Değişmeyen gündem: Af ve mazisi

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu
5.12.2025

Devlet için af bir yanda toplum düzenini bozan eylemlerin cezalarının görmezden gelinmesi anlamı taşırken diğer taraftan tarihsel serüven içinde gelişen “kerim devlet” kavramının bir ifadesidir. Bir yandan istenmeyendir bir yandan gerekli görülen… kendi içinde çelişki içerir. Bu çelişki, itiraz ve istek dengesi tutturulabilse bile tamamen izale edilemez hiçbir zaman.


Değişmeyen gündem: Af ve mazisi

Cüneyd Altıparmak/ Hukukçu

"Terörsüz Türkiye" süreci ile af konusu tekrar gündeme geldi ve konuşulmaya devam ediyor. Af, sosyo-politik bir olgu olmasının yanında düzenlenme tekniği ve mevzuat boyutu sebebiyle bir hukuki kurum aynı zamanda... Bu konunun tarihsel odak noktalarına doğru bir yolculuk yapmak, bugünkü tartışmaları anlamamıza yardımcı olabilir. Bugün, af kavramına ve mazisine doğru sizinle bir yolculuk yapmak istiyorum...

Bir suç işleyeni, kusur veya hata yapanı bağışlamak anlamına gelen af kavramı, "genel af" ifadesine dönüşünce farklı bir boyut kazanıyor. Türk Dil Kurumunun tanımına göre, kamu yararına uygunluğu anlaşıldığında belli bir veya birkaç suç çeşidi için yapılan kovuşturmaların durdurulması, verilmiş cezaların kaldırılması veya azaltılması olarak tanımlanıyor.

Genel ve özel af...

Af konusu hukuki olarak ikiye ayrılır. Birincisi genel (umumi) aftır. Herkes için istisnasız biçimde çıkan düzenlemedir. İkincisi ise özel (hususi) aftır. Bu ise, bir kişinin "özel durumu" sebebiyle affedilmesidir. Bu halde kişinin "sağlık sorunları" dikkate alınarak süreç yürütülür. Genel af konusu tüm anayasalarımızda Meclis'in yetkisinde tutulmuştur... Kanun-i Esasi'de padişaha tanınan özel af yetkisi 1921 ve 1924 Anayasalarında Meclise, 1961 Anayasasında ise Cumhurbaşkanına tanınmıştır... Buna göre özetle, "...sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle belirli kişilerin" cezalarını hafifletme veya kaldırma yetkisi Cumhurbaşkanına verilmiştir. Bu durum 1982 Anayasasında da korunmuştur. Yani hali hazırdaki durumun 150 yıllık mazisi var.

Affın hukuki sonucu

1926 yılında yürürlüğe giren 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 97. maddesinde geçen "Umumi af, hukuku âmme dâvasını ve hükmolunan cezaları bütün neticeleri ile birlikte ortadan kaldırır" hüküm 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 65. maddesine aynen geçmiş ve hatta genişletilmiştir. Buna göre af, hükmolunan cezaları bütün neticeleriyle ortadan kaldırır.

Türkiye'de af çıkmasa bile affa benzeyen onlarca hukuki mekanizma işlerliğini devam ettirir. Bu hep böyle olmuştur. Toplumun sonuca göre hukuki kavramlara anlam yüklemesi nedeniyle bir kargaşa olduğu bilinen bir durumdur. Bir kimsenin tutuklanması, ceza aldığı; tahliye edilmesi ise beraat ettiği zannedilmesi bilinen bir yanılsamadır. Bunun benzeri durum, cezanın ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, uzlaşma veya önödeme ile dava açılmaması, şartlı tahliye veya denetimli serbestlik kararları ile affın karıştırılmasında da aynıdır. Bilinenin aksine genel affın uygulaması fazla değildir. Bunun yerine özel durumlara özgü ceza indirimi, tahliye veya erteleme kurumlarının uygulandığı görülür.

Osmanlı'da af...

