Çocuklarımızı geri istiyoruz

Saliha Eren / TRT World İçerik Editörü
15.09.2019

Bir yanda belki de devlete karşı savaştırılmak üzere kandırılmış, kaçırılmış çocukların aileleri, diğer yanda devlet için görev yaparken kaçırılan asker ve polis aileleri. Omuz omuza, yan yana durarak, ortak acıları olan evlatları için kenetlenmiş birlikte bekliyorlar ve ortak bir talebi seslendiriyorlar.


Çocuklarımızı geri istiyoruz

Satılmışlar…” Ortalık birden hareketlendi binadan çıkan kişinin bu sataşmasıyla. Günlerdir önünde bekledikleri HDP Diyarbakır İl Binası’ndan çıkan birinin kullandığı bu kelime özellikle polis ve asker ailelerini çileden çıkarmıştı. Kendilerini “parayla tutulmuş olmak”la, “Kürtlere ihanet”le suçlayanlar onların hakkını savunduğunu söyleyen bir partinin üyeleri. 

Binanın beton merdivenlerinde boşluğa bakarak, yüzlerinde buz gibi bir ifade ile bekleyen anne babaların hemen hepsi Kürt. Farklı illerden gelen bu insanların ortak özelliği evlatlarının PKK tarafından zorla kaçırılmış veya kandırılarak götürülmüş olması. 

21 Ağustos’ta kaybolan oğlu Mehmet’in (21) HDP’liler tarafından dağa kaçırıldığını söyleyen Diyarbakırlı Hacire Akar, sonraki gün HDP İl Binası önünde oturma eylemine başlamıştı. Üç gün sonra ortaya çıkan Mehmet Akar, mahkemece ev hapsiyle cezalandırıldı. Oğluna kavuştuktan sonra eylemine son veren anne Hacire Akar ise çocukları kayıp annelere çağrıda bulunmuştu. 

32 yaşındaki Ayşegül Biçer, eyleme ilk katılanlardan. Üç çocuk annesi genç kadın kanser hastası. Ayakta durmakta bile zorlanıyor ama ısrarla tam giriş kapısının önündeki yerinden ayrılmıyor. Yerini bırakmak istemiyor. O da diğer birçoğu gibi PKK tarafından kaçırıldığını söylediği 17 yaşındaki oğlu Mustafa gelene kadar orada kalmaya kararlı. 

‘Uzaktan yüzünü gördüm’ 

Diğer ailelerin başlattığı eylemi televizyonda izledikten sonra borç bulup otobüse atlayan Ağrılı Necla-Bedirhan Çur çifti gibi birçoğu kendi halinde gariban insanlar. Dört yıl önce 15 yaşında iken kaçırılan Vahit’in annesi olan Necla Abla ile saatler boyunca yan yana oturduk. Kendisi şeker hastası ve aslında dinlenmeye ihtiyacı var. Fakat günlük 12-13 saatlik tatilsiz bir mesai ile sabahtan akşama kadar kuru merdivenler üzerinde oturuyorlar. Bedirhan Abi okuma yazma bilmiyor. O yüzden genelde medyaya konuşan Necla Abla. “Yavrum dağda çobanlık yapardı, bilmiyorum nasıl kaçırdılar onu. Uyuşturucu mu verdiler ilaç mı verdiler. O kaybolduktan sonra kendimi yollara vurdum, peşinden gittim. Uzaktan yüzünü gösterdiler ama konuşmamıza izin vermediler. Bağırdım, yalvardım ama dinlemediler. Bayılmışım. Eşim alıp beni götürmüş. Gözlerimi açtığımda o yoktu. Bir daha göremedim yavrumu.” Burada kaç gün kalacaklarını, nerede kalacaklarını düşünmeden üstündeki kıyafetlerle çıkıp gelmişler. Bedirhan Amca da eşi de o kadar mahcup insanlar ki medyadan arkadaşlar nereye oturmalarını istese oturdular, nerede durmalarını istese orada durdular. Bıkmadan usanmadan onların sorularını cevapladılar. Yemeklerini bile “ayıp olmasın” diye sırtlarını dönüp bir köşede yediler. 

Kürtçe ağıtlar

“Oğlum Yusuf 5 Mayıs’ta HDP il binasının ikinci katına girdi ve bir daha çıkmadı. Dört aydır ulaşamıyoruz.” diyen Celil Begdaş’ı bir ara çömelmiş ağlarken gördük. Sonradan konuştuğu kişinin oğlunun öğretmeni olduğunu öğrendik. Öğretmen hanım destek vermek için gelmişti. “Yusuf çok temiz, düzgün bir çocuktu. Babasını izlerken içim yandı.”dedi. 

30 Ağustos 2019’dan beri haber alamadıkları oğulları Süleyman için nöbet tutan Fevziye Çetinkaya, Kürtçe ağıtlar yakıyor oğlu için. Büyük kızları Refika ile konuşurken bana Süleyman’ın güvercin beslediğini söyledi. “Hiç gidecek olsaydı güvercin besler miydi?” diye sorarak. Babasının  11 çocuğu inşaatlarda çalışarak bin bir emekle büyüttüğünü anlattı. Eşi ve çocuklarıyla Elazığ’da yaşayan Refika iki gün sonra kızı okula başlayacağı için o gün dönmek zorundaydı, gözü arkada kalarak. 

Usta birliğine teslim olmak üzere giderken arkadaşı ile birlikte otobüsten kaçırılan 24 yaşındaki Gaziantepli Müslüm Altıntaş’ın babası Şevket Abi etrafını iyi gözlemleyen biri. Nöbettekilerden birinin herhangi bir ihtiyacı olsa hemen koşturuyor. Evladına özlem şiirleri yazan acılı baba binaya girip çıkan HDP’lilerden gelen tahriklere tahammül edemiyor. “Biz saf insanlarız, çabuk aldanır, çabuk inanırız. Bu bize yapılan zulüm” diyor. 

