Darbelerin aktörleri farklı, taktikleri aynı

Öğr. Gör. Tarkan Zengin / Ankara Yıldırım Beyazıt Ünv.
15.07.2022

'Darbelere karşıyız' dedikten sonra 'ama' ile başlayan cümleler darbecilere destek anlamına geliyor. 15 Temmuz darbe girişimine sözde karşı olduklarını söyleyenlerin, bugün darbe girişiminde bulunanların argümanlarını kullanmaları ise darbeci zihniyetle mücadeleye devam etmemizi gerektiriyor.


Darbelerin aktörleri farklı, taktikleri aynı

Milletimizin ölümü göze alarak FETÖ'cü hainlerin kalkışmasını durdurduğu gün "15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü" olarak ilan edildi. Her gün hatırlamamız gereken bu tarihi günün üzerinden altı yıl geçti. 15 Temmuz milletimizin tarihinde en büyük kırılma noktalarından biridir. Hainlerin darbe girişimi şayet başarılı olsaydı ülkemiz işgal edilecek, belki de bir iç savaşla karşı karşıya kalacaktı. Türkiye'nin son altı yıldır maruz kaldığı iç ve dış saldırılara baktığımızda o gün ne kadar büyük bir badireyi atlattığımız daha iyi anlaşılacaktır. Darbe girişiminin iç ve dış destekçilerinin halen ülkemize farklı yollarla diz çöktürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bu nedenle darbe girişimi bastırılmış olsa da mücadelenin devam ettiğini unutmamak gerekiyor. Bugünden geriye dönüp baktığımızda 15 Temmuz şehitlerimizin, gazilerimizin ve topyekün bir milletin verdiği istiklal ve istikbal mücadelesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Dünyada eşine az rastlanır bir mücadeleyi çıplak elle yapan aziz milletimiz, FETÖ'cü hain darbecilere de bundan sonra böyle bir girişimde bulunma niyetinde olanlara da ve ülkemizde gerçekleşen darbelere destek veren dış güçlere de gerekli dersi verdi.

On yılda bir darbe yapma geleneği vardı

Türkiye, Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın üç ay süren ömrü hariç tutulursa çok partili hayata geçtiği 1946 sonrasında ortalama her on yılda bir darbe gerçeğiyle karşılaşmıştı. 27 Mayıs darbecileri öyle bir sistem kurdular ki vesayet odaklarının istemedikleri siyasetçilere iktidarda kalma imkânı bırakmamışlardı. 27 Mayısçıların kurduğu askeri ve bürokratik vesayet odakları, darbeye ihtiyaç duymadan hep iktidar oldular. İstemedikleri siyasetçileri ise darbe ya da tehditlerle iktidardan uzaklaştırdılar.

Bu güruh yıllarca kendilerini ülkenin gerçek sahibi olarak gördüler. Millete dayanan siyasetçilere ise hep şüpheyle baktılar. Milletin değerlerine düşman darbeciler, Menderes ve arkadaşlarını astılar, Özal'a nefes aldırmadılar, Erbakan Hükümetine psikolojik harp yöntemleriyle post modern darbe yaptılar. Bu vesayet odakları Erdoğan'a karşı da aynı algı operasyonlarını yaptılar. Vesayet odaklarını geriletmek isteyen, bağımsız ve yerli-milli politika uygulayan, kalkınmayı ve demokrasiyi önceleyen siyasetçiler vesayet odaklarının sürekli hedefi oldu. AK Parti'nin iktidarıyla birlikte harekete geçen vesayet odakları yenildikçe yeni planlar kurdular. Tıpkı 27 Mayıs darbecilerinin darbe şartlarını oluşturmak için yaptıklarının benzerlerine 15 Temmuz öncesinde çok defa şahit olduk.

Bir dizi operasyon

2006'dan itibaren yapılan darbe planları, Cumhuriyet Mitingleri, 17/25 Aralık darbe teşebbüsü, Gezi Kalkışması, HDP'nin çağrısıyla gerçekleşen 6-8 Ekim olayları, HDP'nin özerklik çağrıları, çukur siyaseti ve nihayet FETÖ'cülerin darbe teşebbüsü vesayet odaklarının Erdoğan'ı devirmek için yaptıkları operasyonlardan bazılarıdır. Başarısız oldukça yeni planlar devreye soktular. Her başarısızlık onları daha da öfkelendirdi. Sonunda tarihimizin en karanlık ve en kanlı darbe teşebbüsünü milletimiz durdurdu. Menderes'in asılmasını evlerinde gözyaşları içinde sessizce protesto eden milyonların torunları Erdoğan'ın çağrısına uyarak meydanlara çıktı ve darbecileri durdurdu.

