Cızîra Botan

Vahdettin İnce / Yazar
3.01.2015

Bir kadın ortaya atılıp başındaki tülbendi yere atarsa savaş son bulur. Hiçbir Kürt, kadının örtüsünü çiğnemeyi göze alamaz. En büyük onursuzluk olur bu. Sadece puslu sundurmalarında bekleyen provokatörlerin değil anaların da gözleri üzerinizde çocuklar! Bir de Medresa Sor’un yanı başında evlatlarını vakarla izleyen Mîrê Botan’ın...


Cızîra Botan
Savaşları başlatmak kolaydır. Bir kıvılcım çakılır ve bütün bir toplumu alevler sarar. Sonra bu yangının izlerini silmek yılları alabilir. Son otuz yıllık çatışma sürecinin bütün toplumsal ve siyasal desteğe rağmen kalıcı bir barışa evrilememesi bu yüzdendir. Dağlarda çatışmalar bitsin, Kürt ve Türk çocukları bu kirli savaşta hayatlarını kaybetmesin, ocaklar sönmesin, analar ağlamasın diye yürütülen çabaların tam ortasında aynı yangının şehirleri sarabileceğinin sinyalini veren görüntüler bir yönüyle bundan kaynaklanıyor. Ama bir diğer yönüyle de PKK tarafından geliştirilen ve süreç içinde etkili olması amaçlanan yeni bir eylem türü olması ihtimali de var. Meselenin bu yönü doğrusunu isterseniz benim umudumu kıracak türdendir. Geçen yılın 6-8 Ekim’inde meydana gelen hadiselerden sonra Cizre’de de benzer olayların yaşanması bunun planlı bir eylem tarzı olabileceğini düşündürüyor çünkü.
 
En iyi analar bilir
 
PKK çok yönlü bir örgüttür. Her koşulda kendince etkili olacağını düşündüğü bir eylem tarzını geliştirme kabiliyetine sahiptir. Bu açıdan barış görüşmeleri sürdürülen bu örgütün deyim yerindeyse “kafasının çalışma biçimi”ni bilmeden son gelişmeleri çok da sağlıklı bir şekilde izah edemeyiz. Gelişmeleri sadece işin içine karışmış olmaları muhakkak olan provokatörlere bağlamak kolaycılık olur bu nedenle. Beni destekleyen bir diğer husus da gerek HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, gerek DTK Eşgenel Başkanı Hatip Dicle’nin, gerekse Kandil sözcülerinin yaptıkları açıklamalarda provokatörlere işaret etmelerine, hatta İmralı ve Kandil tarafından etrafı yakıp yıkanların ajan provokatör ilan edilmesine rağmen sokak gösteri ve eylemlerinin dışlanmamasıdır. Bunun anlamı bu tür eylemler barış müzakereleri boyunca gerektiğinde sahneye konulacaktır. Doğal olarak provokatörlere de fırsat verilecektir. Ajan ve provokatör ilan edilmeleri işlerini yapmalarına engel olmaz nitekim. Anladığım kadarıyla PKK ve bileşenleri barış hususunda samimidirler. Ama isteklerinin en azından bir kısmının karşılanmaması ya da sürecin kendileri açısından tıkanması durumunda bu tür eylemleri devreye sokmak üzere ellerinde bir koz olarak bulunduracaklardır. Yine samimi bir şekilde barışı kovalayan hükümetin bu niyete karşı devreye sokacağı argüman güvenlik paketleri olmamalıdır. Kamu düzeninin korunması elbette vazgeçilmez bir amaç olmalıdır. Ama geçmişte çok daha sert tedbirlerin yürürlükte olduğu dönemlerde kamu düzeninin ne halde olduğunu hepimiz biliyoruz. Akil insanlar heyetini oluşturmak gibi bu bağlamda son derece sağlıklı ve mantıklı adımlar atabilen hükümetin bu noktada kadim kültürümüzün başka etkili araçlarını, kökleri dinimizden tutun binlerce yıllık tarihimize dayanan geleneklerini devreye sokması, bir puslu hava oluşsun da ortalığı ateşe verelim diye pusuda bekleyen gözlerin niyetlerini boşa çıkarmak bakımından çok daha etkili olacaktır.  
 
