Değişen seçmen paradigması ve sosyolojiyi yönetmek

İhsan Aktaş / GENAR Başkanı
17.03.2019

Ak Parti, iktidarları döneminde bugün yeniden anlamaya çalıştığı seçmen öznesi olarak yeni bir sınıf ve yeni bir sosyoloji var etmiştir. Bu yeni sınıf, genel anlamda ideoloji ve parti bağlılığından gün geçtikçe uzaklaşarak her seçimde yeni davranış biçimleri ortaya koymaktadır.


Değişen seçmen paradigması ve sosyolojiyi yönetmek

Dünyada Türk halkından daha politik bir halk yoktur. Çünkü siyaset halk için büyük bir anlam ifade etmektedir. Siyasi deneyim açısından Türkiye, ekseriyetle Avrupa, bazen de Amerika Birleşik Devletleri ile mukayese edilmektedir. Oysa gerek Avrupa gerekse Amerika Birleşik Devletleri için ülkede yönetimin değişmesi, bir siyasi partinin yerine başka bir siyasi partinin iktidar olması temelde çok büyük farklılık oluşturmamaktadır. Yönetimin değişmesi, ülke ekonomisi, demokrasinin işletilmesi ya da temel hak ve hürriyetlerle ilgili yalnızca noktalar ve virgülleri değiştirmektedir. Oysa Türk siyasal hayatının yakın geçmişine baktığımızda, Türkiye’de tek parti döneminin kapanması ve çok partili hayatın başlaması ile birlikte ülkede devrim olmuşçası-na köklü değişiklikler yaşanmıştır.

Halkın talepleri

Tek parti döneminde din ve vicdan hürriyetinden kişisel hak ve hürriyetlere, geleneklere bağlı olan her şeye düşman, Batı modernliğine kölelik düzeyinde bağlı ve jakoben bir anlayışla halkı zorlayan, halkı fakirleştiren, kültürel değerlere düşmanlık yapan bir elit zümreden başka hiçbir şeyi hesaba katmayan bir anlayış hüküm sürerken, Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Cumhuriyet tarihinde ilk kez halkın talepleri dikkate alın-mış,  din ve vicdan hürriyeti alanından ekonominin iyileşmesine kadar bir dizi toplumsal ve siyasal normalleşme yaşanmıştır.

Sivil siyaset

Yalnızca tek parti dönemi ile Demokrat Parti döneminin karşılaştırılmasıyla dahi toplum hayatında ne kadar köklü değişikliklerin yaşandığını gören Türk halkı, siyasetin hayatlarına yapmış oluğu iyileştirmelere bakarak siyasete karşı duyarlı olmuşlardır.  Siyasal anlamda tek parti ile özdeşle-şen yönetim anlayışı, bir yönüyle vesayetin de temsilcisi olmuştur. Cumhuriyet’in kurulduğu günden bugüne ülkede ne zaman tek parti zihniyeti ve vesayet etkin olmuşsa halk kaybetmiştir. Ve ne zaman Demokrat Parti’nin devamı olan sivil siyaset hükümet etmişse halk kazanan taraf olmuştur.

Batı sömürge imparatorluğu ise I. Dünya Savaşı sonrası başta sömürge ülkeleri olmak kaydıyla dünyanın geri kalanını da çeşitli yöntemlerle otokontro-le tabi tutmuşlardır. Bir yönüyle vesayet rejimleri, milli devletlerle birlikte küresel güçlerin de doğrudan müdahil olduğu alan olmuştur. Örneğin Türki-ye’de ne zaman tek parti zihniyeti zayıflamış ve halkın eli güçlenmişse küresel güçlerin de desteği ile askeri darbeler yapılmış, tekrar tek parti zihniyeti ülkeye hâkim olmuştur.

Bir imparatorluk bakiyesi olan Türk halkı ise asırlık birikimi ile siyasete karşı aşırı derecede duyarlıdır. Hayatında köklü değişiklikler yapan siya-sal değişimi siyasilerden daha sıkı bir şekilde takip eder. Bugüne kadar Türkiye’de yapılan bütün seçimlerde seçim bittikten sonra yapılan yorumlarda Türk halkının maşeri vicdanla hareket ettiği, seçmenin tek kişilik bir temsil gibi her şeyi sofistike bir şekilde hesap ederek oy kullandığı yönünde ka-naat hâkim olmuştur.

