Devrimi bir hediye olarak sundular ama...

Doç. Dr. Adem Palabıyık / Bitlis Eren Üniversitesi
20.02.2022

İran, 1979 devrimi ile birlikte bölge ülkelerine İslami devrimi bir hediye olarak sundu. Fakat İran Devrimi asıl amacından belirli bir süre sonra farklılaştı ve kendisini destekleyenleri devrim ile birlikte pasifize etti.


Devrimi bir hediye olarak sundular ama...

İran'ın, 20 Ocak itibari ile doğalgazı kesmesi ve sebebini "gaz borularındaki sızıntı" olarak tanımlaması, İran ile alakalı siyasi tutumların farklı yorumlar ile buluşmasına sebep oldu. Gerçi mevcut yorum farkları yeni değildi çünkü İran, özellikle Lapidus'a göre (Lapidus, 2010; 2020) Sasaniler ve Safaviler'den itibaren siyasal açıdan İslam ile çeşitli gelgitler yaşadı ve Pers İmparatorluğu'nun hanedanlıklarını yeniden yaşatma güdüsüyle hareket etti. Yine Hourani'ye göre (Hourani, 2010; 2020) İran, aslında İsrail gibi her zaman vaat edilmiş toprak taassubunu korumaya çalıştı, bölgede hamilik sosyolojisinin ontolojisini inşa etti ve bazen de İslam karşıtları ile de işbirliğinden kaçınmadı. Bazı dönemlerde Tü rkiye'yi sınır komşusu olarak epey zorladı, Afganistan meselesinde göçmenlerin Türkiye sınırına geçişine ses çıkarmadı; en zor zamanda doğalgaz konusunda sığ davrandı; Karabağ pratiğinde Türkiye'ye rağmen neredeyse Azerbaycan ile karşı karşıya gelecekti; PKK'nın İran kolu olan PJAK örgütüne, kendi aleyhine olmasına rağmen ülkemizdekine benzer bir mücadeleden uzak durdu.... Ama mesele sadece siyasi değildi; İran, geride dini bir öç sosyolojisinden besleniyordu. Din sosyolojisi açısından tartışmalı konulardan biri olan Sünni-Şii tartışması maalesef hep gündemde kaldı ve İslam dünyasının ikinci halifesi Hz. Ömer'i şehit eden İranlı köle için siyasi bir hata olarak türbe inşa ettirdi.

Dini açıdan öç sosyolojisi

Hz. Ömer halifelik makamına seçildikten sonra İslam ordusunun en önemli komutanlarından olan Halid Bin Velid'i, Sasaniler'in, yani bugünki İran'ın üzerine gönderdi. Sasaniler, o dönem üçüncü Pers imparatorluğu olarak kabul ediliyordu. Müslüman bir ülke değildi ve Zerdüştlük yaygın inanç biçimi olarak kabul ediliyordu. Zerdüştlük tek tanrılı bir dindi, Tanrısının adı Ahura Mazda'ydı ve Zerdüşt, Mazda dininin öğreticisiydi (Omerxali, 2017). Mazda dininde de Cennet ve Cehennem vardı, hatta Sırat köprüsü Çinvat olarak ifade ediliyordu ve Kuran'ın Nisa suresindeki kadın halleri Avesta'da benzer şekilde ifade edilmişti. Sasanilerin ise din ile alakaları yoktu çünkü Sasaniler, dini siyasi bir ideolojik aygıt olarak kullanıyorlardı. Hz. Ömer'in, Halid Bin Velid'i Sasanilerin üzerine göndermesi ile birlikte Sasaniler yenildi ve İran, Müslümanlaşmaya başladı. Elbette İran'ın Müslümanlaşması kolay değildi çünkü binlerce yıllık inançlar bir anda unutulamazdı. Sürece, kabile devleti olarak görülen Arapların Sasanileri yenmesi de eklenince, İran'ın varolan güncel kini Sasanilerden ontolojik açıdan beslenmeye devam etti. Sasanilerin yenildiği Kadisiye Savaşı'nda esir düşen Mecusi köle Ebu Lü'lüe, nefretini ancak bir süre saklayabildi ve Hz. Ömer'i, sabah namazında sırtından hançerleyerek şehit etti. İslam halifesini şehit eden Ebu Lü'lüe'nin mezarı için ise İran İslam Cumhuriyeti bir türbe inşa etti, Ebubekir ve Ömer isimleri maalesef yasaklandı. Konu elbette burada kapanmadı, çünkü tarihteki en güçlü İslam devleti olan Osmanlı Devleti, yine İran geleneği ile belirli konularda karşı karşıya geldi. Pers İmparatorluğu'nun devamı olduğunu iddia eden Safavi devleti Şii geleneğini, Sünni devlet olan Osmanlı karşısında belki de bir siyasi tercih olarak çoğu zaman aktif tuttu. Osmanlı'nın kesin zaferi ile sonlanan savaşlardan sonra İran'ın en büyük silahı ise geçmişten beri devam ettirdiği Fars kültür-geleneği oldu ve günümüzde de bu süreci devam ettirdi.

