Hassas, temkinli, ürkütücü... Çin'in Ortadoğu siyaseti

Doç. Dr. İsmail Şahin / Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi
26.06.2021

Çin'in ticari bağları derinleştirebilmek, enerji arzının güvenliğini sağlayabilmek ve ilişkilerde "kazan-kazan" stratejisini muhafaza edebilmek adına bölgesel sorunları ele alma yöntemi, Akdeniz-Ortadoğu hattında güç kaybeden Amerika'nın izlediği usule benzemeyecektir.


Hassas, temkinli, ürkütücü... Çin'in Ortadoğu siyaseti

Çin Halk Cumhuriyeti yaklaşık 1,5 milyara yaklaşan nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi. 14 trilyon doları aşan Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYİH) ile ABD'den sonra dünyanın en büyük ekonomik gücü. Yapılan tahminler, 2030'lara doğru bu sıralamanın değişeceğini ve Çin ekonomisinin ABD'nin elinden birinciliği alacağını işaret ediyor. Çin aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş daimî üyesinden biri.

Liderlik savaşı

Bugün hangi pencereden bakılırsa bakılsın, tüm sahalarda etkin bir güce ulaşmış küresel bir aktör söz konusu. Bu durum kaçınılmaz bir şekilde ABD ile Çin arasında yeni bir liderlik savaşını doğuruyor. Yakın bir gelecekte iki ülke arasındaki mücadelenin yalnızca ticaret ve teknoloji alanında sınırlı kalmayacağını, tüm alanlara yayılarak devam edeceğini gösteriyor. Çin'in bu denli etkili bir güç olmasını sağlayan ana faktör, önceliğini ideoloji yerine ekonomiye vermesidir. Bu, önemli bir kırılmadır ve nihayetinde Çin'in küresel sistemi etkileyecek dönüşümüne itici bir güç olmuştur.

'Küresel barış projesi'

Yerelden küresele taşınan bu hikâye, 2013 yılında göreve gelen Şi Jinping'in aynı yıl ilan ettiği "Bir Kuşak Bir Yol" projesiyle taçlandırıldı. Projeyi yakından takip eden araştırmacılar, bu projenin ticaret, güvenlik ve enerji sektöründe yerleşik kuralları kökünden değiştirecek bir nitelikte olduğunu ileri sürmekte. Çin tarafı ise bir hayli iddialı. Onlara göre "Bir Kuşak Bir Yol" projesi, eşi benzeri görülmemiş "küresel barış projesi"dir. Projenin amacı, kara ve demiryolu bağlantılarıyla tarihi İpek Yolu'nu yeniden canlandırmanın yanı sıra, "Deniz İpek Yolu" projesini de hayata geçirmektir. Böylece kara ve denizden kurulacak yeni ticari ağlar sayesinde Avrupa, Afrika ve Asya'yı birbirine bağlayan bir altyapı inşa edilecektir. Büyük bir ekonomik sonuç doğurma potansiyeline sahip söz konusu projenin, yeni ulaşım ve ticaret altyapıları üzerinden, doğudan batıya doğru serbest ticaretin önündeki engelleri kaldırması ve yeni ekonomik entegrasyonlar doğurması beklenmektedir. Avrupa Birliği ve ABD'nin "Bir Kuşak Bir Yol" projesine sıcak bakmadığı bilinmekte. Her iki aktör, bu proje kapsamında yapılan yüksek maliyetli yatırımların Batı'nın temel ekonomik ilkelerini ve entegrasyon modellerini tehdit ettiği görüşünde. Buna göre Çin'in nihai amacı, "borç tuzağı diplomasisi" üzerinden kendisine yeni bir ekonomik ve siyasi alan açmak. Bir başka ifadeyle, artan altyapı yatırımlarına bağlı olarak ortaya çıkacak ulusal borç stoku, bölge ülkelerini kısa zaman zarfında Çin'in siyasi ve ekonomik etkisine karşı savunmasız bir pozisyona düşürecektir. Çin sadece ticari sahada ilerlemiyor. Çok sayıda ülkede, Çin dili ve kültürünü yaymak üzere açtığı Konfüçyüs Enstitüleri, Çin'in yumuşak gücünü artırmada ve pekiştirmede önemli bir rol üstleniyor. Kâr amacı gütmeyen, eğitim ve kültür alanında faaliyet gösteren bu kurumların amacı, Çin'in dünya ülkeleriyle kültür alışverişine katkı sağlamak. Konfüçyüs Enstitüleri 2004 yılında açılmış olmasına rağmen kısa sürede dünya ölçeğinde bir ağ kurmayı başardı. Yirmi yılı bulmayan bir süre zarfında, 600'e yakın şubeyle 150 civarında ülkede, yaklaşık 3 milyon kişiye Çin dilini ve kültürünü öğretme seviyesine ulaşması, takdire şayan bir başarı.

