DEAŞ'ın değiştirdiği Irak

Bilgay Duman / ORSAM, Araştırmacı
13.01.2018

Musul’un DEAŞ’tan tamamen geri alınmasıyla birlikte, Irak merkezi hükümeti psikolojik üstünlüğü de ele geçirmiş, yaklaşık dört aylık süre içerisinde DEAŞ’ın kontrolünde hiçbir Irak toprağı kalmamıştır. Ancak DEAŞ’ın bıraktığı izler ve ortaya çıkardığı değişim, ekonomiden siyasete, nüfus yapısından toplumsal problemlere kadar her alanda kendini hissettirmektedir.


DEAŞ'ın değiştirdiği Irak
21 Kasım 2017 tarihinde Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, Anbar’a bağlı Rava’nın DEAŞ’tan geri alınmasıyla birlikte, Irak’ta DEAŞ’ın askeri olarak bittiği açıklamasını yaptı. Böylece DEAŞ’ın Haziran 2014’te Musul’u ele geçirmesiyle başlayan, yaklaşık 3,5 yıl süren mücadele askeri olarak sona ermiş oldu. Bu süreçte ilk bir yıl, yani 2014’ün ikinci ve 2015 yılının ilk yarısı, DEAŞ’a karşı Irak savunma durumunda kalırken, Ağustos 2015’te ABD’nin öncülüğünde DEAŞ’a karşı uluslararası koalisyonun kurulması ve Irak güvenlik güçlerinin yeniden toparlanmasıyla birlikte muharebe ve saldırı durumuna geçildi. Daha önce de bazı bölgeler DEAŞ’tan geri alınmasına rağmen, uluslararası koalisyonun kurulmasıyla birlikte DEAŞ’a karşı sistemli ve istikrarlı bir ilerleme sağlandığı görülmüştür. Ancak zaman zaman Haşdi Şaabi ve Irak güvenlik güçleri arasındaki uyumsuzluk ve koordinasyon eksikliği de DEAŞ’a karşı ilerlemede aksaklıklar ortaya çıkarmıştır. Musul ve Telafer operasyonunda bu durum açık bir biçimde kendini belli etmiş, nitekim 2016’nın sonunda tamamlanması planlanan Musul operasyonu ancak Haziran 2017’de tamamlanmıştır. Musul’un DEAŞ’tan tamamen geri alınmasıyla birlikte, Irak merkezi hükümeti psikolojik üstünlüğü de ele geçirmiş, yaklaşık dört aylık süre içerisinde DEAŞ’ın kontrolünde hiçbir Irak toprağı kalmamıştır. Ancak DEAŞ’ın bıraktığı izler ve ortaya çıkardığı değişim, ekonomiden siyasete, nüfus yapısından toplumsal problemlere kadar her alanda kendini hissettirmektedir.
 
Ayrımları keskinleştirdi
 
İnsani etki: DEAŞ’ın ortaya çıkardığı belki de en büyük değişim insan üzerinde olmuştur. DEAŞ’la savaş yaklaşık 3,5 yılda 60 binden fazla insa-nın hayatını kaybetmesine neden olurken örgütün etkili olduğu bölgelerde büyük demografik değişiklikler yaşanmıştır. DEAŞ’la mücadele askeri olarak bitmesine rağmen Birleşmiş Milletler verilerine göre 2.9 milyondan fazla mülteci, 1.4 milyondan milyondan fazla da geçici yerleşimci bulunmaktadır. Bu anlamıyla toplamda 4.3 milyondan fazla kişi ülke içerisinde DEAŞ nedeniyle yer değiştirmek zorunda kalmıştır. DEAŞ’tan geri alınan bölgelerdeki yeniden yapılandırma çalışmaları konusundaki aksaklık ve yavaşlığın yanı sıra, elektrik, su, sağlık gibi kamu hizmetlerinin sağlanmasındaki sıkıntılar da geri dönüşleri mümkün kılmamaktadır. Öte yandan DEAŞ toplum sosyolojisi üzerinde de derin etkiler bırakmıştır, örgütün toplumsal güveni yatay ve dikey olarak yıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Daha net bir ifadeyle, etnik ve dini gruplar arasındaki ayrımlar keskinleşirken, toplum ve devlet arasındaki kopukluk da giderek artmıştır. Irak’ta iktidarın ana kurucusu Şiiler arasında dahi karar alıcı mekanizmaya karşı soru işaretleri ortaya çıktığını söylemek yanlış olmayacaktır. Hatta Irak’ta nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiiler açısından önemli bir etken olan din adamları ile devlet mekanizması arasındaki mesafe de açılmıştır. 
 
