Çoktan seçmeli modernlik testi

Ozan Demiralp / Eğitimci
7.01.2023


Çoktan seçmeli modernlik testi

Kendiniz için en yakın bulduğunuz seçeneği işaretleyiniz.

1-Kendinizi modern olarak tanımlar mısınız?

Evet Hayır

2-Modernliğin yaşam, giyim, ulaşım gibi yönlendirdiği belli standartlara uyar mısınız?

Evet Hayır

3-Zihnimde sürekli bitirmem gereken bir görev, sorumluluk hissi ile dolaşırım.

Evet Hayır

4-Çok zaman koşturmacalarımın boşuna olduğu hissi ile doluyum.

Evet Hayır

5-Boş kalmak nedir bilmem.

Evet Hayır

6-Anın içinde olmaktan öte sürekli gelecek planları yaparım.

Evet Hayır

7-Bir yerde belli bir süreden fazla olmadığım zamanda bir şeyler kaçırdığım hissi içindeyim.

Evet Hayır

8-Başarı duygusu vazgeçilmezimdir.

Evet Hayır Kısmen

9-Başarılı olmak için etik değerlerimi değiştirebilirim.

Evet Hayır Kısmen

10-İnsanın hedeflerinin ve vizyonunun olması çok önemlidir.

Evet Hayır

11-Kendimi yaşam yorgunu hissediyorum.

Evet Hayır Kısmen

12-Günlük sorunlarda akılcılığım sezgilerimden daha fazla rol oynar.

Evet Hayır

13-Emekli olduğumda bir sahil kasabasına/köye yerleşme hayalim var.

Evet Hayır

Cevap Anahtarı: Eğer cevaplarınızın çoğunluğu "Evet" ise elbette ki siz "modern" olarak tanımlanabilirsiniz.

Modernliğin ne olduğunu anlamak için tanımdan öte tarihsel sürece kısa bir özet ile bakmakta fayda var. Modernizm, gelenekçi bakışın karşısına aydınlanma çağı ile dikilen eşitlik, özgürlük, insan aklına duyulan güven, bilim ve ilerleme kavramları ile ortaya çıkmıştır. Bunun yanında modernizm geleneksel olmayan ve çağa uygun olan olarak da tanımlanır. Tarihin doğal akış süreci içinde modernleşme, sürekli ilerleme düşüncesinin ardından "ideal toplum düzeni, ideal insan, ideal bilgi, ideal sanat vb." anlayışına ulaşılma varsayımını amaç edinmeye başlamıştır. Hatta Auguste Comte "bilim dini" de diyebileceğimiz seküler pozitivizm kilisesinin esaslarını ortaya koyarken emeklilikte yaşa takılma var mıdır bilinmez ama bu dinden emeklilik yaşını altmış üç olarak belirler. Modernistler salt aklın gösterdiği yolda hızla ilerlerken Nietzsche baş ağrıları içinde bu düşüncelere dur der; "Aydınlanmanın rasyonel aklı bir çeşit çıkarlara ve ahlaksızlığa dönüştü!". Aydınlanmanın miti olarak kabul gören akıl, ne yazık ki Horkheimer'in ifade ettiği üzere bir "akıl tutulması" yaşayarak zamanla çatışan çıkarlara hizmet etmeye başlar. İşte tam da burada ahlakla ilgili amaç ve fayda esasına dayalı göstergeler keyfi olarak dile gelmeye başlamıştır. Bilimi din olmaya eş tutan aydınlanma düşüncesinin aktörleri olan modernistler ahlak kavramını da zamanla istedikleri yöne çekmeye başlayacaklardır. Beşeri coğrafyanın kurucusu olan Ratzel, devletin sürekli gelişmesi gereken bir uzuv olduğu fikrindedir. Ratzel'e göre bu uzuv yani devlet beslenmez ve genişlemezse zayıflayarak yok olur. Dönemin Nazi Almanya'sının başında olan Adolf Hitler, Ratzel'in coğrafi fikirlerini, kendi fikri olan "yaşam alanı" (lebensraum) ideolojisine kaynak alır ve 2. Dünya Savaşı çılgınlığına imza atar. Hitler, Almanya'yı zengin kara parçaları ile büyütmezse, ülkenin küçüleceği "bilimsel" fikrine dayanarak kanlı savaşlar yapar. Bilindiği üzere çağdaşlaşmanın beşiği sayılan Avrupa ülkeleri dünyanın birçok ülkesine, uygarlaştırmak maksadıyla bilimsel hamleler yapar.

