Cumhurbaşkanlığına tekrar aday olabilme tartışmalarına anayasal yaklaşım

Prof. Dr. Cengiz Gül / Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Öğretim Üyesi
24.02.2023

Hem 2014 ve 2018'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, hem de bu seçimlerden sonra Cumhurbaşkanının kazandığı anayasal statüler birbirinden tümüyle farklılık arz etmektedir. Nisan 2018'de yürürlüğe giren Türk başkanlık sistemine göre aday olup seçilmenin, yepyeni bir anayasal ve kamusal statüye ilk kez girmek anlamına geldiği de gayet açık bir realitedir.


Cumhurbaşkanlığına tekrar aday olabilme tartışmalarına anayasal yaklaşım

2017 yılındaki referandumla kabul edilen Anayasa değişikliği sonrasında, hükümet sisteminde ve dolayısıyla yürütme organında köklü bir dönüşüm yaşanmış ve parlamenter sistemin yerine başkanlık sistemi hayata geçirilmiştir. Bu yeni hükümet modeline göre ilk seçimler 24 Haziran 2018'de yapılmıştır. Başkanlık sisteminin mahiyeti gereği olarak da, parlamenter sistemin iki başlı yürütme yapısından, monist, yani tek başlı yürütme organına geçilmiştir. Türkiye'de, siyasal muhalefet 12. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan'ın, söz konusu Anayasa değişikliğinden önce 2014 yılında da seçilmiş olmasından hareketle, 2018'deki seçimlerin, onun ikinci dönemi anlamına geldiğini ve TBMM'nin, AY. m. 116/1 gereği seçimleri yenilemediği sürece, 2023'te tekrar aday olabilmesinin de mümkün olmadığını ileri sürmektedir.

Siyasal nitelikli bu tartışmalara dayanak olarak da, 1982 Anayasası m. 101/2'deki "... Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" hükmü gösterilmektedir. Ancak bu yöndeki hüküm, 2017'deki Anayasa değişikliğiyle lafzen tekrarlanmış olsa da, Cumhurbaşkanı'nın nitelikleri ve seçiminin düzenlendiği 101. ve 102. maddeleri, son haliyle 101. maddede birleştirilmek suretiyle, Cumhurbaşkanı'nın adaylığı, seçim turları ve sürecinin yanı sıra, dönem sınırına ilişkin konu da, baştan aşağıya yenilenmiş bir hüküm olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 30 Nisan 2018 tarihinde yürürlüğe giren ve bir bütün olarak iki maddenin birleştirilmesi sonucunda tümüyle sil baştan yazılan bu yeni madde hükmüne, 2017 Anayasa değişikliğiyle parlamenter sistemin tamamen terk edilerek başkanlık sistemine geçilmesi olgusu ve de Cumhurbaşkanının yepyeni hukuki statüsü ekseninde bir anlam verilmesi icap etmektedir. Bu noktadan hareketle, hükümet sistemindeki köklü dönüşümün de etkisiyle niteliği, yetki ve görevleri ve sistem içindeki etkinlik ve statüsü baştan aşağıya değişmiş olarak ilk Cumhurbaşkanı, daha doğrusu Başkan da Haziran 2018'de seçilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla hem 2014 ve 2018'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri, hem de bu seçimlerden sonra Cumhurbaşkanının kazandığı anayasal statüler birbirinden tümüyle farklılık arz etmektedir. Şöyle ki, Ağustos 2014'deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında Recep Tayyip Erdoğan'ın kazandığı Cumhurbaşkanı statüsü, önceki hükümet modeline (parlamenter sistem) göre yetkisiz, sorumsuz, partisiz ve sembolik (temsili) bir konumda olmayı gerektiriyordu. Yani 1982 Anayasası'nın ilk şekline göre Cumhurbaşkanı, parlamenter sistemin yetkisiz, sorumsuz ve partisiz ve temsili devlet başkanı statüsündeydi. Buna göre, o dönemde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşan ikili yürütme yapısı içinde, yürütme yetkisini asıl kullanan unsur da Bakanlar Kurulu idi.

