Darbe teşebbüsünün Ortadoğu’ya yansımaları

Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın
13.08.2016

Darbe girişimi başta Türk-Amerikan ilişkileri olmak üzere Ortadoğu’daki birçok ilişki ağını etkileycek bir süreci başlattı. Türkiye atması gereken ilk adımı attı. Şimdi karar alma sırası Amerika’da.


Darbe teşebbüsünün Ortadoğu’ya yansımaları

Türkiye tarihinin en kritik dönemeçlerinden birini geçiyor. Kanlı bir darbe girişimi millet ve sivil iktidarın elbirliği ile püskürtüldü. Henüz olay çok sıcak. Hepimizin hafızlarında tüm tazeliğiyle yerini koruyor. Daha o gece neler yaşandığına dair yeni yeni görüntüler çıkıyor. Bizler de yeni kahramanlık hikayelerine şahit oluyoruz. Darbe teşebbüsünün tüm hikayesi de zaman içerisinde ortaya çıkacaktır. O zaman hem toplum üzerine hem siyaset üzerine etkilerini daha iyi değerlendirme şansına sahip oalcağız. Fakat bu darbe teşebbüsünün Türkiye üzerine etkileri şimdiden birçok alanda kendini belli etti. Önümüzdeki dönem bu darbenin doğmasına neden olan şartların konuşulacağı ve buna yönelik tedbirlerin alınacağı bir dönem olacak. Örneğin güvenlik kurumlarının yeniden kurgulanması gündemde. Ordu’nun, istihbarat teşkilatının ve emniyetin herbirinde ilave tedbirler almak ve hatta özellikle ordu ve istihbaratta köklü değişimler yapmak gündeme gelecek.

Bunların her biri darbenin içerideki sonuçlarıdır. Fakat bu darbenin sadece bir iç siyaset meselesi olmadığı düşünülecek olursa, etkilerinin de uluslararası olacağı ortaya çıkar. Evet, darbe FETÖ tarafından icra edildi ve dolayısıyla bu terör örgütü ile yoğun biçimde mücadele edilecek. Evet, bu örgüt ordunun içindeki boşlukları değerlendirerek hareket etti. Bu nedenle bu boşluklar da doldurulacak. Evet, bu örgütün diğer devlet kurumlarında da uzantıları mevcut. Bunlarla da mücadele edilecek. Fakat hepimiz artık çok net biliyoruz ki bu olayın uluslararası bağlantıları da var. Bu nedenle uluslararası sonuçları da olacak. Özellikle Ortadoğu’da ittifak ilişkilerinde kaymalara neden olması beklenebilir. Bunların ne derece önemli değişiklikler olacağı tartışılabilir ama belli başlı alanlarda özellikle Türkiye’nin atacağı adımlar ve Amerika’nın vereceği tepkiler çerçevesinde yeniliklere ve değişime açık olmak lazım.

Teslim olmayan Türkiye

Gündemde yoğun bir tartışma var “Amerika bu darbe teşebbüsünün neresinde?” diye... Toplumun büyük çoğunluğu darbeyi Amerika’nın planladığına inanıyor. Fakat bu ispatı kolay kolay yapılabilecek bir iddia değil. Gerçekten varsa da delillendirilmesi en güç alanlardan biri olduğu için bununla uğraşmak bile ciddi enerji kaybına neden olabilir. Bunun yerine daha pratik düşünmekte fayda var. Amerika’nın bu darbenin öncüsü olduğunu ispatlayamıyor olsak da, Amerika’nın bu darbe teşebbüsünün ardında olduğu gün kadar açık. Türkiye’de darbeye yeltenen örgütün lideri Amerika’da oturuyor. Darbe gecesinden bu yana da Türkiye’ye tehditler savurmaya devam ediyor. Buna karşılık Amerika’nın ise Türkiye ile olan müttefiklik ilişkisine yararşır tedbirler aldığını veya buna niyetli olduğunu gösterecek hiçbir delil yok. Aksine darbe gecesi Amerikan yönetimi oldukça geç açıklama yaptı. Saat sabah üçe kadar açıklama yapmaktan özellikle kaçındı. Darbenin başarısız olduğu açığa çıktından sonra saat üç gibi kerhen olduğu çok belli bir açıklama geldi. O günden bu güne de Türkiye’nin demokratik hükümetine tatmin edici bir destek verildiğini söylemek mümkün değil. Hatta Batı basınında çıkan haberlere bakılacak olursa ciddi bir hayal kırıklığı olduğu ortaya çıkıyor.

Bu durum bize uzun zamandır düşündüğümüz şeyin gerçek olduğuna dairr destek veriyor. Yani başta Amerika olmak üzere birçok Batı ülkesi medyasıyla beraber Türkiye karşıtı bir kampanya yürütüyor. Görünen o ki, Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’dekine benzer bir görüntü Türkiye’de de çıksın isteniyor. Bu nedenle Erdoğan hedef tahtasına oturtuluyor. Çünkü onların gözünde Erdoğan teslim olmayan ve kontrol edilemeyen Türkiye’yi temsil ediyor. Teslim olmayan Türkiye ise Ortadoğu’da yaratılmak istenen düzene tehdittir.