İmaj dönemi

Zaman içinde modernizm eleştirisi ile ortaya çıkan ve nihilizm temeline dayanan postmodern düşünce ile gerçeklerin yerini imajların, simülasyonların, zincirden boşalmış göstergelerin aldığı görülür. İşte tam da burada yukarıda bahsettiğimiz birçok modernite sorununun sokaktaki insanı ilgilendirmeye başladığını söyleyebiliriz. Ünlü düşünür Z. Bauman çok sağlam bir modernizm eleştirisi getirirken çağın insanının standartlarını tanımlar; "Cezbeden, ayartan ya da kışkırtan fakat sürekli uzayan, kovalayanlardan daima bir-iki adım önde olan ve her halükarda peşindeki avcıdan biraz daha hızlı giden şeylerdir.". Size de tanıdık geldi mi? Bu standartlar sürekli yarının bugünden daha iyi olacağını vaat eder. Yarın, daima sonraki bir gün olacağı için standartlar vaadini daima canlı ve tertemiz tutar. Söz konusu standartlar vaat edilmiş yere ulaşma umudunu her zaman yeterince hızlı koşmama suçuyla birleştiren ve daima suçlayıcı bir konumda olan standartlardır. Emir nettir; "Koşmazsan geride kalırsın!". Günün insanı daha hızlı daha hızlı koşarken modernizmin emirlerini yerine getirir. İnsanın gösterilen hedeflere ulaşmak için nefes nefese koşması gerekmektedir. Kişi, sadece ümit ederek değil geride kalma suçunun itmesiyle koşmaktadır. Ancak bu koşu, ne kadar hızlı olursa olsun, insana emeklemek gibi gelmekte ve onu tedirgin etmektedir. Çekiciliğini daima koruyan ve asla ulaşılamayan kimliğe doğru kulaç atmak, bugünün sakat ve gayri meşru düşüncesi değildir de nedir? Dönüp alış veriş merkezlerine baktığımızda gördüklerimiz hoşnutsuzluğu ertelemeye çalışan insanlar değil, hoşnut olmanın imkânsızlığı içinde olan yığınlardır.

Genişlemezsem daralırım

Diğer yandan her başarı, kendi örneğinin solgun bir kopyasından başka bir şey de değildir. İşte tam da burada yaşam alanını (lebensraum) genişletmezse yok olacağına inanmış günün insanı, sadece koşmakla kalmamakta etrafını da bir tehlike olarak görmektedir. Böylelikle "genişlemezsem daralırım" düşüncesi ile sürekli savaş halinde olan bir yığın meydana gelmektedir. Yığın diyoruz çünkü bir topluluğun, bir toplumun meydana gelişi ortak bir ülküdaşlığa dayanırken yığın olmak sayılara dayanır. Sayılar demişken sadece sayısal verilere dayanan istatistiğin konusu olan yaşamlar, nüfus hareketleri, ekonomik göstergeler değil okullarda uygulanan standart test sonuçlarına göre üniversite tercih kataloğundan seçilen yaşamlar da modernitenin konusudur. Bauman'ın ifadesiyle modernlik, durmanın imkânsızlığıdır. Modern olmak hareket halinde olmaktır. Kişi hareketi seçmek istemese de vizyonun güzelliği ve gerçekliğin çirkinliği arasında gidip gelen bir dünyaya atılmakla zaten harekete başlamıştır. Bauman'a göre, vizyonun güzelliği aynı zamanda gerçekliği çirkin kılan şeydir. Tam da burada; "Şu köşeyi dönelim de şuraya yerleşelim" derken her köşeden sonra yeni bir köşe çıkar. Her köşe yeni hüsranları ve henüz serpilmemiş yeni ümitleriyle beraber yepyeni bir köşedir ve artık çözüm "köşeyi dönecek" faydacı ve kolaycılığa dayanan işlerin içinde yer almaktır...

Kendi simülayonu

Özellikle 60-70'li yıllardan sonra medyanın gelişimi ve toplumları yönlendirme gücünün artışı ile bambaşka bir toplumsal kitle ortaya çıkmaya başlar. Üzerine bir de son yıllarda hızla ilerleyen sosyal medya kültürü/kültürsüzlüğü ise günün insanını çok daha başka bir boyutun içine sokar. Günün insanı, teknolojik gelişmelerin sonucu ortaya çıkan sosyal medyada sadece avatarını oluşturmakla kalmaz, kendi simülasyonu ile başka bir gerçeklik oluşturur. Bir şeyi "gizlemek" sahip olunan şeye sahip değilmiş gibi yapmakken, simüle etmek ise sahip olunmayan şeye sahipmiş gibi yapmaktır. Birincisi bir varlığa (şu anda burada bulunmayan) diğeriyse bir yokluğa (şu anda burada bulunmamaya) işaret etmektedir. İnsanoğlu öyle yalan bir dünyanın içinde gerçeklik arar hale gelmiştir ki bu durum Matrix' filmine konu olmuş ve filmin bir sahnesinde "Simulakrlar ve Simulasyon" kitabı görüntülenmiştir. Kitabın yazarı Baudrillard, Batılı toplumların tarihsel bir sürecin sonuna geldiğini ve ulaştıkları bu uygarlık düzeyinin gerçekte ulaşılabilecek en üst aşama olarak nitelendirilmemesi gerektiğini, aksinin bir başarısızlık olarak yorumlanabileceğini söyler.