Fars siyaseti

İran'ın geçmişine bakıldığında mevcut devlet düzeninin Weberci bağlamda fetih politikası üzerine kurulu olduğu görülür ama Perslerin en önemli niteliği sadece mevcut yaşam alanları değil bütün dünya üzerinde tek bir krallık kurma düşüncesiydi. Din sosyolojisi açısından maksat, din ile alakalı bir çabadan öte kitle kavramlarını üreterek mevcut siyaseti merkeze yerleştiren bir anlayıştı ve Persler, uygarlığa karşı dönemine göre modern ama sonrasına göre ise yağmacı bir yönetim düşüncesini temsil etti. Ne Persler ne Sasaniler ne de Safaviler İslam sosyolojisi açısından net analiz edilebilme imkân ve şansına sahip değildi ve İslam, hem fetih işlevi hem de yönetim organizmacılığı için zorunluluk olarak kabul edildi. Buna karşın İran, İslam ile savaşmadı fakat İslam'ı yeniden anlamlandırmak veya tanımlamak için felsefi ve kültürel arayışlara dahil oldu. İran'ın siyaseti İslam'ı yeniden anlamlandırma politikasında, Hz. Ali'nin şehit edilmesiyle birlikte önemli bir fırsat yakaladı ve mevcut sentez Hz. Muhammed'in damadı ve dördüncü halife Hz. Ali'nin desteklenmesi oldu. Hz. Ali'nin desteklenmesi, Ali Şeriati'nin deyimiyle tam bir İran Şia ferasetiydi. Şeriati'ye göre Safevi Şia'sı daha samimiydi ve siyasi bir bağlama pek sahip değildi ama İran Şia'sı bir devlet politikasıydı ve bölgedeki dini hareketliliği kontrol etmek adına kültürel elçi görevi görüyordu. Özellikle ABD'nin, Irak'ı işgal etmesiyle kendisini Şia dünyasının merkezi olarak kabul eden İran, Irak'ın Necef kentini pasifleştirerek kendi vilayeti olan Kum şehrini, Şia ilim kapısı haline getirmeye çalıştı ve önemli bir başarı da elde etti. Çünkü Necef işgal altındaydı ve Kum, yeni otorite merkezi olarak kabul edilebilirdi. Necef'in işgal altında olmasına ilginç biçimde İran'dan sert bir tepki gelmedi, İran, Necef'e fiili bir müdahalede bulunmadı ve yeni bir fetih politikası oluşturdu. İran'ın amacı bölgedeki Şii Hilali'nin merkezi olabilmekti ve nihayetinde bunu kısmi de olsa başardı.

Peşaver Geceleri

İran, Şia kültürünü etkin kılabilmek için birçok metodoloji benimsedi ve özellikle sinema ve edebiyat sektörünü mobil destek argümanı olarak kullandı. Şia'lık İran için dini inanıştan öteye, Marksist bağlamda siyasi bilinçlenmeye taşındı ve Ayetullah ile İmam gibi kavramlar fetişleştirildi. İran din sosyolojisi, Hz. Muhammed'e bağlı ve soyundan gelen 12 İmam ve Mehdi inancının kendilerine mal edilmesiyle pekişti ve İran, 1979 devrimi ile birlikte bölge ülkelerine İslami devrimi bir hediye olarak sundu. Fakat İran Devrimi asıl amacından belirli bir süre sonra farklılaştı ve kendisini destekleyenleri devrim ile birlikte pasifize etti. Aslında bütün toplumsal devrimler bu sona içkindi, çünkü hem İngiltere hem Fransa hem de Amerikan devriminde de benzer sonuçlar ortaya çıkmıştı. Hz. Ali'ye olan sadakat bağlılığı, devrimin çocuklarını yemesiyle sona erdi. Peşaver Geceleri de bu Şia kültür politikasını paylaşmanın bir aracı haline getirildi. Bir Şia imamı ile Sünni imamlar arasında geçen ve geceler boyu devam eden tartışmalarda Sünniliğin ve Şianın bütün kutsalları sorgulandı. Pakistan'ın Peşaver şehrinde, gazete ve önemli dergilerin muhabirlerinden dört kişi ve Ehlisünnet ve Şia'nın temsilcileri yaklaşık iki yüz kişinin bulunduğu toplantıda her iki tarafın konuşma ve münazaraları kaydedilip ertesi gün gazete ve dergilerde yayınlanıyordu. İşte bu gecelerde gerçekleşen konuşma ve tartışmalar, gazete ve dergilerden bir araya toplanıp "Peşaver Geceleri" adıyla yayınlandı ve sonrasında dizisi de çekildi.

