CNR Kitap Fuarı ve Türkiye’de yayıncılık

Mehmet Akif Memmi / Yazar
4.03.2017

CNR Kitap Fuarı, arkalarında büyük sermaye grupları olmayan, hakim ideolojik bakış açısının dışında kalan farklı görüşlerden yayıncılar için büyük bir fırsat. Tam da bu yüzden bu gibi girişimler devletin ilgili kurumları tarafından desteklenmelidir.


CNR Kitap Fuarı ve Türkiye’de yayıncılık

24 Şubat’ta başlayan CNR Kitap Fuarı’nın bugün son günü. Ulusal ve uluslararası pek çok yayınevinin katıldığı fuarın bu yıl dördüncüsü gerçekleştirildi. Basın Yayın Birliği ve CNR işbirliğiyle düzenlenen fuar açıkçası bu yıla kadar parlak bir görüntü çizmiyordu. Ramazan aylarında Beyazıt’ta düzenlenen kitap fuarının kısmen ötesine geçebilen fuar bu yıl oldukça iyi bir sınav verdi. Katılan yerli ve yabancı yayınevlerinin sayısının artması, salon oturumlarının daha planlı yapılması, işi doğrudan yayıncılık olmayan kurumların kapladığı alanın düzenlenmesi gibi unsurlar ve benzeri gelişmeler fuara sınıf atlattı. Muhtemelen önümüzdeki günlerde açıklanacak ziyaretçi sayısına da yansıyacaktır bu gelişme.

Kritik dönemde yayıncılık

Bu sene fuardaki bir diğer yenilik Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılışı bizzat yapmasıydı. Cumhurbaşkanı’nın açılış konuşmasında “Bilgi, ilim, hikmet ve idrak için, fikir çilesi çekmek gerekir. Gün bitmeden değerini yitiren değil, zamana meydan okuyan, asırlar boyu ayakta kalan eserler bırakmak için zahmet de emek de şarttır. Ecdadımız böyle yapmıştır. Bugün dünyada söz sahibi ülkeler böyle yapmaktadır. Bizim de kitapla, kalemle, kütüphanelerle, burada olduğu gibi kitap fuarlarıyla münasebetimizi, tekrar düzenlememiz, eksiklerimizi tamamlamamız şarttır” ifadelerini kullanması dikkat çekiciydi. Cumhurbaşkanı ayrıca fuarın ana teması olan 15 Temmuz’da yaşanan ihanetin anlaşılmasına, darbe girişiminin farklı yönlerinin değerlendirilmesine, milletin ortaya koyduğu destansı direnişin hak ettiği ilgiyi görmesine vesile olacağına inandığını belirtti.

15 Temmuz’dan bugüne azımsanacak bir zaman geçmedi. Bu süreçte Erdem, Doğan Kitap, Timaş, Kapı ve Profil gibi yayınevleri pek çok kitap çıkardı. Kamu kurumları da bu konuya odaklanan önemli yayınlar gerçekleştirdi. Ek olarak SETA 15 Temmuz ile ilgili Türkçe ve İngilizce yayınlar yaptı. Çıkan kitaplara bakıldığında daha çok tanıklıklar, gazetecilik ürünleri ve edebi içerikli eserler göze çarpıyor. Bunun yanında hala kapsamlı –FETÖ’nün kendisini ilk kez bu kadar açık ettiği 7 Şubat 2012’deki MİT Müsteşarı’nın ifade vermeye çağrılmasının üzerinden geçen bunca zamana rağmen– bir FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) analizi ya da 15 Temmuz kitabı okuyamamış olmamız bir eksiklik olarak not edilmeli.

Öte yandan 15 Temmuz sonrası yayıncıların büyük ölçüde demokrasinin ve milletin yanında yer almasının altı çizilmeli. Ancak Türkiye’nin son yıllarda içinden geçtiği kritik dönemlerdeki yayıncılık faaliyetlerinin aynı doğrultuda gerçekleştiğini söylemek kolay değil. 17-25 Aralık (2013) yargı darbesi girişiminden sonra özellikle FETÖ ile ilişkili yayınevlerinin çok fazla kitap yayınladığını biliyoruz. Dahası sahip oldukları NT’lerle diğer yayıncıları da kendi çizgilerinde yayınlar yapmaya zorladıkları bir vakıa.

Daha öncesinde gerçekleşen Gezi Parkı Şiddet Eylemleri de Türkiye’nin son dönemde üstesinden geldiği önemli olaylardan. Bu şiddet eylemlerinin hemen ardından yayın patlaması yaşandı. Hatta çok satan kitapları olan büyük yayınevleri bu eylemleri destekleyen kitaplar çıkardılar. Bu dönemde meşru hükümeti destekleyen yayınların sayısı ise iki elin parmaklarını geçmedi.

