Çocuğunuz ile en çok ne hakkında konuşuyorsunuz?

Rabia Yavuz/ Uzman Klinik Psikolog
14.02.2024

Hayat boyu öğrenmenin en önemli parçası ise hata yapma fırsatını kendimize tanıyabilmektir. Bazen ebeveynler olarak çocuklarımızı başarısızlık ya da hatalara karşı aşırı koruyucu olabiliyoruz. Oysa psikolojik olgunlaşma çatışma ve hatalardan öğrenerek gelişir. Bu nedenle evlatlarımızın ihtiyaç duydukları zaman yanlarında olacağımızı görebilmeleri için hata yaptıklarında kapıların onlara kapanmadığını görmeye ihtiyaçları var.


Çocuğunuz ile en çok ne hakkında konuşuyorsunuz?

Sınav kelimesi söylendiğinde kulaklarımıza, yüzümüzün aydınlandığı zamanlar pek azdır. Halbuki sınav bilgilerin doğru ve işlevsel bir şekilde öğrenilip öğrenilmediğini ölçen bir uygulamadan ibarettir. Bir yanıyla bilgi yarışmalarına benzer ama daha sınırlı alanlardan ve daha önce de sıkça karşılaşmış olabileceğimiz sorulara verilmiş yanıtlardan oluşur. Bilgi yarışmaları keyifliyken bilgilerimizin test edildiği sınavlar keyiften uzak vakitlerdir, zira sonuçları hayatımızın gidişatı noktasında farklı bir işleve sahiptir.

Yüzlere düşen gölge

Öğrencilerle sınavlar hakkında ne zaman konuşsam yüzlerine hemen bir gölge düşer. Yaşam sevinçlerini tüketir sanki sınavlar. Kaygı ve korkularla zihinlere işlenen sınavlar, bitmez bir çileye dönüşür öğrencilerin hayatlarında. Sadece öğrenciler mi? Ebeveynlerin en büyük gündem maddelerinin başında gelir çocuklarının sınavları. Üstelik çocuklarıyla iletişimde oldukları zamanların çoğunda da dersler, ödevler, sınavlar ve bunların önünde engel oluşturması nedeniyle telefon kullanımı ve bilgisayar oyunları gibi konular konuşulur. Sanki sınavlar evlerimizin merkezinde yer almakta ve çoğu zaman tadımızı kaçırmaktadır.

Sınavlara bu olumsuz ve onulmaz anlamlar yüklenmesinin birçok nedeni olabilir. Bilgiyle kurduğumuz tek ilişki sınavlar olduğunda ise öğrencilerimizin yaklaşık yüzde otuzu işlevsel olmayan sınav kaygıları yaşıyor. "Sınav kaygısının işlevsel olanı var mıdır?" diye soranlar için ekleyelim, bizi harekete geçiren şeydir kaygılar. Kaygı işlevsel olsa da azı karar çoğu zarar olur yersiz kullanıldığında. Yararın dışına çıktığında ise bizi hasta etmeye başlar. Öğrencilerimizin ciddi bir kısmı da bu hastalıktan mustarip. Bu nedenle git gide artan miktarda ilaç kullanımına ihtiyaç duyuyor öğrencilerimiz.

Kaygı seviyesi yükseliyor

Gençlerimizde artan kaygı ve stres seviyesi ise büyük bir baskı altında olduklarının işaretleridir. Her geçen gün daha fazla gencimiz hem beden hem ruh sağlığını kaybediyor sınavların üzerlerinde yarattığı yoğun baskı nedeniyle. Ne yazık ki, sınav sonuçları zaman zaman gençlerimizin kendi hayatlarına son vermelerine bile neden olabiliyor. Bu nedenle sınavların öğrencilerimizin hayatında nasıl bir yer işgal ettiğini tekrar değerlendirmemiz gerekir. Sınav kaygısını yoğun yaşayan öğrencilerin hem ailelerinin hem de kendilerinin başarı beklentilerinin düzeyinin çok fazla olduğu görülüyor çalışmalara bakıldığında. Özellikle anne babaların ve yakın çevrenin beklentilerinin öğrencilerimizin beklentilerinden daha yüksek olmaması çok önemli. Aşırı idealist ve mükemmeliyetçi olan ailelerde büyüyen çocukların kaygı düzeyleri daha yüksek.

Mukayese tüm kötülüklerin anasıdır

Bir başka husus ise mukayese. Mukayese tüm kötülüklerin anasıdır desek, az olur. Çocuklarımızı akranları veya kardeşleriyle kıyaslayarak eleştirmek ise çocuklarımızla aramıza aşılmaz duvarlar örebilir. Sınavlar bilgilerinin ölçüldüğü değil de değerlerinin ölçüldüğü bir birim aracına dönüşebilir bu mukayeselerin neticesinde. Her çocuk birbirinden farklı ve eşsizdir. Bu farklılığın kazandırabileceği zenginliği örselemeyecek bir ebeveynlik anlayışına ihtiyacımız var. Günümüzde standartlara dayalı eğitim sistemi bu farklılıkları gözeterek değil de kimi benzerliklerin üzerinde ilerliyor ne yazık ki. Bu benzerlikler içinde kaybolabilecek birçok öğrencimizin sorunlarına ise ebeveynlerimiz ve öğretmenlerimizin şahsi yaklaşımları çözüm olabilir. O nedenle ebeveynlerin sınav sonucu ne olursa olsun evlatlarını daima karşılıksız bir sevgi ile sevdiklerini göstermeleri çok önemli. Bu tutum da tutarlı olmalı. Çocuğumuza onu ne olursa olsun sevdiğimizi söylerken sınavdan 90 aldığında gözlerimiz ayrı parlıyor 50 aldığında ise parlamıyor ise gözlerimizden yansıyanı çocuklarımız fark etmeyecek değildir. Zorlandıkları vakitlerde daha önce elde etmiş oldukları başarılarını hatırlatarak onlara güç vermeyi denemek de yararlı olacaktır.

Bırakın hata yapsın

Okul hayatı sadece bazı gerekli bilgilerin kazanıldığı bir yer olmamalıdır, ayrıca sorumluluk kazanma fırsatları sunmalıdır çocuklarımıza. Hayat boyu öğrenmenin en önemli parçası ise hata yapma fırsatını kendimize tanıyabilmektir. Hata yapmak da öğrenmenin bir parçasıdır. Bazen ebeveynler olarak çocuklarımızı başarısızlık ya da hatadan korumak için aşırı koruyucu olabiliyoruz. Oysa psikolojik olgunlaşma çatışma ve hatalardan öğrenerek gelişir. Bu nedenle evlatlarımızın ihtiyaç duydukları zaman yanlarında olacağımızı görebilmeleri için hata yaptıklarında kapıların onlara kapanmadığını görmeye ihtiyaçları var. İhtiyaçları olduğunda bize gelebileceklerinden emin olmalarını sağlamak için tüm iletişim kanallarını açık tutmalıyız.

İlk eğitim aldığımız yer ise dünyaya geldiğimiz yuvalarımız ve bu nedenle hep daha kıdemli olacak yerleri. Bir çocuğun merak ve istek ateşini söndürebiliriz ya da bu ateşi korur ya da ihtiyaç olduğunda tekrar canlandırabiliriz de. Evlatlarımız hangi okula giderse gitsinler, hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar doğdukları yuvalarında anne babalarından aldıkları desteğin yerine hiçbir şeyi koyamayacaklardır. Bu denli eşsiz bir deneyimi onlardan mahrum etmemeli.