Devletin sahibi olan sultanın, tebaasına bir lütfu olarak görürüz affı Osmanlı'da. Çıkılan seferler, yapılan savaşlar, tahta çıkma durumlarında sıkça görebiliriz affı. Burada affın bir "ferman" ile duyurulduğu, adaletin değil daha çok "merhametin" ağır bastığı bir olgudur bu dönemde af. Osmanlı'nın son dönemindeki afların siyasi dönüşüm sonrası oluştuğunu görürüz. Tanzimat, Islahat Fermanları sonrasında gelen aflar, II. Abdulhamit'in tahta çıkışı sebebiyle çıkarılan af, II. Meşrutiyet sebebiyle yapılan düzenleme ve bazı olaylar sebebiyle gündeme gelen sınırlı aflar buna örnektir. 1922'deki son afla "İstanbul Hükümeti" egemenlik alanını tescillemek ister ama bu perde kapanır, zira artık Meclis Hükümeti ipleri eline almıştır...

İlk af...

İlk evrede de bakış açısı "yeni bir başlangıç" ve "itibar ve egemenlik" tesisidir. İlk olarak kuruluş evresinde işgal kuvvetlerinin "suç saydıklarını" temizlemekle başladı işe hükümet. 5 Aralık 1921 tarihinde çıkarılan Aff-ı Umumi Hakkında (Genel Af) Kanunu ile Fransızların tahliye ettiği işgal bölgelerinde işlenmiş bütün suçlar affedildi: "Fransızlar tarafından işgal edilip 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması gereğince boşaltılan bölgelerde işlenmiş bütün suçları işlemiş olan kişiler hakkında genel af ilan edilmiştir (m.1)"

İlk kez çıkan affa dair Meclis tutanaklarında birçoktartışma olduğunu görürüz. Dönemin Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey şöyle özetler çıkan yasayı: "Bizde 'genel af' denildiğinde bunun anlamı herkes için geçerli bir af demek değildir. Genel af, bilirsiniz, suçu ortadan kaldıran aftır; bu anlamdadır. Buradaki 'genel' kelimesi, sözlük anlamı genişletilerek hukuk terimi haline gelmiştir. Bu yüzden kimsenin aklında bir karışıklık olmasın, rica ederim..."

1922-1929 dönemi

İkinci af, ilkinden 14 gün sonra ilan edildi. 19 Aralık 1921'de "Hıyanet-i Vataniye Kanunu" kapsamındaki bazı suçlar için öngörülen af. 1922'de yine bir genel af ilan edildi. TBMM hem cephe arkasında huzur sağlamak hem de millî mücadeleye katılımı artırmak istiyordu. Özellikle asker kaçakları, emre itaatsizlik gibi fiiller kapsama dahil edildi. Ancak ağır ceza gerektiren cinayet, yağma ve cinsel suçlar kapsam dışı tutuldu. 31 Mart 1923'te Lozan Antlaşması gereğince Türkiye'nin elinde bulunan askerî ve sivil esirlere ilişkin af çıkarıldı. Aynı yılın aralık ayında yine bir genel af çıktı.

Cumhuriyet ilanından sadece iki ay sonra çıkarılan bu af ile rejim; "yeni bir başlangıç" yapmak istiyordu. 20 Mart 1924'te genel affa "ek bir düzenleme" getirildi. Genel affın suçlar ve tarih bağlamında kapsamı genişledi böylece "açılan temiz sayfa" yenilendi. 1920'lerde alkol tüketiminin sınırlandırılması amacıyla "Men-i Müskirat Kanunu" çıkarılmıştı. Bu yasa nedeniyle çok sayıda kişi küçük adli para cezası ve kısa hapislerle karşı karşıya kalmıştı. 11 Aralık 1924'te bu kimselere de af getirildi. Büyük Buhran'ın etkisi Türkiye'ye yansımışve ekonomik zorluklar nedeniyle kabahat suçlarında ciddi artış vardı. 23 Mayıs 1929'da da bu konuda esnaf ve çiftçilerin kabahatleri affedildi.