Peki şimdi ne olacak?

Aslında her şey çok net, yaşananlar gerçek değil gerçeğin baş döndürücü hali! Peki şimdi ne olacak? Nereye koştuğunu bilmeden koşan insana ne yaptığını ne/kim hatırlatacak? Tepeden aşağı yuvarlanmanın modern yollarını bulmuş insanoğlunun Sissifos misali yazgısını hatırlatacak cezası ne olacak? Modernliğin emrettiği "similasyon insan" olma hali her geçen gün insanı kendisinden uzaklaştırıyor. İşte ceza da tam bu: Kendi gerçeğinden kopmuş insan olmak! İnsanın kendi yazgısını kabul ederek A. Camus'un "kahraman" sıfatına ulaşabilmesi için kendi gerçekliğini tekrardan oluşturması gerekiyor. Bu durumun dünyadan el ayak çekerek, emeklilik günlerinde taşınmayı hayal ettiği kasaba kurmacası ile gerçekleşmeyeceği da aşikar. Akılcılık aydınlanmanın aracı olsa da sezgilerden yoksun insanın savrulacağı yer, en hızlı koştuğu yoldaki en keskin virajdır. Günün teknolojisi ile maddiyat değişti gibi görülse de değişen maneviyat, değişen duygular... Duygularından "akıl" ile soyutlanan insanın simülasyonda gerçeklik araması da elbette ki günün normallik ölçüsü. Çünkü bugün anlam değil gösteri önemli. Baudrillard, gerçek dünyanın ortadan kalkmasının kusursuz bir cinayet olduğundan söz eder ve kusursuz cinayetin suç kanıtının "kusursuzluk" olduğunu vurgular. Bu anlam zedelenmesinde anlamsız yaşayan anlamsız ölmektedir. Elbette ki anlam değerlerde, değerler de duygularda ve sezgilerde saklıdır.

Teorilerini ürettiği günlerde farkında olmasa da Auguste Comte seküler pozitivizm kilisesinin esaslarını ortaya koyduğu bugünün similasyon insanının temellerini atmıştır. İnsanın iyi olma halinin reçetesini de OXTR, CD38, COMT, DRD4, DRD5, IGF2 ve GABRB2 genlerimiz ile verir. Comte'un ortaya koyduğu diğerkâmlık veya altruism (özgecilik) kavramı bireyin herhangi bir çıkar gözetmeden, dışarıdan ödül beklemeden, hatta bazen de bir bedel ödeyerek diğer bireylerin veya toplumun iyiliği uğruna fedakârlıkta bulunmasını prensip edinen bir tutumdur. Yukarıda adı geçen genler vücudumuzdaki diğerkamlığa dair aday genlerimizdir ki simülasyon insanda yoktur. Diğerkamlık, İslamiyette "başkalarını kendine tercih etme" demekken sufiler için bu kişinin kendi endişelerini tamamen unutarak başkalarına bağlılık duyması anlamına gelir. Günün insanı elbette kan bağışı, yardımda bulunma gibi sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştirse de her olumlu sorumluluk davranışı özgeci davranış olmaz. Özgecilik, sosyal-toplumsal sorumluluktan ayrı bir kavram. Özgeci davranışta fiili bir eylem olmalıdır. Yalnızca iyi niyet ve iyi düşünce özgeci davranış olarak kabul edilemez. Özgeciliğin amacı bir başkasının iyiliği ve o kişinin durumunu iyileştirmektir. Kişi eğer bir davranışı ilk kendi menfaati için yapıyor ve bundan dolayı başkası da etkilenip refahını arttırıyorsa bu bir özgeci davranış değildir. Özgecilikte niyet sonuçlara kıyasla daha önemlidir. İyi niyetle yapılmış bir eylem kötü bir sonuç doğurduysa bu özgeciliği azaltmamakta ve özgeci bir davranış olarak sayılmaktadır. Özgeci davranış sergileyen bir birey kendi refahında az da olsa azalma riskini taşımaktadır ve bunun bilincinde olmalıdır. Kişi hem kendi hem de başkasının refahını yükseltmeye çalışırsa bu bir özgeci davranış değildir, toplumsal sorumluluk kavramı olarak tanımlanır.

Genlerimizde iyilik de kötülük de mevcut olsa da yetişkin bireyin kendi gerçekliğini ya da simülasyonunu oluşturma bilinci aklını ve sezgileri kullanması ile mümkün. Zehri bulan Comte, ilginçtir ki panzehri de işaret eder. Diğerkamlık bir davranış biçimi olmaktan öte bir duygu biçimidir ki günün insanının gerçekliğine ulaşmasının yegane yoludur.