Deprem sosyal bir reforma aracılık eder mi?

Necdet Özçelik / Yazar
3.03.2023

Deprem bölgesindeki çiftçi ve hayvan yetiştiricilerinin arazi ve hayvanlarını üç kuruşa almaya çalışan sahtekarları, depremzedelerin geride kalan eşyalarını astronomik rakamlara taşıyan lojistik firmalarını, kira fiyatlarını ikiye katlayan rantçı ev sahiplerini gördük. Daha kim bilir niceleri... Bunların tamamı aynı sosyal çevrede yaşadığımız ama sahip çıkmaya çalıştığımız sosyal değerlerin altını oyan haramiler.


Deprem sosyal bir reforma aracılık eder mi?

Geçtiğimiz hafta içinde bir yardım kuruluşuyla birlikte Gaziantep-Antakya-Adana güzergahında yaptığımız yolculuk sırasında Gaziantep merkez, Nurdağı, Islahiye, Akbez, Hassa, Kırıkhan, Antakya ve İskenderun'da depremin neden olduğu hasarı yerinde gördük. Kent merkezleri ile kırsal yerleşim merkezlerindeki yıkımın büyüklüğü depremin fiziki etkisini göstermekteydi. Fiziki hasarla birlikte depremin psikolojik ve sosyolojik etkileri de kısa süre içinde kendini gösterdi. Bir tarafta sosyal dayanışmayı sırtlayan kahramanların fedakâr gayretlerine, diğer yandan da sosyal değerleri dejenere eden aktörlerin utanmaz hallerine şahit olduk. Depremle birlikte insanlarımızın insani ve şeytani davranışlarını bu kadar belirgin bir şekilde sergilemeleri aynı zamanda ahlaki algı sorunsalını işaret etmekteydi. Esasen şahit olduğumuz şey sosyal dayanışma ile sosyal değerlerin dejenerasyonu arasındaki çatışmaydı. Sorunları ve süreçleriyle karşı karşıya kaldığımız durumun bize bilim, teknik ve ahlaki değerlere dayalı bir sosyal reform önerdiğini kabul etmek durumundayız.

Natüralist ve materyalist çatışma gerçeği

Sosyal dayanışma, bireylerin başkalarının hayatlarını iyileştirebileceklerini hissetmelerini sağlayan bir toplumdaki bireyler arasındaki karşılıklı bağımlılığı vurgular. Kolektif eylemin temel ilkesidir ve toplumdaki farklı gruplar arasında paylaşılan değerler ve inançlar üzerine kuruludur. Değerler ise sosyal dayanışmanın itici gücüdür. Bilimle de ifade edildiği gibi değerler paha biçilemez sosyal ve insani varlıklardır. Dağınık kalabalıkları toplumlara sağlamlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda onlara bir kimlik, yön ve birleşik bir amaç sağlar. Kanıtlanmış üretkenliğe sahip asırlık deneyimlerin sonuçları olarak değerler, normalde doğası gereği anarşik olan insan yaşamları için kolektif bir amaç duygusu aşılar. Farklı tarihsel ve kültürel evrimsel yollardan ortaya çıkan farklılıklara rağmen, tüm toplumlardaki özgün değerler nihai bireysel ve kolektif refahı hedefler.

Tıpkı medeni tekamülü tamamlamış birçok ülkede olduğu gibi, bizim toplumumuzda da insancıl ve natüralist idealler toplumsal manzaramızın çekirdeğini oluşturdu. Dürüstlük, bütünlük, doğruluk, samimiyet, fedakârlık, çalışkanlık, dindarlık ve özveri en çok başvurulan toplumsal normlarımız oldu. Ancak materyalizmin toplumun referans normlarının yerini almasıyla birlikte dejeneratif bilişsel ve davranışsal eğilimlerin artmaya başlandığını gözlemledik. Ama sessiz kaldık. Zira, materyalleştikçe zenginleşmenin keyfini sürdük. Belki de materyalizm ve natüralizm arasında kendiliğinden bir denge oluşacağını bekledik. Olmadı. Tıpkı Hindistanlı yazar Ali Hasan Bangwar'ın ifade ettiği gibi dejeneratif eğilimler yaygınlaştıkça, insan değeri, haysiyeti ve değerleri bulanıklaştı ve nihayetinde zararlı sosyal pratiklere dönüştü. Böylelikle aldatıcı ve benmerkezci kavramlar üzerine inşa edilen zehirli eğilimler, bireysel kimlikleri daha fazla istila etti.

