Devletin ve MHP’nin kimlik serencamı

Cengiz Sözübek / Yazar
23.04.2016

MHP’liler yaşadıkları trajedinin daha büyüğünü, ‘çatı adaylığı’ ile ilk denemesi yapılan, ‘MHP’yi proje partisine dönüştürme’ hedefiyle net biçimde karşılaşınca yaşayacak.


Devletin ve MHP’nin kimlik serencamı

Entelijansiya Osmanlı’yı inkâr etmek için bazen İran’a, bazen Yunan’a, bazen Turan’a kaçtı.

Genç nesiller Tanzimat’tan beri karşılaştığı ihaneti görünce kendilerine bir sığınak aradılar.

İslâmiyet’i bilmiyorlardı, tarihlerinden utandırılmışlardı.

Türkiye Tanzimat’tan beri bir başkası olduğuna inandırılmak istenmiştir.

Cemil Meriç

MHP ve en genel ifadeyle Ülkücüler, bir idea politik olarak gördükleri ‘devlet’ mefhumuyla ilgili ilk büyük hayal kırıklığını 12 Eylül darbesiyle yaşamışlardı. Uğruna binlerce gencini feda ettikleri ‘devlet’, kendi zihin dünyalarında son tahlilde ‘devleti ölümüne savunanlar’la ‘devleti yıkmak isteyenler’i aynı terazide tartmıştı.

12 Eylül darbesinin devamında gelen siyasi düzen Soğuk Savaş’ın bittiğinin işaretiydi. Devletin yeniden tanzim edilmesi ihtiyacı ortaya çıkarken, devletin harcını oluşturan ideolojilerin de zamanın ruhuna uygun bir şekilde yeniden kodlanması gerekiyordu. Devletin yaşadığı bu kimlik bunalımı sadece Soğuk Savaş refleksleriyle şekillenmemişti. Osmanlı’nın son on yıllarında ‘devleti kurtarmak’ için sırasıyla denenen Osmanlıcılık, İslâmcılık ve Türkçülük üç tarz-ı siyaseti ile yaşanan kimlik bunalımı, en sonunda Anadolu topraklarına sıkışıp kalınınca  ‘var kalma’ refleksiyle Türkçülüğe tutunularak ancak zevahiri kurtarabilmişti. Kaybedilen bir imparatorluktan elde kalan son parçanın muhafaza edilmesi psikolojisi de, ‘son kurtarıcı Türkçülüğe’ tarihte hiç olmayan bir misyon verilmesine yol açmıştı.

Cendereden çıkış yolu

Devlet 100 yıl önceki korkularıyla tutunduğu Türkçülük limanına sığınmaya devam ederken, 100 yıl önce Balkanlarda ve Ortadoğu’da yaşadığı travmalardan sonra tamamen uzak durduğu Osmanlıcılık ve İslâmcılık ideolojilerine de göz kırpmaya başlamıştı. Devletin kimlik bunalımı serencamından en çok etkilenen, devletin kurucu kimliğini partisinin ismine veren, kaderini devletin varlık ve bekasının parantezine alan ‘Milliyetçi Hareket’ olmuştur. Devletle ideolojik anlamda kurulan bu organik bağ diğer yandan, MHP’yi devletin bir enstrümanı ve ‘devlet politikaları’nın uzantısı haline getirmiştir.  MHP, devletin 12 Eylül’den sonra yoğun bir şekilde yaşadığı bu kimlik şizofrenisini devletle birlikte yaşayan ve bu cendereden çıkması da devlete bağlı olan bir vasatta yol aldı. Kemalist devletin 100 yıl önce Osmanlı kimliğinin muadili olarak kullanmayı denediği ‘Türklüğü’ özellikle 1930’larda ‘kafası güzel’ ırkçı hezeyanlarla dönüştürdüğü kurgu ‘Türk varlığı’nı, MHP, Soğuk Savaş yıllarında ‘Sovyet Tehdidine’ karşı keskin bir şekilde sahiplendi. MHP bu anlamıyla, biraz 1930’ların Nasyonal projelerinden ve daha çok da 1970’lerin Anti-Sovyet rüzgârından izler taşıyor. Osmanlı’ya atıfla Üç Hilâl’i parti bayrağı olarak seçen MHP, Osmanlı’da hiç olmayan bir ‘Türk kimliği’ni en başta Türkler olmak üzere Kürtlere, Araplara ve ‘milletin’ diğer unsurlarına dayatan bir şizofren kimlik bunalımını ‘devlet’le birlikte yaşadı.

