Cumhuriyet’i halka açan “Doğrudan Millet Hükümeti”

Mehmet Uçum
4.02.2017

Önerilen model, halkın devletle ilişkisini güçlendiren, halkın devlet üzerinde etkisini artıran, kriz eşiklerinde veya kriz içinde sorunların çözümünü siyasi aktörlerin uzlaşmasına bırakan, olmadı nihai olarak halka gitmeyi mecbur kılan bir modeldir.


Cumhuriyet’i halka açan “Doğrudan Millet Hükümeti”

TBMM’de kabul edilen anayasa değişikliği 18 maddelik bir paket. Bunun 15 maddesi ana değişiklik. Ana değişikliğin 11 maddesi doğrudan hükümet modeliyle ilgili. 4 madde ise diğer değişiklikleri içeriyor. 1 madde terim birliği, ibare değişikliği, ifade çıkarma ve yürürlükten kaldırılan maddeleri düzenliyor. Kalan 2 maddenin birisi intikal hükümlerine ilişkin, diğeri ise yürürlük hükmü. 18 maddelik değişikliğe rağmen bu paket Anayasa’nın 69 maddesini etkiliyor. Buna göre 15 maddede doğrudan değişiklik yapılırken, 33 maddede ibare değişikliği, ibare çıkarma, ibare ekleme, kısmi ilga var. 21 madde ise tamamen yürürlükten kaldırılıyor. Böylece halen yürürlükten kaldırılmış iki madde ile birlikte bu değişiklik yürürlüğe girerse Anayasa’daki madde sayısı 177’den 154’e düşüyor. Yürürlükten kaldırılan madde ve hükümlerin ağırlıklı kısmının mevcut hükümet modeliyle ilgili teknik düzenlemeler olduğu görülüyor. Bu dahi önerilen hükümet modelinin mevcuda göre hükümet işleyişi bakımından bürokrasi ve hantallık üreten kural yükünden epeyce arındırılmış olduğunu ortaya koyuyor.

Ülkemiz 1982 Anayasası yürürlüğe girdikten çok kısa süre sonra yeni ve sivil bir anayasa ihtiyacını tartışmaya başladı. Belki de dünyanın hiç bir ülkesinde bizdeki kadar anayasa tartışması yapılmadı. Aslında anayasa üzerinden yapılan tartışmanın özü devlet-toplum ilişkisidir. Bu ilişkide bürokratik kurumsal egemenlik ile milli egemenlik arasındaki savaş belirleyici oldu. Özellikle darbeci gelenek başladıktan sonra yani son elli altı yılda toplum karşıtı yapılanan, kapalı ve kadrocu hareketlerin işgaline müsait devlet aygıtı ile halk arasında ortaya çıkan çelişkilerin çözümü temel sorunumuz oldu. Bunun için anayasal sistem değişikliği tek meşru yol olarak tartışmanın odağını oluşturdu. 1960, 1971, 1980, 1997 ve 2007 yıllarındaki darbelerle ve muhtıralarla halk karşıtı sistemi koruma çabaları sistemdeki yozlaşma ve çürümeyi artırdı. Gerici faşist FETÖ çetesinin kırk beş yıllık kadrocu örgütlenmesi bu anti-demokratik devlet yapısındaki yozlaşmanın adeta zirvesi oldu. 15 Temmuz’a gelinceye kadarki süreçte devlet içinde bir Milli Demokratik Merkez oluştu. Bu oluşumun liderliğini Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptı. Anti demokratik devlet yapısıyla demokratik merkez arasındaki çelişki giderek keskinleşti. Bu çelişki devlet ve toplum arasındaki temel çelişkinin devlet içinde yeniden üretilmesinden başka bir şey değildi. Halk demokratik merkez yoluyla devletin içine girerek, anti demokratik devlet aygıtlarıyla yani faşist iç iktidarlarla çatışmaya başladı. Bu çatışmada faşist iç iktidarlar özellikle 2010 Anayasa değişikliğinde Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla kendilerine açılan alanı işgal ederek demokratik merkeze karşı açık saldırılara başladı. Bu saldırılarda en son aşama 15 Temmuz gerici ve faşist, devirme ve işgal girişimidir. Halkımız buna karşı ülke lideriyle yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bütünleşerek müthiş bir reaksiyon gösterdi. Bu reaksiyon yirmi birinci yüzyılın Milli Demokratik Halk Devrimi olarak tarihe geçti. Ayrıca bu devrim dünya tarihinin gördüğü en barışçı ve en geniş katılımlı bir halk devrimi oldu. Türkiye bu devrimle ikinci kurtuluş savaşını kazandı. Ve ikinci kuruluşa geçti. Çünkü her devrimin iki aşaması vardır.