Sektördeki ayrımcılık

Yayıncılık sektöründeki tek taraflı bakış açısı kritik dönemlerde çıkan yayınlarla sınırlı değil. Senede bir kez düzenlenen ve Türkiye’nin ve dünyanın en büyüklerinden olan TÜYAP Kitap Fuarı’nın muhafazakar/dindar yayınevlerine yeterince yer verdiğini söylemek mümkün değil. Bunun en bilinen örneği 2015 yılında Hacamat dergisinin TÜYAP’a kabul edilmemesiyle yaşandı. Fuarın odak konusu mizah olmasına rağmen karikatür dergisi Hacamat fuara alınmadı. İlk başta yer kalmadığı söylendi. Fakat derginin daha önceki yıllarda da fuara başvurduğu ancak başvuruda geç kaldığı ya da fuarda yer kalmadığı gibi bahanelerle oyalandığı ortaya çıktı.

TÜYAP Kitap Fuarı sadece stand verme noktasında değil her sene seçtiği onur yazarı konusunda da ayrımcı davranıyor. 1987’den bugüne kadar onur yazarı ilan edilen isimlerden hiçbiri muhafazakar ya da dindar isimler değil. Dahası TÜYAP’ın Rasim Özdenören’i onur yazarı yapmak istedikleri ancak kabul edilmediği iddiası da Rasim Özdenören tarafından yalanlandı. Bu noktada CNR Kitap Fuarı’nın bu seneki onur yazarı Hasan Aycan’ın “TÜYAP ne yazık ki kendi kabuğunun dışına çıkamadı, bütünlüğü sağlayamadı. Bir kısmı ‘siz bizim yabancılarımızsınız’ der gibi dışarıda tuttu. Benim için hiçbir zaman sıcak ortamlar olmadılar” ifadesinin ne kadar yerinde olduğu anlaşılıyor.

Yayıncılıkla ilgili bir diğer sıkıntılı mesele sektördeki büyümenin devam etmesine rağmen satış kanallarının kısıtlı olması. Belli medya networklerine dahil olmayan veya bir cemaat içerisinde yer almayan yazarların günde yüzlerce kitabın çıktığı piyasada kitapçı raflarında kendilerine yer bulmaları pek mümkün değil. Yerel kitabevlerinin sayısının çok azaldığı dönemde kitap zincirleri daha önemli hale geldi. FETÖ’nün dergilerine abonelik yapmayanların hatta kurban bağışlamayanların kitaplarının yer almadığı NT’ler devlet kontrolüne girdikten sonra yeniden bir kitap ve kültür merkezi olma yolunda ilerliyor. Bugün en büyük kitap satış zinciri olan D&R’lar ise kısıtlı seküler bir cemaatin kitaplarını sergilemenin ötesine geçemiyor.

Yarın için öneriler

Bu noktada CNR Kitap Fuarı, arkalarında büyük sermaye grupları olmayan, hakim ideolojik bakış açısının dışında kalan farklı görüşlerden yayıncılar için büyük bir fırsat. Tam da bu yüzden bu gibi girişimler devletin ilgili kurumları tarafından desteklenmelidir. Ayrıca tek bir holdingin ya da kurumun bütün yayın üretim, dağıtım ve satış zincirine hakim olmasının engellenmesi devletin ödevleri arasındadır. Tabii sadece devlet eliyle bu sektörde çoğulculaşmanın gerçekleşmesi beklenmemeli. İş Bankası ve Yapı Kredi’nin yayın dünyasına katkısı örneğinde görüldüğü gibi muhafazakar/dindar görüşe sahip sermayedarlar da bu alana girmekten çekinmemeli, yayıncılığı ülkenin geleceğine yönelik bir yatırım gibi görmeliler. Bütün bunlarla birlikte sektördeki insan kaynağı problemi devam etmektedir. Dostlarınıza tavsiye etmeye değer bir kitabın hazırlık süreci oldukça zahmetlidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında da vurguladığı “kendi nitelikli eserlerinizi, önce kendimiz anlatmalıyız” ifadesindeki “nitelikli”nin içinin doldurulması kolay değil. Bu yüzden henüz emekleme aşamasındaki eğitimlerin sayısının daha fazla artması ve özlük haklarının makul noktalara getirilmesi için devlet desteği ve düzenleyici rolü önemlidir.

[email protected]