayılan ve darbeci zihniyeti mahkum eden bu karardan Menderes herhalde büyük bir sürur duyardı. Büyük zulüm ve çileler çektiği Yassıada'nın artık "Demokrasi ve Özgürlükler Adası" olmasından ne kadar mutlu olurdu. Başını göğe çevirdiğinde İHA'larımızı, SİHA'larımızı, Hürkuş'umuzu, Gökbey'imizi, Atak Helikopter'imizi ve diğer milli imalatlarımızı görünce nasıl heyecanlanırdı. Başlattığı kalkınma hamlelerinin aynı aşkla devam ettirilerek yeniden büyük Türkiye yolunda çok önemli mesafeler alınmasını görmekten heyecan duyardı. Türkiye'nin "tam bağımsızlık" yolunda her alanda attığı adımları görüp kendi mücadelesinin devam ettirilmesinden memnun olurdu.

Egesel'in iddialarına cevaplar

Menderes bugün hayatta olsa ve Çine Çayı'nın kenarında günlük gazeteleri okusa, televizyonları izlese ve CHP'nin hatiplerini dinlese acı acı gülümser 70 yıldır bu zihniyetin halen değişmediğinden şikayet ederdi. Menderes, yalan ve iftiralarla kendisini ve arkadaşlarını karalayan haysiyet cellatlarının kara propagandalarına kaldıkları yerden devam ettiklerini görürdü. Memleketimiz kazandıkça kendilerinin kaybettiğini düşünen, memleketimiz büyüdükçe küçülen, memleketimiz geliştikçe ruhları daralan muhalifleri Menderes görse yıllar önce söylediği şu sözleri tekrar ederdi: "Esasen öteden beri milletçe kalkınmamızın düşmanı kesilmediler mi? Şimdiye kadar memleketin muvaffakiyetlerinden birisine dahi kaale alıp bahsettiler mi? Türk milletinin zekâ ve gayretinin mahsulü olan bin bir eserden birisine dahi başlarını çevirip baktılar mı? Milletin olan her güzel şeyden, birisini dahi benimsemek faziletini gösterdiler mi? Hayır. Aksine her muvaffakiyeti bir felaket, her güzel ve muhteşem eseri bir zarar diye göstermek için seneler ve senelerdir nasıl çırpındıklarını milletçe bilmiyor muyuz?"

Menderes bugün hayatta olsa ve çocukluğunun geçtiği Çine Çayı'nın kenarında otursa Yassıada'da yapılan sözde yargılamalardan aklına hangi olaylar gelirdi? Yassıada'da sözde yargılamalarda Menderes için yedi kez idam isteğinde bulunan Başsavcısı Altay Ömer Egesel'in hukukçu kimliğine uymayan tavırları ilk aklına gelirdi. Egesel vaktiyle milletvekili aday olmak için çok çabaladığı Demokrat Partiyi ve mensuplarını 27 Mayıs öncesi muhalefetin ve bazı sözde aydınların yalan ve iftiralarıyla suçluyordu. Menderes, dava arkadaşlarının Egesel'e verdiği cesur cevapları düşünerek herhalde çok mutlu olurdu. Egesel'in dikta rejimi kurma iddiasına karşı cesur cevaplardan birini DP Milletvekili Celal Yardımcı şu şekilde vermişti: "Egesel'e soruyorum: Madem ki 1953'te ortaya koyduğum bir fikir ve emel ile diktaya gidişi adeta ilan etmişim, bu vatandaş Egesel'de diktaya gidenleri bugün idama sevk etmenin gayreti içinde olacak kadar bu zihniyeti tahrip edici saymaktadır, o halde sormak lazım kendisine, demokratik rejimi tahrip etmeye yönelen ben ve benim gibi kimselerle nasıl bağdaşacak idi ki, 1954'te Demokrat Parti'den milletvekili olabilmek için sarf ettiği gayret, çalmadığı kapı kalmamıştı."