MHP, hiçbir Osmanlı Padişahına ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ dedirtememesine rağmen Kürt çocuklarına ‘Andımız’ı dayatan bir garabetin savunuculuğunu yapabiliyor. MHP, Sultan Alparslan’a ‘bozkurt’ işareti yaptıramıyor ama Irak ve Suriye politikası oralardaki Türkmenlere ‘bozkurt’ işareti yaptırmaktan öteye gidemiyor. Osmanlı’da yüzyıllarca birlikte yaşayan Balkan, Arabistan ve Anadolu halklarıyla tüm bağlarımızı kopartan Kemalizmle hesaplaşmak yerine, Kemalizmin kurgu projelerine Orta Asya efsanelerini de ekleyerek garip bir tarih dışılık yaşıyor.

MHP’nin yaşadığı bu ideolojik bunalım, MHP Kongresi yönünde yapılan tartışmaları da anlamsızlaştırıyor: Bahçeli’nin 18 yıllık seçim yenilgi silsilesi ya da delege iradesiyle yönettiği partisini aynı iradenin talebini görmezden gelerek kongreye götürmeyen bir demokrasi anlayışı, MHP’nin hükümet deneyimindeki acemilikleri, Bahçeli muhalifi genel başkan adayları etrafında dönen ‘paralel tartışmaları’... MHP ‘yeni’ bir şey söylemediği sürece, MHP’yi kimin yöneteceği ile ilgili tartışmalar da tali bir mesele olmaktan öteye gidemiyor.

Sinir uçlarına yönelik politika

Dünyada ve Türkiye’de ‘yeni’  siyaset düzlemi, 1930’larda kalmış CHP’yi olduğu gibi 1970’lerin Soğuk Savaş diliyle konuşmaya devam eden MHP’yi de tasfiye ediyor. 18 Nisan 1999 seçimlerinde 28 Şubatçılara tepki olarak aldığı ‘emanet’ oylarla kazandığı avantajı 28 Şubat’ın icracısı bir hükümetin küçük ortağı olmayı seçerek kullanamayan ve 2002’de AK Parti’ye bu ‘emaneti’ vermek zorunda kalan MHP, toplumun sinir uçlarına yönelik sığ politikalarından vazgeçmediği sürece Türkiye sosyolojisinde bir karşılığı olmayacak.

1992’de ‘Büyük Birlik Hareketi’yle ülkücü ana damardan ayrılan MHP, geleneksel oy kitlesi olan Orta Anadolu’daki ve büyükşehirlerin varoşlarındaki muhafazakâr seçmeni AK Parti’ye, ulusalcı hassasiyetleri olan seçmeni de CHP’ye kaptırdığı İslâmcılık ve Milliyetçilik iki tarz-ı siyasetinin keskin uçları arasında hapsolmuş durumda. Bu sosyolojik gerçeğe, ana varlık sebebini ‘PKK’yı yok edecek parti’ olmayla tahkim etmesi eklenince de mukadder sonu hiç kimsenin değiştiremeyeceği bir yola girmiş oluyor.

Çünkü ‘yeni devlet’, hem I. Dünya Savaşı’nın ve hem de Soğuk Savaş’ın ‘deli gömleği’ ideolojilerini çıkartması gerektiğini çok net bir şekilde anladı ve yeni yol haritasını da bu minvalde belirliyor. Türkiye’nin ve hatta AK Parti’nin en büyük sorunu olan sahici bir muhalefetin eksikliğini, MHP’nin mevcut yönetiminin ve onunla aynı dili kullanan muhalif kanadının dolduramayacağı artık neredeyse kesindir. MHP’nin muhalif kanadının büyük ölçüde Gezi ile başlayan ‘proje muhalefet’ operasyonunun aktörlerince parlatılıyor bir görüntü vermesi ise MHP’nin bölünmesi ve/ya Bahçeli’nin aylar önce söylediği “5. parti”nin kurulmasıyla sonuçlanacak gibi görünmektedir.

Soğuk Savaş ‘ülküleri’ni Bahçeli’nin gerçekleştirmediğini düşünen MHP’liler yaşadıkları trajedinin daha büyüğünü, Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ‘çatı adaylığı’ ile ilk denemesi yapılan MHP’yi, proje partisine dönüştürme hedefi tamamlanınca yaşayacak. Başkanlık sistemine geçildiğinde ise, yaşayacakları bir trajedi bile kalmayacak.