Çin'in İran ikilemi

Dr. Necmettin Acar / Mardin Artuklu Üniversitesi
23.12.2022

Çin, enerji güvenliğine dair endişeler ön plana çıktığında Riyad'la, jeopolitik ve jeostratejik endişeler ön plana çıktığında Tahran'a yakınlaşıyor. Son dönemde ortaya çıkan enerji güvenliği sorunu Çin'i Riyad'a yakınlaşmaya zorlamaktadır. Jeopolitik ve jeostratejisinin ön plana çıktığı bir siyasal atmosferde İran yeniden Çin dış politikasının vazgeçilmez bir aktörü olacaktır.


Çin'in İran ikilemi

Aralık ayı başlarında Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Riyad'a düzenlediği üç günlük ziyareti, ziyaret sırasında gerçekleşen üst düzey zirveler ve yayınlanan sonuç bildirisi Çin'in İran-Suudi Arabistan arasında uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde sürdürdüğü aktif tarafsızlığa dayanan dengeli politikada köklü bir değişikliğe gittiği yorumlarına yol açtı. Çünkü bu ziyaret sırasında verilen mesajlar, Körfez bölgesindeki İran-Suudi rekabetinde Çin'in açıkça Suudilerin tezlerini desteklediğini ortaya koymaktaydı.

Ancak İran'ın jeopolitik ve ideolojik avantajları, Çin'in bölgedeki çıkarlarının kırılganlığı Pekin yönetiminin Tahran'dan vazgeçmesini zorlaştırmaktadır. İran'ın mevcut koşullarda sahip olduğu Çin'in bölgedeki çıkarlarını baltalayabilme kabiliyetinin Çin'i yeniden İran-Suudi rekabetinde dengeli bir politikaya zorlayabilecek ölçüde geniş olduğunu söyleyebiliriz.

İran'ın Çin dış politikasındaki önemi

Çin'in Körfez bölgesindeki çıkarları üzerine yapılan analizlerin çoğunlukla enerji güvenliğini ön plana çıkarmaları bir yanılgıya sebep olmaktadır. Aslında Çin'in günlük petrol tüketiminin 1/3'üne denk gelen 5 milyon varil petrolü bölgeden ithal etmesi Çin açısından enerjiyi en önemli güvenlik sorunu haine getirmektedir. Çin'in bölgedeki enerji ithalatında başta Suudiler olmak üzere Birleşik Arap emirlikleri, Kuveyt gibi Körfez ülkelerine dayanmak zorunda olması Çin enerji güvenliği açısından İran'ı önemsiz bir aktör konumuna düşürmektedir.

Çünkü 2018 yılında yeniden devreye giren uluslararası yaptırımlar sebebiyle Çin'in İran'dan ithal ettiği petrol miktarı oldukça azalmış durumda. Çin'in bölgedeki çıkarlarına yakından baktığımız zaman enerji güvenliğine ilaveten üç mühim husus dikkatimizi çekmektedir; Çin'in denizaşırı yatırımlarının ve vatandaşlarının güvenliği, kritik ulaştırma hatlarının güvenliği ve İran'ın Çin-ABD rekabetinde sahip olduğu jeo-stratejik avantajlar. Çin enerji güvenliği açısından çok da önemli bir aktör olmasa da İran'ın sayılan üç hususta Çin'in kolay kolay vazgeçemeyeceği avantajlara sahip olması, Çin dış ve güvenlik politikası açısından İran'ı vazgeçilmez kılmaktadır.

İran'ın Çin'in bölgedeki çıkarlarının baltalayabilme kabiliyeti

Öncelikle Çin açısından enerji güvenliği kadar önemli olan hususlardan birincisi Çin'in denizaşırı yatırımları ve bu yatırımlarda çalışan Çin vatandaşlarının güvenliğidir. Hatta son dönemde Çin'in denizaşırı yatırımları ve bu yatırımlarında çalışan vatandaşlarının güvenliğini enerji güvenliğinden daha da önemli görmeye başladığına dair çok sayıda analize rastlamaktayız. Orta Doğu bölgesinin Çinli firmaların çok fazla yatırım yaptığı bir alan olması, bu yatırımlarda çok sayıda Çinlinin istihdam edilmesi ve zaman zaman bu Çinlilerin maruz kaldıkları saldırılar Pekin'de büyük endişeye yol açmaktadır. İran'ın tüm Orta Doğu bölgesi sathına yaydığı vekil unsurları eliyle Çin'in yatırımlarını ve vatandaşlarını tehdit edebilme kabiliyeti Çin güvenlik ve dış politikası açısından İran'ı önemli kılmaktadır. Cinping'in Riyad zirvesi sonrası yayınlanan sonuç bildirisinde İran'ı rahatsız eden ifadelere imza atmasını müteakiben Afganistan'da çoğunlukla Çinli işadamlarının kaldığı bir otele düzenlenen saldırı, İran'ın Çin yönetimine denizaşırı yatırımlarının ve burada çalışan vatandaşlarının güvenliğinin ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatması olarak okunabilir.

