Çin'in yeni önceliği Orta Asya: Globalleşen Doğu Asya'nın genişlemesi

Dr. Mustafa Tüter/ Yazar
10.08.2023

Önümüzdeki yıllarda Asya-Pasifik bölgesindeki diplomatik gelişmeler Orta Asya'nın geleceğini ve genel olarak büyük Avrasya'nın geleceğini derinden etkileyecektir. Diğer taraftan Orta Asya'nın Avrupa'yla bağlantısını sağlayan “Orta Koridor”un Doğu Akdeniz'e doğru genişletilerek güçlendirilmesi gerekiyor. “Orta Koridor”a odaklanılarak geliştirilecek yeni ortaklık ve projelerin Afganistan'dan Suriye ve Doğu Akdeniz'e kadar uzanan coğrafyada bölgesel istikrara yapacağı katkı büyük olacaktır.


Çin'in yeni önceliği Orta Asya: Globalleşen Doğu Asya'nın genişlemesi

Çin'in Orta Asya'ya yönelik dış politika öncelikleri şöyle sıralanabilir: 1) Çin'in batısı ve Xinjiang'ın güvenliğinin sağlanması 2) Enerji güvenliği 3) Bölgesel kalkınma işbirliğinin sürdürülmesi ve genişletilmesi 4) Shanghai İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) çerçevesinde bölgesel güvenlik işbirliğinin geliştirilmesi.

Çin, bu dış politika önceliklerini gerçekleştirmek için Kuşak ve Yol İnisiyatifi (KYİ) çerçevesinde hareket ediyor. Çin'in global yönetişim stratejisi olan bu büyük girişim, bölgelerarası entegrasyon ve bağlantısallığın geliştirilmesini amaçlıyor. İlk olarak 2013 yılında Çin devlet başkanı Xi Jinping tarafından önce Kazakistan'da daha sonra da Endonezya'da uluslararası toplumla paylaşılan bu girişim zaman içinde gelişerek son derece kapsamlı bir hal aldı.

Peki, Çin neden böylesine kapsamlı bir global diplomasi girişimine ihtiyaç duydu? KYİ'nin endüstriyel gelişim bağlamında ülkesel politikayı ilgilendiren çok önemli bir boyutu var. Ama global yönetişim açısından 2000'li yılların başından itibaren Çin'in jeopolitik ve jeoekonomik muhayyilesinde tasarlanmaya başlayan ve Doğu Asya'nın entegrasyonu çabalarını içeren bölgesel vizyonu bölgelerarası bir boyut kazanarak global düzeye yükseltilmiş oldu. Çin, Doğu'nun istikrarını Batı'yla ekonomik entegrasyonun geliştirilmesiyle ilişkilendiren, kalkınma-güvenlik bağlantısı odaklı global bir strateji izliyor. Bu global vizyonla uyumlu olarak Doğu Asya'nın ekonomik entegrasyonu Batı'ya doğru genişleme, Kuzey'e doğru derinleşme eğilimi taşıyor.

Ancak burada Çin'in stratejik düzeyde karar vermesi gereken önemli bir dış politika ikilemi ortaya çıkıyor. Bu stratejik ikilem Avrupa ve Asya-Pasifik arasında kurulması gereken zor dengedir. Çin, Orta Asya üzerinden bölgelerarası bağlantısallık girişimlerinin geliştirilmesi çabasıyla bu dış politika ikilemini aşmaya gayret ediyor. Teorik olarak bu mümkün olsa bile pratikte sorunlar var. Birinci öncelikli sorun Rusya'nın stratejik tercihleriyle Çin'in global dış politika yaklaşımı arasında var olan uyuşmanın sürdürülebilmesidir. Rusya'dan farklı olarak Çin, Avrupa'nın yeniden şekillenmekte olan büyük Avrasya'nın güvenlik ve ekonomik düzeninden dışlanamayacağını savunuyor. İkinci sorun ise Orta Asya'nın Asya-Pasifik'e nasıl entegre edileceği ile ilgili Kuzeydoğu Asya'nın çözüme kavuşturulmamış tarihsel anlaşmazlıklarına dayanan karmaşık güvenlik ortamıdır. Kuzeydoğu Asya'nın güvenlik ortamındaki belirsizlikler ticaret ve enerji güvenliği işbirliği bağlamında geliştirilmek istenen Orta Asya-Asya Pasifik bağlantısının genişletilmesini engellemektedir. Çin söz konusu dış politika ikilemini aşmak için global stratejik işbirliği ve ortaklıklarını çeşitlendirerek Doğu Asya'nın Orta Asya'yı da içine alacak şekilde genişletilmesi girişimlerini giderek yoğunlaştırıyor.