Yeni kamusal statü

Uygulanmaya başlamasından sonraki ilk başkanlık sistemi seçimin yapıldığı Haziran 2018'de de seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ın, bu yeni dönemdeki Cumhurbaşkanlığı ise, başkanlık sistemi gereğince tek başlı yürütme yetkisine sahip ve dolayısıyla siyasi - cezai açıdan tam sorumlu ve partili olmak itibariyle önceki dönemden her yönüyle ayrılan, son derece etkin bir anayasal ve kamusal statü niteliği taşımaktadır. Dolayısıyla Nisan 2018'de yürürlüğe giren Türk başkanlık sistemine göre aday olup seçilmenin, yepyeni bir anayasal ve kamusal statüye ilk kez girmek anlamına geldiği de gayet açık bir realitedir. 2017 Anayasa değişikliği öncesinde, iki başlı bir yürütmenin etkisiz ve sorumsuz bir temsil makamı olarak, tam tersi bir kamusal statü için gerçekleşen bir seçilme olgusunun da, yeni dönemdeki başkanlık sistemi seçimleri açısından hukuken hesaba katılmaması gerekir. Aslına bakılırsa, yeni hükümet sistemi, Türkiye'ye uyarlanmış bir başkanlık sistemi olduğu için, 2018'den itibaren bir "Cumhurbaşkanı" değil de bir "Başkan"ın seçilmekte olduğu kabul edilmelidir. Her ne kadar Anayasa'da, Cumhuriyet döneminin siyasal geleneği ve söylem birliğine uyum sağlamak adına 'Cumhurbaşkanı' tabiri kullanılmaya devam etse de, bu yeni kamusal statünün başkanlık sistemindeki gerçek adının, "Başkan" olduğu bilinen bir gerçektir. 2017 Anayasa değişikliğiyle kabul edilip Nisan 2018'de yürürlüğe giren Türk Başkanlık sisteminde, belirtilen gerekçelerle tercih edilen 'Cumhurbaşkanı' tabirinin de, özü ve niteliği itibariyle 'Başkan'ı ifade ettiği her türlü şüpheden uzaktır. O halde, başkanlık sistemlerinin yaygın ve yerleşik bir anayasal statü adının değişmesiyle, nitelik ve fonksiyonunun da değişmeyeceği gerçeği burada göz ardı edilmemelidir. Bu noktadan hareketle, 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, hâlihazırda Cumhurbaşkanı vasfını taşısa da, Haziran 2018'de, hukuk tekniği bakımından aslında bir "Başkan" statüsünde seçilmiş olduğunu belirtmek gerekir.

6771 sayılı Anayasa Değişikliği Hakkında Kanun m.18'e göre, 2017'deki Anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesine ilişkin tarihlere bakıldığında, Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen anayasal hükümlerin, 24.06.2018 tarihinde yapılan TBMM ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin seçim takviminin başladığı 30.04.2018 tarihinde yürürlüğe girmiş olduğu görülmektedir. Konuyu bu noktadan ele almak gerekirse, Cumhurbaşkanlığı için maksimum iki dönem seçilme sınırı getiren anayasa hükmünün (m. 101/2), değişiklik öncesindeki hükümle aynı ifadeleri taşıması durumunda bile, bunun, eski hükmün devamı şeklinde değil de, hukuken yepyeni bir anayasal düzenleme olarak kabulü gerekmektedir. Dolayısıyla, AY. m. 101/2'nin yeni halinde yer alan, "bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" hükmü de 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan ilk birlikte seçimde uygulanmış olmaktadır. Dolayısıyla, 24 Haziran 2018 tarihinde seçilen 12. Cumhurbaşkanı açısından bu, ilk başkanlık seçimi olup, bundan sonra yapılacak ilk birlikte seçim ise, ikinci seçimi olacaktır.

Hâlihazırda görev başında bulunan 12. Cumhurbaşkanı (R. Tayyip Erdoğan)'ın 2023 seçimlerinde aday olup olamayacağına yönelik siyasi ve hukuki tartışmalara temel teşkil eden AY. m. 101/2'deki; "bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" yönündeki hüküm, 2017'deki Anayasa Değişikliğiyle aynen korunmuş idi. Ancak Cumhurbaşkanının seçimini düzenleyen eski m. 102'nin ilga edildiği bir ortamda, Cumhurbaşkanının dönem sınırına ilişkin bu hükmün, yeni m. 101/2'de 'Adaylık ve Seçimi' başlığı altında aynen korunmasının, onun, hukuken yeni bir hüküm olma niteliğine halel getirmeyeceği de gayet açıktır. Dolayısıyla, en fazla iki defa seçilmeye ilişkin AY. m. 101/2 hükmünün, ancak bu Anayasa Değişikliğinin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için uygulanabileceğini ve değişiklik öncesindeki Cumhurbaşkanı sayı ve dönemlerinin ise, bu noktada dikkate alınmaması gerektiğini söylemek mümkündür. Diğer bir deyişle de, 12. Cumhurbaşkanı'nın 2014 ve 2018'de iki defa Cumhurbaşkanı seçildiği ve 2023 yılında yapılacak seçimlerde aday olamayacağı ileri sürülmekle birlikte, bahsedilen iki anayasa maddesinin birleştirilip yeniden hükme bağlanarak 30 Nisan 2018'de yürürlüğe girmesiyle, geçmişe etki yasağından da hareketle, bu tarihten önceki Cumhurbaşkanlığı dönemlerinin hesaba katılmaması gerektiği ortaya çıkmaktadır.

