Darbeci albaydan ABD’li başsavcıya 'Türk ordusu emrinizdedir: Öl deyin ölelim'

Abdülkadir Şen / Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araş. Ens.
23.07.2016

Ömer Kulaç bu yılın başında Rıza Zarrab’ın ABD’li savcı Preet Bharara tarafından gözaltına alınmasının ardından ABD’li savcıya attığı tweet ve mentionda “Sir, Turkish Army is ready for your order. Öl de ölelim yani” diyecek kadar mankurtlaşmış ve aşağılık bir tutum sergilemişti. Bu tavır FETÖ darbesini planlayanların ABD ile olan yakınlıklarını açıkça ortaya koyuyor.


Darbeci albaydan ABD’li başsavcıya 'Türk ordusu emrinizdedir: Öl deyin ölelim'

Türkiye 15 Temmuz akşamı tarihinin en acımasız, en hoyrat ve en tehlikeli saldırılarından birine maruz kaldı. Milletin kendisini her türlü  tehlikeden korumak, ülke çıkarlarını kollamak ve halkın onların varlığıyla kendisini güven içinde hissetmesini sağlamak amacıyla emanet ettiği tankları ve uçakları 70 yaşındaki dedelere ve kendilerinin gördüğü darbe talihsizliğini evlatlarının yaşamasını istemedikleri için tanklara küreklerle müdahale eden günümüz nene hatunu 50 yaşındaki ninelere doğrultan zihniyet kime sadıktı? 15 Temmuz günü Meclis’i, MİT binasını, emniyet amirliklerini helikopterlerle tarayan, sivil insanları ve araçları tanklarla ezen, darbeye karşı duran masum halkı zırhlı araçlara karşı kullanılacak derecede etkili doçkalarla vuran darbecilerin önemli isimlerinden biri tutuklandı. Tutuklanan Albay rutbeli Ömer Kulaç son günlerde attığı tweet’lerde darbenin yaklaştığını adeta haber veriyordu. Nitekim Kulaç darbeden bir hafta önce Türkiye’nin Suriye politikasında bir takım radikal değişimlerin yaşanacağını açıklamış, kendisine DM yoluyla bundan nasıl emin olduğu sorulduğundaysa “Bana bunu bir hafta sonra hatırlatın” demişti.

Kulaç’ın bahsettiği siyaset değişiklikleri; Suriye konusunda Türkiye’nin ABD-Rusya dayatmalarına boyun eğmesi, 14 yıldır inşa ettiği duruş ve bağımsız dış politikadan vazgeçmesi, dünyada egemen devletler eliyle girişilen adaletsiz politikalara karşı eski tepkisiz ve hatta ortak rolüne bürünmesiydi. Türkiye zaten 2 Kasım seçimlerinden bu yana çok sayıda komplo ve silahlı saldırının hedefi olarak “Güvenli kölelik ile güvensiz bağımsızlık” arasında tercih yapmaya zorlanmıyor muydu?

Tüm delilleri silemediler

Ömer Kulaç bu yılın başında Rıza Zarrab’ın ABD’li savcı Preet Bharara tarafından gözaltına alınmasının ardından ABD’li savcıya attığı tweet ve mentionda “Sir, Turkish Army is ready for your order. Öl de ölelim yani” diyecek kadar mankurtlaşmış ve aşağılık bir tutum sergilemişti. Darbeden kısa süre sonra ilgili tweetler muhtemelen Albay Kulaç’ın bu hesabı yöneten diğer suç ortaklarınca silindi. Ama delillerin tümünü silmemişlerdi. Takipçileri bir Albay olduğunu bilmedikleri ama asker kökenli olduğunu düşündükleri Türk komutanının ABD’li bir yetkiliye “Türk ordusu emirlerinizi bekliyor efendim”  içerikli bir mesaj atmasına tepki gösteriyordu. Albay Ömer Kulaç darbe gecesi sosyal medyada şaşkınlığını ifade eden ve Suriye hakkında halktan yana haberler yapan bir kişinin “Neler oluyor?” sorusu üzerine mention atarak: “Beni sıkıyönetim komutanı yaptılar. Sıkıysa bölgeme yaklaş” diyordu alaycı ifadelerle.