Çin'in yeni önceliği Orta Asya

COVID-19 sonrası yaşanan gelişmelerle beraber Xi Jinping yönetiminin ülkesel politika ve dış politika arasındaki uyumun sağlanması amacıyla benimsediği "ikili sirkülasyon" modeli yeni bir paradigma anlayışıdır. Bu paradigmanın uygulanabilmesi için pratikte ekonomi ve güvenlik politikaları arasındaki uyumun sağlanması gerekir. Ulusal güvenlik stratejisi açısından dışarıdan kaynaklanan çeşitli risklerin azaltılması ve içeride ulusal direncin artırılması yoluyla giderek artan kırılganlığın mümkün olduğunca ortadan kaldırılması arzulanıyor. Basitçe ifade etmek gerekirse elde edilen kazanımların garanti altına alınabilmesi amacıyla risk almak yerine risk paylaşımı yaklaşımı tercih ediliyor. İçeride ülkesel talep ve tüketime odaklanan kendine yeterliliğin artırılması için "iç sirkülasyon"un yoğunlaştırılması öncelikli kabul ediliyor. Dışarıda ise işbirliği ve ortaklıkların genişletilmesine önem verilerek daha fazla risk paylaşımı yöntemi benimseniyor. "İkili sirkülasyon"un odaklandığı temel husus ticaret, finans, enerji, gıda ve teknoloji alanlarında tedarik zincirlerinin yönetimidir. Dolayısıyla tedarik zincirlerinin yönetimiyle ilişkili Kuşak ve Yol projelerinin yeniden yapılandırılması gündemdedir. Çin'in giderek globalleşen çıkarlarının korunması ve genişletilmesi bu konuda gösterilecek başarıya bağlıdır. Bu yüzden KYİ kapsamında ticaret ve enerji akışlarının çeşitlendirilmesi ve sürdürülebilir hale getirilmesi açısından "ikili sirkülasyon" paradigmasının uygulanmasında Orta Asya merkezi önemde, stratejik öncelikli ve en kritik bölge haline geldi.

Çin'in Orta Asya'ya yüklediği stratejik değer esasen iki boyutludur. Birincisi Doğu Asya'nın Avrupa'ya bağlanmasında Orta Asya'nın oynadığı kritik rol; ikincisiyse Orta Asya'nın Asya-Pasifik'e entegrasyonunun Çin'in ticaret ve enerji güvenliği çıkarları açısından taşıdığı potansiyel faydalardır. Ancak daha geniş bir perspektifte; Pekin yönetimi, büyük Avrasya'nın entegrasyonunda Orta Asya'nın merkezi konumunun Büyük Çin idealinin gerçekleşmesi açısından temsil ettiği vazgeçilmez önemin farkındadır. Xi Jinping döneminde Orta Asya'nın Güneydoğu Asya ile beraber Çin'in "temel" ulusal çıkar tanımlamasını belirleyen büyük strateji vizyonuna dahil edildiği anlaşılıyor. Bu iki alt-bölgenin birbirine bağlanması Kuzeydoğu Asya'daki derin stratejik sorunların çözümünde Çin'in daha rahat bir diplomasi yürütmesini sağlayacaktır.

Genişleyen Doğu Asya Avrupa'ya bağlanırken değişen Orta Asya

COVID-19 ve Ukrayna Savaşı sonrası Çin dış politika öncelikleri açısından Orta Asya'nın artan önemine vurgu yapılarak bölgeye yönelik enerji ve ticaret yatırımlarını ağırlık verme kararı, Orta Asya'nın önümüzdeki dönemde değişim ve büyüme potansiyeline işaret ediyor. Bu kararın Rusya tarafından nasıl algılanacağı konusu tartışılırken beklenenin aksine Çin-Rus ilişkilerinde olumlu bir eğilim gözlemlendiğinin belirtilmesi gerekir. Burada Çin'in Rusya'yı nasıl ikna ettiği veya Rusya'nın eski hakimiyetinde olan bu bölgede Çin'in etkinliğinin artmasına neden göz yumduğunu vurgulamakta fayda var. Çin-Rusya stratejik ortaklığının Rus Uzak Doğusu ve Kutuplar bölgelerinde karşılıklı faydaya dayanan uzun dönemli bir işbirliği çerçevesine doğru evrildiği bir gerçektir. Asya-Pasifik'in entegrasyonu ve yeniden örgütlenmesi çabalarında hem Çin'in hem de Rusya'nın stratejik tercihleri uyum gösteriyor.

