COVİD-19 aşısı bulunabilecek mi?

Prof. Dr. Aysun Bay Karabulut / Malatya Turgut Özal Üniversitesi Rektörü
10.10.2020

DSÖ verileri, hâlihazırda dünyada 170'in üzerinde COVİD-19 aşısı üretme girişimi olduğu yönündedir. Yüzde yetmiş gibi ezici bir kısmı ticari amaçlı “özel geliştiriciler” tarafından yürütülen aşı çalışmalarının büyük bir bölümünün AR-GE düzeyinde kalacağı açıktır. Bununla birlikte, 156 ülke tarafından imzalanan COVAX protokolünden de anlaşılabileceği gibi, pandemiyi sona erdirmek için devletler tarafından uluslararası bir irade ortaya konulmuş durumdadır.


COVİD-19 aşısı bulunabilecek mi?

2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıkan, 13 Ocak 2020’de tanımlanan ve 11 Mart 2020’de DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) tarafından pandemi olarak ilan edilen COVİD-19 salgını, aradan geçen 8 aya karşın bütün şiddetiyle devam ediyor. Toplam vaka sayısı 36 milyon bandına dayanmış ve ölüm sayısı ise 1 milyonun üzerine çıkmış durumda. Pandemi her geçen gün daha fazla yayılıyor ve dünyanın dört bir yanında yürütülen yoğun bilimsel çalışmalara rağmen henüz onaylanmış bir antiviral tedaviye sahip değiliz. Salgın ile mücadelede hâlihazırda birçok ilaç (Hidroksiklorokin, Favipiravir, Lopinavir/Ritonavir, Remdesivir, Tocilizumab, Kortikosteroid, Konveselan Plazma ve HFNO) kullanılıyor olsa da bunların hiçbiri ile alakalı kesin bir sonuç elde edilebildiği söylenemez. Virüsü alt edebilecek bir ilaç tedavisi henüz mümkünmüş gibi görünmüyor.

İnsan bedeninin virüs ve bakterileri yok etmekten ziyade onlara karşı bağışıklık geliştirmeye daha elverişli olduğu düşünülecek olursa, öngörülemez bir biçimde gelişerek ciddi ve ölümcül komplikasyonlara neden olan COVİD-19’a karşı mücadelede en güçlü silahın aşı olacağı söylenebilir. Nitekim bu noktadan bakıldığında, yoğun bir şekilde devam eden onlarca aşı çalışmasına dünya genelinde neden bu kadar önem atfedildiği kolaylıkla anlaşılabilir. Devletler, kurumlar ve şirketler Koronavirüs aşısı bulabilmek için adeta birbirleri ile kıyasıya bir yarış içerisinde. Peki bütün bu aşı üretme çabaları ne kadar anlamlı? Kısa vadede salgına karşı bir aşının bulunabilmesi mümkün mü?

Başarı şansı ne düzeyde?

Temelde hastalığın şiddetini, virüs ya da bakterinin bulaşma reflekslerini ve gelecekte ortaya çıkabilecek muhtemel enfeksiyonları kontrol altına alarak engellemek mantığına dayanan aşıyı üretebilmek pek de kolay bir iş sayılmaz. Öncelikle bu noktayı vurgulamak lazım. Zayıflatılmış hastalık virüsünü ihtiva eden ve hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacıyla insan veya hayvan bedenine verilen bir çözelti olan aşının üretim süreci, genel itibarıyla “klinik öncesi gelişim” ve “klinik gelişim” olarak adlandırılan iki evrede yürütülen birçok aşamaya dayanıyor. Bir aşının sonuca ulaşabilmesi için bilimsel altyapının oluşturulmasına karşılık gelen ilk evrenin alt süreçlerine ilave olarak ikinci evrede “faz” adı verilen dört evrenin başarılı bir şekilde tamamlanması gerekiyor.