Devirme ve inşa aşamaları. 15-16 Temmuz, anti demokratik iç iktidarları parçaladı. Gerici faşist çetenin devlet içinden tasfiye sürecini başlattı. Fakat ikinci aşama olan inşa sürecinin de başlaması gerekiyor. 15 Temmuz’dan sonra halkın yanında ancak halk düşmanı faşist çetelere ve terör örgütlerine karşı ilan edilen OHAL sürecinde devletin yeniden inşası için bazı adımlar atıldı. Bu adımlar mevcut son 15 yılda yapılanlar gibi sistem içi revizyonların ötesine geçemedi. Oysa yeniden inşa ancak reformla olur. Yani sistem reformu yapmak gerekir. 15-16 Temmuz Devrimi’nin olgunlaştırdığı koşullarda halk tarafından siyasetin önüne konan görev bu reformu yapma görevidir.

Tam da bu noktada süreci doğru okuyan Bahçeli’nin yaklaşımıyla reformun siyasal imkanı da doğdu. İşte bu anayasa değişiklik paketi hükümet modeli üzerinden yapılması gereken sistem reformunu başlatacak olan değişikliktir. İçinde bulunduğumuz koşulların rutin dışı olması da reformların kaçınılmaz bir gereğidir. Zaten reformlar ve devrimler ancak olağan dışı koşullarda yapılabilir. Dolayısıyla zamanlamayı ortaya çıkaran hukuk mühendisliği ve öznellik değildir. Tam tersine; sosyolojik ve siyasi süreçlerin yani nesnelliğin ortaya koyduğu koşullardır. Ülkemiz cumhuriyetle başlayan ilk kuruluşunu bu ikinci kuruluşla tamamlamak zorundadır. Olgunlaşmış siyasi değişikliklerin taşıyıcılığını yapan siyasi aktörler, gelişimin ve değişimin öncüsü olur. Buna karşı çıkanlar ise gericileşir, marjinalleşir ve yok olur. Neden şimdi? Çünkü içinden geçtiğimiz dönem değişimi zorunlu kılıyor. Kaçınılmazı anlayan siyasi iradeler bu zorunluluğa göre hareket ediyor. Bu anayasa değişikliğinin politik hukuk yaklaşımı; sistemin güvencelerini sadece kural ve kurumlara indirgemedi. Ayrıca kural ve kurum güvencesini de vesayetçi bir anlayışa dayandırmadı. Kuralların uygulanışı ve kurumların işleyişinde dayatmacı bir hukuk anlayışından uzak kaldı. Hukukun meşruiyetini seçkinlerin iradesine değil sosyolojinin iradesine bağladı. Kolaylaştırıcı bir hukuk anlayışıyla sosyolojiye ve siyasi dinamiklere alan açan bir sistem önerdi. Meşruiyet silsilesinde baş aşağı duran yapıyı ayakları üzerine kaldırdı. Bu değişikliğin; hukukun (!?) belirlediği siyaset, siyasetin yönlendirdiği toplum anlayışı yerine, topluma dayanan siyaset ve sosyolojik siyaset üzerinden üretilen hukuku meşru gören bir yaklaşımı var. Bu nedenle önerilen model, halkın devletle ilişkisini güçlendiren, halkın devlet üzerinde etkisini artıran, kriz eşiklerinde veya kriz içinde sorunların çözümünü siyasi aktörlerin uzlaşmasına bırakan, olmadı nihai olarak halka gitmeyi mecbur kılan bir modeldir. Yani halk yan hakemlikten siyaset süreçlerinde ve devletin işleyişinde orta hakem pozisyonuna geçiyor. Siyaset, hakem halkın kararlarına uygun oynamak zorunda kalıyor. Devlet halkın istediği gibi işliyor. Milli egemenliği somutlayan, gerçek kılan ve halk iradesine dayandıran bir değişiklik söz konusu. Halkın artan gücünü paketin içinde yer alan; nispi eş zamanlı seçimde, seçimlerin birlikte yenilenmesi yetkisinde, halkın cumhurbaşkanı adayı gösterebilmesinde, sistemin milletvekillerini halkın bağımsız ve uzaktan temsilcisi olmaktan çıkarıp yakından ve bağlı temsilcisi yapması özelliğinde, sistemin siyasi partilere yapacağı etkiyle halkın siyasi partiler üzerindeki gücünü artıracak olmasında, halkın hükümetten aracısız hizmet alma imkanının doğmasında, önerilen modelin diğer yönlerinde ve özelliklerinde somut olarak görüyoruz.