Genişleyen Doğu Asya'nın yeni ticaret yollarıyla Avrupa'ya bağlanmasında Çin proaktif bir dış politika izlemenin yolunu hatta birden fazla yolunu buldu denebilir. Ukrayna Savaşı bu yollardan önemli biri olan Kuzey Rusya (Trans-Sibirya) güzergahını tartışmalı hale getirmiş gibi görünmesine rağmen, Doğu Asya'nın Orta Asya üzerinden Avrupa'yla bağlantısını sağlamada daha avantajlı olan "Trans-Hazar Köprüsü" ve "Orta Koridor"un oynadığı rol çok önemli hale geldi. Çin-Orta Asya-Batı Asya ekonomik koridorunun Asya-Pasifik'ten Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'ya kadar yeni ticaret bağlantılarının kurulmasında Türkiye ve İran iki önemli açılım güzergahını temsil ediyor. Türkiye Orta Asya'nın Avrupa'ya bağlanmasında kritik önem taşırken, İran Çin-Kazakistan-Türkmenistan-İran demiryolu ve Lapis Lazuli Koridoru (Türkmenistan-Azerbaycan-Kazakistan-Rusya)'nun önemli bir parçası olan ve 2018'de tamamlanan Turkmenbaşı Uluslararası Denizlimanı ile Orta Asya ve İran Körfezi arasındaki ticaret bağlantısallığını sağlıyor. Ayrıca, enerji güvenliği bağlamında İran-Pakistan doğalgaz boru hattına entegre inşa edilen Gwadar limanı, Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nun bir parçası olarak Çin'in Hürmüz Boğazı ve Hint Okyanusu'na erişimine imkan veriyor. KYİ'nin güvenliği bağlamında "Çin+Orta Asya" mekanizmasına ek olarak Hint Okyanusu'na olan erişimi garanti altına almak için 2016 yılında Çin-Tacikistan-Afganistan ve Pakistan arasında "Dörtlü İşbirliği ve Koordinasyon Mekanizması" tesis edildi.

Orta Asya'nın Avrupa'yla olan bağlantısını sağlayan yukarıda bahsedilen ekonomik koridorların Asya-Pasifik'e doğru genişletilmesi projeleri halihazırda devam ediyor. Çin'in doğusundaki Lianyungang ve Qingdao gibi liman bölgelerinde inşa edilmeye başlanan serbest ticaret bölgeleri, Orta Asya ekonomilerini hem Avrupa hem de Doğu Asya ekonomilerine bağlayan Kazakistan'ın Khorgos "kara limanı"nı stratejik bir bağlantı merkezi haline getirdi. Benzer şekilde Orta Asya'yı Pakistan'ın Gwadar limanına Afganistan bağlantısı olmadan eklemleyecek transit ticaret antlaşması Orta Asya ülkeleri, Pakistan ve Çin arasında imzalandı.

Orta Asya'nın globalleşen Doğu Asya'ya entegrasyonu

Orta Asya'nın globalleşen Doğu Asya'ya tam anlamıyla entegre olabilmesi içinse Asya-Pasifik'te var olan anlaşmazlık ve sorunların çözüme kavuşturulması gerekiyor. Çin açısından global bir uzlaşı gerektiren Asya-Pasifik entegrasyonu sorunu Rusya'nın stratejik tercihleri, Doğu Asya ekonomilerinin yükselişi ama artan enerji ihtiyacı ve Kuzeydoğu Asya'daki güvenlik problemleri nedeniyle karmaşık bir stratejik denklemdir. ABD'nin Asya-Pasifik'te (özellikle Kuzeydoğu Asya) var olan çözümlenmemiş güvenlik sorunlarındaki ağırlığı meseleyi daha da karmaşık hale getiriyor. ABD'nin Orta Asya-Doğu Asya entegrasyonu bağlamında son gelişmelerle beraber özellikle üzerinde durduğu konu hem Çin'le hem de Rusya'yla komşu olan Kazakistan, Moğolistan ve Kuzey Kore'nin diplomatik tarafsızlık içinde hareket etmelerini sağlamaktır. Daha geniş bölgesel güvenlik bağlamında ABD'yi derinden endişelendiren temel mesele ise Çin'in artan ekonomik etkinliğine kapılarak Güney Kore ve Japonya'nın Çin'e uyum gösterme eğilimidir.

