Coğrafya kini

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi
3.07.2021

Kişilerin özelini ve ruh halini onlardan çok daha iyi biliyormuş tavrında olan bazı psikologların durumuna düşmek istemem ama "Katarlılara sınavsız tıp" yalanı üzerine bu kadar büyük bir aşkla atlamalarının asıl nedeni, özelde Arap kavmine, genelde Müslüman coğrafyaya karşı duydukları öfke ve kindir.


Coğrafya kini

Prof. Dr. Mazhar Bağlı / KTO Karatay Üniversitesi

Geçen hafta Katar ile yapılan askeri işbirliği protokolünün içinde yer alan "sağlık eğitimi alanındaki işbirliğinin" arttırılması maddesi üzerinden muhalefet partisi, nesnesine uygun olmayan bilgiler üretme sahtekarlığının ilginç bir örneğini daha gösterdi. Bu konu sahiden tarihe not edilecek bir manipülasyondu. Şimdiye kadar ortaya koydukları tüm muhalif tezlerinin ve iddialarının niçin millet katında inandırıcı bulunmadığının da analizini bu konu üzerinden yapmak pekala mümkün.

Bir akademisyen olarak "yalan söylüyorlar" gibi nezaketsiz bir ifadede bulunmadan, izledikleri bu çelişkili muhalefeti nasıl açıklamak mümkün acaba? Söz gelimi bu protokol yakın bir tarihte ülkemizi işgal etmiş ve halen de hukuken bize ait olan oniki adayı işgal altında tutan yanı başımızdaki komşumuz Yunanistan ile yapılmış olsaydı aynı tepkiyi gösterirler miydi? Ya da böyle bir protokol İngiltere ile yapılmış olsaydı yine de öğrencilerimizin kontenjanları peşkeş çekiliyor denilecek miydi? Nihayetinde bu protokol, "askeri sağlık alanında eğitim ve işbirliği" alanıyla alakalıdır ve söz gelimi eski kapitülasyonların asıl sahipleri olan Fransızlarla yapılsaydı yine de CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşçıer bunu düpedüz "21. yüzyılın kapitülasyonları" olarak gördüğünü söyleyecek miydi? Dahası esas mesleği eczacılık olan bir vekilin, bu ülkenin sağlık alanında çok yakın bir tarihe kadar hangi angajmanlara mahkum bırakıldığını bilmemesi sanırım mümkün değildir. Ve bir sağlık çalışanı olarak bu konudaki eğitim işbirliğinin ne kadar kıymetli bir öğrenme süreci olduğunu da bilmemesi düşünülemez. Bu protokol ile elini kolunu sallayan her Katar vatandaşının gelip bizim ülkemizin tıp fakültelerinde veya diğer sağlık alanındaki fakültelerde, otel rezervasyonu formatındaki bir başvuru ile eğitim görmesinin de mümkün olmadığını çok iyi biliyordur elbette.

Hem tanımaz hem sevmez

Kişilerin özelini ve ruh halini onlardan çok daha iyi biliyormuş tavrında olan bazı psikologların durumuna düşmek istemem ama bu yalan haberin üzerine bu kadar büyük bir aşkla atlamalarının asıl nedeni özelde Arap kavmi ama genelde ise Müslüman coğrafyaya karşı içlerindeki öfke ve kindarlıktır. Dünyadaki her ulusalcı ideoloji, öncelikle ötekiye karşı kin ve öfke besler. Ama bizim ülkedeki ulusalcılar bunu bile doğru dürüst temellendirmeden önce kendi kültürlerine ve yakın çevrelerine kin biriktirmişler.

Kendi değerlerinden ve içinde bulundukları kültür havzasından nefret eden bir ideolojinin bu ülkeye nasıl bir hizmet sunabileceğini gerçekten çok merak ediyorum. Hem tanımıyorlar hem de sevmiyorlar. Bu coğrafyayı bir bataklık, buradaki insanları ilkel gören bir siyasi ideolojinin aklında her daim bir kültür değişimi ya da asimilasyonu projesi olacaktır. İnsanlara hizmet götürmekten önce onları değiştirme rüyası görmeye devam ediyorlar demek ki.