Dünyanın yeni bir safhaya geçtiğine şüphe yok. Amerika'nın popülaritesi her geçen gün azalıyor. Avrupa Birliği'nin ilham verme gücü erozyona uğruyor. Özetle Batı'nın; kültürü, siyasi idealleri, politikaları ve insanlık adına ürettiği söylemler artık eski cazibesinde değil. Batı hayranlığında ortaya çıkan bu ani düşüş, Çin'e küresel düzeyde yeni fırsatlar sunuyor.

Kalkınma projeleri

Çin dış politikasını inceleyenler, Pekin'in dış siyasetini ekonomik ve ticari bir zemine oturttuğunu hemen fark ederler. Çin'in uluslararası ilişkilerinde ticari ve ekonomik bağlantılar kurmak ve bu bağlantıları pekiştirmek, öncelikli hedeftir. Çin'in Uzak Doğu'dan Ortadoğu'ya, oradan Avrupa'ya uzanan geniş kuşakta büyük çaplı altyapı ve kalkınma projelerine soyunmasının bu hedeften ileri geldiği söylenebilir.

Doğal olarak ekonomik altyapıda ortaya çıkan eksen kayması, Çin merkezli alternatif kurumsal mekanizmalara uygun bir zemin inşa etmesinden dolayı Batı merkezli küresel ekonomik sistemi tehdit ediyor. Mesela Çin'in para birimi Yuan'ın, uluslararası finansal işlemlerde kullanımının giderek yaygınlaşması ve uluslararası rezerv paraya dönüşme ihtimali, değişimin hangi eşiğe geldiğini işaret etmesi bakımından önemlidir. İşte tam bu noktada Çin'in dış politika mekanizmaları devreye girmekte. Her şeyden önce, Çin dış politikası uluslararası düzenin yeniden ele alınmasına yönelik sistematik bir değişiklik için özel bir çabanın içindedir. Bu bağlamda Çin'in; Asya, Avrupa ve Afrika'yı birbirine bağlayan ulaşım, yatırım, enerji ve ticaret ağı oluşturmayı amaçladığı "koridor ülkelere" özel önem veren bir dış politika takip ettiği biliniyor. Pekin yönetiminin tüm bunları yaparken ilişki kurduğu ülkelerin iç meselelerine müdahil olmama yönünde itina göstermesi oldukça dikkat çekici. Pekin'in bölgesel sorunlardan uzak durma ve sadece ekonomik yatırımlarla gündeme gelme yaklaşımı, bir taraftan ABD'nin Çin'in saldırgan bir siyaset izlediği suçlamalarını boşa çıkarırken diğer taraftan ona sorunların tüm taraflarıyla ilişki kurabilme ve onların sempatisini kazanabilme imkânı tanıyor.

Enerji iş birlikleri

Çin'in Ortadoğu politikası da benzer yaklaşımlardan ilham alıyor. Çin'in Ortadoğu'da öncelikli hedefi her türlü siyasi, toplumsal ve askeri sorundan uzak durmak. Pekin, Amerika ve Rusya gibi Ortadoğu'da siyasi ve askeri sorunlarla boğuşmak istemiyor. Burası çok açık. Bunun aksine Ortadoğu'ya ekonomik kalkınma ve istikrar vaat ediyor. Bu çerçevede Çin'in Ortadoğu'ya yönelik üç sacayaklı bir politika benimsediği söylenebilir. Birincisi, bölge ülkeleriyle ekonomik ve ticari bağlantılar kurup genişletmek. İkincisi, bölge ülkelerinde Kuşak Yol projesine uygun altyapı yatırımlarının yapılmasına önayak olmak. Son olarak bölge ülkeleriyle sürdürülebilir enerji iş birlikleri geliştirmek. Tüm bu hedefler, Çin lideri Şi Cinping'in 2016 yılında gerçekleştirdiği ilk Ortadoğu ziyaretinde ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Mart 2021'de icra ettiği geniş kapsamlı Ortadoğu gezisinde görülebilir. Öncelikle Çin açısından Ortadoğu'nun güvenliği ve istikrarı hayati bir öneme sahiptir. Zira Çin enerjide Ortadoğu'ya bağımlı bir ülkedir. İhtiyaç duyduğu enerjinin yarısından fazlasını bu bölgeden tedarik etmektedir. Dolayısıyla bu bölgenin istikrarsızlığı petrol ve doğalgaz tedarikini ve piyasalarını doğrudan etkilediğinden Çin ekonomisini etkileme gücü yüksektir.