Darbe anında attığı tweet’lerde ise “Neredesiniz ey zalımlar?” sorusunu sorup hemen sorunun yanı başına aşağılık bir gülücük işareti yerleştiriyordu. Darbeci Albay, Reyhanlı saldırısı sonrası taziye yayınlayıp saldırıda öldürülenleri şehit olarak tanımlayan, İstanbul saldırısını “Şeytana hizmet eden, İslâm ve insanlık dışı bir saldırı”  olarak kınayan Suriye’deki muhalif gruplar hakkındaki tutarsız iddiaları ile de toplumda hükümete yönelik bir nefreti tetiklemeyi planlıyordu. Ne de olsa darbecilerin geleneği hiç değişmiyordu. Zira tedhiş, halkı sindirme, silah ve güç sarhoşluğu son yüzyılda yaşanan tüm ülkelerdeki darbelerde temel meşruiyet kaynağı ve yöntemdi. Darbenin başarısız olacağının anlaşılmasından kısa bir süre sonra ise attığı tweet’lerle “Kimseyle irtibatım yok. Yollar kapanmış, mahsur kaldım arabada” diyerek darbeden habersiz olduğunu ima ediyordu.

Albay Ömer Kulaç, darbeciler tarafından Nevşehir Sıkıyönetim Komutanı olarak göreve getirilecekti ki; çiftçi Hasan Amca, terzi Ayşe Teyze, reklamcı Erol Olçak ve oğlu, Prof. Dr. İlhan Varank, muhtelif kesimler ve STK’lar, bin yıldır bu topraklarda İngilizlere de Fransızlara da onların 2016 darbesindeki işbirlikçilerine de karşı direniş sembolü olarak camilerden okunan ezanla, onur sahibi gazeteciler ve entelektüellerin sokağa çıkmasıyla tüm hayalleri suya düştü. Sadece onun hayalleri mi suya düştü? Peki ya “Efendim” dedikleri, bir milletin ordusunun kendi hizmetlerinde olduğunu yalaka bir edayla belirttiği Batılı efendilerinin oyunu? Zaten ne oyun onundu ne de o saygın bir oyuncuydu. Sadece emperyalist güçlere sadakati kendi değerlerine ve insanına hizmet etmeye tercih eden zavallı bir piyonun zihniyetinin portresiydi.

Darbeler, aktörler, algılar ve yanılgılar... Aktörler kimdi? Görünür aktörler Paralel Devlet Yapılanması olsa da asıl aktörler arka plandaydı. Paralelcilerin yanında herkesin malumu olan kemikleşmiş zihniyetin de hatırı sayılır desteği vardı darbeye. Kukla ortada ama kuklacılar gerideydi. Tarih boyunca sömürülenlerle sömürenler arasında, ılımlı İslam projesinin ürünü olan Gülen Hareketi kadar onursuzca, efendi-kölelik ilişkisine dayalı ama son derece başarılı organize olmuş bir ilişki kurulduğunu bilmiyorum.