Boğazlar kritik önemde

İkinci olarak bölgenin ve küresel enerji ticaretinin en kritik iki rotası olan Hürmüz ve Bab el-Mendeb Boğazlarının önemli ölçüde İran'ın denetiminde olduğunu ifade etmek gerekiyor. Hürmüz Boğazı ve boğazın kritik geçiş noktalarındaki Ebu Musa, Büyük ve Küçük Tunb adaları İran denetimindedir. İran'ın Hürmüz'ü gemi trafiğine kapatabilme en azından bölgedeki serbest geçişi engelleyebilme kabiliyeti Batılı uzmanlarca da kabul edilmektedir. Bab el-Mendeb Boğazı'nda ise İran'ın vekil güçleri olan Husiler eliyle güç projeksiyonu gerçekleştirilebildiği bilinen bir gerçektir. İran zaman zaman bölgedeki gemi trafiğini Husiler eliyle sabote etmektedir.

Çin'in hem petrol ve doğalgaz ithalatının hem de tüm ticareti açısından kritik bir geçiş noktası olan ve uzun yıllardır ABD donanmasının denetimimde olan Malaka Baoğazı'na alternatif olarak geliştirmeye çalıştığı Çin-Pakistan ekonomik koridoruna da değinmek gerekiyor. Pakistan'ın Gwadar Limanı'ndan başlayarak Doğu Türkistan'a kadar uzanan bir hatta uzun yıllardır Çin'in büyük yatırımlar yaparak inşa ettiği Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru Çin'in geliştirdiği Kuşak ve Yol İnisiyatifi açısından da son derece kritik bir güzergâhtır. İran'ın Pakistan nüfusunun yaklaşık yüzde otuzunu oluşturan Şiiler üzerindeki politik ve ideolojik nüfuzu ve Pakistan'ın İran'a olan enerji bağımlılığı Çin-Pakistan Ekonomik Koridorunun güvenliği açısından İran'ı etkili bir aktör haline getirmektedir.

ABD etkisine karşı İran

Üçüncü olarak hem küresel hem de bölgesel ölçekte ABD etkisine karşı koymayı önemli bir dış politika gündemi olarak kabul eden Çin açısından İran çok önemli jeo-stratejik avantajlara sahiptir. Bugün İran, Çin'in Ortadoğu'daki ABD nüfuzuna karşı koymaya yardımcı olabilecek yegâne aktördür. İran'ın bölgede ABD'nin tanımladığı bölgesel statükoya meydan okuyabilme motivasyon ve kapasitesine sahip yegane bölgesel güç olması Çin açısından İran'ı önemli bir partner yapmaktadır. Gelecekte Çin, Orta Doğu'daki askeri varlığını artırmaya karar verirse İran, Pekin'in jeo-stratejik hedeflerine ulaşmasında paha biçilmez bir rol oynayabilecektir

Cinping'in Riyad ziyaretinde bariz bir biçimde İran karşısında Suudi tezlerini desteklediğini ilan etmesi hem küresel hem de Körfez bölgesi ölçeğinde tartışılmaya devam ediyor. Çünkü bu ziyarette gerçekleşen Arap-Çin, Körfez İşbirliği Konseyi-Çin ve Suudi-Çin zirvelerinde Cinping'in sergilediği Riyad yanlısı politika Körfez bölgesindeki dengeleri değiştirebilecek önemdedir. Ancak Çin'in bölgedeki çıkarlarına yakından baktığımızda İran Suudi rekabetinde Çin'in kolayca taraf seçmesinin oldukça zor olduğunu görmekteyiz.

İran'ın Çin'in denizaşırı yatırımları ve bu yatırımda çalışan vatandaşlarının güvenliğini tehdit edebilme kabiliyeti, Çin enerji güvenliği ve ticareti açısından kritik olan ulaştırma hatları üzerindeki askeri ve politik nüfuzu son olarak da ABD-Çin rekabetinde sahip olduğu jeo-stratejik avantajlar Çin'i çok uzun bir süre geçmeden yeniden Körfez'de aktif tarafsızlık politikasına dönmeye zorlayacaktır.

Çin'in son günlerde Körfez'e yönelik politikasının konjonktürel olarak şekillendiğini söyleyebiliriz. Şöyle ki; Çin, enerji güvenliğine dair endişeler ön plana çıktığında Riyad'a, jeopolitik ve jeostartejik endişeler ön plana çıktığında Tahran'a yakınlaşıyor. Son dönemde Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte ortaya çıkan enerji güvenliği sorunu Çin'i Riyad'a yakınlaşmaya zorlamaktadır. Jeopolitik ve jeo-stratejinin ön plana çıktığı bir siyasal atmosferde İran yeniden Çin dış ve güvenlilik politikasının vazgeçilmez bir aktörü olacaktır.

[email protected]