Sosyal değerlerimiz nasıl yıprandı?

Depremin ikinci gününden itibaren zahmetsiz kazanç, ucuz popülerlik, siyasi çıkar ve ideolojik ajitasyonun sosyal dayanışmayı güçlendiren şefkatli sosyal değerlerin nasıl da altını oyduğunu gördük. Kabul etmek gerekirse deprem sosyal değerlerimizin dejenerasyon sorunsalını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Deprem bu sorunsalı ortaya çıkartan can yakıcı bir araç oldu, oysa sosyal dejenerasyon depremden çok önce başlayan, deprem anını ve sonrasını içine alan oldukça uzun bir sürecin konusudur.

Rant, faiz ve döviz manipülasyonuna dayalı büyümeye endeksli ticari hayatın yön verdiği toplumsal ve bireysel talepler ülkemizde 1980'li yıllardan itibaren gözle görülür bir şekilde agresif biçimde bilimselliği göz ardı ederek sosyal, ekonomik, siyasi ve bilişsel bir envanter oluşturdu. Hemen her sektörün dinamizminin odağında iç göç ve çarpık yapılaşma yer alırken inşaat sektörünün önlenemez yükselişi toplumun her türlü varlığını düşünmeden bu sektöre yatırmasını sağladı. Bu sektörün etrafında gelişen ticaret anlayışı bu toprakların kadim Ahilik ruhunu dahi ayaklar altına alarak belediyelerden müteahhitlere, mimar/mühendislerden taşeron/işçilere, fabrikalardan malzeme satılıcılarına, emlakçılardan alıcı/satıcılara kadar sektör bileşenlerinin çoğunluğunu hem bilimden hem de ahlaktan uzaklaştırdı. Zaman içinde bu kadim millete yalnızca enkaz inşa ettirdi. Üzerinden kaç deprem geçmiş olmasına rağmen 2023 yılının Şubat ayında bu gerçekliği daha net bir şekilde konuşur hale geldik.

Dejenerasyon

Sosyal değerlerimizin dejenerasyon sorunsalını deprem esnasında hırsızlık, yağma ve eşkıyalık gibi kriminal suçlardaki artışla gördük. Yıkılan, boşaltılan evlerden yapılan hırsızlığa şahit oldu gözlerimiz. Sonra reddettik bunlar biz değiliz göçmenler diye, herkes can derdindeyken işyerlerinden elektronik malzeme, beyaz eşya yağmalayanları, yardım araçlarının önünü kesip eşkıyalık yapanları gördük. Bunları dahi inkâr ettik, biz değiliz göçmelerdir diye. Devletin güvenlik kuvvetlerinin sahaya indiği ilk günden itibaren sayıları azalmaya başlasa da hala bu toplumun içinde yaşayan büyük bir kriminal kitle var.

Depremin henüz şokunu atlatamamış ve her şeyini kaybetme korkusuyla karşıya kalan depremzedelerin karşısına bir de fırsatçı ve manipülatif bir azınlığın tehdidi çıkıverdi. Depremzedelerin acısını istismar eden basın kuruluşları ile yıllarca gazeteci, televizyoncu olarak tanıdığımız insanların kamera önündeki rol kesen halleriyle, kamera gerisindeki alaycı tavırlarını izledik. Deprem bölgesindeki insanları devletine karşı kışkırtan siyasileri gördük ne yazık ki. Sosyal medyada tanınır kişilerin devletin rolünü üstlenir illüzyonist hallerini dinledik. İnsanların depremden hasar gören aracını satarak hayata tutunmaya çalıştığı halini istismar ederek aracını çöp niyetine almaya çalışan alçakları gördük. Deprem bölgesindeki çiftçi ve hayvan yetiştiricilerinin arazi ve hayvanlarını üç kuruşa almaya çalışan sahtekarları, depremzedelerin geride kalan eşyalarını astronomik rakamlara taşıyan lojistik firmalarını, kira fiyatları ikiye katlayan rantçı ev sahiplerini gördük. Daha kim bilir niceleri... Bunların tamamı aynı sosyal çevrede yaşadığımız ama sahip çıkmaya çalıştığımız sosyal değerlerin altını oyan haramiler. Belki komşumuz, akrabamız, arkadaşımız belki de kendimiziz; bir sonraki felaketin kurbanı olabileceğine kulaklarını tıkamış ama agresif materyalizmin kontrol edilemez aktörleri. Sağlam bir özeleştiriye ihtiyacımız olduğu ortada.