Hepsinde ABD’nin parmağı var

Son yüzyılda 3. dünya ülkeleri ve İslâm dünyasında yaşanan darbelerin tümünde ABD’nin parmağı vardı. ABD siyasi makamları ve ABD elçiliğinin olayın ilk anlarında darbeyi bir devrim olarak ifade edip “uprising” ifadesini tercih etmeleri, ABD’li yetkililerin darbeyi  üstü örtülü destekleyen ihtiyatlı ve tarihleri boyunca gösterdikleri ikircikli tavırları ve açıklamaları ve tıpkı Mısır darbesindeki gibi ihtiyatlı ama darbe yanlısı açıklamaları ve Batı basınının tutumu şaşırtıcı değildi. İncirlik Üssü’nün meclisi bombalayan uçaklara yakıt ikmali yapması, İncirlik’te darbeci paşaların 12 esrarengiz toplantı yapmaları da şaşırtıcı değildi zira dünyadaki pek çok ABD üssü geçmişte darbe üssü rolünü başarıyla üstlenmişti. Darbe bir Amerikan darbesiydi ve Türkiye’nin son 10 yılda dış politikada yürüttüğü bağımsız, dürüst ve bölge değerleri merkezli politikalarını hedef alıyordu. Başta Doğu Perinçek olmak üzere farklı birçok kesimden gelen açıklamalar da bu yöndeydi. ABD, kendisi yayılmacı ve müdahaleci jandarma siyasetini yürütürken bu ülkenin “Yurta sulh cihanda sulh” sloganını pısırık, köleci bir zihniyet ve anlayış ile sürdürmesini temin amacı taşıyordu. “Dünya 5’ten büyüktür” demenin bir bedeliydi. Fox Tv analisti darbe başarılı olursa İslâmcılar kaybeder biz kazanırız demişti. Darbenin aktörleri başarısız oldu. ABD ve Batı başarısız oldu. Peki ya kuklalar? Onlar tam bir hüsrana uğradı ki efendileri de onlara yardım etmeyecek, gökler de onlara ağlamayacak... Üniformaları ve rütbeleri sökülünce o sahte ihtişamlarından eser kalmadı ve kendisine “Efendim” dedikleri aktörlerin onları terk etmesiyle basına yansıyan pijamalı görüntüleriyle öylece aciz bir halde kalakaldılar.

Pakistan’a benzeteceklerdi

Darbeler Amerikan ve Batı destekli darbelerdi. 28 Şubat darbesi de ABD’den start verilmiş bir darbe değil miydi? Aktörler belli. Peki ya algılar? Darbenin ilk anından itibaren bir algı savaşı başlayıverdi. Olayı kendi zaviyesinden değerlendirenlerin yanında, yoğun dezenformasyondan etkilenenler de oldu. Geçmiş darbelerin ve 80’li yıllardaki katliam ve cezaevi işkencelerinin bir ürünü olan PKK tabanından pek çok kimse -bir millet olarak darbeye sert tepki gösteren Kürtler dışarıda tutulmak kaydıyla- darbeyi destekledi. Kürtler PKK’yı değil vicdan ve değerlerini tercih edip dinledi. Geçmiş darbe zihniyetlerinden dolayı acı çekmiş olan pek çok sol grup ve ismin yanı sıra görünürde emperyalizm karşıtı ve liberal olan ve maalesef çoğu da mezhepçi yönüyle bilinen pek çok sanatçı, siyasetçi ve aktör de bilerek ya da bilmeyerek bir algı savaşının parçası oldu. Bilmiyorlardı ki darbeciler başarılı olsalar yaş ile kuruya bakmayacaklardı. Geçmiş darbelerin yanı sıra Mısır, Suriye gibi iç karışıklık ve darbelerin de yakın dönemdeki en büyük mağduru olan ve AK Parti düşmanı darbecilerin ilk önce kendilerini kurşuna dizip derilerini yüzeceğini, Kuran kurslarını kapatıp tüm dernek ve vakıflara el koyacağını, inanca hakareti yeniden sıradanlaştırıp başörtüsünü yasaklayacağını ve Suriye başta olmak üzere tüm İslâm aleminde Türkiye’yi tam bir manda ülkesi ve Müslüman dünyanın çıkarlarına karşı ABD kuklası haline getireceklerini gayet iyi bilen İslâmi-muhafazakar kesim de meydandaydı. Türkiye, Pervez Müşerref sonrası ABD mandasına dönen Pakistan gibi yapılacaktı. Ülkücü kesim meydana ilk önce inen kesimlerdendi. Az da olsa sol cenahtan meydana inenler vardı. Ulusalcı kesimden de. Her biri kendi gerekçeleriyle meydana indi elbette. Her biri kendi savaşını verdi. Kendi kazanımlarını korumayı amaçladı. Bununla beraber darbe boyunca Gazi Mahallesi, Malatya ya da diğer bölgelerde Alevilere saldırılar yapıldığı yönündeki bazı sol-mezhepçi yayın organlarında çıkan asparagas haberler algıları yönetmek üzere servis edildi.

