Darbe koalisyonu çatlayacak

Dr. HASAN KÖSEBALABAN - İstanbul Şehir Üni. Öğretim Üyesi
17.08.2013

Mısır tarihinin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı’na karşı yapılan darbeye karşı meydanları bir buçuk aydır boşaltmayan göstericiler geçen Çarşamba Mısır ordusunun saldırısına uğradı. Cunta Ramazanda yaptığı iki kontrollü saldırıdan netice alamayınca sonuca bir katliamla gitmek istedi.


Darbe  koalisyonu  çatlayacak

Operasyonda Bosna savaşını hatırlatan keskin nişancılar halkın üzerine yüksek binalardan ve helikopterlerden kurşun yağdırdılar. Ağır makinalı tüfek ateşiyle silahsız insanların üzerine yaylım ateşi açıldı. Bilanço ağırdan da öte. Bağımsız kaynaklara göre binlerce insan hayatını kaybetti, birçoğu kritik durumda onbinlerce yaralı var. Oysa 2011 Baharı’nda Mısır’da dönüşüm için ümit filizleri açılmıştı. 30 yıl boyunca ülkenin üzerine bir kabus gibi çöken Mübarek diktatörlüğü devrilmiş, demokratikleşme süreci başlamıştı. Batı bu sürece müdahale etmemeyi tercih edince, Mısır ordusunun desteğini çekmesiyle Mübarek’in devrilmesi uzun sürmedi. Ancak Mübarek rejiminin bıraktığı otoriter bürokratik yapı bütün gücüyle orta yerde durmaya devam ediyordu. Yarım diktatörlüğün ayakta kalması mümkün olmadığı gibi yarım devrimin de devrim olmadığını yaşanan gelişmeler bize gösterdi. Arap Baharı sürecinde Tunus’taki gelişmelerden ilham alarak Tahrir meydanını hınca hınç dolduran Mısırlı gençlerin 25 Ocak’ta başlayan eylemleri Mısır ordusunun Mübarek’e görevden ayrılma çağrısı yapmasıyla zafere ulaştı. 11 Şubat’ta Mübarek’in istifa etmesiyle Yüksek Askeri Konsey Meclis’i feshedip, yürürlükte olan anayasayı askıya alarak protestocuların iki önemli talebini karşılamış oldu. Sosyal medya araçlarının da yardımıyla Tahrir meydanında daha görünür olanlar liberal yaşam tarzına sahip orta sınıf mensupları oldu. Mısır’daki devrimin kahramanı olarak gerçek kitlesel hareketler değil, Google’un bölge müdürü gibi alakasız insanlar gösterildi. Hesapları Mübarek’in devrilmesinden sonra Mısırlı liberaller için değiştiren şey bu kitle hareketlerinin en güçlüsü olan İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler)’in giderek siyasi sürece daha fazla dahil olması oldu. Açıkçası liberaller gerçekleştirdikleri devrimin İhvan tarafından çalınacağı korkusunu üzerlerinden atamadılar. İhvan’ın halk arasındaki gücünü ve teşkilatını kullanarak seçimlerden galip çıkması kaçınılmazdı ama liberallere göre böyle bir gelişme, devrimin kaybedilmesi anlamına gelecekti. Nitekim 28 Kasım 2011’de başlayan süreçte gerçekleştirilen Mısır’ın ilk demokratik Meclis seçimlerinde İhvan’ın partisi Hürriyet ve Adalet oyların yüzde 37’sini alarak 498 sandalyenin 235’ini kazandı. 

Üstelik İhvan’dan çok daha sert Selefi Nur Partisi oyların yüzde 28’ini alarak ikinci olmuştu. Böylece seçimle kazanılabilecek sandalyelerin dörtte üçü İslamcılar tarafından kazanılmış oluyordu. Ardından Ocak ve Şubat 2012’de Mısır Meclis’inin senatosu niteliğindeki Şura Konseyi seçimleri yapıldı. Her iki grup da oylarını artırdılar. Twitter ve facebook’ta seslerini duyuran liberal devrimciler seçim sandığında bozgun yaşadılar. Liberallerin ittifakıyla kurulan Mısır Bloku Meclis seçimlerinde yüzde 8, ittifakın en büyük partisinin boykot ettiği Şura seçimlerindeyse yüzde 5 oranında oy elde edebildi. 

Mursi nasıl seçildi?