‘Savaş ahlakı’ bitti
 
Güvenlik algısı ve sistemindeki değişim: DEAŞ ile birlikte Irak’taki güvenlik algısı ve sistemi de değişmiştir. Özellikle DEAŞ ile birlikte ortaya çıkan “dehşet dengesi” Irak’taki toplumsal hafızadan kolay kolay silinebilecek bir olgu değildir. DEAŞ, ülkedeki “şiddet eğiliminin çıtasını” oldukça yukarıya çıkarmıştır. DEAŞ’ın kullandığı yöntemler, eylem şekli ve kullanılan araçlar, hedef kitle sınırının olmaması Irak’ta “savaşın doğasını” değiştir-miş, hatta literatürde de kavramsal olarak tartışılan “savaş ahlakı”nı ortadan kaldırmıştır. Hatta DEAŞ’ın artık “terör” kelimesi ile dahi ifade edilemeyecek boyutta bir şiddet sarmalı ortaya çıkardığını söylemek yerinde olacaktır. Bununla birlikte örgütün Irak’taki varlığı güvenlik sistemini de değiştirmiştir. DEAŞ’ın etkinliğiyle birlikte devlet dışı silahlı aktörler ve PKK gibi terör örgütleri sahada yer edinmeye çalışmış, hatta DEAŞ ile mücadele bahanesiyle meşrulaştırılmıştır. Ayetullah Ali El-Sistani’nin fetvası üzerine toplanan Şii milis grupların Haşdi Şaabi çatısı altında yeniden aktive olmasıyla birlikte, devletin silahlı gücünün yerini alan ve hatta zaman zaman meşru silah kullanım gücünü elinde bulunduran, devlete karşı çıkan bir güvenlik sistemi ortaya çıkmıştır. Ayrıca DEAŞ’a karşı kurulan uluslararası koalisyonun varlığı da Irak hükümetinin izniyle dahi olsa, Irak topraklarını yeniden dışarıya açmıştır. Zira söz konusu koalisyona 60’dan fazla ülke katılım sağlamıştır. Ayrıca İran da doğrudan askeri olarak Irak topraklarında etkinlik göstermeye başlamıştır. Hatta Haşdi Şaabi ve Şii milis gruplar üzerinden Suriye gibi üçüncü ülkeleri etkisi altına almış ve operasyonlar yürütmüştür. Bu sistem içerisinde Haşdi Şaabi’nin bir yasa ile meşrulaştırılarak devletin resmi gücü haline getirilmesiyle, devlet dışı silahlı aktörlerin, devlet aygıtına paralel ya da alternatif bir yapıya kavuştuğu görülmektedir. Öte yandan terör örgütü PKK da DEAŞ’la mücadele bahanesiyle Irak’ta başta Sincar ve Kerkük olmak üzere kendine yeni üsler kurma ve meşrulaşma çabası içerisinde olmuştur. Bu durum önümüzdeki süreç içerisinde Irak hükümetini en fazla zorlayacak konulardan biridir.
 
