Demokrasinin gelecek endişesi

Doç. Dr. Recep Doğan/K.Maraş Sütçü İmam Ünv.
4.05.2014


Demokrasinin gelecek endişesi

Demokrasi, içinde paradokslar barındıran bir yönetim şeklidir. Demokrasi, bu paradokslarla demokrasi olur.

Demokrasi, insanın yanılabilir, yanlış yapabilir ve dahası vahim kötülükler işleyebilir olduğu gerçeğinden hareket eder. Hatta bu gerçeğin salt bireyler için değil farklı gruplar, kuruluşlar ve devlet aygıtı için de geçerli olduğunu kabul eder. Batı demokrasileri, yöneticilerin zatında ideal nitelikler aramaz, ideal bir denge ve denetim mekanizması kurmak suretiyle aşırılıkları ve sistemin kötülüklerini minimize etmeyi amaçlar. Ancak bu durum, bir açıdan, iyi insan yetiştirme noktasında ‘pes’ demek anlamına gelir.

Demokrasi, bireylerin ve devlet aygıtının yanlışlarına karşı ön-almayı hedefler. Demokrasinin anayasallık ve periyodik seçimler, iktidar partisi yanında muhalefet partilerini kurumlaştırması ve kuvvetler ayrılığı gibi ilkeleri, işte bu ön-alma hedefinin gereği olarak düşünülmüştür.

Ancak, insanların daha güçlü olma ve her şeyi elinde bulundurma hırslarının yol açtığı vahim yanlışlar, demokrasilerde de önlenebilmiş değildir. Yine de demokrasi her zaman için hem yeni çözüm yollarına imkân verir hem de açık kapılar bırakır.

Demokrasi ihracı...

Anayasa ile devlet organlarının görev alanının belirtilmesi, faaliyet alanının ve yetkilerinin sınırlanması; üstünlüğün hukukta olması, insan haklarının kanunlaştırılarak güvence altına alınması ve kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokrasiyi üstün yapan özelliklerindendir. Sistemin işleyişini kişi veya kişilere bağlamak yerine, kişileri iyi belirlenmiş bir sisteme bağlamak da demokrasiyi üstün yapan özelliklerindendir.

Ancak, kişi veya gruplar, kendi hırsları için yine de açık kapılar bulabilmektedir. Daha kötüsü, kendinde, başka ülkelere demokrasi ihraç etme hakkını gören devletlerin bu mecraya girmesidir. Artık, AB ülkeleri ve ABD tam da bu fotoğrafı vermektedir.

Paris Şartı’na göre ulusların tek yönetim biçimi demokrasidir. Demokrasinin temelinde insana saygı ve hukukun üstünlüğü yatar (Akıllıoğlu, Tekin, İnsan Hakları, 14.). Oysa bugün, Batı’nın demokrasi götürdüğü yerlerde insan onuru ve hukuk ayaklar altındadır.

Karşımızda İslam ülkelerinin kendi demokrasilerini inşa etmelerini içlerine sindiremeyen, bu ülkelerin demokrasiye layık olmadığını düşünen, darbecilere destek veren bir Batı var. Demokrasiyi kendisi için saklı tutmaya, insan haklarını ve özelde ifade özgürlüğünü bir Truva Atı olara kullanmaya çalışan bir Avrupa ve Amerika var.

AB ülkeleri ve ABD açısından demokrasinin paradoksları, ilkesizliğe; bunun sonucunda da darbe yönetimlerine göz kırpmaya dönüşmüş durumdadır.

Artık bugün, demokrasiyi temsil misyonuna sahip, yalnızca Türkiye vardır. Daima ve her yerde despotizme ve emperyalizme karşı millî iradeyi savunan, darbeye karşı çıkan Türk hükümeti vardır.

Halkın ve Hakk’ın hatırı

Demokrasinin geleceği Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Türk hükümetindedir.

Demokrasiyi yalnız bırakmayacak, hakkın hatırını üstün tutacak bir demokrasi anlayışı, Türkiye Cumhuriyeti’nde ve Türk hükümetindedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesi de dünyada barış ve adalet için de bir ümittir.

Bu durumda ‘dindar siyasetçi’ye karşı güya ‘demokrat siyasetçi’yi tercih etmek, bunu da İslamî kavramları kullanarak ve dindarlık adına yapmak, bir gaflet ve sapmadan ibaret olmaktadır.

Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlenmesi ve demokrasi umudunun tüm Ortadoğu’ya yayılması, uzun bir yoldur. Askerin vesayetine, kapitalistlerin vesayetine, yargının vesayetine, yabancı servislerin nüfuz ve gizli vesayetine son vermek uzun bir süreçtir.

Bunun dışında, Türkiye’nin demokrasi, din özgürlüğü ve diğer insan hakları alanında kaydettiği gelişmeleri kıskançlıkla izlemek; -bunların altında imzası bulunanlar millî görüş geleneğinden gelen siyasetçiler olduğu için- bu gelişmeleri görmezden gelmek, “farklı dindar kesimleri, faziletleri dolayısıyla kıskanma”ya örnek oluşturmaktadır. Bu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir meseledir.

[email protected]