Yaklaşık olarak iki yüz yıldır hayallerini büyüme ve kalkınma ile süsleyen bu milletten iktidar olacak kadar rey alabilmek için sahip olduğunuz öncelikli politik projenizin "kalkınma ve ekonomi" odaklı olması gerekir. Bugüne kadar ülkede "kalkınma coşkusuna" işaret eden her siyasi hareketin az buçuk sahip olduğu başarıyı da bu temelde değerlendirmek mümkün. Aynı zamanda sol ideolojinin de iktidar için gözünü hep milletin tercihlerinin dışındaki yollara dikmesini de bu durumdan bağımsız görmemek lazım. Düşmana karşı verilen kurtuluş savaşını sözümona kutsayan kişilerin, o savaşta bizimle omuz omuza mücadele etmek için düğüne gider gibi ölüme koşarak Basra Vilayeti'nden gelen ve şehit olanların torunlarından nefret ediyor olması ve ülkeyi işgal eden "ecnebiye" karşı da özel bir muhabbet duyuyor olması nasıl bir ruh halidir sahiden ve bunu hangi disiplinin bize sunduğu yöntem ve araştırma teknikleri ile analiz edebiliriz? Sermayenin rengi olmaz diyen bir anlayış aynı zamanda sermayenin etnik orijinine fena halde kafayı takıyor ve bize de düşen, sığ bilimsel tekniklerle bu kısır döngüyü sosyolojik analize tabi tutmak. Elbette zorluklardan kaçmak için söylemiyorum nasıl bir paradoksla muhatap olduğumuza işaret etmek istiyorum sadece.

Ruslardan rahatsız mısınız?

Bugün dünyada yaşam beklentisinin artması ile insanlar, daha iyi yaşam koşullarının olduğu yörelere göç ediyorlar. Varsıl insanlar, ülke farkı gözetmeksizin en iyi yaşam koşullarına sahip olan bölgeleri tercih ediyorlar. Ne mutlu ki Türkiye, Anadolu coğrafyası bu konudaki en cazip ülkelerden birisidir. Şahsen bununla ancak gurur duyabileceğimizi düşünmenin ötesinde konuya dair başka hiçbir rezervim yok. Hangi milletten ve ülkeden olursa olsun insanların ülkemizden gayrimenkul almaya heves etmelerinden kimsenin kuşkulanmasına da hacet yok. Nitekim böyle olduğu içindir ki yabancıların gayrimenkul edinmeleri ile ilgili yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra Ege bölgesindeki nüfus çeşitliliği her geçen gün artmaktadır.

Fethiye, Didim ve Ölüdeniz yöresinde İngilizlerin, Dalyan, Ortaca bölgesinde Almanların ve Avusturyalıların, Antalya ve çevresinde Rusların, Alanya'da yine Almanların gayri menkul edinmelerine itiraz eden bir CHP'li duydunuz mu? Ben duymadım. Ama Suudi Arabistan'dan varlıklı bir kişinin ya da kraliyet ailesinden birisinin gelip burada bir daire alması bile onları çileden çıkarıyor. Katar'dan otellerde konaklamak üzere bile gelenlere karşı bir öfke var. Bu konu açıldığında ilk kurdukları cümle nereden geliyor bu Katar aşkı?

Bu muhabbetin nereden geldiğine bakmadan önce bu soru ile neyi kast ettiklerine bakalım. Bu soruyu soranların asıl söylemek istediği şudur: Araplar aynı zamanda Müslüman, her ne kadar biz de Müslüman isek de bizimki kılıç zoruyla kabul edilmiş eğreti bir durumdur. O zaten bize yakışan bir inanç da değildir. Dahası biz onların dinine o kadar hizmet ettiğimiz halde bizi arkadan da hançerlediler. Aynı zamanda bunlar bugün dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. Siyasi sistem açısından, ekonomik işleyiş bakımından ve modernleşme bağlamında onlardan daha geri bir kavim yoktur. Hatta bunlar sahip oldukları sermayeyi bile nasıl harcayacaklarını bilmeyen cahiller topluluğudur. Bunların yaşadıkları bu coğrafya da zaten bir bataklıktır.

