Dağlık Karabağ: Avrasya’nın köprübaşı

Cengiz Sözübek / Araştırmacı - Yazar
9.04.2016

Ermenistan’ın enerji kaynaklarına sahip olmadığını ve Dağlık Karabağ’ı işgaliyle de iyice Türkiye ve Azerbaycan arasında sıkışıp kaldığını düşündüğümüzde, Rusya- İran- Ermenistan ittifakının zorunlu olduğu söylenebilir. Ancak bu zorunluluk orta vadede yok oluşa gidişi durduramayacak gibi görünüyor.


Dağlık Karabağ: Avrasya’nın köprübaşı

Sovyetlerin yıkılmasıyla birlikte oluşan vakumda ortaya çıkan sorunların en başta gelenlerinden birisi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında Dağlık Karabağ bölgesi üzerindeki anlaşmazlık olmuştu. İki ülke arasında üç yıl süren savaşa 1994 yılındaki ateşkesle ara verilmiş, Ermenistan işgalinin Azerbaycan’da yarattığı haksızlığa uğramışlık psikolojisi ve Dağlık Karabağ’ın Avrasya eksenindeki jeopolitik anlamının derinliği 22 yıl geçse bile sorunla yeniden yüzleşme zorunluluğunu gösterdi.

Dağlık Karabağ’ın stratejik önemi Azerbaycan ve Ermenistan ölçeğinde düşünülemeyeceği gibi sadece İran, Türkiye ve Rusya gibi üç önemli bölge ülkesinin siyasi hevesleriyle de açıklanamaz. Hazar-Akdeniz enerji koridorunun ve en genel anlamıyla bu iki denizin uzantısındaki İç Asya ve Avrupa arasındaki ticari hattın kırıldığı yer Dağlık Karabağ bölgesi olmuştur. Avrasya coğrafyasını enine bölen bu hattaki kırılma sadece Dağlık Karabağ’da değil, Nahçıvan’la ve iki bölge arasında Ermenistan’ın kontrolüne bırakılan Zengezur koridoruyla da desteklenmiştir.

Yok oluşu bekleyen ülke

Ermenistan’ın Rusya’nın kışkırtmasıyla yaptığı bu hamle temel olarak, Türkiye ve Azerbaycan arasında kara bağlantısı tesis ettirmemek ve iki ülkenin nüfuz alanlarını daraltarak Türkiye’nin Orta Asya’ya ve Azerbaycan’ın Batı’ya açılmalarının önündeki set olmak amacıyla yapılmıştı. Ancak dolaylı sonucu, Türkiye’nin Ermenistan üzerinden kurabileceği hattın da kapatılması oldu. Ermenistan da bu haliyle, enerji kaynaklarına sahip olmadığı gibi enerji nakil yollarında da varlığı olamayacak olan, ne Doğu’yla ne de Batı’yla karadan ve denizden bir bağlantısı kalmamış ve adeta yok oluşunu bekleyen bir ülke haline geldi.

Bu durumdan en fazla fayda sağlayan iki bölge ülkesi İran ve Rusya olmuştur. Güney Kafkasya’daki geleneksel Osmanlı-Rus ve aynı havzanın güneyindeki Osmanlı-İran mücadelelerinden izler de taşıyan bu yüzyıllık sorunu, Soğuk Savaş sonrası çok güçlü bir şekilde tahkim edilen ve Suriye iç savaşıyla birlikte daha da belirginleşerek Türkiye’yi birlikte kuşatma stratejisine dönüşen Rusya-İran ittifakı ile birlikte okumak gerekiyor.

Rusya ve İran özellikle son 25 yılda çok net bir şekilde Ermenistan’ın stratejik müttefiki ve hamisi oldu. Ermenistan’ın enerji kaynaklarına sahip olmadığını ve Dağlık Karabağ’ı işgaliyle de iyice Türkiye ve Azerbaycan arasında sıkışıp kaldığını düşündüğümüzde, Ermenistan açısından da bu ittifakın zorunlu olduğu söylenebilir. Ancak bu zorunluluk, geçici bir süre varlığını devam ettirse de orta vadede bir yok oluşa doğru gitmesini durduramayacak gibi gözükmektedir.

Rusya’nın Ermenistan’la tarihi ve kültürel bağlarından ayrı olarak, iki ülkenin Ermenistan’la kurdukları jeopolitik köprünün arka planını Hazar’daki enerji rezervlerine dönük ortak hesaplarla birlikte okuyabiliriz. Rusya ve İran, Hazar’ın iki ucundaki Azerbaycan ve Türkmenistan doğalgaz rezervlerinin Türkiye ve Akdeniz üzerinden Batı’ya ulaştırılmasını engellemek için Azerbaycan-Türkiye arasında Zengezur “Ermeni koridoru” açmakta bu kadar ısrarcı oldular.

Tarihin intikamı: TANAP

90’ların ortalarında bir yandan Dağlık Karabağ sorunu dondurulurken diğer yandan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattıyla yeni bir alternatif enerji hattı kurularak Rusya ve İran’ın bu hamlesi boşa çıkartılmıştı. Bugün de benzer şekilde, Türkiye ve Azerbaycan ortak projesi TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi) ile Rusya ve İran’a enerji alanında çok ciddi darbenin vurulduğu bir konjonktürde Dağlık Karabağ sorununun yeniden gündeme geldiğini görüyoruz.

Hazar’daki “büyük oyun”un en stratejik hamlesi olan TANAP’la tahkim edilecek bir Azerbaycan-Türkiye jeopolitik aksı, Kafkasya’nın geleceğini, Avrupa’nın enerji güvenliğini ve en genel anlamıyla da Hazar-Akdeniz üzerinden Avrasya’yı birleştiren bir küresel mafsal işlevi görebilecek öneme haiz. 