Cumhurbaşkanlığı seçimleri İhvan için çalkantılı bir sürece dönüştü. Teşkilatın güçlü ismi Ebul Futuh İhvan’ın aday göstermeme kararına rağmen aday olunca teşkilattan atıldı. Aslında bu kriz İhvan’ın siyasi katılımı talep eden genç ve orta yaşlı kuşağıyla teşkilatın sosyal hareket boyutunu ön planda tutmak isteyen gelenekçi eski kuşak arasındaki çatışma bakımından önemliydi. Sonunda İhvan siyasi katılım taleplerine dayanamadı ve karizmatik iş adamı Hayrat eş-Şatir’e aday olma izni verdi. Ancak Şatir veto edilince, adaylık Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Başkanı Muhammed Mursi’de kaldı. 

İlk turda ilk iki sırayı alan Mursi ile Mübarek’in son başbakanı Ahmed Şefik Haziranki ikinci turda karşı karşıya geldiler. Liberal ve azınlık seçmenlerin Şefik’e verdikleri destek yetmedi ve oyların yüzde 52’sini alan Mursi Mısır’ın demokratik süreçle seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olmayı başardı. Ancak Yüksek Askeri Konsey seçimler henüz tamamlanmadan aldığı bir kararla Cumhurbaşkanı yetkilerini elinden alması gerilimi artırdı. 

Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yenilgiye uğrayan liberaller bu defa anayasanın yapım sürecini engellemeyi amaçladılar. Tam bu süreçte Mısır Anayasa Mahkemesi çok kritik bir karar alarak Meclis’i seçimlerin usulsüz yapıldığı gerekçesiyle feshetti. Mursi’nin Meclis’i kurtarma çabaları netice vermedi. Yargının parlamentoya karşı gerçekleştirdiği darbeyle hem Mursi seçilmiş otorite olarak bürokrasi karşısında tek başına bırakılmış, hem de anayasa yapım süreci baltalanmış oluyordu. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı, 22 Kasım’da yayınladığı bir kararnameyle kendisini anayasa yapım süreci bitinceye dek geçerli yeni yetkilerle donatma yolunu seçti. Anayasa Komisyonu’nu anayasa taslağını hızlı şekilde hazırlamakla görevlendirdi ve 15 Aralık’ı referandum tarihi olarak ilan etti. Selefilerin de desteğiyle anayasa yüzde 63 evet oyuyla kabul edilmiş oldu. 

Liberal muhaliflerin anayasa yapım sürecinin otoriter bir şekilde sürdürüldüğü iddiasıyla başlattıkları protestolar giderek anayasadan daha çok Mursi’yi hedef almaya başladı. Tahrir protestolarına katılan liberaller artık eski rejim kurumlarından medet ummaya ve onların sivil destekçileriyle güç birliğine gitmeye başladılar. Yapılan eleştiriler yeni anayasanın içeriğiyle de ilgili değildi. Liberallerin güvence olarak gördükleri Mısır ordusunun imtiyazlarına dokunulmuyor, cumhurbaşkanlığı görev süresi iki seferle sınırlandırılıyordu. Ayrıca Selefilerin şeriat ile ilgili maddeyi anayasaya koyma talebi kabul edilmemiş, eski Mısır anayasasında olduğu gibi geniş yoruma açık şekilde kalmıştı. 

Bir süre duran protesto Tahrir devriminin ikinci yıldönümü olan 30 Haziran’da bu defa Mursi’nin istifası talepleriyle yeniden başlatıldı. 1 Temmuz’da Mısır ordusu muhtıra vererek Mursi’yi 48 saat içinde görevden ayrılmaya çağırdı. 2 Temmuz’da Mursi görevinden ayrılmayacağını, Mısır’ın meşru Cumhurbaşkanı olduğunu deklere eden son konuşmasını yaptı. 3 Temmuz’da ise ordu Mursi’nin artık Cumhurbaşkanı olmadığını, seçimlere dek bu görevi Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur’un yürüteceğini açıkladı. Mursi askeri otorite tarafından bilinmeyen bir yere götürüldü, anayasa iptal edildi, demokratik dönemden geriye kalan son kurum olan Şura Konseyi feshedildi. Darbenin lideri Savunma Bakanı General Sisi, yanında Mısır Yüksek Askeri Konseyi üyeleri, Ezher şeyhi, Kıpti patriği, Selefi Nur partisinin lideri, Muhammed El-Baradey, darbeye zemin hazırlayan gösterileri düzenleyen liberal Temerrüd hareketinin lideri olduğu halde bir basın toplantısı düzenledi. Mısır’ın seçilmiş tek Cumhurbaşkanı’na karşı darbe 4 günlük sürede tamamlanmış oldu. 

