Darbe girişimi ve sonrasında medyanın bütünleştirici rolü

Ebubekir Şahin / RTÜK Başkanı
11.07.2020

15 Temmuz gecesi Türk Milleti büyük bir komplo ve beraberinde muhtemel bir işgalin eşiğinden döndü. Bu tehlike bir yönüyle emperyalist odakların medya alanını da işgal teşebbüsü idi. Medya kuruluşlarına yapılan müdahale karşılık bulsaydı, darbenin gerçekleşme ihtimali elbette artabilirdi ancak asıl tehdit darbe gerçekleşseydi medya alanına yapılacak söylemsel ve eylemsel müdahaleydi.


Darbe girişimi ve sonrasında medyanın bütünleştirici rolü

Ebubekir Şahin / RTÜK Başkanı

Kavramlar insanların ve toplumların zihin dünyalarının izlerini taşır ve onların perspektifiyle bir anlam kazanır. Bu, bireyi ve toplumu başkalarının kavramlarıyla açıklama gibi varoluşsal açıdan çok bir vahim bir duruma yöneltebilir. Tarihte yaşanan olayları ve durumları kendi penceremizden değil de Batı penceresinden tanımlamak ve okumak da bu tür bir olumsuzluğa neden olabilme potansiyeli ile büyük bir çürümenin işareti olarak değerlendirilebilir. Çağı, tarihi olayları ve hareketleri tüm gerçekliğiyle tanımak; gelecek adına atılacak adımların doğruluğunun da belirlenmesi bakımından çok önemlidir. Bu kapsamda yakın geçmişimize kara bir leke ve aynı zamanda büyük bir demokrasi zaferi olarak geçen 15 Temmuz FETÖ Darbe Girişimi’nin 4. yıldönümü vesilesi ile söz konusu girişim ve bu süreçte medyanın etki ve rolü üzerinde değerlendirmelerde bulunulması fevkalade fayda ve ehemmiyet arz etmektedir.

Geleneksel medyanın etki gücü

Günümüz demokratik toplumlarında medya yasama, yürütme ve yargı erklerinin hemen ardından dördüncü güç olarak nitelendirilmektedir. Medyanın bu gücünün temelinde toplum adına demokratik denetime olanak sağlaması ile ifade ve haber alma özgürlüğünün teminatı olması yatmaktadır. 20 ve 21. yüzyılın en büyük kazanımlarından olan ve Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de yer verilen “ifade özgürlüğü” çağdaş anayasaların temel taşlarından birisidir. İfade özgürlüğü, esasen her ferdin doğuştan elde ettiği çok temel bir haktır. Düşünebilen bir varlık olarak birey düşüncelerini rahatça ifade edebilme özgürlüğüne sahip olabildikçe demokratik toplumun çok sesli yapısı inkişaf edecektir. Bu noktada belirtilmelidir ki günümüz dünyasında medya, ifade özgürlüğü bağlamında en önemli mecradır. Gelişen teknolojiyle beraber siber alan ve geleneksel medya mecralarında farklı fikirlerin ifade edilebiliyor olması, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan medyanın özgürlüğüne işaret etmektedir. Bir anlamda medyanın özgürlüğü ile ifade özgürlüğü yakından ilişkilidir. Bu kapsamda basın özgürlüğü demokratik toplumun vazgeçilmez unsurlarından biri olarak kabul edilmelidir. Toplumsal veya bireysel sorunların özgürce tartışıldığı bir ortamda gerçek anlamda demokrasiden bahsedilebilir. Bu nedenle demokratik toplumda her fert düşüncesini serbestçe ifade edebilmelidir. Tüm bu açıklamalar ışığında geniş anlamıyla ifade özgürlüğü bir fikir, inanç, duygu veya tepkinin barışçı yoldan belirtilmesi veya ifade edilmesinin serbest olması anlamına gelmektedir. Medya bu açıdan bir anlamda demokrasinin olmazsa olmazı ifade özgürlüğünün teminatıdır. 15 Temmuz sürecinde dahi görülmüştür ki medya antidemokratik hareketlerin karşında ifade özgürlüğünün sembolü ve yılmaz savunucusu haline gelmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere hain darbe girişimi ile mücadele veren siyasilerin ve askerlerin darbeyi püskürtmelerinde özellikle televizyon kanalları kritik bir rol oynamış ve demokratik düzenin sürdürülmesinde büyük bir katkıda bulunmuşlardır.