TANAP her şeyden önce, “iki devlet tek millet” olan Türkiye ve Azerbaycan’ın kendi öz sermayeleriyle ve kurucu irade olarak inşa ettikleri büyük bir proje. Sadece bunun bile iki muarız bölge ülkesi Rusya ve İran için psikolojik anlamı büyük. Azerbaycan’ın Rusya’ya rağmen kendi enerji politikasını belirleyebileceğini görmesi de daha bağımsız kararlar alması için psikolojik bir eşiği aşması olarak görülebilir. TANAP’ın Hazar’ın diğer ucundaki kanadı olan Türkmenistan’ın da bu enerji hattının parçası olduğunu düşündüğümüzde, Rusya’nın başta Avrupa olmak üzere birçok ülkeye karşı silah olarak kullandığı enerji tekelinin büyük ölçüde kırılacağı söylenebilir.

Petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte ekonomik sorunlarla karşı karşıya kalan ve kendisi için daha da önemlisi küresel güç olma iddiaları tehlikeye giren Rusya için, Türkiye’nin ve Avrupa’nın Rusya’ya enerji bağımlılıklarını azaltacak alternatif enerji kaynaklarına ulaşması çok ciddi bir sorundur. Enerji piyasasındaki fiyat düşüşüne küresel arz pazarındaki Rusya’nın payının düşüşü de eklendiğinde Rusya’nın tam bir cendereye girdiği söylenebilir. İran’ın dünya piyasalarına açılmasıyla birlikte özellikle enerji alanında Rusya’nın da rakibi olacağı düşünüldüğünde, ekonomisini büyük ölçüde enerji gelirlerine bağlayan Rusya’yı orta vadede adeta yıkım beklemektedir.

Mafyöz diplomasi dili

Türkiye ve Azerbaycan arasında enerji eksenli tesis edilen güçlü bağlardan olumsuz etkilenecek bir diğer ülke olan İran ise hem Viyana görüşmeleriyle girdiği yeni sürecin gerekliliklerini hem de Ermenistan’a aleni destek vermesi durumunda ülkesinde yaşayan Azerileri karşısına almanın maliyetini bugüne kadar olmadığı kadar hesap etmek zorunda olduğu bir noktadadır.

Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ı işgalinde arabuluculuk görevini üstlenen Minsk Grubu’nun eş başkanları olan Fransa, Amerika ve Rusya’nın Ermenilerle tarihi ve dini bağları düşünüldüğünde Azerbaycan’ın aleyhinde kararlar alması kendi içinde tutarlı olarak görülebilir. Ancak Azerbaycan’ın yaşadığı haksızlıkların bir tarafında bu üç ülkeyle birlikte İran’ın da anılacak olması, İran’ın kuzeyinde sosyal parçalanmalara yol açabilir.

Azerbaycan’ın Türkiye üzerinden Batı’ya ekonomi ve enerji güvenliği gibi temel bir reel politikle entegrasyonu gerçekleşirken, Rusya ve İran’ın Ermenistan ve Azerbaycan arasında net bir duruş sergilemesi gerekiyor.

Rusya’nın tarihi ve dini bağlarla hamiliğini yaptığı Ermenistan’la ilgili tutumunun değişmesi neredeyse imkânsız gibi duruyor. Ukrayna’yla başlayan ve Suriye ile zirveye ulaşan mafyöz diplomasi dili de geri adım atmasının önündeki en büyük engel. Rusya’nın başarabileceği tek kumar, özellikle enerji tedariğini etkileyecek çatışmaları körükleyerek enerji piyasasındaki fiyatları arttırmak. Küresel konjonktürün buna izin vermeyeceğini de son olarak anlayacağı yer Dağlık Karabağ olacak. İran’ın ise Dağlık Karabağ çatışmasında Azerbaycan’la ilgili kararını net bir şekilde vermesi gerekiyor. Eğer yeni bir İran olacak ve açık bir piyasa ekonomisi ile yoluna devam edecekse, Fergana Vadisi’nden Akdeniz’e uzanan hattın açılmasının karşısında olmanın kendisini yeniden kapalı İran’a çevireceğini bilmesi gerekiyor. İran’ın Azerbaycan’ı karşısına almasının sadece ekonomik sonuçları olmayacak;  “İran tehdidi”ne karşı İsrail’in Azerbaycan üzerinden bölgeye iyice yerleşmesine yol açacak bir sonucu da olabilecek. İran’ın iç siyasetine yansıması ise bir ölçüde “Azeri sorunu” olabilir.

Türkiye Soğuk Savaş sonrası doğan tarihi fırsatları Dağlık Karabağ üzerinden oluşturan bölgesel şartların da etkisiyle bölgeden tecrit edilerek yeterince değerlendirememişti. Gelinen noktada artık Türkiye’nin önünde Aşkabat’la Bakü’yü birleştirecek bir enerji politiğin merkezi ve Avrasya’nın anahtarı olma fırsatı var.

Soğuk Savaş sonrası oluşturulan şartlara rağmen, tarih hükmünü icra ediyor ve Türkiye-Azerbaycan kadim kardeşliği yeniden bu topraklarda neşet ediyor.  Arap Baharı’na Suriye ve Mısır’da yapılan küresel müdahaleyle atılan kördüğümler de tarihin kılıcıyla kesilecek ve sadece Aşkabat’la Bakü değil, Tebriz’le Erbil, Kerkük’le Halep arasında da koridor açılacak.

Avrasya’nın kalbi Türkiye’de, Türkiye’nin “üreği” Azerbaycan’ladır.

[email protected]