Çocukları ‘internet zararlısı'ndan korumanın yolu 'Yasak' değil

Prof. Dr. NECDET ÜNÜVAR/AK Parti Adana Milletvekili, TBMM Bilişim ve İnternet Araştırmaları Komisyonu Başkanı
24.11.2012

Elbette bilişim teknolojilerinden vazgeçmek, çocuk ve ergenlere ‘dünyanın her yerine erişebilecekleri, interaktif oyunlarda her role bürünebilecekleri’ bu yeni dünyayı yasaklamak mümkün değil. Ancak ‘siber dünya’daki riskleri tespit etmek ve olumsuz etkilerini ortadan kaldırma, en aza indirgeme yollarını araştırmak zorunludur.


Çocukları ‘internet zararlısı'ndan korumanın yolu 'Yasak' değil

Başkanı bulunduğum Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu, TBMM’de grubu bulunan tüm partilerin ortak önergeleri ile kuruldu. 15 Mart 2012’de başladığımız çalışmalar sonucu bin sayfayı aşan çok kapsamlı bir rapor hazırladık.

Komisyonumuzun kuruluş amaçlarından birisi de internetin çocuklar, gençler ve aile yapısı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılmasıydı. İnternet, mobil telefon, bilgisayar gibi sayısal teknoloji ürünlerinin kullanımı çocuklar ve ergenler arasında son 10 yılda hızla yükseldi, yaygınlaştı. 8-18 yaş aralığındaki çocuklar ve ergenler günün ortalama 5-6 saatini bu araçları kullanarak geçiriyorlar. İnternete girme yaşı okul öncesi yaşlara kadar düştü.

Bilişim teknolojileri çocuk ve ergenlere eğitim ve gelişimi destekleme anlamında vazgeçilmez olanaklar sunuyor. Ayrıca büyük şehirlerde boş zamanlarını değerlendirebilecekleri yerlerin, kırsal kesimde ise aktivite çeşitliliğinin yetersizliğinden doğan boşluk ‘sanal sosyalleşme, aktivite’ ile dolduruluyor. Elbette bilişim teknolojilerinden vazgeçmek, çocuk ve ergenlere ‘dünyanın her yerine erişebilecekleri, interaktif oyunlarda her role bürünebilecekleri’ bu yeni dünyayı yasaklamak mümkün değil. Ancak ‘siber dünya’daki riskleri tespit etmek ve olumsuz etkilerini ortadan kaldırma/en aza indirgeme yollarını araştırmak zorunludur.

En büyük risk 15-17 yaş grubu

ABD’de yapılan çalışmalar internetten en fazla etkilenen kitlenin 15-17 yaş grubu olduğunu gösteriyor. Bu gençler hızla artan oranda sosyal paylaşım sitelerini kullanıyor. Her ne kadar bu sitelerde hesap oluşturma yaşı 13’le sınırlandıysa da, çocukların yaşlarını büyük bildirerek bu sınırı aştıkları sır değil.

Araştırmalar, anne babaların günlük yaşamda çocuklarına ‘yabancılarla konuşmayın, isim, adres, telefon numarası, okul gibi özel bilgilerinizi başkaları ile paylaşmayın’ öğüdü vermesine rağmen, çocukların internete girdiklerinde bu kurallara dikkat etmediklerini gösteriyor.

Aksine, bu kitle her gün internette dünyanın her yerinden pek çok kişi ile tanışıyor, onlara güvenerek, kişisel bilgilerini, nerede yaşadıkları, hangi okula gittikleri, vakitlerini nerede geçirdiklerini, fotoğraflarını, hatta duygularını  paylaşıyorlar. Bu durum en önemli üç riski ‘yakın tehlike’ haline getiriyor: Akran istismarı, cinsel istismar ve çocuk pornografisi...

‘Yabancı’larla buluşma artıyor

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, çocukların yüzde 75’i aileleri veya kendilerine ait kişisel bilgileri herhangi bir endişe hissetmeksizin ve gönüllü olarak tanımadıkları kişilerle paylaşıyor; bu bilgiler karşılığında herhangi bir şey verileceği vaadine kolayca inanıyorlar.

