Devrimden sonra felsefe

Murat Güzel / Açık Görüş Kitaplığı
13.02.2021

Analitik felsefede etkili olmuş isimlerin neler düşündüğü ve felsefenin mahiyetine ilişkin değerlendirmeler içeren 'Felsefede Devrim' birçok bakımdan 20. yüzyıldaki felsefi eğilimlerin önemli bir kanadına ışık tutacak nitelikler taşıyor.


Devrimden sonra felsefe

Yirminci yüzyıldaki kültürel ve fikri iklimin ana konturlarını belirleyen üç felsefi yönelimden biri olarak kabul edebiliriz analitik felsefeyi (diğer ikisi elbette fenomenoloji ve yapısalcılık). Fenomenolojinin tersine, yapısalcılıkla birlikte kendi sonuna şahit olan, "öte"sine (tıpkı yapısalcılığın olduğu gibi onun da 'post'u çıkarılmıştı) maruz kalan analitik felsefe bir ucunda İngiliz idealist filozof Bradley'in diğer ucunda yirminci yüzyılın iki-üç filozofu arasında mutlaka adı geçirilen biri, yani Wittgenstein'ın bulunduğu bir oluşum evresi çerçevesinde ele alınabilir elbette.

Türkçeye 'Felsefede Devrim' başlığıyla çevrilmiş, bir konferans organizasyonun dokümanlarını teşkil eden kitapta konferansın açılış konuşmasını yapan ünlü dil ve zihin felsefecisi Gilbert Ryle'ın analitik felsefenin doğuş şartlarına ve genel yönelimlerine ilişkin özetini farklı konuşmacının Francis Herbert Bradley, Gottlob Frege, Russell ve Wittgenstein, G. E. Moore, Viyana Çevresi ile Wittgenstein hakkında altı konuşmacının sunumu ve iki konuşmacının da sunumlara dair ayrı ntılı çözümlemeleri yer alıyor. Kitabı derleyen ise Alfred Jules Ayer.

Kafa tutmada ortaklar

Analitik felsefenin başlangıcına Frege ve Bradley'in çalışmalarını yerleştirebiliriz. Her ikisinin de psikolojizme, yani David Hume'un mirasını sürdüren John Stuart Mill'in öğretilerinde başat addedilebilecek bir ögeye 'kafa tutma'da ortaklaştığını belirten giriş konuşmasında Gilbert Ryle, onların farklı şekillerde ve farklı vurgularla bir yanda psikoloji diğer yanda mantık ve felsefe kalmak üzere önemli bir ayrıma gittiklerini belirtiyor. Ryle'ın Frege ve Bradley'de ortak olduğunu savladığı temel düşüncelerden biri de şudur: Frege ve Bradley'e göre bir düşünce ve yargının, işlevsel bir birlik olduğu, ayırt edilebilir özellikleri haiz olsalar da ayrılabilir parçalardan mürekkep olmadıkları belirtilebilir. Bu sebeple bir önermede fiil, isim ve sıfatlara; onların fiile ihtiyaç duyduğundan daha fazla ihtiyaç duymaz.

Yine Gilvert Ryle'a kalırsa Frege ve Bradley'in argümanların tümüne mantıksal çıkarımlar olarak bakmadığını keşfetmek önemlidir. Mantık, argümanların düzenlenişinde sırf "özne-yüklem" örüntüsüne dayalı tasımsal boyuta önem ve öncelik atfedip argümanlardaki farklılıkları ortadan kaldırmamalı, mantıksal biçimin çeşitli farklılıklarını da inceleyebilmeliydi. İki isim arasındaki başka bir ortaklığı bir düşüncenin doğruluk ya da yanlışlığının kriteri olarak başvurulan 'nesnel gönderge'nin statüsünün belirlenmesinde ortaya çıktığını belirtiyor Ryle. Ryle'a göre, her iki isim de 'nesnel gönderge'nin dışsal değil, içsel olduğu noktasında hemfikirdir. Ryle için de düşünmeyi başarılı ya da başarısız kılan şeylerden söz etmeksizin tarif etmek, kriket oyunundan söz etmeksizin vurucunun hareketlerini tarif etmek gibi algılanabilir.