2020'de imzalanan Kapsamlı Bölgesel Ekonomik Ortaklık, Doğu Asya ekonomileri ile Orta Asya ve Rusya arasındaki ticaret yoğunluğunu artırabilecek önemli bir potansiyel barındırıyor. Genişleyen orta sınıfıyla giderek yeni endüstrileşmenin, teknolojik inovasyonun ve dijitalleşmenin merkezi haline gelen Doğu Asya ekonomilerinin gelişiminin önümüzdeki on yıllarda daha önce görülmemiş global düzeyde bir refah transferine yol açacağı beklentisi artıyor. Rusya, büyük Avrasya stratejisi çerçevesinde bu potansiyelin farkında olarak hem ticaret hem de enerji politikaları ile Asya-Pasifik entegrasyonuna odaklanmış durumda. ABD'nin bu gelişmeyi engelleyebilecek ya da kendi lehine şekillendirebilecek ekonomi güvenliği araçlarından şu an için mahrum olduğu ise bir gerçek.

Bu açıdan bakıldığında global düzeydeki gelişmeler Çin'in bölgesel önceliklerinde arka plana bırakılmış Kuzeydoğu Asya bölgesinin önümüzdeki dönemde daha fazla tartışılacağını gösteriyor. Stratejik açıdan Tayvan sorunu ve Kore yarımadasının nükleersizleştirilmesi ve uzun dönemde birleştirilmesi, Kuzeydoğu Asya için en temel problem alanıdır. Burada üzerinde durulması gereken temel soru Ukrayna Savaşı'nın etkilerinin Kuzeydoğu Asya ve Asya-Pasifik bölgesinde yürütülen diplomasiyi nasıl etkileyeceğidir. Öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde bölgesel diplomasi daha da yoğunlaşacak; dondurulmuş stratejik ve güvenlik sorunları yoğun bir şekilde tekrar gündeme gelecek.

Ancak şu aşamada Çin'in Asya-Pasifik entegrasyonunda önceliği ticaret ve enerji bağlarının güçlendirilmesidir. Bu ekonomik entegrasyonun Orta Asya'yı içine alacak şekilde genişletilmesinin Asya-Pasifik'teki istikrarın artırılmasında kolaylaştırıcı bir etki doğuracağı beklentisi, Çin karar vericileri arasında hakim bir görüş. Çin'in global stratejisini özetlemek için kullanılan popüler formülasyonda Çin, "Doğu'da istikrarlı, Kuzey'de güçlü, Batı'da etkin ve Güney'de aktif olmalıdır (应东稳, 北强,西讲, 南下)".

Çin'in enerji güvenliğinde Orta Asya üzerinden deniz yollarına bağımlılığını azaltmayı amaçlayan "ikili sirkülasyon" stratejisini uygulamaya karar vermesi, Çin dış politikasının global düzeyde genişlediğinin önemli göstergelerinden biridir. Global enerji güvenliği bağlamında Kazakistan, Çin merkezli oluşturulmak istenen çok taraflı Pan-Asya enerji ittifakının önemli bir aktörü olma yolunda ilerliyor. Batı enerji ittifakına yakınlığı nedeniyle aşılması gereken bazı engeller olmakla beraber aynı durum Türkmenistan için de geçerli. Geçtiğimiz aylarda Özbekistan, Çin'in beşinci büyük gaz tedarikçisi (Rusya, Türkmenistan, Katar ve Avustralya ile beraber) haline geldi. Çin, Rusya ve Orta Asya ülkelerinden sağlanan gaz kapasitesini artırırken Avustralya'dan gaz alımını azaltıyor. Diğer yandan Japon ve Güney Koreli enerji şirketlerinin yeni inşa edilen boru hatlarıyla beraber genişlemekte olan bu global enerji ittifakından faydalanma konusunda istekli oldukları eskiden beri biliniyor. Eski Güney Kore Başkanı Moon'un 2017 yılında Doğu Ekonomi Forumu'nda resmi olarak deklare ettiği "Kuzey ve Güney Stratejisi", bölgesel enerji stratejisindeki pragmatik eğilimin siyasi olarak desteklendiğini gösteriyor. Önümüzdeki dönemde Rusya ve Çin arasında Sibirya'nın Gücü boru hattının kapasitesinin artırılarak Kazakistan ve Moğolistan üzerinden yeni boru hatlarının inşası söz konusu. İran üzerinden Orta Asya ve Körfez bölgesi arasında kurulmak istenen yeni bağlantısallık girişimleri, Asya enerji ittifakına bambaşka bir boyut kazandırarak çok daha güçlenmesine yol açacak önemli bir faktör.