Bir başka risk de, psikolojik ve fiziksel bozukluk riski olarak karşımıza çıkıyor. İnternette çok zaman geçiren çocuklarda dikkat eksikliği, depresyon, anksiyete, sosyal fobi, otistik davranışlar görülmeye başlanıyor; yeme bozukluğu, uyku bozukluğu, kas-iskelet sistemi hastalıkları, fiziksel etkinliklerde azalma gözleniyor.

Avrupa’nın 25 ülkesinde 2010 yılında internet kullanan 9-16 yaş çocuklar arasından seçilen 25 bin 142 çocuk ve aileleriyle yüz yüze yapılan görüşmelerden çıkan sonuçlar çarpıcıdır: Buna göre; internette akran istismarına uğrayan çocukların yüzde 80’i yapılan istismarı herhangi biriyle paylaşıyor. Sadece yüzde 20’si gizliyor. (Türkiye’de gizleyenlerin oranının daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.)

Çocukların yüzde 30’u yabancılarla internette tanışmayı ‘riskli ama eğlenceli’ buluyor. Yüzde 8’i ise daha ileri gidiyor ve tanıştıkları erişkinlerin yüz yüze görüşme talebine olumlu karşılık veriyor.

Yabancılarla internette tanışma oranı 9-10 yaş grubundaki çocuklarda yüzde 12 iken, 15-16 yaş grubunda yüzde 44’e çıkıyor. Bu çocuklardan yüzde 53’ü bir ya da iki kişiyle, yüzde 23’ü 3 ya da 4 kişiyle, yüzde 24’ü ise beş ya da daha fazla kişi ile ‘buluştuğunu’ söylüyor. Çocukların yüzde 56’sı ise yüz yüze görüştükleri bu kişilerin ‘sosyal çevresi dışından’ olduğunu belirtiyor.

Çocuklar cephesinde bu olaylar olurken, ailenin durumun farkında olmadığı da araştırmalardan ortaya çıkıyor. Ailelerin yüzde 61’i “Çocuğum böyle bir şey yapmış olamaz” derken, yüzde 11’i “böyle bir şeyin farkında olmadığını” söylüyor.

Çocukları internetten tanıştığı biriyle buluşmaya giden ailelerin yaklaşık yüzde 75’i durumun farkında değilken, diğerlerinin çoğu da bu durumu hafife alıyor! Oysa, internette cinsel istismara uğrayan çocuklar da gerçek hayatta istismara uğrayan çocuklarla aynı bulguları, aynı hastalık tablolarını gösteriyorlar.

Türkiye: Ailelerin bilgisi yetersiz

Türkiye’de de çocuk ve gençlerin internet kullanımına ilişkin çalışmalar yapılıyor. Avrupa Çevrimiçi Çocuklar (EU Kids Online) Projesi kapsamında Mayıs-Haziran 2010 tarihleri arasında kendisine veya ailesine ait bir bilgisayardan internete bağlanan 9-16 yaş arası bin 18 çocuk ve aileleriyle yüz yüze görüşmeler yapıldı.

Ancak burada da bir başka risk unsuruyla karşılaşıldı: Türkiye’de internet kullanan ebeveyn sayısı çocuklardan çok daha az! Araştırmaya konu anne babadan sadece 29’u internet kullandığını, bunların sadece yüzde 36’sı, çocuklarıyla onları rahatsız edecek durumlarla karşılaştıklarında ne yapmaları gerektiği hakkında konuştuğunu ifade etmiştir. Oysa Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde ebeveyn internet kullanma oranı yüzde 84.4, gelişmekte olan Avrupa ülkelerinde ise yüzde 57’lerdedir.

Bu durumda, çocuklar; internet güvenliği ve internette başkalarına nasıl davranmaları gerektiği konusunda tavsiye almak veya onları rahatsız eden durumlarda yardım istemek amacıyla arkadaşlarına danışıyorlar. Herhangi bir internet riski ile karşılaşmış çocukların yaklaşık yarısı ise bu durumu kimseyle paylaşmıyor.