‘Umut değil, failler’ 

An itibarıyla sayıları 28’e ulaşan aileler Türkiye’nin dört bir yanından gelse de hikayeleri çok benzer. Kendilerinden bir şekilde koparılan ve belki yıllardır yüzünü bile göremedikleri evlatlarının peşindeler. Bu aslında ailelerin HDP’nin kapısına ilk dayanmaları değil. Çok sayıda ailenin katılımıyla yapılan benzeri talep ve eylemler kimi zaman HDP’li belediye tarafından su sıkılarak dağıtılma girişimiyle sonuçlanmış ya da zaman zaman HDP (eski BDP) yetkilileri Kandil ile aileler arasında aracı olmayı teklif etmiş. 

Peki neden bu aileler, bir terör örgütü tarafından kaçırılan çocukları için bir siyasi partinin kapısına gidiyorlar? Gazeteci Nedim Şener bu durumu şöyle tanımlıyor: “O anneler HDP’nin önüne ‘umut’ olduğu için değil ‘fail’ olduğu için gidiyor.” Nitekim ailelerin birçoğu çocuklarının HDP’nin faaliyetlerine katılmaya başladıktan sonra değiştiğini ve bir süre sonra ortadan kaybolduklarını anlatıyor. 

Her ne kadar HDP yetkilileri organik bağını inkar etse de bazıları milletvekili birçok üyesinin “terör örgütü mensupları” ile fotoğrafları veya intihar eylemlerinde ölen teröristler için yaptığı güzellemeler ortada. 2016’da terör örgütü PKK’ya silah taşırken yakalanan eski HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 21 Şubat 2016’da Ankara’da 29 kişinin şehit olduğu bombalı saldırıyı gerçekleştiren PKK’lı terörist Abdulbaki Sömer’in taziyesine katılan eski HDP Van milletvekili Tuğba Hezer hala akıllarda. 

Çoğu 18 yaşın altında 

Halihazırda eylem yapan ailelerin çoğunun çocukları aynı dönemde, 2015’te kaçırılmış. 10 Haziran 2015’te Şanlıurfa Valisi İzzettin Küçük “Son 6 ayda bölgede 3 bin çocuğun kaçırıldığını, sadece Suruç ilçesinde 400 çocuğun kayıp olduğunu” açıklamıştı. İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı “PKK/KCK Terör Örgütünün Çocukları ve Kadınları İstismarı” başlıklı raporda 2013-2016 yıllarında teslim olan bin 949 teröristten yüzde 61’inin 18 yaşın altında olduğu belirtiliyor. 

Öte yandan PKK ve onun Suriye kolu olan YPG’nin çocukları asker olarak istihdam ettiği uluslararası raporlara bile girmiş durumda. BM Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu’nun Ağustos 2013’te yayımladığı raporda, YPG’nin Afrin ve El Haseke’de 12 yaşındaki erkek ve kız çocuklarını eleman olarak temin ettiği aktarılıyor. ABD’nin Temmuz 2015 yılında yayımladığı İnsan Ticareti Raporu’nda terör örgütü PKK’nın Kürt kökenli çocukları kaçırdığı veya örgüte katılmaya zorladığı ifade ediliyor. Haziran 2016’da yayımlanan aynı raporda terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’nin 15 yaş altı dahil erkek ve kız çocukları kullandığı ve eğitim kamplarına götürdüğü kaydediliyor. 

Ağustos 2015’te başlayan Hendek operasyonları ve ardından gelen sınır ötesi operasyonlarda örgütün birçok üyesi etkisiz hale getirildi. İnsan gücünü önemli ölçüde kaybeden PKK/YPG bu kaybını 11 ile 16 yaş arasındaki çocukları kaçırarak veya kandırıp devşirerek telafi etmeye çalışıyor. Bu çocuklar bir süre eğitim kamplarında kaldıktan sonra çatışmaya sürülüyor veya intihar eylemlerinde kullanılıyor. 

Anlaşılmaz bir suskunluk 

DEAŞ’e karşı koyma iddiasıyla kendini meşrulaştırmaya çalışan YPG’nin bazıları 18 yaş altı kadın askerleri başta BBC olmak üzere birçok yabancı basın kuruluşu tarafından övgüyle karşılanıyor. Örneğin Marie Claire isimli moda dergisinin 2014 Ekim sayısında yayımlanan ve tartışmalara yol açan bir makalede 12 yaşındaki Hevedar Mohammed isimli kız çocuğunun kamuflaj kıyafetli ve sırtında Kalaşnikof taşıdığı bir fotoğrafına yer verilmişti. 

Yabancı basının çocuk askerleri adeta “idealize” etmesine rağmen bugün itibariyle sekizinci gününe giren ailelerin eylemi ise uluslararası kamuoyunda hak ettiği yankıyı bulmuş değil. Bu durum ne yazık ki Türkiye’deki bazı çevrelerle benzerlik gösteriliyor. Özellikle her fırsatta haklar, özgürlükler üzerine açıklamalarıyla tanıdığımız bazı sanatçılar anlaşılmaz bir suskunluk içinde. Bir yanda belki de devlete karşı savaştırılmak üzere kandırılmış, kaçırılmış çocukların aileleri, diğer yanda devlet için görev yaparken kaçırılan asker ve polis aileleri. Omuz omuza, yan yana durarak, ortak acıları olan evlatları için kenetlenmiş birlikte bekliyorlar ve ortak bir talebi seslendiriyorlar: 

“Çocuklarımızı geri istiyoruz.” 

@salihaeren