Ne yazık ki bizim ülkemizdeki klasik ulusalcı sol ideoloji sahibi Kemalistlerin bu coğrafya ile ilgili bütün düşünceleri yukarda andığım saçma sapan önyargılardan ibarettir. Dünyaca meşhur İslam alimlerinin varlığı, sahip oldukları kadim kültürel birikim, misafirperverlikleri, özgün ilişkileri ve insanın yüreğine dokunan edebi metinleri, geliştirdikleri kalkınma modelleri vs tamamen göz ardı edilir ve sadece olumsuz olan durumlar zikredilir.

Önyargılarla örtüşüyor

Tıp Fakültesi okumak isteyen çocuklarımıza tanınmayan imkanlar ve kontenjanlar Katarlılara peşkeş çekiliyor haberinin yalan olduğu görülmesine ve bilinmesine rağmen halen dillerden düşürülmemesinin asıl nedeni de bu önyargılarla örtüşmesindendir. Oysa hepimiz biliyoruz ki Katarlı öğrenciler bugün dünyanın hangi ülkesine eğitim için gitmek isteseler bu imkanı rahatlıkla bulabilirler. Keza hepimiz biliyoruz ki Türkiye, tüm dünya ülkelerinden gelen öğrencilere ev sahipliği yapmak için çok özel çalışmalar yürütmekte ve bu konuyu deruhte etmesi için devasa bir kamu kurumu da tesis etmiş bulunmaktadır. Bugün yaklaşık olarak yüz doksan bin yabancı öğrenci var ülkemizde ama asıl hedef bir milyon civarında dünyadan öğrenciyi misafir etmektir. İki nedenden dolayı: ülkedeki eğitim sistemini dünyaya entegre etmek ve dünyanın dört bir yanından gelecek olan öğrencileri ülkenin fahri konsolosu gibi olmasını sağlamak. Bu amaçların gerçekleşip gerçekleşmediği belki eleştirilebilir ama bu başlı başına ulvi bir hedef değil midir?

İşte Katar aşkının nedenlerinden birisi de budur. Tabii ki başka nedenleri de var. Mesela İslam kardeşliği, mesela sahip olduğumuz kadim tarihi bağlar, mesela aynı cephede gavura karşı cenk günleri...

Evet, İslam coğrafyasındaki pek çok ülke bu bahsettiğim temel değerlere ve hukuka uymuyor. "Madem ki onlar uymuyor kimse bizden de uymamızı beklemesin" önermesi en basit ifadesi ile ahlaksızca bir düşünceye işaret eder. Hatalı kardeşinin, yanlış yapan dostunun yanında durmayanın adamlığından da ayrıca söz edilemez. Son olarak, girişte bahsettiğim ahlak-nezaket çerçevesinde kalarak iktidara yapılan eleştirilerin ve üretilen muhalif projelerin karşısında tez üretmek veya yeni argümanlar geliştirmek ve analizler yapmak benim gibi siyasi bir sıfatı da olan akademisyenlerin asli görevlerindendir. Lakin bilimsel bir alt yapısı olmayan, sadece reflekslere dayalı olan bu eleştirinin bilimsel bir ciddiyetle incelenmesi emin olunuz ki mümkün değildir. Çünkü ne parçadan bütüne ne de bütünden parçaya gidilecek düşünceyi ihtiva eden bir yol yok burada. Bu eleştirinin apartman balkonundan komşularla yapılan gıybet muhabbetinden öte bir anlam ifade etmediği aşikardır.

"Katarlı öğrencilere tıp fakülteleri peşkeş çekiliyor bu bir kapitülasyondur" eleştirisine, rahmetli Ahmet Kaya'nın dediği gibi, nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça...

[email protected]