Ülke bütünlüğü vurgusu
 
Siyasi etki: DEAŞ’ın varlığı ve Sünnileri savunduğu iddiasıyla ortaya çıkmış olması, Sünnileri Irak’ta suçlu durumuna sokmuş ve Sünnilerin siyasi süreçte sessiz ve çekimser kalmasına sebebiyet vermiştir. Diğer taraftan Irak’ta Şii siyasi söylemin yükseldiği bir süreç ortaya çıkmıştır. Hatta içerisinde farklı etnik ve dini gruplardan üyeler barındırsa da temel olarak Şii kimliği üzerinden hareket eden Haşdi Şaabi’nin DEAŞ’la mücadelede yürütücü güç konumuna gelmesi, Türkmenler gibi Irak’ta mezhepsel kimliğin etnik kimliğin gerisinde olduğu toplumlarda dahi mezhepsel kimliğin ön plana çıkmasına sebebiyet vermiştir. Ancak DEAŞ’ın mezhepsel kimlikler üzerinden beslenerek geliştiği ve gerginlik, güç boşluğu, güven eksiliği ortamından faydalandı-ğı görülmüştür. Bu nedenle özellikle son dönemde merkezi siyasetin ön plana çıktığı bir süreçle karşı karşıya kalınmıştır. Bu nedenle belki de DEAŞ’ın toplum üzerinde olumlu olarak ifade edebileceğimiz tek etkisi, mezhepçilik ve radikal söylemlere karşı çıkan ciddi bir kitlenin, Irak’ın birliği ve bütünlü-ğüne vurgu yapacak şekilde siyasi olarak kendini ifade etmeye başlaması olmuştur. Nitekim daha önce ciddi bir mezhepçi çizgi izleyen ve babası da bir Ayetullah olan Ammar El-Hekim, Irak İslam Yüksek Konseyi’nden (SCIRI) ayrılarak Ulusal Hikmet Hareketi’ni kurmuş ve parti ilkelerini liberal, sekü-ler ve milliyetçi söylemlerle açıklamıştır. 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılması planlanan genel seçimlerden önce merkezi siyasi söylemlere başvuran siyasi partilerin ya da akımların artması, Irak’ın ihtiyacı olan pozitif değişimi beraberinde getirecek nitelikte olacaktır. 
 
Diğer taraftan DEAŞ, Irak’taki siyasi ve idari dengeyi de değiştirmiştir. Özellikle DEAŞ’ın ele geçirdiği toprakların bir kısmının geri alınması süre-cinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sınırlarını genişletme fırsatını ortaya çıkarmıştır. Zaten 2003’ten sonra haksız ve illegal olarak elinde tuttuğu toprakları genişleten IKBY, Irak merkezi hükümetinin zayıflığını fırsat bilerek önce Kerkük’ü ele geçirmiş, sonra da DEAŞ’tan geri alınan toprak-lar üzerinde tahakküm kurmaya çalışmıştır. Bu IKBY ve Irak merkezi hükümeti arasındaki dengenin bozulmasına ve gerilimin de artmasına sebebiyet vermiştir. Hatta IKBY Başkanı Mesut Barzani, hem Irak merkezi hükümetinin zayıflığı hem de uluslararasılaşan bölgesel krizleri fırsat bilerek, IKBY’yi bağımsızlık referandumu sürecine sokmuştur. Nitekim İsrail hariç neredeyse tüm dünyanın tepkisine yol açan referandumu 25 Eylül 2017 tarihinde ger-çekleştiren Mesut Barzani, hem IKBY hem de şahsi siyasi geleceği için bugüne kadar en yanlış adımı atmıştır. Referandum Kürt iç politikasındaki ayrış-maları arttırırken, Erbil-Bağdat arasındaki gerilimi körüklemiştir. Bununla birlikte IKBY’nin bağımsızlığına karşı uluslararası ve bölgesel bir konsensüs oluşmuş, hatta problemli ilişkilere sahip Türkiye ve Irak’ı yeniden bir araya getirerek, ittifak ilişkisinin kurulması sağlanmıştır. Bu ittifaka İran da dahil olmuş, IKBY hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde yalnızlaştırılmıştır. Irak merkezi hükümeti attığı adımları bir ileriye taşımış, Mesut Barzani’nin partisi olan KDP’nin rakibi KYB ile ittifak kurarak, IKBY’nin 2003’ten sonra anayasal hakları dışında elinde tuttuğu bütün toprakları kısa bir sürede geri almıştır. IKBY, 14 yıllık kazanımı bir anda kaybetmiştir. Bu anlamıyla DEAŞ’ın Irak’taki varlığı ve sonrasının Irak’taki siyasal yapı üzerinde ciddi bir değişime yol açtığını söylemek yanlış olmaz. 
 