Cizre olayları sırasında bir ayrıntı yansıdı televizyon ekranlarına. Bir anne, Cizre’ye hakim bir tepeye konuşlanmış (bu da çok ilginç bir detay aslında. Askerlikten anlamam ama genellikle askeri bölgeler pek görünür yerlerde değildirler. Hatta mesela büyük şehirlerde bir yerin askeri bölge olduğunu öğrendiğimizde şaşırırız çoğu zaman. O kadar gizli, o kadar kamufle olmuş yani. Yıllarca yanından geçip gittiğimiz halde fark etmemişiz mesela. Vatandaş günlük hayatını yaşarken tedirgin olmasın, zarar vermek isteyen düşman gözler de askeri sırlara vakıf olmasın diye. Ama Cizre’deki bu tugayın yeri hakim bir tepede ve adeta görünür olsun diye konuşlanmış. Cizre’yi bu hakim tepeden izliyor. Her neyse belki de sadece tesadüftür, belki de Cizre’de farklı bir askeri konsept geçerlidir. Cizre’ye güven vermek içindir herhalde) tugaya taş atmak isteyen çocukları engellemeye çalışıyordu. Önüne katmış çocukları aşağıya doğru sürüyordu adeta. 
 
İzlerken çocukluk günlerim geldi gözlerimin önüne. Malum köylük yerlerde çocukların kavgaları eksik olmaz. Bu arada bazı aileler çocuk kavgalarını büyütebiliyorlardı. Daha doğrusu çocukların kavgasını bahane ederek birikmiş kin ve nefretlerini dışa vurarak büyük bir olaya sebebiyet verebiliyorlardı. İşte çocuklarının bu gibi ailelerden birinin çocuklarına bulaştığını gören anneler zaman kaybetmeden müdahale eder, çocuklarını önlerine katıp evlerine götürür, oradan uzaklaştırırlardı. Bulaşmamam gereken ailelerin çocuklarına bulaştığım için anamdan nice dayak yemişliğim var (eline sağlık dayîka min). Belli ki Cizîra Botanlı anne, hakim tepenin gözlerinden ürkmüş, geçmişte olanları da düşünerek çocuklar için endişelenmiş. Endişe etmekte haklı. Geçen yüzyılın doksanlı yıllarında Cizre kaç defa küle döndü de küllerinden yeniden doğdu. Botanlı anne, sadece çocukları korumuyordu bu tavrıyla, Cizre’yi de koruyordu. Anaların duyarlılığından eminim ben.
 
Çünkü Cizre korunması gereken bir yer. Bütün diğer şehir ve köyler gibi, ama Cizre daha çok korunmalı. Bunu en iyi analar bilir. Her şeyden önce Kürtlerin medar-ı iftiharı Mem û Zîn’in mekanıdır. Melayê Cizîrî’nin kayaları kıpkızıl kora çeviren aşkının (evîn) şahididir. Vefanın, dostluğun, civanmertliğin, onurun timsali Tajdîn’in diyarıdır. Memê Alan’ın kırk gün kırk gece at koşturduğu, ulaşmak için dağları aştığı o kutsal ereğidir. Cizîra botan her Kürdün kulağında yankılanan bir Mihemed Arif Cizîrî stranıdır. Korunması gerekir. Cizîr susarsa “Bilbilê Baxê wisal” Seîd Axayê Cizîrî susar. Sonrasında Kürtçe susar. Bunu o ana biliyor da ah haylaz çocuklar yok mu, o haylaz çocuklar bilmiyor anlaşılan. Çatışma ortamında biriktirdikleri kin ve nefreti hem de barış sürecinde Cizre’nin sokaklarında alevli bir ölüme dönüştürebiliyorlar.  Ana müdahale etmeliydi. Etti de.
 
Beyaz tülbent yere atıldı! 
 
Anneler sadece çocukların kavgalarına müdahale etmezlerdi elbette. Büyüklerin kavgalarına da çok kritik anlarda müdahale edebiliyorlardı.  Bu da en iyi Cizîra Botan’ın bileceği kadim bir Kürt geleneğidir. Geçenlerde Devlet Bahçeli’nin Tunceli valiliğini ziyaret ederken protesto maksadıyla sokaklara dökülen kalabalığın önüne atılıp başındaki beyaz tülbendi yere atan, böylece protestocuların geri dönmesini sağlayan Dêrsimli ananın yine televizyonlara yansıyan çıkışı gibi.
 
Binlerce yıldır süregelen bir gelenektir bu. Aşiret savaşlarında bir kadın ortaya atılıp başındaki tülbendi yere atarsa savaş son bulur. Hiçbir Kürt, kadının örtüsünü çiğnemeyi göze alamaz. En büyük onursuzluk olur bu.
Yaklaşık iki yıl önce Leyla Zana kadınlık içgüdüsüyle ortaya atılıp “Kürt sorununu Erdoğan çözebilir” çıkışını yaparken yine bu geleneğin bir örneğini sergilemişti.
 
Kürt anaları, Kürtlüğün geleceğinin haylaz çocukları aracılığıyla berhava edilmesine seyirci kalmıyorlar.
Sadece puslu sundurmalarında bekleyen provokatörlerin değil anaların da gözleri üzerinizde çocuklar! Bir de Medresa Sor’un yanı başında evlatlarını vakarla izleyen Mîrê Botan’ın...