Çocuk Bilim Kurulu hemen, şimdi

Gülsüm Mehdiyev / Yazar
4.09.2020

Okulların tekrar açılması konusunda fırsat eşitliği gözetilirken başka eşitsizlikler yaratmaktan kaçınılmalıdır. Normal şartlarda da özel okula giden çocuk ile devlet okuluna giden çocuk arasında fırsat eşitsizliği yok mudur? Peki ya annesi de çalıştığı için bütün gün evde yalnız kalan çocuklar ve diğerleri arasında herhangi bir duygusal eşitlikten söz edilebilir mi?


Çocuk Bilim Kurulu hemen, şimdi

2019 yıl sonu verilerine göre Türkiye’nin çocuk nüfusu 22.9 milyondur. Avrupa Birliği ülkelerinde çocuk nüfuslarının toplam nüfus içindeki oranı ortama yüzde 18.6 iken bu oran Türkiye de yüzde 27.5.

Ülkemizde ciddi bir çocuk nüfusu olmasına rağmen, “çocuk” her zaman en çok ihmal edilen ve en az konuşulan konudur. Çocuk ile ilgili politikalar geliştirilmesi ve toplumsal bir çocukluk algısı oluşturulması gereklidir.

Dünyada bir ilk olarak ülkemizde Çocuk Bakanlığı kurulması en büyük hayalimdir. Çocuk, yetişkinin küçüğü değil, kendine has düşünce biçimi ve dünyayı algılama şekli olan insandır.

En fazla etkilenen grup

Tarih boyunca savaşlar, açlık, göç, salgın hastalıklar gibi durumlardan her zaman en fazla etkilenen çocuklar olmuştur. Maalesef bütün dünyanın etkilendiği pandemi sürecinde bile çocuklar için sadece uzaktan eğitim, okul ve ödev konuları gündemdedir. Sözgelimi, aylardır maskenin nasıl takılacağı konuşulmasına rağmen, çocuklar ile ilgili bir bilgilendirme henüz çok yeni yapıldı. Çocukların altı yaşına kadar akciğer gelişimleri devam ettiği için maske takmaları sakıncalıdır.

Başkasının düşünmenin kendini düşünmek olduğu bu süreç bizleri daha iyi insanlar yapar mı acaba diye düşünmüştüm. Maalesef insan olarak da ebeveyn olarak da sınıfta kaldık. Ne “biz sizin için buradayız, siz de bizim için evde kalın” diyen sağlıkçıları ne de “okulları beraber açacağız” diyen bakanı anlayabildik.

Herkes çocukları çok sevdiğini söyler, oysa bir çocuğu gerçekten sevmek onun ihtiyacını görüp karşılayabilmektir. Çocukların ihtiyaçları ve öncelikleri yetişkinlerden farklı olduğuna göre bu süreçte bir Pandemi Çocuk Bilim Kurulu oluşturulması gerekmez miydi?

Kaygılı çocuk ders dinler mi?

Pandemi günlerinde çocukların ruh sağlıklarını dersleri kadar önemsemedik. Oysa bilgi eksiği telafi edilebilir. Kaldı ki kaygılı ve mutsuz bir çocuktan ders verimliliği beklemek de gerçekçi olmayacaktır.

Yasak kalkmasına rağmen çocuğunu dışarıya bırakmayan kaygılı anneler, camdan arkadaşlarını seyreden mahzun evlatlar gördüm. Dışarı çıktıkları zaman da çocukların oyun oynamayı unutmuş olduklarını, aynı şeyi söyledikleri halde bir türlü anlaşamadıklarını üzülerek izledim.

Elbette önce sağlık, peki ya ruh sağlığı?

İlk büyük kırılma

Çocukluğu derinden etkileyen ilk dönem tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiştir. Dünya nüfusunun yüzde onunu bile oluşturmayan bir çocuk nüfusu ile Batı’dan yayılan modern çocukluğun en temel değişikliği çocukların işten okula gönderilmesidir.

Böylelikle ulus devletle çocuğun ilişkisinin kurulmuş ve ailenin çocuk üzerinde denetimi azalmış, çocuklar yaşlarına göre sınıflara ayrılmış, akademik başarı, zeka ve zeka ölçümleri önemli hale gelmiştir.

Modern dünyanın gittikçe artan bir eğilimi olarak çocukluğun kurumsallaşması ile serbest oyun için çok az zaman kalacak şekilde dersler ve formel etkinliklerle çocuğun yaşamı tamamen planlanmıştır. Aslında yaşlarına göre aynı sınıflara yerleştirilmesi, gelişimleri ve öğrenme hızları birbirinden farklı olan çocuklar için haksız bir düzene geçiştir.