Erodğan iktidarda kaldığı müddetçe Mısır, Tunus ve Libya gibi ülkeler için kötü örnek teşkil eder. Batılı ülkelerin Sisi gibi daha kontrol edilebilir rejimleri destekleyeceği artık bir sır değil. Tunus’ta Gannuşi taviz vermeye zorlandı. Libya ikiye bölündü. Mısır’da Mursi devrildi. Suriye’nin hali ortada. Geriye bir tek Türkiye ve Erodoğan kalıyor.

Böyle bir hesaba dayanan Amerikan politikasının pes etmesini beklememek gerek. Bu nedenle Türkiye üzerine uygulanan baskının yeni şekilllerde devam etmesi hiç şaşırıtıcı olmaz. Tabii ki Türkiye de bu ısrarın farkında.

Bir varoluş mücadelesi veren Türkiye iç savaşa ya da işgale uğramamak için elinden geleni yapıyor. Tam da bu anlamda yapılabilecek şeyler kabaca bellidir. Amerika’nın bu politikasıyla sorun yaşayan diğer aktörlerle görüşmek gündeme gelir. Rusya ve İran bu anlamda en belirgin iki adaydır. Zaten bu bağlamda Türkiye de ilk adımını attı. 9 Ağustos tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya’ya kapsamlı bir resmi ziyaret gerçekleştirdi. 24 Kasım uçak krizinin öncesindeki sıcak ilişkilere geri dönmeyi ve hatta onu aşmayı hedefleyen bu ziyarette, hem ekonomik hem siyasi konular ele alındı. Bu görüşmenin muhtemelen en önemli başlığı Suriye’dir. Rusya ve Türkiye uzun yıllar farklı tutumlar izledi. Fakat zaman içerisinde Suriye’de o kadar çok değişim oldu ki, pozisyonlar da revize edilir hale geldi. Dolayısıyla bugün Türkiye ve Ruysa Suriye’de birbirlerine Amerika’ya olan mesafelerinden daha uzak değil. Özellikle darbe teşebbüsü ardından Putin’in sergilediği işbirliği tavrı Türkiye’de karşılığını buldu.

Son geldiğimiz noktada Türkiye ile Rusya arasındaki bu yakınlaşmanın nereye kadar gideceği sorulur oldu. Maalesef yeniden eksen kayması gibi içi boş laflar gündeme gelebilir. Bu ilişkinin sınırları olacağını bilmek lazım. Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması NATO’dan çıkması demek değildir. Aksine Türkiye’yi NATO için çekici kılacak bir davranıştır. Uluslararası sistemde işbirliği yapabildiğiniz aktör sayısı ne kadar çoksa sizinle işbirliği yapmak isteyecek aktör sayısı da o kadar çok olur. Fakat düşmanınız çoksa kimse sizinle ortak olmak istemez. Türkiye’nin Rusya ile olan yakınlaşması Amerikan tarafına Türkiye’nin kayıtsız şartsız Amerika ile beraber olmak zorunda olmadığını ve vakti geldiğinde Rusya ile de beraber hareket edebileceğini gösterecektir. Bu tür kriz dönemlerinde Türkiye NATO dışı bağlantılarını ne kadar artırabilirse NATO üyeleriyle de pazarlık şansı o kadar yüksek olacaktır.

Kamplaşmayı bozmak isterse...

Amerika bu tavra iki farklı tepki verebilir. Birincisi Türkiye ile yapıcı bir müzakere sürecine girmektir. Bu iki tarafın da yararına olacaktır ve özellikle Türkiye için bir çok sıkışmışlığın aşılmasında en tercih edilir sonuçtur. İkincisi ise Amerika’nın Türkiye üzerindeki baskıya devam etmesidir. Bu durumda Türkiye Amerika’dan uzaklaşmak ve yeni aktörklerle ilişkiye girmek durumunda kalacaktır. Rusya’dan sonra İran’la da bu tür adımlar atılabilir. Böylesi bir durumda Amerika Suriye’deki üç aktörü de kendinden uzaklaştırmış ve karşı kampı güçlendirmiş olacaktır. Eğer böylesi bir kamplaşmayı bozmak istiyorsa Amerika için en yakın ortak yine Türkiye’dir. İran ya da Rusya değil.

Kısaca, darbe başta Türk-Amerikan ilişkileri olmak üzere Ortadoğu’daki birçok ilişki ağını etkileycek bir süreci başlattı. Türkiye atması gereken ilk adımı attı. Şimdi karar alma sırası Amerika’da. Amerika eğer gerginliği devam ettirmek isterse Türkiye’nin de atabileceği adımlar var. Fakat Kasım ayına kadar çok büyük dönüşümler beklenememeli. Amerika’da yeni başkan seçilene kadar çoğu alan otomatik pilotta gidecektir. Bu nedenle Amerika’nın bu tarihe kadar Türkiye’yi yatıştırmaya çalışacağı düşünülebilir. Öte yandan Türkiye ise bu zaman zarfında Amerika’yı adım atmaya zorlamalıdır. Hem PYD hem de FETÖ meselesinde baskı artırılırsa sonuç almak o kadar da imkansız değil. Obama Beyaz Saray’dan ayrılırken krizler çıksın istemeyecektir. Türkiye bu hassasiyeti lehine çevirebilir ve Amerika’yı adım atmaya ikna edebilir.

[email protected]