Dil bozuldukça kültür de yozlaşır

Çocukların istismardan korunmaları için en büyük görev elbette ebeveynlere düşüyor. Çocuklara her şeyin sadece bir tıkla ulaşılabilecek kadar kolay ve risksiz olmadığını, bilgisayarın dışında keşfedilmesi gereken zengin bir dünya olduğunu öğretmek anne-babaların birinci önceliği olmalıdır.

Özellikle büyük şehirlerde çekirdek ailelerin artması ve eşlerin çalışıyor olması çocuklar üzerindeki ebeveyn kontrolünü zorlaştırıyor. Anne babanın çocuklarına 24 saat bekçilik etmesi mümkün değil. Ancak çocuğuna yasaklar, hayırlar yerine makul gerekçeler ve bir değerler sistemi sunabilirse sorunun çözümünde yol alınabilir.

İletişim teknolojilerinin getirdiği bir başka risk de dil ve kültürlerinin yozlaşması tehlikesidir. Başta internet ve mobil telefon olmak üzere yeni iletişim araçlarının yaygınlaştırdığı kısa mesaj uygulamaları bir yandan dili bozarken, bir yandan da kitap okuma ihtiyacını azaltıyor. 

Ancak, yeni iletişim araçları kültürün şekillenmesi, aktarılması sürecine bir faktör olarak girmiştir ve yok sayılamaz. Yapılması gereken, bu yeni faktörün hangi riskleri ve imkanları sunduğunun analiz edilmesi, olumsuz etkileri en aza indirilirken olumlu etkilerinin değerlendirilmesini sağlamaktır.

Sonuç ve temel öneriler

Sürecin hızla ilerlemesi ve yaygınlaşması göz önünde bulundurulduğunda bu konularda yapılacak çalışmaların vakit kaybedilmeden başlatılması ve uygulanabilir politikaların geliştirilmesi nesillerin ve kültürün geleceği açısından çok önemlidir. İlgili kurumların ebeveynleri, örnek olaylar ve araştırmalarla destekleyerek bilgilendirmek, uygulanabilir çözüm önerilerini geliştirmek gibi hayati bir sorumlulukları vardır.  Benzer sorumluluk sivil toplum kuruluşları için de geçerlidir. 

- İnternetin güvenli kullanımı kavramı eğitim kurumlarında, basın yayın organlarında ve yeni medyada (internet, sosyal paylaşım siteleri, mobil teknolojiler, IP TV, dijital yayınlar) etkin bir şekilde işlenmeli, toplumsal bilinç güçlendirilmelidir.

- İnternetin doğru kullanımı konusunda STK’lar özendirilmeli ve desteklenmelidir.

- Aileler, ilgili kurumlar ve STK’lar işbirliği yapmalıdır.

- İnternet içerikleri TV yayınlarındaki gibi ‘akıllı işaretleme’ yoluyla sınıflandırılmalıdır.

- Çocuklar için yaşlarına uygun pozitif içerik sağlayan siteler, arama motorları ve online servisler teşvik edilmelidir.

- Milli Eğitim Bakanlığı tarafından geliştirilen eğitim bilişim ağı www.eba.gov.tr ve başbakanlığın cocuk.basbakan-lik.gov.tr siteleri kamu ve STK’lar tarafından örnek alınmalıdır.

- Ülkemizde sakıncalı/zararlı içerik ihbar hattı bulunmasına rağmen (www. ihbarweb.org.tr) bir yardım hattı kurulmamış olması eksikliktir. (Bu konuda ayrıca aileler için önemli bir hizmet olan ‘Güvenli İnternet’ 22 Kasım 2011’den itibaren kullanıcılara ücretsiz sunuluyor. Buna karşı başta gösterilen ‘sansür’ tepkileri ise uygulama sürecinde doğru olmadığı görülünce durmuştur.)

Bu konuda, başkanı olduğum TBMM Bilişim ve İnternet Araştırma Komisyonu’nun dünyadaki uygulamaların ışığında ortaya koyacağı öneriler de önemli bir katkı sağlayacaktır.

unuvarnecdetgmail.com