Son zamanlarda geleneksel medya araçlarının etki gücünü giderek yitirdiğine dair çeşitli değerlendirmelere rastlanmaktadır. Bu değerlendirmeler, 21. yüzyılın ilk yıllarında iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı ve köklü gelişmeler ve bunların görsel-işitsel medyaya etkileri bağlamında yapılmaktadır. Özellikle internet yayıncılığının, sosyal medya platformlarının kullanıma sunulması ile geleneksel yayıncılık anlayışının bir yandan değiştiği bir diğer yandan ise etki gücünün zayıfladığı iddia edilmektedir. Ancak tüm bu dönüşüm süreçlerine ve siber alanın her geçen gün artan yaygınlık ve etki gücüne rağmen geleneksel medya araçlarının kitleleri mobilize etme, insanların davranış ve düşünceleri şekillendirme noktasında çok daha belirleyici olduğu son zamanlarda yapılan araştırmalarla ile teyit edilmektedir. Bilhassa 15 Temmuz Darbe Girişimi’nde FETÖ’nün Yurtta Sulh Konseyinin; görsel-işitsel medya araçları yoluyla darbeye zemin hazırlamaya çalışması, darbe girişimi gecesi medya hizmet sağlayıcıları darbe yanlısı yayın yapmaya zorlama çabaları bu bağlamda hala geleneksel medyanın ihtiva ettiği güç ve mana bakımından önemli bir göstergedir. Söz konusu gece TÜRKSAT’ı zapt etme girişimleri, RTÜK ve TRT’ye gerçekleştirilen operasyonlar ile özel medya hizmet sağlayıcısı kuruluşlara gönderilen terör örgütü üyelerinin yaptığı baskınlar hain darbecilerin geleneksel medyanın halen nasıl bir konumda bulunduğunun farkında olunduğunu göstermektedir.

Bozgunda ön safta

Büyük bir gururla ve memnuniyetle ifade etmek isterim ki, Türk Medyası 15 Temmuz 2016 gecesi ve sonrasında ortaya koyduğu yayıncılık ile Darbecilerin ve darbe sevicilerin bozguna uğratılmalarında en ön safta yer almıştır. Her alanda milletin gerçekleştirdiği mücadeleye medya kuruluşları da katılmış; kamu yayıncısı TRT başta olmak üzere neredeyse tüm medya kuruluşları demokrasi mücadelesinde cesaret ve kararlılık ortaya koymuştur. Bu tablo, görsel-işitsel medya alanını düzenleyen bir kamu otoritesinin Başkanı olarak benim için bir gurur kaynağı. Bu vesile ile kurumum ve milletimiz adına Radyo ve Televizyonların sahipleri, yöneticileri ve çalışanlarını bir kez daha bu süreçte takındıkları özverili ve cesur mücadele için canı gönülden tebrik ediyor ve milletimiz adına şükranlarımı sunuyorum.

15 Temmuz gecesi Türk Milleti büyük bir komplo ve beraberinde muhtemel bir işgalin eşiğinden döndü. Bu tehlike bir yönüyle emperyalist odakların medya alanını da işgal teşebbüsü idi. Medya kuruluşlarına yapılan müdahale karşılık bulsaydı, darbenin gerçekleşme ihtimali elbette artabilirdi ancak asıl tehdit darbe gerçekleşseydi medya alanına yapılacak söylemsel ve eylemsel müdahaleydi. İfade özgürlüğünün ortadan kalkması ile ülkede demokrasinin sesi kesilecek, ifade ve haber alma özgürlüğünün engellenmesi yoluyla demokrasi konuşulamaz hale getirilecekti. Türkiye’nin birliğine ve ulusumuzun özgürlüğüne yönelik bu bütünsel hamle medya araçlarının birleştirici gücü ve tek vücut olması ile atlatıldı.

Sosyal medya karmaşası

Bu çerçevede, Üst Kurul Başkanı sıfatıyla ifade ve haber alma özgürlüğünün yürütücüsü kabul edilen medya kuruluşlarımızın ülkemiz için üstlendiği bütünleştirici rolün ehemmiyetine tekraren işaret etmek istiyorum. Görece kısa bir süre önce gerçekleştirilen bu girişimin medya alanında çok da tartışılmayan ve belki de göz ardı edilen bu yönü darbe tartışmalarının ana odağının dışında kaldı. Esasen 15 Temmuz gecesi ve sonrasında medya araçlarının tüm zorluklar ve müdahalelere rağmen birleştirici şekilde, milletinden yana ve demokrasinin arkasında konumlanması başka konu başlıkları altında değerlendirildi. Oysa görsel-işitsel medya o gece ve müteakip süreçte marjinal istisnalar dışında Türkiye’nin birleştirici ve bütünleştirici gücü oldu. Sosyal medyadaki karmaşanın aksine büyük bir sesle darbe karşıtı yayınlar ile halkın ve devletin ilgili mercilerinin moral ve motivasyonun ayakta tutulması ile toplumun sağlıklı ve doğru bilgi almasını sağladı.

Geride bıraktığımız dört yıl boyunca darbenin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi boyutu kadar derinlemesine tartışılmasa da 15 Temmuz ve devamındaki süreçte Türk medyası bölgesel ve küresel medya hareketlerinin karşısında rüştünü ispatlamıştır. Bu çerçevede, ülkeler arasındaki farklılıklar azalmakta, dünyadaki karşılıklı asimetrik bağımlılık ve organik bütünleşme giderek güçlenmekte iken görsel-işitsel medya kuruluşlarımızın bütünleştirici rolü ile küresel medya karşısında alternatifin çok daha ötesine geçebileceğini düşünmekteyim. Dolaysıyla medya kuruluşlarımızın milletimizin birlik ve beraberliğini sağlama noktasındaki niteliği üzerine daha fazla hassasiyetle durulması elzem ve faydalıdır. Önümüzdeki süreçte bunu sağlamak tüm tarafların asli ve öncelikli görevidir.

[email protected]