Yıl 1933. Cumhuriyetimizin 10. yıldönümü. Ekonomik buhran yaşanmış ama etkileri sürmüş, isyanlar ile mücadele edilmiş ve siyasi suikast girişimlerine maruz kalınmış on yılın ardından devlet kendisini bir "bağışlama gücü" olarak da göstermek istedi. Yani, Cumhuriyet, artık kendine güveniyordu; bağışlayabilirdi...

Bu af bu yönüyle kamuoyunda büyük yankı uyandırdı. Ardından 1936 ve 1938 yıllarında Tunceli bölgesindeki nüfus kaydı ve askerlik sorunlarını gidermeye yönelik düzenlemeler ve yine 1938'de İstiklal Mahkemeleri mahkûmlarını kapsayan siyasi nitelikli af gündeme geldi. 1940 ve 1941 yıllarında depremlerde yararlılık gösteren mahkûmlar affedilirken, II. Dünya Savaşı konjonktüründe 1944'te Müttefik devletler tebaası için diplomatik bir düzenleme yapıldı. 14 Haziran 1946'da basın suçlarına ilişkin kapsamlı bir af yasası çıkarıldı...

Çok partili dönem

Çok partili döneme geçilmesi ile af, siyasetin gündemine daha çok girmeye başladı. Tek partili dönemdeki yaklaşıma ek olarak artık yeni bir vaat-beklenti döngüsü vardı ortada... Nitekim öncesinde yaşanan sorunlar Demokrat Parti, 1950 seçimlerine "genel af" vaadiyle girmişti. Haliyle seçim sonrası ilk icraat da bu oldu. Ceza evleri boşaldı. Şimdi kapsama alınırsa büyük tepki oluşturacak suçlar bile affa uğramıştı. Sevinçle karşılanan bu geniş kapsamlı af; yerini bir süre sonra birtakım asayiş olaylarına bıraktı...

Af bu dönemle bunlarla sınırlı kalmadı. 1954 ve 1958 yıllarındaki orman suçları afları, orman köylüsünün yasa dışı tarla açma veya işgal gibi eylemlerini cezasız bırakarak devletle vatandaş arasındaki mülkiyet gerilimini azaltmak hedeflendi. 1957 yılında çıkarılan ateşli silahlar düzenlemesiyle o dönemde yaygın olan ruhsatsız silah sahipliği sorununu çözmek ve bu suçlardan kaynaklı mahkumiyetleri ortadan kaldırmak hedeflendi...

Namludan sonra gelen af

1960 darbesi, Türkiye'de hukukun ve siyasetin ilişkisini derinden sarsmıştı. Yeni anayasa bile bu derin sorunu çözmekte yeterli olmadı. Darbe döneminin ürettiği"ideolojik mahkumiyetler" sorunun temelini oluşturuyordu. Bu döngüye 1970'li yıllarda artan siyasi şiddet ortamının getirdiği durum vardı: Cezaevleri ideolojik mahkûmlarla doldu.

1974'te Bülent Ecevit hükümeti, "toplumsal barış" gerekçesiyle büyük bir genel af çıkardı. Bu af, yaklaşık elli bin hükümlüyü etkiledi. Ecevit, Meclis kürsüsünde şöyle diyordu: "Bu af, kinleri dindirecek, toplumu yeniden bir arada tutacaktır." Ancak, sonuç bildiğimiz gibi tezahür etti...

Bu dönemde çıkan af pek tabii bundan ibaret değildi. 1960-1974 arasında 16 kez benzeri düzenlemeler yapıldı. 1960'ta ilk af, "Hürriyet Mücadelesi Uğrunda İşlenen Bazı Suçların Affına Dair Geçici Kanun" ile gündeme gelen düzenlemeydi.

12 Eylül 1980 darbesi, "af" kelimesine uzun süre soğuk baktı. Askerî yönetim, disiplini sağlamak adına her türlü affa karşı çıktı. Ancak cezaevlerinde biriken sorunlar, insan hakları eleştirileri ve toplumsal baskı yeni tartışmaları beraberinde getiriyordu. Dolaysıyla af gündemi sivil siyasete kaldı...