Darbe teşebbüsünün durdurulmasının elbette çok sayıda nedeni var. Cemil Koçak milletimizin darbe girişimini engellemesini sağlayan dinamikleri şu başlıklarda topluyor: "Liderliğin kararlılığı ve cesareti, AK Parti teşkilâtının canlılığı, medyanın neredeyse bütünüyle direnişi, yıllardan beri iktidara karşı geliştirilen kara propagandanın geniş kitleler üzerinde biriktirdiği direnç ve kararlılık, AK Parti seçmeni ile birlikte çok daha geniş bir yığınsal seçmen bloğunun uzun yıllardan beri darbe karşıtı pozisyonunu bilinç düzeyinde geliştirmesi, darbelerin yakın Türk siyasî tarihindeki olumsuz sonuçlarının zihinlere kazınmış olması, Ordunun bir kısmının, Emniyetin, MİT'in ve politikacıların direnişi."

Hangi darbeye benziyor?

Darbeciler kitle desteğini sağlamak için iktidara karşı yıkıcı ve şiddetli kara propaganda yapar. Darbe yanlısı siyasetçiler, medya ve aydınlar bu kara propagandanın gönüllü destekçileri olurlar. Muhaliflik maskesiyle oluşturulan kin ve nefret ortamıyla darbenin zeminini hazırlarlar. Her fırsatta iktidarda bulunanlara ve ailelerine karşı itibar suikastı yaparlar. Dikta rejimi, yolsuzluklar, paraları yurt dışına kaçıracaklar iddiaları Menderes ve arkadaşları için kullanıldığı gibi Erdoğan ve partisi içinde kullanıldı. Bütün bu iftiraların temel nedeni iktidarın meşruluğunu zedelemektir. Bu ithamlar sürekli tekrarlanarak kara propagandayla farklı düşünen kitleler bir arada tutulmaya çalışılır.

15 Temmuz hain darbe girişiminin ülkemizde daha önce gerçekleşen darbe girişimlerine benzer tarafları olduğu gibi darbenin başarısız olması nedeniyle ilk defa yaşanan tarafları da olduğunu ifade edebiliriz. 15 Temmuz öncesinde ve darbe girişimi sırasında yaşananlara baktığımızda bazı yönleriyle 27 Mayıs darbesine benzerlik gösterdiğini tespit etmek mümkündür.

Darbeci zihniyetle mücadeleye devam

İlk defa birçok kamu binası bombalandı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, TBMM, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Polis Özel Hareket Başkanlığı gibi birçok stratejik kurum bombalandı. Üstelik ilk defa bir darbe girişiminde savaş uçakları kullanıldı. Darbeci hainler milletimizin uçaklarıyla milletimizin üzerine bomba yağdırdılar. Emniyet Havacılık Dairesindeki pistte bulunan helikopter ve hangar, Akıncı Üssü'nün talimatıyla bombalandı. Bu hain saldırı sonucunda 7 polisimiz şehit olmuş, 5 polisimizde yaralanmıştı. Şehit polisler arasında ikiz olan Ahmet ve Mehmet Oruç kardeşler de vardı. Kimlikleri ancak silahlarındaki seri numaralarından tespit edilen böyle şehitlerimiz varken 15 Temmuz'a halen tiyatro diyenler var. FETÖ'cü hainlerin bir başka hedefi olan Özel Harekât polislerinin toplandığı bölgeye attığı bomba sonucu 47 polisimiz şehit olmuş ve 36 polisimiz de yaralanmıştı. Bu saldırı tarihimizde tek bir terör saldırısında en çok şehit verdiğimiz saldırı olarak yüreklerimizi dağladı. Bir başka acı tarafı ise bizim uçaklarımızla bizim polislerimizin şehit edilmeleridir.