Türkiye’de seçmen davranışının ne denli sağduyulu refleks gösterdiğini örneklendirmek için elde yeteri kadar seçim sonucu mevcuttur. Bu konuda üzerinde durulacak iki önemli örnek, var olan durumu açıklamaya yetecektir.

Sağduyulu refleks

1994 yılında başta İstanbul olmak kaydıyla SHP’li belediyelerde çok başarısız bir yönetim sergileniyordu. Türk halkı seçimlerde ülkenin geçmiş iktidarlarını veya belediyelerin çoğunu elinde bulunduran SHP’yi seçmek yerine Ankara, İstanbul, Diyarbakır başta olmak üzere yönetilememe prob-lemi yaşayan büyük şehirler siyasi ve ideolojik anlamda daha örgütlü, daha iddialı, daha yerli fikirlerle siyaset yapan Refah Partisi’ni seçti. Bu vere-ceğimiz ilk örnek. Türkiye’de yerel yöneticilik ve belediyelerin yönetilebilir olması da bu dönemde başarılmıştır.

İkinci örnek ise 28 Şubat sürecinden sonra yapılan genel ve yerel seçimlerde Türk seçmeninin takındığı tutumdur. 1999 yılında yapılan seçimler-de genel seçim için vesayet rejimi tarafından Refah Partisi yerine kurulan Fazilet Partisi’nin hükümet etmek için önü kapalı olduğundan halk, bir önceki seçimde birinci olan partiye ancak yüzde 16 düzeyinde oy vermiş, genel seçimle birlikte yapılan yerel seçimde ise Fazilet Partisi’ne yüzde 23 oy vererek Fazilet Partisi’ni birinci parti yapmıştır.

Türk siyasal hayatında bu tür örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yine 7 Haziran seçimlerinde Ak Parti iktidarını yüzde 41 düzeyinde bırakan seçmen, muhalefet partilerinin hükümet kuramaması ve yine geçiş sürecini Ak Parti’nin yönetmesinden dolayı muhalefet partilerinin kaostan başka bir şey ortaya koyamayacağını anlayarak 1 Kasım’da yapılan seçimlerde Ak Parti’yi yüzde 50 oyla tek başına iktidar yapmıştır. Zaman zaman uluslararası ilişkilere bakarak iktidar değiştiren Türk halkı, Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında ise Bülent Ecevit’in CHP’sini tek başına iktidara taşımış-tır.

 Hizmet siyaseti

Ak Parti kurulduktan sonra ülkede oluşan hizmet açığı problemini doğru okumuş ve bu problemi sağlıklı bir şekilde tasnif etmiştir. Ak Parti siya-setinin özü, “hizmet siyaseti” olarak adlandırılabilir. Ak Parti iktidarının ilk yıllarında ekonominin iyileşmesi ulaşım ve sağlık alanından yapılan iyileştirmeler öne çıkarken; süreç içerisinde hizmet kalemleri binlerle ifade edilmeye başlamıştır. Eğitimde mekân sorununun çözüme kavuşturulması ve engellilerle ilgili yapılan devrim niteliğinde çalışmalar, Ak Parti hizmet siyasetine verilecek önemli örneklerdendir.

Ak Parti iktidarında yapılan hizmetlerden memnun olup Ak Parti’yi her seçimde iktidara taşıyan seçmenin kendisi de zaman içerisinde değişime uğramıştır.  Bu konu hakkında Sadettin Ökten bir söyleşisinde “Türkiye Özal döneminde kapitalizme geçmeye karar verdi, fakat kapitalizm ete kemi-ğe Ak Parti döneminde büründü. Çünkü kapitalizm zenginlik isteyen bir durumdur” şeklinde bir değerlendirmede bulunmuştur. Ak Parti, iktidarları döneminde bugün yeniden anlamaya çalıştığı seçmen öznesi olarak yeni bir sınıf ve yeni bir sosyoloji var etmiştir. Bu yeni sınıf, genel anlamda ideo-loji ve parti bağlılığından gün geçtikçe uzaklaşarak her seçimde yeni davranış biçimleri ortaya koymaya başlamıştır.