İhvan’ın Mısır’daki darbeye karşı sivil direniş kararı almasıyla milyonlarca insan aşırı sıcağa ve Ramazana rağmen meydanları doldurdu. Güvenlik güçleri namaz kılan insanların üzerine ateş açarak ve onlarca sivili katlederek protestoları bitirmek istediler ancak muvaffak olamadılar. Kahire’nin Rabia’tül Adeviyye meydanı başta olmak üzere ülkenin meydanlarında milyonlarca insan “meşruiyet” sloganıyla protestolarını sürdürdü. Göstericilerin ısrarla şiddetten uzak durmaları nedeniyle darbeciler onları Mısır halkı ve uluslararası kamuoyu nezdinde mahkum edecek bahaneyi elde edemediler. Darbeciler Ramazan’ın ve bayramın bitmesini beklediler ve korkulan gün 14 Ağustos’ta geldi. Göstericileri dağıtmayı değil öldürerek boyun eğdirmeyi hedefledikleri belli olan güvenlik güçleri ve çeteler İhvan’ın gösteri meydanlarını insanlarla birlikte imha ettiler. Ölü sayısı sayısı binlerle ifade ediliyor. Öldürülenlerin arasında halka ateş açmayı reddeden asker ve polislerin de olduğu iddia ediliyor. Hayatını kaybedenler arasında İhvan liderlerinin aile üyeleri de var. 

Sonrasında ne olacak?

Olağanüstü hal ile gece sokağa çıkma yasağı kondu. İhvan henüz meydanlara döneceği işaretini vermedi. Elbette İhvan liderleri olayları tahlil edip yeni bir strateji belirleyecek. Uluslararası analistlerce İhvan’ın radikalize olacağı endişeleri dile getirilse de tarihi boyunca karşılaştığı badireleri sivil direniş yoluyla aşan İhvan bu badireyi de aynı şekilde aşacaktır. 

Demokratikleşme sürecinin başından beri girdiği tüm seçimleri kazanması gösteriyor ki İhvan Mısır’ın geleceğini tayin edecek en önemli aktör. İhvan’ı yok etmeyi şimdiki askeri yöneticilerden daha muktedir diktatörler bile başaramadı. Zira bu teşkilat öncelikle bir siyasi hareket değil, tabandaki desteğini iflas etmiş devletin boş bıraktığı hizmet sektöründeki faaliyetleriyle canlı tutmayı başaran bir sosyal hareket. Bu süreçten kuşkusuz uzun vadede galip gelecek tek aktör yine İhvan olacak. Mursi’yi İslamcı ajandasını anayasaya yerleştirmekle suçlayan liberaller darbenin dolgu malzemesi olmaktan öteye gidemediler. Selefiler 3 Temmuz’da darbeye desteklerinin karşılığı olarak şeriat maddesini anayasanın 1. maddesi yaptı. Mısır’ın liberalleri darbe destekçiliği ile demokratik kültürü özümseyememiş olduklarını gösterdiler. Hayat tarzları liberaldi ama demokrasi bunun bir parçası değildi. Mübarek’in devrilmesiyle kazandıkları itibarı da tüketmiş oldular. Makyavelizmin en ahlak dışı örneğini sergileyen Selefiler ise sabırlı olmaları durumunda İhvan sonrasında iktidara gelecek güç olma fırsatını kaçırdılar. 

Kuşkusuz İhvan olgunluğunda bir muhalefet hareketinin var olması Mısır’da demokratikleşme süreci açısından önemlidir. Darbenin yerleşmesi, Mübarek dönemine benzer tek adam diktatörlüğünün yeniden ortaya çıkması Mısır’ın sosyal dinamiklerine de uluslararası ortama da uygun değil. Her ne kadar uluslararası güç odakları İsrail’in güvenliği ve petrol şeyhlerinin bekası için Soğuk Savaş şartlarının Orta Doğu’da ilelebet devamını arzulasa da bu artık mümkün değil. Demokrasiyle bir kez tanışan halkın tekrar otoriter idare cenderesine sokulması çok zor. Darbenin uluslararası yüzü el-Baradey’in istifası gösterdi ki bugün ya da yarın darbe koalisyonu çatlayacak, uluslararası destekçiler de dağılacaktır. 

[email protected]