Ortak güvenlik

O nedenle Çin'in Ortadoğu'yu kapsayan söylem ve eylemlerinde, ortak güvenlik, iyi komşuluk ilişkileri, sorunların barışçıl araçlarla çözümü, ekonomik iş birliği ve kalkınma gibi ifadeler sıkça göze çarpar. Çin'in siyasi olarak en büyük artısı Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olması. Pekin bu rolünü Ortadoğu'da iyi oynamaya çalışıyor. Özellikle Filistin-İsrail diyaloğunu geliştirmek için inisiyatif alma girişimi dikkat çekici. Pekin'in hem Arap dünyasıyla hem de İsrail'le yakın ilişkileri var. Pekin ne İsrail'i ne de Arap dünyasını karşısına almak istiyor. İki tarafı da ürkütmemek adına Güvenlik Konseyi kararları etrafında Filistin meselesine yaklaşıyor ve bu noktada kendi rolünü tarafsız bir hakem olarak nitelendiriyor. Açıkçası Çin'in Amerika'nın düştüğü tarafgir pozisyona düşmekten kaçındığı varsayılabilir.

Çin dışişlerinin Filistin ile İsrail, İran ile ABD arasındaki sorunlara sağduyulu yapıcı yaklaşımı, Çin'in prestiji ve imajı bakımından bir hayli önemli. Öncelikle Çin bölge ülkelerine ve halklarına, aynı zamanda tüm dünyaya, alışık olunmayan yeni bir Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi portresi çizmeye çalışıyor. Çin dışındaki dört üyenin (ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa) bölgede temiz bir geçmişi olmadığı gibi bu devletlerin bölge barışı adına güvenirliklerine duyulan yüksek bir şüphe de söz konusu. Bir başka ifadeyle bu ülkelerin Ortadoğu'daki sömürgeci ve emperyalist karneleri epeyce kötü. Bu nedenle Çin'in bölgeyle kurduğu bağ, bölgeye geliş biçimi ve kullandığı diplomatik dil diğerlerinden daha farklı ve onların alışılagelen politikalarıyla taban tabana zıt. En azından şimdilik böyle bir algının varlığından bahsedilebilir.

Usül farkı

Çin'in Filistin meselesinde tarafsız bir arabulucu rolüne soyunması bölge için yeni bir diplomatik başlangıcın habercisi olabilir. Nitekim Çin'in bölgedeki bağları ve ilişkileri kuvvetlendikçe diğer bölgesel sorunlarla da yakından ilgilenebilme ihtimali doğacaktır. Aslında Pekin'in Çin'den başlayıp Batı Balkanlara kadar uzanan hat üzerindeki projelerini gerçekleştirebilmesi ve kalıcı kılabilmesi için zincirleme istikrar halkalarına ihtiyacı vardır. Ticari bağları derinleştirebilmek, enerji arzının güvenliğini sağlayabilmek ve ilişkilerde "kazan-kazan" stratejisini muhafaza edebilmek adına bölgesel sorunları ele alma yöntemi, Akdeniz-Ortadoğu hattında güç kaybeden Amerika'nın izlediği usule benzemeyecektir. Elbette tüm bunlar yazıldığı kadar kolay olmayacaktır. Çin'in ABD müttefikleri arasında artan nüfuzu, Akdeniz havzasındaki liman yatırımları ile Ortadoğu'da artış gösteren finansal ve fiziksel yatırımları, halihazırda Washington'da ciddi bir rahatsızlık kaynağıdır. Zaten Çin'in yükselişini engellemek, Amerika'nın temel stratejisidir. Ancak Çin'in diyalog ve diplomatik katılım temelli iş birliği modeli ile sıfır düşman politikasına karşı cazibesini yitirmiş nakaratsı müdahaleci söylemlerle Amerika'nın nasıl mücadele edeceği, ciddi bir merak konusudur. Çin'in şimdiye kadar Ortadoğu'da ekonomi ve diplomasi dengesini başarıyla kurması, uluslararası ilişkilerin temel prensiplerinden egemen eşitlik, toprak bütünlüğü ve içişlerine karışmama ilkelerini bölgede dikkate alması, Çin'in "ürkütücü bir güç" olarak görülmemesinin temel faktörleri olarak sayılabilir.

[email protected]