Üç yeni seçmen türü

Ak Parti iktidarları döneminde oluşan bu yeni sınıfı başlıca üç kategoride incelemek mümkündür.

1. Ekonomik seçmen: Ak Parti bugüne kadar muhalefet saiki ile oy kaybı yaşamamış ve hayata geçirdiği hizmetlerle, parti ve gelenek bağlılığı ile yüzde 40 bandında bir oy potansiyelini elinde tutmayı başarmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan seçmen grubu ise ülke ekonomisinin durumuna göre seçim davranışını şekillendirmektedir. Bu seçmen grubu ekonomide bir daralma yaşandığında Ak Parti’den uzaklaşmış ve ekonomi iyileşince tekrar kendi partisine geri dönmüştür.

Ak Parti’nin kurulduğundan bugüne kadar Türk seçmeninin yüzde 70’inden bir defalığına dahi olsa oy aldığı seçim sonuçlarında açıkça görülmektedir.

2. Bireysel seçmen: Yerel seçimler söz konusu olduğunda yukarıda bahsettiğimiz hizmet siyaseti Ak Parti’nin yerel yönetimlerdeki en iddialı ol-duğu alan olmakla birlikte şehirlerde kentleşme süreçlerinin tamamlanmasından sonra bu durum Ak Parti için bir sendroma dönüşmüştür. Özellikle İstanbul’da Ak Partili belediyeler, hizmet sendromundan çıkamadıkları için Ak Parti’den Cumhuriyet Halk Partisi’ne geçen belediyelerin hiçbir temel hizmet girişiminde bulunmadan, yalnızca halkla ilişkiler yaparak sosyolojiyi Ak Parti’ye göre daha iyi yönettikleri açıkça görülmektedir. Bu bağlam-da seçmenin bireysel tercihlere yönelmesi, bir yönüyle şehirlerde temel kentleşme sorunlarının büyük oranda çözüldüğü anlamına gelmektedir. Seçmen bir problemi çözüldüğünde kendisine yeni bir talep eğrisi oluşturur ve kanaatimce Ak Parti’nin sürekli vurguladığı yatırım ve hizmetler, seçmen beklen-tileri anlamında duymazdan gelinen konular arasına girmiştir. Seçmen artık hizmet söyleminin yanı sıra etkili iletişim de talep etmektedir.

Siyasi partiler, çoğu zaman kuruluş dönemindeki paradigmaya bağlı olarak seçmen davranışlarını okuma eğilimindedir. Ak Parti hükümetleri ise uzun erimlidir ve bu süreç içerisinde seçmen sosyolojisinde ve ihtiyaçlarında yaşanan değişimler ile seçimlerde alınan sonuçlar çoğu zaman seçmen okuması için bir fırsat olmuştur. Fakat asıl olan seçim sonuçlanmadan seçmen davranışlarını okuyabilmektir.

3. Muhalif seçmen: Ak Parti’nin sürekli iktidarda kalması muhalefet kanadını bir konuda motive etmiştir. Uluslararası ilişkilerde kullanılan “Or-tak düşman’’ kavramı Türkiye’deki iç siyaseti okumak için bir karine oluşturarak ideolojik tutumların sembolik hâle geldiği, davranışların daha çok yaşam tarzı üzerinden ya da gelenek karşıtlığı üzerinden okunduğu bir dönemde Recep Tayyip Erdoğan’ı yenme ideolojisi muhalefet için oldukça önemli bir motivasyon aracı hâline gelmiştir.

Muhalefetin bu tutkusu partilerin ideolojileri dâhil her şeyi görmezden gelmelerine neden olmaktadır. Uluslararası güçler, ana muhalefet, İyi Parti, HDP ve söylemesi zor ama Saadet Parti’sini bir araya getiren şey aynı motivasyondur. Hizmetten, ekonomiden, iyi yönetimden bağımsız salt Ak Parti’yi yenme üzerine dünyada bir ittifak ortaya çıkmıştır. Bu ittifakı destekleyen seçmen tabakasının ise ayrıca analiz edilmesi gerekmektedir.

@ihsanaktas