Her şeye rağmen ümitliyiz

Ümitlerimiz yok değil. Sosyal değerlerin şeytani düşmanlarına inat sosyal dayanışmanın melek ruhlu kahramanlarına şahit olduk. Nurdağı'ndaki fabrikası yıkılmış ve milyonlarca dolar zarar etmiş iş adamının vakur duruşuna ve iş yerindeki can kaybının olmayışına ettiği şükür ve devlete ve millete inançla işine devam edeceğini ifade ettiği sözleri ümitleri kuvvetlendiriyor. İslâhiye'deki sağlık çalışanlarının sahra hastanesindeki amansız yaşatma mücadelesi ile şehrin çıkışındaki obüs istasyonuna yazılmış "Geri döneceğiz İslâhiyeliler, değil mi?" yazısı cesaret veriyor. Hassa'daki müdahale ve koordinasyon merkezi kuran ve tüm Yozgat esnafıyla birlikte canhıraş çalışan Yozgat Valiliğinin mücadelesi güçlendiriyor bu toplumu. Kırıkhan ve Antakya'daki baretli, baretsiz AFAD, Kızılay çalışanları, mavi bereli askerlerimiz ve sokakları, enkazları koruyan kahraman polislerimiz, gökyüzünde uçan yardım helikopterlerimiz, yolları, köprüleri açık tutan kara yolları çalışanları yüreklendiriyor bu toplumu. İskenderun'daki yardım gönüllüsü depremzede Özlem Hanım'ın gayretleri, ülkemizin her köşesindeki vatandaşlarımızla ülke dışındaki soydaşlarımızın dayanışması ümitlendiriyor. Bütün bunları görmek ve hissetmek yeterli midir? Sanmam.

Ne yapmalıyız?

Bu toplumun sosyal değerleri rant, faiz ve manipülasyon odaklarına kurban edilmeyecek kadar kıymetlidir. Bunun karşısında duracak iradeye sahip sosyal kahramanlarımız ve güçlü bir devletimiz mevcuttur. Sosyal değerlerin dejenerasyonu aynı zamanda bir milli güvenlik sorunudur. Her türlü tehdidi önleyici, müdahale edici ve meydana gelen hasarı onarıcı bir anlayışın geliştirilmesi için bir sosyal dayanışma reformuna ihtiyacımızın olduğu söylenebilir. Sosyal değerlerimizin yıpratılmasının arkasında materyalizmin çılgın yarışı, kusurlu eğitim, sosyal medya saplantısı ve aile de dahil olmak üzere sosyalleşme kurumlarımızın yetersizliğinin yattığını kabul etmeliyiz. Başımıza gelen deprem felaketi, bizi hiçbir yere götürmeyen korkular, güvensizlikler, umutlar ve söylemler üretmek yerine belirli hedefleri olan mantıksal, bilimsel ve ahlaki bir reform sürecine itmek için bir fırsata dönüşebilir. Aldatıcı ve kurnaz davranışları teşvik ederek bunu bir zekâ belirtisiymiş gibi kabul etmeyi bırakmalıyız. Bu toksik eğilimler ve sosyal değerlerimizin çürütülmesine karşı geliştirdiğimiz tolerans toplumumuzu zamanla asi bir kalabalığa dönüştürmekten başka bir işe yaramaz.

@necdet4059