1985'te Özal hükümeti, memurlara disiplin affı getirdi. Bundan üç yıl sonra 1988'de sınırlı bir af gündeme geldi, ama esas dönüm noktası 1991 tarihli Şartlı Salıverme Yasası oldu. Terörle Mücadele Kanunu'nun gölgesinde çıkarılan bu düzenleme, fiilen bir "örtülü af" niteliği taşıyordu. Binlerce kişi tahliye edildi.

Sonrasında 1993 tarihinde öğrenci affı, 1999'da basın yoluyla işlenen bazı suçların ertelenmesine dair kanunyürürlüğe girdi. Ama yasanın belirli bölümleri Anayasa Mahkemesince iptal edildi...

Rahşan affı

2000 yılına gelindiğinde, cezaevlerinde ölüm oruçları sürüyor, infaz sistemi tıkanmıştı.

DSP/MHP/ANAP koalisyonu "şartlı salıverme ve ceza indirimini" içeren bir yasa hazırladı. Ancak kamuoyunda bu düzenlemeye Başbakan Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit'in çağrısıyla gündeme geldiği için "Rahşan Affı" dendi.

Teknik olarak genel bir af yerine cezaların 10 yıl indirilmesini ve ertelenmesini sağlayarak on binlerce mahkûmun tahliyesinin önünü açmıştı. AYM "eşitlik ilkesine" atıfla kapsamı genişletti. Böylece başlangıçta "kapsam dışı" bırakılan zimmet, irtikap, dolandırıcılık, banka suçları vb. kendiliğinden yasa kapsamına girdi.

2000 sonrası ve covid

2003'te Topluma Kazandırma Yasası (4959 s. K.) ile siyasî ve ideolojik amaçla suç işlemek için kurulmuş terör örgütleri mensuplarının topluma yeniden kazandırılması, toplumsal huzur ve dayanışmanıngüçlendirilerek devam ettirilmesi amaçlanmıştı. Bunda göre örgüt üyesi "bilgi vererek" "az ceza alacak" veya "cezadan kurtulacaktı"... 2005 yılında Yeni TCK yürürlüğe girdi. Lehe hüküm uygulamasından bir çokmahkum istifade etti. 2008 ve 2011'de Çek Kanununda düzenlemeye gidildi... 7242 Sayılı Kanun 2020 yılında yürürlüğe girdi. Buna göre Kovid-19 pandemi gerekçesiyle izinler ve denetimli serbestlik süreleri genişletildi. 2023'te bu kapsam genişledi. Şimdi gündeme gelen 11. Yargı paketi ise 2023 düzenlemesinin kapsamını genişletiyor.

Affın çelişkisi

Affetmek birey tutum ve davranışları arasında en zor olanlardan biridir. Bu tutum, devletler için de en karmaşık eylemdir aslında. Devlet için af bir yanda toplum düzenini bozan eylemlerin cezalarının görmezden gelinmesi anlamı taşırken diğer taraftan tarihsel serüven içinde gelişen "kerim devlet" kavramının bir ifadesidir. Bir yandan istenmeyendir bir yandan gerekli görülen... kendi içinde çelişki içerir. Bu çelişki, itiraz ve istek dengesi tutturulabilse bile tamamen izale edilemez hiçbir zaman.

Neler bekliyor bizi?

Meselenin normatif görünümü ve gelişimi böyle. 1920'lerde meşruiyet arayışı, 1930'larda gurur, 1950'lerde siyasal vaat, 1970'lerde uzlaşma umudu, 2000'de toplumsal talep, 2020'de sağlık kaygısı. Şimdilerde ise temel yaklaşım "iç cephenin güçlenmesi". Pek tabii bu dönemde kapsamlı bir af beklentisi yok. Ancak benzer uygulamaların gelebileceği konuşuluyor. Şunu hatırlatarak bitirelim: Hiçbir af, adaletin yerini tam dolduramaz...