“En büyük eşitsizlik, eşit olmayanlara eşitmiş gibi davranmaktır” der Thomas Jefferson. Eğitimin içeriden dışarıya doğru yol almak olduğunu unutan ve sadece okulda verilen bir şey olduğunu düşünenen ebeveynler, pandemi sürecinde çocukların derslerden geri kalmalarından endişe ediyor. Oysa gerçekte telafisi olmayan şeyler, günümüzde çocuk büyütürken en çok ihmal ettiklerimiz değil midir?

Bu süreçte öğrenciyi değil müfredatı merkeze alan bir eğitim anlayışının sonuçlarını ve eğitim kavramına yüklediğimiz anlamı gözden geçirmek gerektiğini bir kez daha anladık.

Bütün ülkelerde olduğu gibi okulların ne zaman ve ne şekilde açılacağı bizde de tartışılmaktadır. Meselenin çok boyutlu olması çözüm üretmeyi zorlaştırmaktadır. Pandeminin ilk günlerinde okulların kapatılmasının okulsuz toplum için bir fırsat olup olamayacağını düşünmüştüm. Görünen o ki fırsat bir kaosa dönüşmüş durumdadır.

Elbette milyonlarca öğrenci ve aileyi ilgilendiren bir süreci yönetmek zordur. Ancak asgari müşterekte buluşulması zaruridir.

Sınıfta kaldık

Çocuğa değer veren bir anlayış ve politikaya sahip olmadığımız için, eğitimde öğrenci merkezli bir alt yapımız olmadığı için, okulların öğrenci sayıları çok fazla ve fiziki şartları yetersiz olduğu için sınıfta kaldık.

Evinde-odasında bir kütüphane olan, kitap okuma alışkanlığını kazanmış çocuklar bu süreci çok daha rahat atlatacaklardır. Okullarda öncelikle okuma alışkanlığını kazandıramadığımız için sınıfta kaldık.

Çocukların evde kaldığı günlerde ebeveynleri tarafından psikolojik, duygusal, fiziksel, akademik şiddete maruz kalmaları onlara virüsten daha fazla zarar vermektedir. Ebeveynleri özellikle anneleri eğitemediğimiz için sınıfta kaldık.

Eğitimi bilgi aktarmak zanneden, ben öğretmen oldum diyerek gelişimine ket vuran eğitimciler olarak zaten çoktan sınıfta kaldık.

Ödül ve cezalarla çocukların içsel motivasyonlarını yerle bir ederek öz düzenleme becerilerinden yoksun bıraktığımız için sınıfta kaldık. Okullarda yaratıcılığı yok ederek canı sıkılan çocuklar yetiştirdiğimiz için sınıfta kaldık. Sonuç olarak çocuğuna yatırım yapmayan bir ülkede, siyasi otorite, akademisyenler, idareciler, öğretmenler, ebeveynler, medya yapımcıları, uzmanlar olarak hepimiz topyekûn sınıfta kaldık. Çocuklar değil, biz yetişkinler sınıfta kaldık.

Çocuk seferberliği

Şimdi seferberlik zamanı. Çocuklarımız için, geleceğimiz için.

Ülkemizin en büyük sorunu çocuk sorunudur. Sadece MEB omuzlarına yüklenemeyecek kadar büyük bir sorumluluktur.

Bir ülkenin yapacağı en büyük yatırım çocuğa yapılan yatırımdır. Kovid-19 kuşağı diye adlandırarak yaşadıklarını meşrulaştırmak yerine onlar için en iyisini yapmaya çalışmalıyız.

Bu vesile ile okul kavramı da güncellenmelidir. Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bu çağda, okullar çocukların sosyalleşme, problem çözme, duygu denetimi, öz düzenleme becerilerini edinebilecekleri yerler olmalıdır.

Öncelikle çocuklar ile ilgili farklı uzmanlardan oluşan bir Çocuk Bilim Kurulu oluşturulmalıdır.

Okulların tekrar açılması konusunda fırsat eşitliği gözetilirken başka eşitsizlikler yaratmaktan kaçınılmalıdır.

Normal şartlarda da özel okula giden çocuk ile devlet okuluna giden çocuk arasında fırsat eşitsizliği yok mudur? Peki ya annesi de çalıştığı için bütün gün evde yalnız kalan çocuklar ve diğerleri arasında herhangi bir duygusal eşitlikten söz edilebilir mi?

İçinde bulunduğumuz durumda eğitim ile ilgili sorunlar çağın gerektirdiği en önemli beceri ile çözülebilir: Esneklik. Zaten her çocuk biricik olduğundan, çocuk konusu esnek olmayı gerektirir.