Burada sürdürülebilir enerji bağlamında Orta Asya'yı Kuzeydoğu Asya'ya bağlamayı amaçlayan Çin'in 2015'te BM'de önerdiği Global Enerji Bağlantısallık Girişimi'nden bahsedilmesi gerekir. Esasen yenilenebilir enerjiye geçiş çerçevesinde bölgelerarası büyük çaplı elektrik enerjisi ağının kurulması ve ticaretinin yapılmasını öngören bu girişim asla küçümsenmemelidir. Bu tür girişimler, Çin'in enerji ve ticaret ağını genişleterek zaman içinde başka büyük proje ve girişimlerin önünü açacak mahiyettedir. Çin'in bugün Güneydoğu Asya'da elde ettiği başarı, 1990'larda Mekong bölgesinin su kanallarının geliştirilmesi projelerine katılımıyla başlamıştır. Güneydoğu Asya'da elde edilen tecrübenin Çin'e kazandırdıklarının Orta Asya'nın Asya Pasifik'e entegrasyonunda yol gösterici olacağı tahmin edilebilir.

Asya-Pasifik'in entegrasyonuyla ilgili bir diğer önemli boyut Çin'in Kutup İpek Yolu projesidir. Daha önce de bahsedildiği gibi global ölçeği ve gelecekteki potansiyel jeostratejik etkileri çok geniş olan bu projede, Rusya'nın bazı egemenlik haklarının korunmasıyla ilgili kaygıları saklı tutulmakla beraber, enerji başta olmak üzere Çin-Rusya işbirliği giderek kapsamlı hale geliyor. Çin'in 2013 yılında Arktik Konseyi'nin gözlemci üyesi olması önemli bir "deniz gücü" olmaya başladığının ciddi bir işareti olarak yorumlandı. Bu bağlamda son yıllarda Çin'in ve Rusya'nın "deniz güvenliği" alanında işbirliği arayışı içinde olduğu göz ardı edilmemesi gereken önemli bir gelişme. Avrupa'yla ticarette alternatif bir "üçüncü yol" kurmayı amaçlayan Arktik bölgesinin gelişimi önümüzdeki yıllarda daha da tartışılacak. Avrupa'nın Kuzey ülkelerinin ve Kanada'nın Çin'in bu projesine sıcak baktığı biliniyor. Çok daha önemlisi Japonya, Güney Kore ve Endonezya gibi Doğu Asya ülkelerinin Kutup İpek Yolu işbirliğinin gelişiminden beklentileri var. Orta Asya'nın enerji ve ticaret bağlantılarının Çin'in Kutup İpek Yolu'na eklemlenmesi durumunda hem Doğu Asya'yla hem de Avrupa'yla entegrasyonun nasıl bir seviyeye ulaşacağını kestirmek zor olmayacaktır.

"Orta Koridor"un güçlendirilmesi

Çin'in KYİ bağlamında geliştirdiği ticaret ve enerji koridorlarının genel haritası göz önünde bulundurulduğunda Çin dış politikasının gelecekte izleyeceği yörünge açısından 10 ülkenin son derece önemli olduğu görülüyor. Bu ülkeler; Rusya, Moğolistan, Kazakistan, İran, Türkiye, Azerbaycan, Pakistan, Endonezya, Singapur ve Myanmar'dır. Bu ülkelerin bölgelerarası bağlantısallığın geliştirilmesinde temsil ettikleri kritik stratejik lokasyonlar ve potansiyel faydalar, bu ülkeleri Çin açısından önemli stratejik ortaklar haline getiriyor.