İlk defa siviller hedef alınarak kurşun ve bombalar kullanıldı.15 Temmuz darbe teşebbüsünde 251 insanımız şehit oldu, 2193 gazimiz var. Uçaklar, tanklar ve silahlar sivillere bomba ve kurşun yağdırdı. 251 şehidimizin 47,5'i kurşunla vurulma, yüzde 21'i uçakların bombalaması, yüzde 9'u tankların ezmesi, yüzde 6,3'ü helikopterlerden açılan ateş, yüzde 4,2'si de şarapnel yaralaması sonucu şehit oldu. Gazilerimizin ise yüzde 39,8'i çatışmalar sırasında ateşli silahla vurularak, yüzde 27,8'i şarapnel parçalarıyla, yüzde 6,9'u helikopterden açılan ateşle, yüzde 7,9'u tankların ezmesiyle, yüzde 2,9'u uçakların bombalamasıyla yaralandılar. 15 Temmuz, tarihin en kanlı darbe girişimi olmasına rağmen bazı çevrelerce "kontrollü darbe" ve "tiyatro" olarak nitelendirilmesi akıl tutulmasıdır.

İlk defa bir darbe girişimi sırasında TBMM açıldı ve milletvekilleri darbeye karşı bildiri yayınlayarak mücadele çağrısı yaptı. TBMM Genel Kurulu 14 Temmuz gece yarısı çalışmalarını tamamlayarak yasama faaliyetlerine ara vermişti. 15 Temmuz akşamı hainler alçak uçuş yapınca dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Meclis'i olağanüstü toplantıya çağırmıştı. AK Parti, CHP ve MHP'den 107 milletvekilinin katılımıyla genel kurul toplantısı başlamıştı. Hainler TBMM'ye o gece üç kez bomba attılar. TBMM bombalandığında Milletvekilleri için hayati tehlike söz konusu oldu. Genel Kurul'un kapatılması gündeme gelince Bekir Bozdağ şunları söylemişti: "Milletin huzurunda, milletin yargısında hesap verecekler. Bomba da atsanız buradayız, ne yaparsanız yapın buradayız. Sizi yargının önüne çıkaracağız, millete hesap vermenizi sağlayacağız." Geçmişte yaşanan darbelerde kapısına kilit vurulan TBMM, ilk defa farklı siyasi partilerin katılımıyla olağanüstü toplanarak darbeye karşı durmuş ve ortak bir bildiri yayınlamıştır.

Darbeye karşı ilk defa sivil bir direniş gösterildi ve kalkışma durduruldu. Darbe tehlikesine karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısıyla 'Demokrasi Nöbetleri' başlamıştı. Demokrasi nöbetleri, 81 ilde milyonlarca insanın katılımıyla yapıldı. Dünya demokrasi mücadelesinin belki de en büyük sosyal hareketlerinden biri oldu. Çoğunluğu hayatlarında belki de ilk defa sokak eylemlerine katılarak memleketlerine sahip çıktı.

Birçoğunun daha önce sokak eylemi tecrübesi olmamasına rağmen ilk defa geniş kitlelerin sokaklarda birlikteliği oldu. 15 Temmuz gecesi başlayan ve sonrasında devam eden ve 27 gün süren demokrasi nöbetlerinde millet olarak sokaklarda birlikte mücadele etme bilinci geniş kitlelere yayıldı. Demokrasi nöbetleri darbecilere karşı mücadelenin önemli bir sembolü olarak tarihe geçti. Her kesimden insanla birlikte olarak "millet ruhunu" yeniden hissetmemizi sağladı. Demokrasi nöbetlerine katılan milletimiz, kendine tepeden bakan kesimlere de sokakları ateşe vermeden, araçları yakmadan, kamu araçlarına ve binalarına zarar vermeden, işyerlerini tahrip etmeden ve kaldırım taşlarını sökmeden "barışçıl bir eylemin" nasıl yapılacağını da gösterdi.

Millet olarak o gün büyük bir mücadele vererek darbeyi durduranlar olduğu gibi darbeye ağız dolusu karşıyız diyemeyenler de oldu. Darbecilerle mücadeleye sivil darbe diyenler de oldu. Darbelere karşıyız ama dedikten sonra kurdukları cümleler darbecilere destek anlamına geliyor. 15 Temmuz darbe girişimine sözde karşı olduklarını söyleyenlerin, bugün darbe girişiminde bulunanların argümanlarını kullanmaları ise darbeci zihniyetle mücadeleye devam etmemizi gerektiriyor.

@TarkanZengin