Devrim, edebiyat ve Marx’a dair diğer şeyler

Açık Görüş Kitaplığı / Murat Güzel
27.07.2019

Türkiye’de bütüncül bir biçimde algılanamayan, hep pratik siyasal bir hadise olarak bakılan ve fikri boyutları ihmal edilen Marx yorumlarını düzeltme yolunda önemli bir çaba Hece’nin özel sayısı.


Devrim, edebiyat ve Marx’a dair diğer şeyler

Soğuk Savaş’ın bitmesi, tarihin sonu tezi vb. gelişmelerle birlikte entelektüel-siyasal çevrelerde sık sık duyulan bir iddiaydı kapitalizm karşıtı bir ideoloji olarak Marksizm’in ve Marx’ın öldüğü. Francis Fukuyama gibi liberal düşünürlerin Hegel-Kojeve esinli “tarihin sonu” tezleri bir yana, birçok Marksist ve sol eğilimli aydın da teessürle bu ölümü neredeyse kabullenen bir dil kuşanmışlardı. Bazıları ise elbette soruyu farklı sormak gerektiğini sürekli hatırlattı: Ölen Marx, yani Marx’ın fikirleri mi, yoksa bir siyasal-toplumsal proje olarak Marksizm ve sosyalizmler miydi? Kimileyin -ölü sayısını daha da az gösterme kaygısıyla olsa gerek- ölenin genel olarak sosyalizmler olmadığı, belki özel bir tür sosyalizmin vefat ettiği de iddia edildi. Bu türden ayrıksı görüşler haricinde entelektüel kamuoyunda yaygın bakış, hem Marx’ın fikirleri ve ideallerinin, hem bu fikir ve idealler çerçevesinde ifade bulmuş çeşitli Marksizmlerin hem de en genelde sosyalizmlerin tarihin derinliklerine gömüldüğünü savlıyordu. Fakat bu yaygın bakışa rağmen Marx’ın hayaletinin modern kapitalist hayatları rahatsız etmeyi sürdürdüğü de kabul edilmeliydi; bu hayaletin gerek entelektüel gerekse reel politika üzerindeki etkisi hiçbir zaman sıfırlanmadı. 

Farklı okumalar

Gerek entelektüel gerekse reel politik görüşler bakımından hem Marx’ı hem de onun ifade ettiği fikir ve idealleri en azından sorgulamak ve tartışmak hemen her zaman gerekliydi; çünkü modern entelektüel üretimin ve sözdağarının kılcallarına kadar sızmış bir Marksist gelenek ve onun sözdağarı hem dünyayı değiştirme tekliflerini içeren aktif politik hareketliliklerde hem de akademik hayatta sürdürülen bilgi uğraşlarında üretkenliğini bir biçimde korumaktaydı. Entelektüel bakımdan Marx ve Marksizmin birçok modern ve postmodern yorumu bulunurken hemen her ekonomik bunalımda, sokağa dökülen kitlelerde ve yeni bir takım toplumsal hareketlerde sürekli sözkonusu edilen bir birikim orta yerde durup durmaktaydı. Yine de buna karşın günümüz Marx yorumlarındaki kahir ekseriyetin dünyayı değiştirmenin bir pratiği olarak önerilen “devrim” fikrinin ve devrimci bir sınıf olarak “proleterya” kavramının fedasına dayandığını vurgulayabiliriz. Hece’nin Marx özel sayısının yaklaşık iki yıldır hazırlandığını ifade ediyor derginin yayın yönetmeni Rasim Özdenören. İki ciltlik özel sayının birinci cildinin editörleri Ramazan Yelken, Ömer Çaha, Ferhat Kentel ve Olkan Senemoğlu iken ikinci cildinin editörleri de Mehmet Can Doğan ile Hayriye Ünal. İlk ciltte Marx’ın hayatı, Marksist teori ve eleştiri, Marksist yöntem ve kavramlar, Marx sonrası teori ve uygulama, Marx ve İslam , Marx’a yöneltilmiş eleştiriler, Marksizm ve feminizm, Türkiye’deki Marksizm gibi konular ele alınırken ikinci cildin başat konusu da Marksizm ve Türk edebiyatı olarak belirlenmiş. 

İlk ciltteki makalelere editörler adına yazdığı sunuş yazısında Ramazan Yelken, özel sayının temel amaçlarından birinin Marx ve Marksizmin farklı okuma ve algı biçimlerini ortaya koymak olduğunu belirtiyor. Yelken’in Türkiye’de bütüncül bir biçimde algılanamadığını, genelde hep pratik siyasal bir hadise olarak bakıldığını ve fikri boyutlarının bu yüzden bir şekilde ihmal edildiğini vurguladığı Marx yorumlarını da düzeltme yolunda önemli bir çaba Hece’nin bu özel sayısı. Birinci ciltte bilhassa Pierre Macherey ile Bradley J. Macdonald’dan çevirlmiş makaleler ile Ahmet Demirhan, Faruk Karaarslan, Ramazan Yelken ve Ali K. Metin gibi isimlerin makaleleri dikkat çekiyor. 

Postmodernite mi akışkan modernlik mi?

1990’lardan bu yana hemen her kitabı Türkçe’ye çevrilmiş etkili ve önemli bir sosyolog Zygmunt Bauman. Özellikle moderniteye yönelttiği kapsamlı eleştirileriyle bildiğimiz Bauman’ın modernlikten uzaklaşıp uzaklaşmadığı da sürekli tartışmaya açık bir konu olarak durur. Bauman’ın postmoderniteyle ilişkilerini sorguladıkları kitaplarında Koyuncu ile Günerigök, onun postmodern bir düşünür olarak nitelemeyeceğini kaydederek “akışkan modernite”nin düşünürü olduğunu iddia ediyorlar. Sözkonusu akışkanlığın Bauman’ın sosyoloji kariyerinde ele aldığı konulara bakarak düşüncesinde de sürdüğünü tespit eden müellifler, onun postmodernite yaklaşımına bir girizgah yapıyor. 

Bauman ve Postmodernite, A. Ayhan Koyuncu-M. Günerigök, Çizgi, 2019

Badiou’nun Deleuze’e yönelik polemiği 

Fransız filozof Gilles Deleuze’ün ölümü sonrasında yazılmış polemik eser, başka bir çağdaş Fransız filozof olan Alain Badiou’ya ait. Felsefi perspektifinde Nietzsche’nin izinde kendine hedef olarak “yüzyıllardan beri sürdürülegelen temel bir yanlış”ın sürdürücüleri olan Platon, Descartes ve Hegel’i; ama bilhassa, Platonculuğu “altüst etmeyi” seçen Deleuze’ün bunu başarmak bir yana varlık anlayışı itibariyle tamamen Platoncu ve hatta Neo-Eflatuncu denebilecek bir perspektife düştüğünü savlıyor eseri boyunca Badiou. Deleuze’ün zannedildiğinin aksine gerek Platon, gerek Descartes, gerekse de Heidegger ile bağlantıları da olduğunu da göstermeye çalışan Badiou’nun felsefi polemiği okunmaya değer. 

Deleuze: Varlığın Uğultusu, Alain Badiou, çev.Murat Erşen, 2019

@uzakkoku