Gerçekte eğitim, coğrafi koşullar, iklim şartları, bölge halkının geçim kaynakları dikkate alınarak, çocuğun gerçek hayatı ile uyumlu bir şekilde planlanmalıdır. Bu süreçte de okulların açılıp açılmayacağına vaka durumuna bakarak il bazında karar verilebilir.

Ev hanımlığından istihdama giden köprünün iyi inşa edilemediği bizim gibi ülkelerde, okulların kapalı olması durumda çalışan ebeveynler çaresiz kalmaktadır. Bu durumda annelere izin verilmelidir.

Köy çocuklarının interneti olmayabilir. Ancak onlar da şehirde yaşayan çocuklara göre bazı bakımlardan daha avantajlı olabilirler. Hatta normal yaşantılarında internete ihtiyaç bile duymayabilirler.

Çocukları yaşlara göre aynı sınıflara koymak, aynı anda aynı şekilde öğrenmelerini beklemek ve üstelik diğerlerinden biraz geri kaldığı için öğrenciyi kendimizce tanılayarak, okulların en alt katında bulunan kötü sınıflara göndermek adil midir? Sınıfta bütün çocuklar eşittir demek, bu anlamda en büyük eşitsizliktir.

Özel okullar ile ilgili olarak velilerin isteği ödedikleri paranın karşılığını almak, okul yöneticilerinin arzusu da para iadesi yapmamak olunca devletin vergi indirimi de ancak kar-zarar hesabına yarar. Saatlerce çocuğa yapılan uzaktan işkenceye değil.

Devlet uzaktan eğitimde standart bir ders saati belirlemelidir.

Beklenti düşürülmeli

Çocukların fiziksel ve ruhsal sağlığını önceleyerek düzenlemeler yapılmalıdır. Herkes beklentisini düşürmeli, yapabileceğinin en iyisini yapmalıdır.

En öncelikli olan çocukların ev-okul hayatında rutinler oluşturmaktır. Rutinler çocukların güvende hissetmelerini sağlar. Gerekli tedbirler alınarak haftada birkaç gün bile olsa, kademeli eğitim, seyreltilmiş müfredat gibi uygun planlamalar ile okulların mutlaka açılması gerektiği kanaatindeyim.

Çocuğunu okula göndermek istemeyen ebeveynlerin eğitim durumları ve Sosyo Ekonomik Durumları göz önüne alınarak çocuklar için daha fazla telafi imkanları yaratılabilir. Bazı ülkeler bu şekilde davranan ebeveynlere ceza uygulamaktadır. Şüphesiz ki bu durum bütün tedbirlerin eksiksiz alınarak ailelere gerekli güvenin verilebilmesine bağlıdır.

Medyada bu sürece istinaden çocuklarla ilgili bilgilendirmeler yapılmalıdır.

Okulun kapalı olduğu durumlarda annelere uzaktan çalışma imkânı ya da izin verilmelidir.

Eğer bu bir seferberlik ise şüphesiz ki gönüllülere ihtiyaç vardır.

Sivil Toplum Kuruluşları sorumluluk almalıdır. Şirketler bağış yapabilirler. Okulların ihtiyaçları göz önüne alınarak temizlik şirketlerinden, çocuk ile ilgili bölümlerden mezun olanlara kadar herkes katkı sağlayabilir. Sadece eğitim konusunda değil, örneğin sağlık çalışanlarının çocukları gibi ihtiyacı olan her çocuğa ulaşılmalıdır.

Evlerde çocuklar için uzaktan eğitime uygun çalışma alanları oluşturulmalı. Uzaktan eğitimin verimliliği öğrenci motivasyonunu arttıracak şekilde iyileştirilmelidir. Yüz yüze eğitimde çocukların sosyalleşmesine, birbirleriyle sohbet etmesine, oyun oynamasına imkân veren etkinlikler olmalıdır.

Gönüllü öğretmenlik

Kullanılmayan devlet binaları kullanılabilir. Gönüllü-emekli öğretmenler, psikolojik danışmanlar, çocuk gelişimciler yardıma çağırılabilir. Öğretmenler aynı zamanda aile ve çocuklara danışmanlık yaparak çocukların ihtiyaçları takip edilebilir.

Ebeveynler çocuklarına karşı sabırlı ve ilgili olmalıdır. Çocuklarla konuşmak, onları her duruma hazırlamak gerekir. Çocuklarla yapılabilecek en önemli etkinlik onlarla sohbet etmektir. Pandemi günleri anılar biriktirmek ve çocuğumuzu tanımak için iyi bir fırsat olabilir.

Çocuklar bizim geleceğimiz ise eğer, bizim de onların geçmişi olduğumuzu unutmamalı ve yeni dünya düzenine göre gerekenleri yapmalıyız.

Çünkü hepimiz şimdiki ve gelecek bütün nesillerden sorumluyuz.

[email protected]