Resmi istatistikler, oldukça uzun ve karmaşık bir sürece tekabül eden aşı üretim çalışmaları çerçevesinde yürütülen projelerin büyük bir kısmının başarılı olamadığını söylüyor. Buna göre, ilk fazda yüzde 37’si başarısız olan aşı projeleri diğer fazlarda sırasıyla yüze 69, yüzde 42 ve yüzde 15 oranında başarısız oluyor. Tabloyu biraz somutlaştıracak olursak, örneğin eş zamanlı olarak başlayan 100 aşı projesinin sayısı ilk fazda 63’e, ikinci fazda 19’a, üçüncü fazda 11’e ve son fazda 9’a düşüyor. Bir başka ifadeyle, yürütülen 10 aşı projesinin 9’u başarılı olamıyor ve amacına ulaşamıyor. Fakat bu tablodan yapılan çalışmaların faydasız ve gereksiz olduğu sonucu çıkarılmamalı. Bilakis herhangi bir alanda yürütülen ve başarıya ulaşamayan bütün projeler gibi bunlar da daha sonraki çalışmalar için bilimsel veri teşkil ediyor. Bilimin bu şekilde geliştiğini söylemeye gerek var mı?

Aşı üretiminin zor ve uzun bir süreç olduğunu somutlayabileceğimiz başka göstergeler de var. Örneğin Suçiçeği aşısı hastalığın ortaya çıkışından 28 yıl, Grip aşısı 28 yıl, HPV aşısı 15 yıl, Çocuk Kombinasyon aşısı ise 11 yıl sonra bulunabilmiştir. En hızlı bulunabilen aşı, hastalığın ortaya çıkışından yaklaşık 4 yıl sonra bulunabilen Kabakulak aşısıdır. Aylardır mücadele etmekte olduğumuz COVİD-19 aşısı için (ki olağan aşı çalışma prosedürleri açısından bakıldığında bu aşı için öngörülebilen tarih 2036’dır) 18 aylık bir zaman diliminin hedeflenmesi, aktardığımız tablo ile kıyaslandığında oldukça iddialı görünmektedir. Fakat yediden yetmişe herkes tarafından büyük bir heyecanla ve yakından takip edilen çalışmalar, gelinen noktada bu hedefin ulaşılabilir olduğunu müjdelemektedir.

Dünyada aşı çalışmaları

DSÖ verileri, hâlihazırda dünyada 170’in üzerinde COVİD-19 aşısı üretme girişimi olduğu yönündedir. Yüzde yetmiş gibi ezici bir kısmı ticari amaçlı “özel geliştiriciler” tarafından yürütülen söz konusu aşı çalışmalarının büyük bir bölümünün AR-GE düzeyinde kalacağı açıktır. Bununla birlikte, 156 ülke tarafından imzalanan COVAX (COVİD-19 Aşıları Küresel Erişim Programı) protokolünden de anlaşılabileceği gibi, pandemiyi sona erdirmek için devletler tarafından uluslararası bir irade ortaya konulmuş durumdadır. Başka meselelerde pek rastlanmayan bu türden bir küresel iradenin olumlu sonuçlar elde edilebilmesini sağlayacağı söylenebilir. Nitekim Çin, Almanya, Amerika ve İngiltere’de bazı girişimlerin Faz 3’e, bir başka ifadeyle “insan deneyleri” aşamasına ulaşmış (Haziran 2020 itibarıyla 23 aşı çalışması insan denemeleri safhasına erişmişti) olması, aşı çalışmalarında tünelin ucunun görülmeye başlandığı şeklinde değerlendirilebilir.