Hem Bradley hem de Frege için anlam kavramının felsefi söylem için vazgeçilemez, hatta kontrol edilemez bir araç olduğuna işaret eden Ryle, araç ile aracın aktardıkları arasındaki ayrımın psikoloji ve filoloji gibi olgusal soruşturmaları mantık ve felsefe gibi kavramsal soruşturmalardan ayıran şey olduğunu da ekliyor.

20. yüzyıl felsefesinin bir yerde 'anlam' kavramının öyküsü olduğunu tavzih eden Ryle, bu çerçevede anlamların; Moore'un analiz ettiği şeyler, Russell'in mantıksal atomlarının atomları, mantıksal mülahazaların, Frege ve Russell'in aritmetiğe dayandırmaya çalıştığı antinomi taşıyan kelime formlarını yasaklayan şeyler, Viyana Çevresi'nin 'turnusol kağıdı' olarak önerdiği şey, Tractatus'taki Wittgenstein'ın nitelemeleriyle formel mantık ve felsefenin sözde önermelerini reddettiği şeydir. Kısaca söylemek gerekirse, anlamlar, felsefe ve mantığın farklı şekillerle de olsa, re'sen ilgilendiği şeydir.

Analitik felsefede etkili olmuş isimlerin neler düşündüğü ve felsefenin mahiyetine ilişkin değerlendirmeler birçok bakımdan 20. Yüzyıldaki felsefi eğilimlerin önemli bir kanadına ışık tutacak nitelikler taşıyor.

@uzakkoku

Felsefede Devrim ed. Alfred Jules Ayer Çev. Ebubekir Demir Fol, 2021

Bir asır sonra ilk Meclis'i hatırlamak

Üç aylık düşünce, siyaset ve sosyal bilim dergisi Tezkire'nin Nisan-Mayıs-Haziran 2020 tarihli 72. sayısı, yüzüncü yılını geçen yıl 23 Nisan'da idrak ettiğimiz Türkiye Büyük milllet Meclisi'nin kuruluşunu konu ediniyor. Elbette TBMM, Türk milletinin ilk kez yüzyıl önce tecrübe ettiği bir meclis değil. Bunun öncesinde meşrutiyet meclisleri olduğunu da biliyoruz. Ancak, Milli Kurtuluş Savaşı'nı yürüten ve bugünkü devletimizin kurulmasının nesnel şartlarının bir şekilde zuhur etmesine imkân tanıyan bir Meclis. Tezkire dergisi, "100 yıl önce, 1. Meclis olarak açılmış olan TBMM ne durumdaydı, millet için, demokrasi için, milletin egemenliği için ne ifade ediyordu?" sorusunun cevabını sayfaları arasında irdeliyor.

Tezkire, 72. Sayı, 2020

Özneyi ayartan ölümü nasıl düşünebiliriz?

"Ölüm ve felsefe" dendikte ilk hatırlanan filozofların başında gelir Hegel ve Heidegger. Zaman zaman bu ikiliye başka filozofların dahil edilerek ölüm ile diğer beşerî meselelerin birlikte düşünülmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Ölümü 'bilinemezin karadeliği ve öznenin kendisini kurma sürecinin ayartıcısı' olarak niteleyip Hegel ve Heidegger ikilisine Levinas'ı dahil ederek ölümün özneyi biçimlendirdiği iddiasını kitabında ele alan Celal Sabancı, bu üç filozof dolayımıyla ölümün nasıl özne ve hayat için kurucu bir rol oynadığını göstermeye çalışıyor. Bu yolla da ölümün öznesinin belirlenişine ilişkin sürdürülegelen tartışmalara eklemlenen Sabancı, bu tartışmalara bir katkı sunmayı amaçlıyor.

Ölümün Öznesi, Celal Sabancı, Çizgi Kitabevi, 2020