Türkiye Cumhuriyeti; Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının kurulduğu tarihsel Akdeniz medeniyetinin merkezi Anadolu-Ege-Akdeniz havzasının modern mirasçısı konumundadır. KYİ'nin Orta Asya üzerinden Batı Asya ve Akdeniz bağlantısının kurulmasında "Orta Koridor"un oynadığı rol stratejik açıdan son derece önemlidir. Ukrayna Savaşı nedeniyle stratejik değeri daha net anlaşılan Trans-Hazar ticaret yolunun kullanımının daha verimli ve aktif hale getirilmesi ihtiyacı öncelikli ve acil sayılabilecek bir konudur.

KYİ bağlamında Türkiye-Çin ilişkileri esasen çok önemli bir dinamizm kazandı. Fakat "Orta Koridor"un global ekonomiye katkısını artırmak için iki ülke arasındaki ekonomik ve finansal ilişkilerin daha da geliştirilmesine ihtiyaç var. Özellikle ülke para birimleriyle ticaret yapılması yaklaşımının yaygınlaştırılması, ekonomik ve siyasi ilişkilerin gelişiminin ivme kazanmasına yardımcı olur. İkinci olarak Çin'in Türkiye'de serbest ticaret bölgesi kurma projesinin gerçekleşmesi sadece iki ülke arasındaki ticaret açısından değil bölgesel kalkınma amaçları açısından da büyük faydalar sağlar. Üçüncüsü Çin'in Türkiye'deki finans ve teknoloji yatırımlarının artırılması için gerekli altyapı çalışmalarının hızlandırılması gerekiyor. Dijital ekonomi, yapay zeka ve yenilenebilir enerji alanlarında ortaya çıkan işbirliği fırsatlarının iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Sadece merkezi Asya değil ama büyük Avrasya coğrafyası kapsamında değerlendirildiğinde Türkiye-Çin ilişkilerinin gelişimi her iki ülke açısından karşılıklı fayda sağlayacak imkanları içeriyor. Esasen Türkiye'nin izlediği pragmatik dış politika büyük Avrasya ülkelerinde giderek hakim olan pragmatik bölgesel diplomasi pratiği ile uyum gösteriyor. Bu ülkeler tarafından benimsenen bölgesel kalkınma ve güvenlik işbirliği amaçlarının gerçekleştirilmesinde ortak bir perspektifin paylaşıldığı anlaşılıyor. Özellikle Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişimi, Kafkasya bölgesi ve Hazar Denizinin kalkınması ve güvenliği açısından büyük önem taşıyor. Pragmatik çıkarlar temelinde tanımlanan bölgesel diplomasinin Doğu Akdeniz'i içerecek şekilde genişletilmesi, büyük Avrasya'nın karşılıklı faydaya dayanan bölgesel kalkınma ve güvenlik işbirliği çerçevesine uygun yeni projelerin geliştirilmesini gerektiriyor.

Uzun dönemli perspektifte Büyük Avrasya'nın stratejik yeniden şekillenişinde karşılaşılan risklerin azaltılması ve zorlukların aşılması için Çin'in stratejik ortaklıklarını genişletmeye ihtiyacı var. Rusya-Hindistan-İran ekseninde Çin'in Pakistan'la kurduğu yakın stratejik ortaklık ilişkisi bölgesel etkinliğini tanımlamada yeterli gelmeyebilir. Her ne kadar Çin-Rusya stratejik ortaklığı derinleşiyor olsa bile, Rusya'nın Hindistan'la geliştirdiği yakın ilişkiler esasen Çin'in etkinliğini dengeleyici bir unsurdur. İran'ın iç ve dış politikada yaşadığı istikrarsızlıklar, Çin açısından yeterince güvenilir bir ortak olma imkanını zorlaştırıyor. Bahsettiğimiz güç dengesinin şekillenişi göz önünde bulundurulduğunda Çin'in büyük Avrasya'da desteğini artıracak yeni ortaklara ihtiyacı var.