Çin’de üretilen COVİD-19 aşısının Faz 3 çalışmalarına dâhil olan Türkiye de salgınla mücadele noktasında ortaya konan küresel iradenin bir parçasıdır. Sözü edilen aşının Faz 3 denemelerinin bir kısmı diğer ortaklarla koordineli olarak ülkemizde yapılmaktadır. Hacettepe, İstanbul ve Kocaeli üniversiteleri başta olmak üzere 25 merkezde yürütülen deneme çalışmaları çerçevesinde aşının 13 bin kişiye uygulanması planlanmakta, 2021 yılının ilk günlerinde aşının yaygın kullanıma hazır hale gelmesi umulmaktadır. İlk etapta başarılı sonuçlar elde edildiği yönündeki veriler hepimizi heyecanlandırmış olsa da, henüz yolun sonuna ulaşılmadığını ve bunun için biraz daha zaman gerektiğini unutmamak gerekir. Nitekim DSÖ’nün değerlendirmeleri de bu yöndedir. Dünya Sağlık Örgütü otoriteleri, Faz 3’e ulaşmış aşı çalışmalarına ve güçlü beklentilere rağmen, 2021 yılının ortalarına kadar herhangi bir COVİD-19 aşısının yaygın kullanımının sağlanmasının kolay olmadığını değerlendirmektedir. Bununla birlikte, olağandışı bir hız ve “odaklanma” ile yürütülen yoğun çalışmaların bu değerlendirmeyi değiştirebileceği de akılda tutulmalıdır.

Türk aşısının neresindeyiz?

Salgına karşı aşı geliştirmeye dönük küresel girişimlerin aktif bir üyesi olan Türkiye, aynı zamanda kendi aşı çalışmalarını da yürütmektedir. En başından beri pandemiye karşı etkileyici bir mücadele yürütmekle kalmayıp 150’nin üzerinde ülkeye tıbbi yardım da gönderebilme gücünü gösteren ülkemiz, bu noktadaki faaliyetleri ile dünyanın on büyük ekonomiye sahip ülkesine örnek olmuştur. Dünya devlerinin temin etmekte sorun yaşadıkları solunum cihazı gibi tıbbi ürünlerin üretiminde gelinen ileri seviye, Türk sağlık sektörünün pandemi sürecini olabilecek en az zararla yürütebilmesinde belirleyici olmuştur, olmaktadır. Bu bakımdan Sağlık Bakanlığımızın süreç içerisinde yürüttüğü salgınla mücadele politikasının her türlü övgüye mazhar olduğunu not etmek gerekir.

Başta şehir hastaneleri olmak üzere, son yıllarda gerçekleştirilen sağlık yatırımları sayesinde pandemi sürecinde parmak ısırtan bir başarı ortaya koyan Türkiye’de 13 farklı aşı çalışması başlatılmıştı. Geçtiğimiz günlerde bunların ikisinde hayvan deneylerinin başarılı bir şekilde tamamlandığı ilan edildi. 5 Ekim 2020 tarihindeki kabine toplantısının ardından açıklamalar yapan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, “iki aşıda insan deneylerinin başlayacağını, bunun için önümüzdeki hafta 1000 doz aşı üretileceğini ve 2021’nin ilk aylarında yerli aşıyı milletimizin hizmetine sunmayı planladıklarını” duyurdu. Bütün Türk vatandaşlarının büyük bir gururla takip ettiği bu gelişmeler, Türkiye’nin aşı çalışmalarında önemli aşamalar kaydettiğini ve dünyadaki gelişmelerin gerisinde olmadığını, bilakis sözü edilen gelişmelere küresel ölçekte ortaklık ettiğini göstermektedir. Görünen o ki Türkiye, COVİD-19’da yerli ve milli bir Türk aşısına oldukça yakındır.

Türkiye, özellikle COVİD-19 pandemisi sürecinde iyice belirgin hale gelen bir gerçeği erken fark etmiş ve bu doğrultuda yakın gelecekte olumlu sonuçlarına hep beraber şahitlik edeceğimiz güçlü adımlar atmıştır. Söz konusu gerçek, 21. yüzyılda sağlık yatırımlarının da en az Millî Savunma yatırımları kadar, belki de ondan daha fazla önemli olduğu gerçeğidir. Savunma alanında ürettiği teknolojik ürünlerle bölgedeki siyasi, askeri ve stratejik dengeleri değiştiren ülkemizin, aynı başarıyı sağlık alanında da göstereceğine inancımız tamdır. Büyük Türkiye olmak da bunu gerektirir.

[email protected]