Cumhuriyeti güçlendiren adım

Bu değişiklik, rejimden kastedilen Cumhuriyetse, Cumhuriyeti millete teslim ederek güçlendiren bir adımdır. Cumhuriyetin bekçisi olduğunu iddia eden kurumların ya da akımların yüz yıla yakın sürede Cumhuriyetimize verdikleri zarar ortadadır. Vesayetçi sistemin tamamen tasfiye sürecine girmesiyle birlikte Cumhuriyetin gerçek sahibi halk, 15-16 Temmuz’da bir devrimle taçlandırdığı Cumhuriyeti koruma görevine çok daha güçlü bir biçimde devam edecek. Cumhuriyet, Atatürk, Laiklik, birilerinin tekelinde olan değerler değildir. Milletin tamamına ait güvence değerleridir. Bunlara gerçek anlamda sahip olan halktır. Halkın güçlendiği bir sistemde bu değerlerimizin tartışmasız güvencede olacağına da şüphe yoktur. Ayrıca önerilen değişiklikle demokratik standartlarımız gelişiyor. Bu bağlamda; gerçek anlamda güçler ayrılığını düzenleyen çifte demokratik meşruiyeti hüküm altına alarak hükümet ve meclis özdeşliğine son veren bir değişiklik söz konusu. İkisi de halk tarafından seçildiği için meşruiyet açısından eşit olan hükümet ve meclis ilişkisinde fonksiyon açısından meclisi üstün kılan bir model var. Meclisin; cumhurbaşkanının kararname yetkisinde, birlikte seçimlerin yenilenmesinde, bütçe teklifinin kabul ve ret sürecinde, hükümeti denetlemede hükümete karşı bariz bir üstünlüğü var. Meclis bu üstünlüğünü Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları soruşturma yetkisiyle pekiştiriyor. Bakanların dokunulmazlığını kaldırma yetkisine sahip olarak da bu üstünlük daha güçlü kılınıyor. Ayrıca yargı idaresine ilişkin HSK üyelerinin seçiminde doğrudan demokratik meşruiyete dayanan hükümet ve meclis arasında üye seçimini paylaştırarak burada da meclise üstünlük tanıyarak, yargı idaresinde dolaylı demokratik meşruiyeti gerçekleştiren bir sistem var. Üç kuvvet açısından bakıldığında yargının fonksiyonel olarak hükümet ve meclise karşı üstünlüğü de güvence altına alınıyor. Yargı organı anayasa yargısı denetimi yoluyla hem meclisi hem hükümeti denetliyor. İdari yargı yoluyla hükümetin diğer tüm işlemlerini ve eylemlerini denetliyor. Değişiklik paketi sadece hükümet modelini içermiyor. Bu paketin hakları geliştiren özelliği de çok güçlü: Milletvekilliği sayısının artırılması temsil hakkının güçlendirilmesidir. Gençliğin temsili üzerinden 18 yaşa seçilme hakkı verilmesiyle 18-25 yaş arasında yer alan atı buçuk milyon gencimizi ilgilendiren bu değişiklik seçilme hakkını güçlendiriyor. Savaş halleri hariç askeri yargının ve mahkemelerin kaldırılmasıyla doğal hakim ilkesi güçlendiriliyor. Yargı açısından tarafsızlık vurgusuyla adil yargılama hakkına ilave güç kazandırılıyor. Sıkıyönetimin kaldırılmasıyla, demokratik siyaset ordu hiyerarşisinde yapılan değişiklikle demokratik iradenin gücü artırılıyor. Demokratik siyaset-bürokrasi ilişkisini doğru bağlamına oturtuyor. Halka cumhurbaşkanı adayı gösterme hakkı tanınarak halk inisiyatiflerinin önü açılıyor. Hükümet modelinin ortaya koyduğu imkanlarla halkın seçim hakkı ve siyasete katılma hakkının diğer alanlarında da çok güçlü pozisyona getirildiğini de unutmamak gerekir.

Elbette bu kısa yazı bir reform sürecini başlatan son derece önemli bu anayasa değişikliğini tüm boyutlarıyla ve içeriğiyle anlatmaya yetmez. Sadece kısa notlarla değişiklik açısından bazı yönleri öne çıkardık. Bu paketi çok ayrıntılı analiz etmek yepyeni kavramlarla işlemek şart. Bunları yapmak lazım. Ancak son söz olarak şunu söylemek gerekiyor: “Doğrudan millet hükümeti” modeli getiren bu sistem, kendi içinde getirilen güvence mekanizmalarının yanı sıra demokratik işleyişi garantileyecek çok önemli bir özelliğe sahip. O da hükümetin, yani cumhurbaşkanının en az yüzde 50 oy +1 kişi ile seçilebilmesi. Türkiye sosyolojisinin çeşitliliği ve çeşitlilik içindeki farklı derinlikler gözetildiğinde en az yüzde elli artı bir kişinin oyunu almak ancak çoğulcu bir yapının desteğiyle olur. Çoğulcu yapılar ise demokrasinin en önemli güvencesidir.

[email protected]

Mehmet Uçum / Hukukçu