ABD'nin Afganistan'dan geri çekilişi, Rusya ve Çin arasında izlediği denge politikasında bir değişime gittiğinin önemli bir göstergesi. Kimilerine göre bu bir geri çekiliş olarak yorumlandı. Ancak ABD'nin Avrasya'nın eski iki tarihsel büyük gücünün arasından çekilerek bölgedeki rolünü azaltmasının nasıl sonuçlar doğuracağını şimdiden öngörmek kolay değildir. Hem Avrasya'nın hem de global güvenlik düzeninin istikrarı konusunda ŞİÖ'nün oynadığı role ABD'nin tamamen olumsuz yaklaşmadığı biliniyor. Ancak önümüzdeki dönemde Afganistan'ı da içerecek şekilde büyük Avrasya'nın güvenliğinde ŞİÖ'nün oynayacağı rol ve kurumsal etkinlik olarak geçireceği evrimin nasıl bir yön alacağı net değil.

Bu noktada büyük Avrasya'nın yeniden örgütlenmesinde Türkiye'nin sunabileceği önemli katkılar var. Türkiye ŞİÖ'nün "diyalog ortağı" olduğu gibi 2009 yılında kurulan "Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)"nın da kurucu üyesi olarak Orta Asya ile yakın ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkiler yürütüyor. TDT'nin Türkiye ve Orta Asya ülkeleri ile işbirliğini geliştirmek üzerine kurulu çerçevesinin ulaştırma altyapısı, enerji, dijital dönüşüm, sağlık ve göç alanlarına odaklanan kalkınma projeleri yanında bölgesel terörizm ve devlet kurumsal kapasitesinin artırılması gibi daha geniş kapsamlı güvenlik amaçları bulunuyor. Hem amaçları hem de üstlendikleri fonksiyonlar bakımından sahip oldukları benzerlikler düşünüldüğünde ŞİÖ ve TDT arasında koordinasyonun artırılması, bölgesel kalkınma ve güvenlik işbirliğine ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu konu daha uzun bir değerlendirmeyi hak ediyor. İleride yeniden yazacağım!

Sonuç

Önümüzdeki 10 yıl içinde en azından 2030 yılına kadar derinleşen Çin-Rusya stratejik ortaklığında Soğuk Savaş döneminde yaşandığı gibi bir büyük kopuş beklemek gerçekçi değildir. Bununla birlikte iki büyük güç arasında askeri bir ittifakın oluşumu uzun dönemli ulusal güvenlik çıkarları açısından hem Çin hem de Rusya tarafından ne gerekli ne de faydalı görülüyor. Rekabete dayalı işbirliği çerçevesinin çatışmaya evrilme olasılığı ancak iki tarafı da ilgilendiren çok büyük bir çatışma çıkması durumunda taraflardan birinin karşı pozisyon alması söz konusu olursa ortaya çıkabilir. Böyle bir ihtimal şu an için mümkün görünmüyor.

Sıcak gerilim ve tartışmaları bir kenara bırakarak yukarıda genel çerçevesi çizilen geniş kapsamlı girişim ve stratejilerin yöneldiği temel amaçlar göz önünde bulundurulduğunda Asya-Pasifik'te yakın zamanda ikili ve çok taraflı müzakere süreçlerinin perdesinin yeniden aralanacağını öngörmek zor olmaz. Tabi bu müzakere süreçlerinin ne ölçüde var olan sorunlara çözüm üreteceği ve kimin daha fazla kazançlı çıkacağı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak şunun altını çizmek gerekir. Globalleşen Doğu Asya'nın istikrarlı bir bölge olarak yükselişini öncelikli gören global konsensüsün güçlendirilmesine yönelik çabalar artarak devam ediyor.

Böyle bir global konsensüsün oluşup oluşmadığını önümüzdeki dönemde daha iyi göreceğiz. Fakat bunun için sadece Çin ve Rusya arasındaki dış politika uyumu yeterli değildir. Kuzeydoğu Asya'daki sorunların çözüme kavuşturulması şarttır. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda Asya-Pasifik bölgesindeki diplomatik gelişmeler Orta Asya'nın geleceğini ve genel olarak büyük Avrasya'nın geleceğini derinden etkileyecektir. Diğer taraftan Orta Asya'nın Avrupa'yla bağlantısını sağlayan "Orta Koridor"un Doğu Akdeniz'e doğru genişletilerek güçlendirilmesi gerekiyor. "Orta Koridor"a odaklanılarak geliştirilecek yeni ortaklık ve projelerin Afganistan'dan Suriye ve Doğu Akdeniz'e kadar uzanan coğrafyada bölgesel istikrara yapacağı katkı büyük olacaktır.

[email protected]