Terimler ve dönem sınırı kuralı

Anayasa hukuku ve siyaset bilimi doktrininde, başkanlık sisteminin temel özellikleri arasında, yürütme organının monist, yani tek başlı olması, başkanın doğrudan veya dolaylı biçimde halk tarafından seçilmesi ve de yürütmenin, yasamanın güvenine dayanmaması unsurları öne çıkmaktadır. Bu nitelikler ışığında bakılırsa, Türkiye'de 2018 yılında yapılan seçimlerde, parlamenter sistemin yetkisiz, sorumsuz ve doğal olarak sembolik bir devlet başkanı (Cumhurbaşkanı) değil de, başkanlık sisteminin yürütme yetkisini tek başına etkin olarak kullanan, siyasi ve cezai sorumluluğu tam olan ve dolayısıyla sistem içinde etkinliği yüksek olan hem devlet hem de hükümet başkanı sıfatlarına sahip bir 'Başkan' seçilmiştir. Daha doğrusu, böylesi bir anayasal statü ve konuma karşılık gelen kamusal makamı ifade eden 'başkan'lık için ilk seçimler, Türkiye'de Haziran 2018 yılında yapılmış olup, 1982 Anayasası'nda halen Cumhurbaşkanı tabiri kullanılmakta ise de, bu seçimlerde ilk defa, gerçek niteliği bakımından bir 'Başkan'ın seçilmiş olduğu görülmektedir. O halde, Türk siyasal sistemi içindeki konumu, fonksiyonları ve etkinliği, 2017 öncesine göre tümüyle dönüşüme uğramış bir kamusal makamın, onun resmi adından ziyade, özü itibariyle taşıdığı gerçek niteliğine bakılarak ilgili hükümlerin yorumlanması gerekmektedir. Yani Türkiye'de parlamentarizmden başkanlık sistemine geçiş sürecinde, anayasal bir makamın adı aynı kalmakla birlikte, niteliğinin tamamen değişmiş olması, o makama ilişkin hükümlerin yorum değişikliğini de ister istemez beraberinde getirir. Bu durumda, 2017 Anayasa Değişikliği sonrasında adı Cumhurbaşkanı olarak korunmuş olsa da, sistem içindeki anayasal konum ve statüsü köklü bir dönüşüme uğrayan bu kamusal makamın, yeni hükümet sistemi içindeki gerçek nitelik ve adının 'Başkan' olarak kabulü icap etmektedir. Bu anayasal makamın göreve geliş, yani seçilme dönem sayısını düzenleyen m. 101/2'deki, "bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir" hükmündeki 'Cumhurbaşkanı' tabiri de 'Başkan' olarak okunup yorumlanmalıdır. Şayet 1982 Anayasası'nda 2017 değişikliklerinde, 'Cumhurbaşkanı' yerine 'Başkan' ifadesi kullanılsaydı ve de ilgili hüküm, "bir kimse en fazla iki defa 'başkan' seçilebilir" şeklinde düzenlenseydi, bu husustaki farklı yorum ve polemiklerin belki de hiçbirisine rastlanmayacak idi. Ancak mevcut durumda, Anayasa'da 'Cumhurbaşkanı' adının korunmuş olmasının, yürütme organında yapısal ve fonksiyonel yönlerden yapılan köklü değişikliklere rağmen, bu anayasal statünün aynı kaldığı şeklinde yorumlanmasına imkân vermediğini yinelemekte yarar vardır. Bu anayasal perspektiften hareketle, 2014 seçimlerinde parlamenter sistemin son 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla seçilen Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2018 seçimlerinde ise, başkanlık sisteminin ilk seçilen Başkanı olarak karşımıza çıktığını ve 2023 seçimlerinde de, anayasal adlandırmanın ötesinde, aslında Başkan statüsüyle ikinci defa aday olabilmesinin önünde hukuki bir engel bulunmadığını belirtmek gerekir.

2023 seçim takviminin işlemeye başlaması sonrasında, görevdeki 12. Cumhurbaşkanı'nın adaylığına yönelik nihai kararı, 1982 Anayasası m. 79/6 gereğince Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verecektir. Bu konuda kararını verirken YSK'dan, anayasal bir kavram ve kuruma, onu ihdas ve tesis eden kurucu veya kurulmuş iktidarların verdiği adlardan ziyade, o kavram ve kurumun evrensel hukuk zeminindeki gerçek niteliğinden hareketle içtihadını oluşturması beklenir. Yani 2017 Anayasa Değişikliği açısından tali kurucu iktidarın, Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu ve diğer kanunlar açısından ise kurulmuş iktidarın, yaptıkları hukuki düzenlemelerde geçen 'Cumhurbaşkanı' tabirinin, yukarıda sayılan nitelikleriyle aslında başkanlık sistemindeki bir 'Başkan' terimine karşılık gelecek şekilde anlaşılması icap etmektedir.

[email protected]