Ölümlü tatbikat olur mu?

Meclisi bombalayıp çocukları annelerinin gözleri önünde tanklarla ezen darbeci askerler gündemden düşürülüp bir askerin kafasının kesildiği yalanı ile kitleler yönlendirilmek istendi. Asker sevgisi darbecilere kalkan olarak kullanılmak istendi. Askerlerin olayı bir tatbikat sandıkları sıklıkla dile getirildi. Oysa hangi ülkede insan öldürmeli tatbikat yapılmıştır ki? 2005 yılından çekilen görüntüler servis edildi, Suriye’den çekilen görüntüler servis edildi. Darbenin bir irtica yönetimine neden olacağı yönünde propaganda yapıldı. Bu iddiaları için ellerinde yaralı bir askeri hastaneye yetiştirmeye çalışan darbe karşıtı dört sakallıyı gösteren ve DAEŞ militanı olarak servis ettikleri sadece bir resim ve buna inanacak paranoyak bir kesim vardı. Bir resim üzerinden kitlelerini organize edip iç savaş planı yaptılar. Bir de yüzlerce askerin öldüğü, helikopterlerin düşürüldüğü, binlerce rütbeli askerin tutuklandığı devasa bir darbe girişimini  tiyatro olarak isimlendirenler vardı ki hayatlarında tiyatroya dair hiç bir  şey bilmedikleri ya da çıkarları için hakikati bu derece tersyüz edecekleri ortada olan bu kesime söylenecek söz yok. Erdoğan’ın tiyatro oyununa katılan askerler muhtemelen ömür boyunca hapis yatacaklar ve vatana ihanetten yargılanacaklar ve Erdoğan da başkan olacak. Karlı bir tiyatro oyuncular açısından doğrusu. Bir ülke için felakete neden olacak bu derece bir krizi bile Erdoğan’ın şahsına indirgeyerek olayı çarpıtmaya çalıştılar. Her zaman bir bahaneleri vardı zaten. İşte algıya dair birkaç konu da buydu.

Nerede yanıldılar?

Her şeyi kendilerince çok güzel planlamışlardı. Muhtemelen Erdoğan’ı derdest  etmeyi, başarılı olmaları durumunda da işi zamana yayarak üretecekleri çok sayıda fason evrak üzerinden gün be gün itibarsızlaştırmayı planlıyorlardı. TRT ve tüm basını, stratejik bölgeleri ele geçirecek siyasi liderleri, cemaat liderlerini -ve hatta tabanlarını- STK başkanlarını on binlerce kişiyi tutuklayacaklar, tıpkı Mısır’daki gibi ABD ve İsrail çıkarları adına baskı altına alacaklardı. Darbecilerin her biri bir bölgede vali olup servetlerine servet katacaktı. Ama yanıldılar. Yanılgıları büyük oldu. Silahını çekip halka ateş edilmesini emreden kendi komutanını vuran subayı, her sokak başında sabahlara dek tekbir sesleri ve sela sesleri ile kendilerine korkulu kabus olacak camileri, sokaklara dökülen her düşünceden on milyonlarca insanı, tanka karşı kürekle mücadele eden köylüleri, traktörünü, kamyonunu alıp kışlaların önüne koşan kalabalıkları, darbe bildirisini okumayı reddeden medya mensuplarını, gelişen sosyal medya ağlarını, özgürlük bilinci gelişmiş yeni nesli, polisleri ve bu darbede meşruiyet sahibi olmadıklarını unuttular. Eskiden darbeler ezanı sustururdu, bu defa ezanlar darbeyi susturdu. “Bu nasıl bir darbe? Hemen engelledi. Hiç böyle bir darbe gördünüz mü?” diyorlar. Sorarım size! Asıl siz hiç ölümden korkmadan meydanlara akan milyonlarca insan gördünüz mü?

[email protected]