100 milyar dolar harcandı
 
Ekonomik ve coğrafi etki: Irak hükümeti, yaklaşık 3,5 sene süren DEAŞ ile mücadeleye 100 milyar dolardan fazla para harcamıştır. Bu rakam nere-deyse Irak’ın bir yıllık bütçesine denk gelmektedir. Nuri El-Maliki’nin başbakanlık döneminin sonuna denk gelen 2014 yılında, DEAŞ müdahalesinden önce, Irak bütçesinde yaklaşık 64 milyar dolarlık bir açık ortaya çıkmıştır. Bu açıkla birlikte DEAŞ ile mücadeleye sarf edilen 100 milyar dolarlık rakam da düşünüldüğünde Irak hükümeti için ciddi bir ekonomik yük bulunmaktadır. Bu ekonomik yük, savaşın ortaya çıkarmış olduğu tahribat ve yeniden yapılandırma çalışmaları da hesaba katıldığında daha da büyümektedir. Tahmin edilen rakamlara göre Irak’ın yeniden yapılandırılması için 100 milyar dolardan fazla paraya ihtiyaç duyulmaktadır. Irak’ın gelirlerinin yüzde 96’sını başta petrol olmak üzere enerji kaynaklarından elde edilen gelir oluşturmak-tadır. Ancak Irak’ta DEAŞ ile yürütülen savaş nedeniyle petrol altyapısı da ciddi oranda hasar görmüştür. Enerji kaynaklı gelirlerin arttırılabilmesi için enerji konusunda da yatırımlara ve altyapı çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu nedenle Irak’ın ciddi bir ekonomik darboğaza girdiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Irak’ın bu problemleri tek başına aşması da mümkün gözükmemektedir. Nitekim Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası öncülüğünde 8-12 Şubat 2018 tarihlerinde Kuveyt’te “Irak Donörler Konferansı”nın yapılması planlanmaktadır. Böylece Irak’ın yeniden yapılandırma sürecine uluslara-rası destek sağlanmaya çalışılacaktır. 
DEAŞ’ın ortaya çıkardığı önemli etkilerden biri de Irak’taki coğrafya üzerinde olmuştur. Bazı yerleşim yerleri tamamen haritadan silinmiştir. Halen geri dönemeyen ciddi bir nüfus olduğu ve geri dönüş konusundaki zamanlama düşünüldüğünde, özellikle Bağdat’ın kuzeyinden Duhok’a kadar olan coğrafyada ciddi bir dönüşüm olduğundan bahsetmek mümkündür.
 
Sonuç olarak DEAŞ’la mücadele sürecinin Irak’ı temelden etkilediğini söylemek yerinde olacaktır. Bu etki kısa vadede farklı sonuçlar ortaya çıkarsa da Irak’ın kısa, orta ve uzun vadede yeni ve farklı gelişmelere sahne olacağını söylemek mümkündür. Bugün itibariyle DEAŞ askeri olarak Irak’taki kontrol alanlarını kaybetmekle birlikte, ideolojik, siyasi, toplumsal, düşünsel, duygusal, ekonomik vb. etkilerini sürdürmektedir. Irak’ta dengenin yeniden kurulması uzun zaman alacak gibi görünmektedir. Önümüzdeki süreçte Irak’ta yapılacak yerel ve genel seçimler Irak’ın geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Irak’taki uzlaşma, barışın tesisi, sosyal yenilenme ve kalkınma programlarının uygulanması, Erbil-Bağdat arasındaki dengenin anayasal temeller üzerinden siyasi uzlaşıyla çözülmesi, seçim sonrası kurulacak hükümetin kapsayıcı ve dengeli olması, Irak’taki sorunların çözümünü kolaylaştıra-cak niteliktedir. DEAŞ tecrübesinin Irak üzerinden bölgede ve uluslararası düzeydeki etkisi de göz önüne alınarak, Irak’taki tüm süreçlerin bölge ülkeleri ve uluslararası güçler tarafından desteklenmesi, Irak’ın geleceği açısından son derece önemlidir.
 
@BilgayDuman