Tarihin de bir mahkemesi var

Menderes, çok sayıda cesur cevaplardan biri olan DP Milletvekili Hayrettin Erkmen'in verdiği şu cevabı da düşünürdü: "Egesel; Yassıada'da dikensiz gül bahçesinde olduğumuzu ve birbirimize benzediğimizi söylüyor. Sayın Egesel bunu söylerken, aramıza katılma teşebbüsünde bulunduğunu unutmuş görünüyor. Filhakika, Sayın Egesel 1954 seçimlerinde DP Balıkesir mebus adaylığına talip olmuş, yoklamada kafi rey temin edemediği için arzusu gerçekleşmemişti. Bugün aramızda bulunmaması, işte böyle bir sebebe bağlıdır ama bu sonucun bizim için talih eseri olduğu muhakkaktır." Erkmen'in kendilerini idam etme gayretinde olan sözde Başsavcının kendi aralarında bulunmamasını dönemin şartlarına rağmen "talih eseri" olarak ifade etmesi ise büyük bir vefa ve cesarettir. Menderes, Erkmen'in "Yüksek iddia makamını işgal eden zatın anlaması gereken bir husus daha var: ...Ve nihayet unutmamalıyız ki, tarihin de bir mahkemesi ve o mahkemenin de hükümleri vardır" sözü hatırlayarak, tarihin mahkemesinde darbecilerin mahkum edildiğini görecek ve saadet bulacaktır.

Menderes, Samet Ağaoğlu'nun Başsavcının İddianamesine ilişkin yaptığı şu savunmayı hatırlayacak ve huzuru artacaktır: "...bütün dava boyunca muhalefetin şapkası ve cüppesi iddianın başından ve sırtından çıkmamış, Cumhuriyet Halk Partisi Meclisi azası bir profesörün 1959 yılında bir dergide yazdığı iki makalenin, 1960'ta bizi huzurunuza getirmiş bulunan Yüksek Soruşturma Kurulu kararnamesinin tertip, ifade, üslup bakımlarından ikiz kardeşler gibi tıpatıp birbirine benzediği görülmüştür. Hatta uzun İddianame'nin büyük kısmını bu profesörün, 1959'dan beri muhtelif dergi ve gazetelerde yazdığı makaleler teşkil etmiştir."

Beni kararın dışında bırakmayın

Devlet Bakanlığı da yapmış olan Osman Kapani'nin Egesel'in iddialarına verdiği şu cevabı hatırlaması ise Menderes'i tebessüm ettirirdi: "Sayın Başsavcı, bana öyle geliyor ki bir dikta fobisi içine düşmüştür. 1959'dan evvel Türkiye'de dikta rejimi vardı, diye tutturmuş gidiyor. Kendisini bir hafta için Fidel Castro'ya misafir gönderebilseydik o zaman diktanın ve diktatörün ne demek olduğunu anlardı..." Darbeciler dikta rejimi iddialarına delil bulamıyor, suçlananlar ise olmayan bir dikta rejiminin olmadığını ispata çalışıyorlardı. Menderes, Osman Kapani'nin savunmasından şu ifadeleri de hatırlayarak onun dava arkadaşlığına ve vefasına teşekkür ederdi: "Kanunun oylanması sırasında Avrupa Konseyi'nde bulunduğumu evvelce arz etmiştim. Dikkat buyuruldu ise bu hususu tevsik etmek için pasaportumu dahi ibraz etmedim. Zira tesadüflerin durumumu hafifleterek arkadaşlarımınkinden ayırmasına razı değilim. Şu parmaklıklar arkasında bulunanlarla 10 senelik şerefli bir hizmeti yaptık. Şayet varsa mesuliyetlerini de onlarla paylaşmak istiyorum. Sizden ricam çoğunluk hakkında vereceğiniz kararın dışında beni bırakmamanızdır."

@TarkanZengin