Peşaver Geceleri'nde, Hz. Ayşe, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman başta olmak üzere İslam'ın önemli isimleri hakkında çeşitli itirazlar öne sürüldü ve tartışmalar sinir uçlarına kadar götürüldü. Hatta dizisinde, Sultanu'l Vaiz'i dinleyenlerin "Biz illa halifelere uymak zorunda değiliz. Şia mezhebinin hak olduğunu kabul ediyoruz. Şii olduğumuzu söylersek bizi cezalandırırlar" sözleri, Peşaver Geceleri'nin siyaset sosyolojisini de ortaya koymaktaydı. Peşaver Geceleri, Şia düşüncesinin görünür, okunur ve duyulur haliydi. Hem kitabında hem de dizisinde tek gerçeğin Şia mezhebinin öğretileri olduğu ifade edildi. Peşaver Geceleri'nde söylenenler sadece bunlarla kalmadı, Vaiz, Sünni imamların hiçbir kanıtını kabul etmedi ve sürekli olarak kendi kanıtlarından bahsetti. Sünni İslam âlimlerinin kendi aralarında yaşadıkları tartışmalar, İslam ile alakalı temel tartışmaların merkezinde yer alıyordu ve Şia âlimleri arasında bu tür tartışmaların yaşanmadığına dikkat çekildi. Sünni âlimler arasındaki tartışmaları isim vererek ifade ettikten sonra âlimlerin, birbirlerine hakaret ettiği öne sürüldü. İmam Şafi, İmam Hanefi ve İmam Malik gibi isimlere ciddi eleştiriler yapıldı. Şia'ların, Hz. Muhammed'in soyundan olduklarını ispatlamak için Hz. İsa'nın babasız olduğu ve peygamber soyunun Hz. Meryem'den, yani bir kadından devam ettiği ileri sürüldü. Bu sebepten Hz. Muhammed'in soyunun, Hz. Fatma'dan devam edebileceği iddia edildi. Sünni âlimlerin söyledikleri ve kanıtları karşısında durmadan Şia menkıbelerine yer verildi ve "bu hikâyeler kesin doğrudur" cümlesi sık sık Vaiz tarafından tekrar edildi. Eğer Hz. Muhammed'den sonra bir peygamber gelseydi seçilmiş kişinin Hz. Ali olacağı iddiası tartışmalarda epey dillendirildi fakat Hz. Ebubekir için Buhari veya Müslim'de geçen sahih hadislerin çoğu kabul edilmedi. Aslında bu tavırla Vaiz, kendi nihilizmine evirilmişti.

Reddiyeler yazıldı

Peşaver Geceleri'ne Ebubekir Sifil gibi önemli isimler çeşitli reddiyeler yazdı, hatta videolarda seri bir biçimde neden itiraz edildiği tek tek analiz edildi. Çünkü bu tür paylaşımları içeren çalışma ve dizilerin İslam gençliği için ciddi bilinmezlikleri söz konusuydu. Peşaver Geceleri'ndeki Vaizin "ashaba sövmek küfür sayılmaz" sözünün Hz. Ayşe'ye küfür isnat etmekten çekinmeyenleri ortaya çıkaracağı maalesef düşünülmedi. Din sosyolojisi açısından da büyük sorunlara yol açan inanç tartışmaları ve yaşayış biçimleri, toplumun temel değerlerinin yıpranmasına da sebep oldu. Buradan yola çıkarak İran'ın bu tür kültürel veya toplumsal olguları toplumsal problemlere sebep olan birer aktör olarak sunması, bölgesel siyaset sosyolojisi açısından ciddi sorunların doğmasına yol açabilir. Örneğin heterodoks inançların oluşması bu tür adımların sonrasında ortaya çıkan süreçlerdir. Bölgede din sosyolojisi yahut medeniyet çatışmalarının hiçkimseye faydası olmayacaktır. Batı'nın, İslam dünyasını karşısına alarak oluşturmaya çalıştığı Medeniyetler Çatışması tezi, başlı başına bir din savaşıdır. Peşaver Geceleri de, maalesef medeniyetler çatışması tezine hizmet etmektedir. Medeniyetler çatışmasını besleyecek tezlerin ortadan kaldırılması ve bölgesel barışını sentezine katkı yapması açısından İran, aktif siyasetini yeniden güncellemelidir.

[email protected]

Kaynaklar

Lapidus, I. M. (2018) İslam Toplumları Tarihi, Cilt 2, (19. Yüzyıldan Günümüze), çev: Mevlüde Ayyıldızoğlu Aktay-Yasin Aktay, İletişim Yayınları. İstanbul.

Lapidus, I. M. (2020) İslam Toplumları Tarihi, Cilt 1, (Hz. Muhammed'den 19. Yüzyıla), çev: Yasin Aktay, İletişim Yayınları. İstanbul.

Hourani, A. (2020) Arap Halkları Tarihi, çev: Yavuz Alogan, İletişim Yayınları. İstanbul.

Hourani, A. (2010) Batı Düşüncesinde İslam, çev: Celal A. Kanat, Doruk Yayınları. İstanbul.

Omerxali, X. (2017) Avesta: Zerdüştlerin Kutsal Metinleri, çev: İ. Bingöl-F. Adsay, Avesta Yayınları. İstanbul.

Musevi, S. M. (2011) Peşaver Geceleri, Kevser Yayınları. İstanbul.